Günlerdir, haftalardır, aylardır süren koronavirüs sonrası…
Bu yazının yazıldığı bugün CUMA…
Ve birkaç günden beri camilerimizde hem beş vakit NAMAZ hem de CUMA NAMAZI kılınmaya başlandı…
‘Gerçek namaz, gerçek imam, gerçek cami, cemaat, cem olma, gerçek Cuma namazı’ vs. konularını yazmam için bir ‘dizi yazı’ veya ‘kitap’ yazmam gerek ama yapmayacağım!
Sadece yarım yüzyıllık Adil Düzen çalışmalarımızı ve ilgili yazı ile kitaplarımızı hatırlatmam yeterli olsun!
Zaten bu çalışmalar gerçek anlamda okunup anlaşıldığında, ‘gerçek namaz, gerçek imam, gerçek cami, gerçek cemaat, gerçek cem olma, gerçek Cuma namazı’ vs. de anlaşılır…
Gerçekten bunların gerçekliğine ulaşmak isteyenlere www.akevler.org yayın sitemizi ve orada ilgilendikleri her konuda ‘site içi arama’ yapmalarını tavsiye ederim…
Bu yazımızda sadece Cuma hutbesinin en sonunda okunan Nahl Suresi (16) 90’ıncı ayetinin verdiği mesajlar üzerinde duralım; istifade edilmesi dua ve dileklerimizle…
Evet…
Cuma namazında hutbenin sonunda bir ayet okur imam efendi. Son zamanlarda bu okunan ayetin Türkçe meali de verilmeye başlandı Diyanet’in genelgesi ile.
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 16/90)
Bu ayet-i kerimenin ilk bölümünde, toplumun gelişmesini, huzurunu, barışını, devletin varlığını ve devamını sağlayan prensipler üzerinde durulmuş; ikinci bölümünde ise toplumu mahveden, huzurunu kaçıran, devleti ve yönetimi çökerten kötülükler yasaklanmıştır.
Birinci Bölüm: Yapılması Emredilen Hususlar
1- Adalet
Her şeyi yerli yerine koyup, ölçülü hareket etmek, hakkı yerine getirmek ve iman/tevhit anlamına da gelen adalet; dengesizliğin azgınlığın, haksızlığın ve zulmün zıddıdır. Adalet kelimesinde, insaf, haklılık ve doğruluk, dürüstlük manaları da vardır.
Bu bakımdan adalet, terazinin dili gibi ifrat ve tefrit, aşırılık ve ihmalkârlık arasında bir birleştirme noktasını teşkil eder. Kâinatın nizamı adaletle ayakta durduğu gibi fert ve toplum hayatının nizamı, devletin devamı da ancak bununla tesis edilebilecektir.
Bu yüzden Hz. Peygamber, “Hüküm verirken adaletli olanlar, yönetimi altında bulunanlar hakkında; adil davrananlar, kıyamet gününde nurdan minberler üzerindedirler” buyurarak adaletin Allah nezdindeki değerine işaret etmiştir (Müslim, İmâre, 18).
Ziya Paşa der ki:
“Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı adalet,
Havfin var ise mahkeme-i rûz-i cezadan.”
“Eğer amellerin hesabının görülüp karşılığının verileceği kıyamet günü mahkemesinden korkun varsa; herhangi bir konuda hüküm verirken adalet terazisi hiç elinden düşmesin.”
Fudayl b. İyâz (r.h.) şöyle demiştir: “Bana, ‘Senin bir duan kabul edilecektir, her ne istersen onu dile!’ diye bir haber gelse, ben bu dua hakkımı, hükümdarın âdil olması için kullanırım. Çünkü kendi iyiliğim için dua etsem, benim dirlik düzen içinde olmam münferit bir hâdisedir. Hâlbuki hükümdarların dirliği düzeni, bütün âlemin dirliği düzeni demektir.” (Attâr, Tezkiretü’l-Evliya, I, 120)
Sahip olduğumuz konum her ne olursa olsun, gücümüz nispetinde adaletli davranmak, adaletin sağlanması için gayret etmekle mükellefiz. Aile reisinden tutun da, devleti idare edenlere kadar, yönetim ve adalet dağıtma konumunda bulunan herkes, bu ayet-i kerimenin muhataplarıdır. (Maide, 5/8; ayeti meal tefsiri ile okumanızı tavsiye ederim.) DEVAMI VAR…