‘Geçmiş olsun İzmir, Allah korusun Türkiye’ - 8
Önceki yazımızda ne dedik? “İzmİr Depremİ aynı zamanda bizim yarım yüzyıllık İzmir’deki kooperatif çalışmalarımızı ve siteleşme faaliyetlerimizi de hatırlamamıza ve bu alandaki ‘teşhis ile tedavi, çare ile çözüm reçetelerimizi’ de hatırlatmamıza vesile olmakta; bir-iki yazı ile bunu yapalım…” Kaldığımız yerden devam ediyoruz…
İZMİR DEPREMİ, BİR UYGULAMA ÖRNEĞİ VE BUNA DAİR ÖNERİLER-2
Devletimiz, önceki yazımızın başından itibaren anlattığımız üzere, vatandaşının ekonomik, psikolojik, sosyal ve sağlık sorunlarını “Yeni Bir Planlama Projeksyonu” ile çözebilir; bunu yaparken de planlamada ve uygulamada merkeziyetçiliği terk edebilir; terk etmeli...
Vatandaşı ormanı, tarım alanını, doğal karakteri korunacak alanları, sit alanlarını muhafaza ederek, insanları yoğun şehirlere yığmadan, zemini güvenli, havası temiz, sağlıklı alanda yaşatabilir…
İki bakanlık bir araya gelerek bunun planlamasını acil olarak gerçekleştirebilir.
Düşünün; bir dönüm arazi içerisinde iki katlı yapılaşmaya izin verilmiş, insanların zor dönemlerinde bostan yapıp, sera yapıp geçimini sürdürebileceği, zorunlu halde birkaç keçi veya bir süt ineğini bahçesinde bakıp süt ve et ürünleri ihtiyacını karşılayabildiği bir imkân.
Yaşlılarımızın temiz hava soluyabileceği, sağlıklarını güvence altına alabilecekleri alanlar.
Yine, onlarca sene öncesinde terk ettiği köyünde arazisi olanların desteklenip köylerin, kırsalın, taşranın ayağa kaldırıldığı bir “Köylere Geri Dönüş Projesi” başlatılıp yaygınlaştırılabilir…
Devlet eli ile bunlar çok kolay planlanabilir ve hayata geçirilebilir…
Yaşamakta olduğumuz çok yönlü olumsuzluklar içeren süreç rahat atlatabilir…
Bu konuları geçmişte de çok defa hem dile getirdik hem de yazdık; onlar hatırlanmalı…
İzmir Karabağlar İlçe Başkanlığı döneminde Kazım Erten, özellikle “Kentsel Dönüşüm” üzerinde yoğun çaba sarf etti, yapılması gerekenlerle ilgili çok önemli adımlar attı…
Bütün bunlar ve daha nice sorunlarla ilgili yapılması gerekenler olmayacak, yapılamayacak, gerçekleştirilemeyecek ve çözüme kavuşturulamayacak sorunlar değildir; yapmasını bilene…
Devletin en değerli varlığı insandır, vatandaşıdır.
İnsan yaşamı yaban yaşamından daha az değerli değildir.
Vatandaşımızın ufak tasarrufları da çok kıymetli ve çok bereketlidir.
İzmir, geçmiş dönemlerde “Ege Koop” ile dar gelirli vatandaşlarımıza konutlar yaptı.
Bizim anlayışımız en başından beri sadece Depreme Dayanıklı Konutlar değil, Sosyal Depremlere Karşı Dayanıklı Sosyokültürel Dönüşümü de yapısında barındıran bir dönüşümdür.
Eğer bu alanda da atılması gereken adımlar atılabilirse, vatandaşımızın devlet bütçesine ve ülke kalkınmasına da ne kadar büyük katkılar yapabileceğini uygulamalı olarak hep birlikte görürüz.
Yok; İzmir'de yerel yönetimlerde olduğu gibi ideolojik siyaset yapmaya devam edersek, İzmir gibi dünyanın en güzel kentlerinden bir kentin önünü planlamalara müdahale edip kapatırsak, siyasi iktidar uğruna, başka mahfiller uğruna İzmir'in önünü kapatırsak oturup akıbetimizi bekleriz!
Olay çok basit ve nettir: Devlet ihtiyaç halinde bilinen ve uygulanan malum sebeplerle nasıl acil kamulaştırma iradesini uygulamalı olarak ortaya koyuyorsa… Pandemi, deprem, sağlık, insan yaşamının güvence altına alınması gerekçesi ile de Acil Planlama ve İnşa Kararını almalı ve bu süreç ideolojik güçlerini kullananlar, odalar vs. unsurların müdahalesine kesinlikle bırakılmamalıdır…
Söz konusu olan insan ve onun geleceğidir.
Pandemi ve deprem endişesi içerisinde olan insanımız, artık dikey yapılarda ve yoğun yapılaşma ile yoğun nüfusun olduğu alanlarda kalmak ve yaşamak istemiyor.
Kutsal metinlerde cennet olarak tasvir edilen yaşamın örneklerini cennet gibi bir coğrafyaya ve imkânlara sahip olan ülkemiz Türkiye'de vatandaşlarımıza sağlayabiliriz.
ÖNEMLİ UYARI: Ayrıca, bizim kültür ve tarihimizde evin kırsalda, köyde ve şehirde en çok değer verilen alanı “Misafir Odası” dediğimiz yerdir ve orası evin en mutena ve en bakımlı yeridir. Biz Türkiye'nin topraklarının yarısından fazlasını “Misafir Odası” statüsü ve titizliği ile koruyoruz. Ancak bugün zor şartlardayız, artık misafir odalarımızı da kullanmak durumundayız…
Bunları hatırlamamıza ve hatırlatmamıza vesile olan Kazım Erten’e teşekkürlerimizle…