İNKILAPLAR
- Saltanat kaldırılıyor
- Hilafet Meclis’e devrediliyor
- Ayasofya müze yapılıyor
- Medreseler kapatılıyor
- Tekkeler kapatılıyor
- Yazı değiştiriliyor
- Takvim değiştiriliyor
- Ölçüler değiştiriliyor
- Ezan Türkçeleştiriliyor
- Şapka getiriliyor
- Bey, ağa unvanları kaldırılıyor
- Kabirlerin ziyareti yasaklanıyor
Mustafa Kemal bu inkılapları kendiliğinden yapmıyor. Mustafa Kemal’i Sermaye Erzurum’a gitmeden önce İzmir’e çağırıyor. Ona teklifte bulunuyor, diyor ki “Yenildiniz, İmparatorluğunuz yıkıldı. Şimdi ülkenizi Hıristiyanlar işgal edecek. Soyunuz, sopunuz kalmayacak. Biz sizi destekleyeceğiz. Şartımız var: Türkiye’yi dinsizleştireceksiniz. Size Müslüman olarak değil ama Türk olarak yaşama hakkı tanıyoruz.”
Mustafa Kemal onlara “Şartınızı kabul ediyorum ama bir sorum var, ben halkımı nasıl dinsizleştireceğim.” diyor. Onlar da yukarıda saydığım listeyi veriyorlar. Mustafa Kemal de kabul ediyor.
Dinsizleştirmeyi değil inkılaplar listesini kabul ediyor. Yanlış mı yaptı, doğru mu yaptı? Sonuçlara baktığımızda doğru yapmış görünüyor.
İnkılaplar 10 senede tamamlanacaktı. Onuncu Yıl Nutkunda “Size vadettiğimin hepsini yaptım.” dedi. Bunu Türk halkına söylemiyordu. İnkılabı önerene söylüyordu. Onlar Mustafa Kemal’in burada durmasını bekliyorlardı. Oysa Mustafa Kemal onlara meydan okudu, “Bizim işimiz bitmedi. Daha yapacak çok işimiz var. Muasır medeniyetin fevkine çıkacağız. Elimizde tuttuğumuz meşale müspet ilimdir.” dedi. Yani müspet ilimle açıklanan Kur’an’dır demek istedi. Bunu Balıkesir’de daha ilk yıllarda ilan etmişti.
Sermaye bunu ihanet kabul etti ve Mustafa Kemal’i sildi. En yakın arkadaşı İnönü’den ayırdı. Yetmedi. Alkolle zehirleyerek öldürdü. Mareşal’in müdahalesiyle İnönü onun yerine geldi ve Mareşal ile bir olarak Türkiye’yi demokratik devlet yaptılar. İnkılaplar da durduruldu. 60’ta inkılaplar üzerinde oynamaya başlandı. İlk oynamayı Menderes ellilerde ezanla yaptı.
İzmir’de kurulan Akevler, Kur’an’ı düzen olarak ortaya sürüyordu. Erbakan bunu kabul etti. Evren daha ordu komutanı iken bununla ilgilendi. Ordu adım adım yavaşça ülkeyi güçlendirip inkılapları ülke yaranına revize etmek istedi. İşte 60’tan beri yapılanlar bunlardır. Tam elli sene sonra Ayasofya cami yapıldı. Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay eski Başkanı Hulusi Akar da açılışa katıldı. Yani Ordu da katıldı. Askerlerden çatlak bir ses çıkmadı.
Bütün bunlar, 50 senelik uygulama İzmir’de başlanan, Kur’an’ı müspet ilimle yorumlayıp dediğini yapma politikasının eseridir. Akevler’de söylenenlerle yapılanları karşılaştıranlar bunları kolaylıkla göreceklerdir.
Bugün iki güç vardır: Ordu ve siyasiler. Bu iki güç birleşirse dünyanın en büyük gücü oluşur. Bu iki güç birbirine girerse dünyanın en zavallı devleti oluşur. Bu söze itiraz eden yok sanırım.
Bu iki gücü birleştiren tek araç vardır. O da Kur’an’ı çağımızın ilimleri içinde anlayıp uygulamadır. Elbette buna itiraz eden çok olur, Müslümanlar bile itiraz ediyor. Erdoğan bile pratik bulmuyor.
Muhterem Başkanım size “Pratik değildir” diyenleri neden karşımıza çıkarmıyorsunuz? Firavun kadar insaflı olamıyorsunuz.
Firavun’un Musa’nın karşısına çıkaracağı sihirbazları vardı. Sizin bizim karşımıza çıkaracak şakşakçılarınız da yoktur. Susturmakla, görüştürmemekle sorunları çözüyorlar. Başı kuma gömmekle gövdeyi kurtaramazsınız. Gövdesiz baş da işe yaramaz.