Bu yazı Fehmi Koru’nun 04.10.2020 tarihli yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır.
https://fehmikoru.com/anayasa-mahkemesine-bir-cemaat-uyesi-aday-gosterildi-bizde-degil-abdde-trump-tarafindan/
Bir ülkenin devlet olabilmesi için yargının mevcut olması ve bağımsız, yansız, etkin ve saygın olması gerekir. Bütün devletlerde bu böyledir. Kuvvet devletlerinde yargı yönetimin emrindedir ve yönetimi güçlü kılmak için vardır. Halkın hukukunu da korumaktadır. Bunu da halkı kendisine itaat ettirmek için yapmaktadır. Kuvvet devletlerinde halk devlet içindir. Devlet halkını korumaktadır. Ama bu halkın hukukunu korumak için değil halka ihtiyacı olduğu için korumaktadır. Bir köylü hayvanlarını neden korursa aynı nedenle halkı da devlet korumaktadır.
Halk yönetiminde ise devlet ile halk arasında çıkar paralellik vardır. Devlet, devlet için halk da halk için çalışır ama devletsiz halk, halksız devlet olamayacağından dolayı ikisinin hukuku eşit şartlarla korunur. Bu dengenin sağlanması için hakemlerden oluşan yargıya ihtiyaç vardır. Hakemler yönetimin emrinde değil yargının emrinde olmalıdır. Buna yargı üstünlüğü diyoruz. Sade ifadeyle kuvvet yönetimlerinde yönetim yargının üstündedir. Halk yönetiminde ise hakemlerden oluşan yargı yönetimin üstündedir.
Siyasilerin atadığı hâkimlerin siyasetin üstünde olması mümkün değildir. Ölünceye kadar hâkim olarak kalma bu sefer hâkimleri yönetici yapar. Onun için şeriat düzeninde üstün hakemler vardır. Bunlar seçimle gelmektedir. Hakemlikleri ancak hakem kararları ile olmaktadır. Ancak yargı tarafların seçeceği birer hakemle, hakemlerin seçeceği başhakemden oluşur ve sadece o davaya bakarlar. Bir davayı sonuçlandırmadan başka davaya da bakmazlar.
Akevler’in Milli Görüşçülere önerdiği geçici anayasa şu öneriyi getirmişti. Anayasa mahkemesi milletvekilliği yapmış, hukuk ile ilgili profesörlerden meclis tarafından sıralama usulü ile seçilir. Adayları grubu olan partiler gösterir, sıralamayı ise milletvekilleri yaparlar. Anayasa davaları böylece mecliste oluşmuş mahkemeler tarafından görülmüş olur. Bu aynı zamanda ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.’ ifadesinin de uygulaması olur diye önermiştik.
ABD’de üçü Yahudi, dördü Katolik, ikisi Protestan olmak üzere dokuz anayasa yargıcı vardır. Nüfusun üçte ikisi Protestan’dır. Bir Yahudi hâkim hayatını sona erdirmiştir. Trump koyu Katolik olan bir adayı anayasa mahkemesi üyeliğine aday göstermiştir. Yani Trump kendisi Protestan olduğu halde bir katoliği aday göstermiştir. ‘Hala Amerika halkını temsil eden bir hâkim atanmamıştır’ açıklamasını yapmaktadır yazar.
Sermaye’nin bir usulü vardır; Bir ülkeyi yönetmek için yönetim kadrolarına azınlıkta olan halktan yöneticileri atar. Dolar’ın gücü ile iktidar olanlar Dolar’ın emrine girmektedir ve böylece ülkeler yönetilmektedir. ABD’de üçte ikiden fazla nüfusa sahip Protestanların yönetime getirilmesi Sermaye’nin ABD’deki hakimiyetini sona erdirir. ABD’deki olay budur ve bu kadar basittir.