‘Geçmiş olsun İzmir, Allah korusun Türkiye’-12
Depremler o kadar çeşitli ki…
İnsanlar yani etkilenenler de o kadar çeşitli ki…
“Depremler o kadar çeşitli ki” derken; yarım yüzyıldır yapmakta olduğumuz çalışmalara istinaden, “teşhİs” olarak ortaya koyduğumuz hayatımızın dinî-ilmî-iktisadî-idarî/siyasî yani dört bir yanını kapsayan depremleri, sarsıntıları, tsunamileri kastediyorum…
Biz sarsıntıları bir bütün olarak “SOSYAL TUFAN” adı altında isimlendiriyor ve devamında “TEDAVİ” olarak “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL DÜNYA DÜZENİ, ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” reçetelerimizi sunuyoruz…
“İnsanlar yani etkilenenler de o kadar çeşitli ki” derken de; yine yarım yüzyıllık çalışmalarımız boyunca, on yıllık dilimlerin her birinde, o dönemlerdeki muhatabımız insanlar tarafından farklı şekillerde algılanıp değerlendirildiğini anlatmaya çalışıyoruz…
Mesela…
Necmettin Erbakan, sosyal tufan seviyesindeki bu sarsıntıları, bu depremleri hem teşhis hem tedavi, hem teori hem pratik, hem ilim hem de amel olarak nasıl değerlendirdi?
Recep Tayyip Erdoğan, sosyal tufan seviyesindeki bu sarsıntıları, bu depremleri hem teşhis hem tedavi, hem teori hem pratik, hem ilim hem de amel olarak nasıl değerlendirdi?
Her ikisiyle de yakinen çalışma dönemlerim oldu, her ikisinin de farklılıklarını biliyorum ve zaman zaman yeri geldikçe bu konudaki görüşlerimi yazdım…
“İnsanlar yani etkilenenler de o kadar çeşitli ki” derken; işte sadece bu iki insan, bu iki özel kişilik arasında bir mukayese yapmanız bile ne demek istediğimi anlatacaktır…
Bu mukayeseyi şunun için hatırlattım.
Korona-virüs başladığından yani yılbaşından beri “Virüs dünya düzeni mi, Adil Dünya Düzeni mi?” başlıklı onlarca yazıdan oluşan yazı dizisi yazdım… Devamında gündemin gerektirdiği nice dizi yazılar… İzmir Depremi vesilesiyle de “deprem” yazıları…
Necmettin Erbakan Hocamız bazı günler bu yazıları okur ve telefon ederek “Reşat, bu konularda çalışmamız lazım…” der, o zamanki çalışma arkadaşlarımızın isimlerini zikrederek kendisinin olduğu yere gidip çalışmamızı isterdi; gider, çalışırdık…
Recep Tayyip Erdoğan da, bir nikâh buluşmamızda görüşemediğimizi söylediğimde, “Köşendeki yazıları okuyorum…” dedi ama hiçbir zaman bir konuda çalışmaya davet etmedi!
Yazmakta olduğum konu buraya nasıl geldi?
Bunları yazarken Millî Gazete’de gördüğüm bir haber vesilesiyle geldi.
Haberi okuyalım….
Eski AK Parti milletvekili Aydın Ünal, sosyal medya hesabı üzerinden, "Son olaylardan çıkarılacak dersler” başlığıyla iktidara 12 maddeden oluşan uyarılarda bulundu.
Daha önce değişik dönemlerde R. Tayyip Erdoğan’ın baş müşavirliğini ve konuşma metinleri yazarlığını yapan Aydın Ünal'ın mutasavvıf Yunus Emre’nin mısralarından esinlenerek yaptığı paylaşım ise şu şekilde:
1. Liyakat, sadakatten önemlidir. 2. Sadakat gösterisi, sadakat değildir. 3. Her eleştiren asi, hain; her öven de sadık değildir. 4. Liderin arkasına saklanıp güç devşirenler, felakete yol açabilirler. 5. İstişare mekanizmaları mühimdir. 6. İçerdeki paralel güç odakları, şebekeler, çeteler, teşkilatı uçuruma taşır, ahengi bozar, gönülleri kırar. 7. Paralı trol, lejyoner gazeteci, maaşlı dalkavuk fayda değil zarar getirir. 8. Çıkar amaçlı ve sadakat maskeli öbeklenmeler, samimi ve sadık gönüllüleri küstürür. 9. Kötü araçla iyi istikamete varılamaz. Hedefe ulaşmak için her yol mübah değildir. 10. Kifayetsiz muhterisle yol yürünmez. 11. Medyaya eleştiri / özeleştiri özgürlüğü verilmezse, kitleler alternatif medyaya yönelir.12. İşler yanlış giderken susan, vebal altındadır, sonuçtan sorumludur.
Evet…
Depremler o kadar çeşitli ki…
İnsanlar yani etkilenenler de o kadar çeşitli ki…