‘Geçmiş olsun İzmir, Allah korusun Türkiye’ - 7
İzmİr Depremİ aynı zamanda bizim yarım yüzyıllık İzmir’deki kooperatif çalışmalarımızı ve siteleşme faaliyetlerimizi de hatırlamamıza ve bu alandaki “teşhis ile tedavi, çare ile çözüm reçetelerimizi de hatırlatmamıza” vesile olmakta; bir-iki yazı ile bunu yapalım…
İZMİR DEPREMİ, BİR UYGULAMA ÖRNEĞİ VE BUNA DAİR ÖNERİLER
Elli sene önce İzmir'de, “Şehrin Çeperlerinin Planlanması” halinde gecekondulaşma ve çarpık yapılaşmanın önüne geçilebileceğini örneği ile ortaya koymak için bir Kooperatif (Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi), 400 dönüm araziyi, 4000 dönüm zilyetliği ile beraber satın almış.
Sadece satın almakla yetinmemiş.
Devamında akademik olarak temellendirilsin diye, “Örnek Plan” Yüksek Lisans Tezi olarak, Ege üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne sunulmuş ve kabul edilmiş.
Bunun üzerine ilginç bir gelişme olmuş!
Mülkiyeti kooperatifçe satın alınan 400 dönümlük bu arazi;
-150 senelik TAPU; tescil ve mülkiyet şartlarını taşıyor olmasına rağmen…
-Ülke haritalarında hiçbir zaman “orman” olarak işaretlenmemesine rağmen…
-Ayrıca o zamana kadar “orman kadastrosu” da yapılmamış olmasına rağmen…
-Uydurma bir bilirkişi raporu ile kooperatife ait tapulu yerin orman olduğuna hükmedilmiş!
Evet, 50 sene öncesinde, iyi emsal olabilecek, aynı zamanda “İlk Planlı ve İmarlı Yapılaşma” örneği olarak çeperden merkeze doğru gelişmenin önü kesilmiş oldu!
50 sene öncesinde, sanayileşmenin ilk önemli adımlarını atmakta olan ülkemizde, sermayenin sanayide çalıştırılacak ucuz emeğe ihtiyacı vardı.
İşte bu ihtiyacı karşılamak için köyden kente çalışmaya gelenlerin barınabilmeleri için kaçak olarak inşa edilen gecekondulaşmaya ve plansız yapılaşmaya göz yumuldu.
Demek ki, gayet bilinçli olarak, daha elli sene öncesinden itibaren, halkın ortaklık modelleri ile kooperatifleşmelerine ve böylelikle imarlı, planlı, projeli olarak en uygun alanlarda siteleşmelerine ve konut sahibi olmalarına engel olunmuş!
Buraya kadar bu anlattıklarımızı bizzat yaşanmış uzun bir hikâyesi ve tarihçesi var ama biz bu yazı serimizde bu uzun hikâye ve tarihçeyi anlatmaya girersek asıl amaçtan uzaklaşmış oluruz.
İZMİR DEPREMİ vesilesiyle asıl amacımız, Türkiye’de bu alandaki konuların aslında çok basit ve kolay yöntemler ile çözebilir olduğunu teşebbüs ve uygulama örnekleri ile yazıp anlatmak…
Özellikle de genel olarak İzmir depremi ve özel olarak da bilhassa Bayraklı'da yaşadığımız yıkımlardan sonra bu konulara daha da odaklanıp yarım yüzyıllık birikimlerimizi paylaşmak…
Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir PAKDEMİRLİ, tarım ve ormana ait binlerce dönüm alanın konut yapımı için tahsis edildiğini ifade ettiler.
Her zaman ve son yaşadığımız yıkım vesilesiyle tekrar tekrar hatırlayıp hatırlattığımız üzere, devletimizin, jeolojik zemini oldukça sağlam, İzmir'in çeperlerinde binlerce dönüm arazisi mevcuttur.
Vatandaşlarının barınma, yaşama ve geçinmelerini güvence altına alma görevi kamusal bir yükümlülüktü ve bize göre en önemli görevlerin en başta gelenidir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı bu alanda işbirliği yapabilir.
Bir arazinin gerçekten verimli tarım ve ekilebilir olup olmadığını tespit etmek çok kolaydır.
Marjinal tarım nitelikli arazilerde yatay ve düşük yoğunluklu yapılaşmanın önü açılabilir.
Bu arada yeni bir düzenleme ile hobi bahçelerinin yıkılmasına da karar verildi!
Bu konu ve bu karar oldukça netameli bir konu ve netameli bir karar!
2B nitelikli arazileri ile ilgili olarak kimler işbirliği yaparak bu işin ticaretini yapıyor, spekülasyonunu yapıyor; bu konuyu da devlet bütün ilgili kurumları ile yakın izlemeye almalıdır...
Ancak ortada önemli bir gerçek ve gerekçe var; 2019'da başlayan ve en az önümüzdeki belki beş seneye sirayet edecek olan pandemi yani koronavirüs ve benzerleri gerçeği ile karşı karşıyayız…
Ayrıca deprem riski bulunan İzmir gibi kentlerde yaşayan vatandaşlarımız, yaşamlarını güvenli bir şekilde devam ettirebilecek alternatif yeni yaşam alanları için arayış içerisinde…
(Devamı var; kaldığımız yerden devam edeceğiz…)