“Bir köy düşünüyorum…” çalışmamızı ya da yazımızı ve öncesi ile sonrasında hazırladığımız projelerimizi www.akevler.org sitemizde yayınlayalı yıllar (dört yıl) olmuş…
Bu arada hâlen yaşamakta olduğumuz koronavirüs süreci de dâhil olmak üzere yaşadıklarımız var, yaşanacaklar var; 19 ve 49 sayılık son iki yazı serimizde bunları yazdık…
49’uncu yazımızın en sonunda dediklerimizi hatırlayarak devam edelim…
“TEŞHİSLER yapan çok az ve çok nadir olmakla birlikte var…
TEDAVİ yani bizim Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen, Adil Düzen İnsanlık Anayasası, Adil Dünya Düzeni dediğimiz çalışmaları ülkemizde ve dünyada ara ki bulasın!” Ve şu iki kelime ile yazımızı sonlandırdık;
“Anlaşılıyor mu?!.”
Dediklerimizin anlaşılması ve gereğinin yapılması dua ve dileklerimizle devam edip bu yazımızda TEŞHİS yapalım, bilahare TEDAVİ merhalesine geçelim…
***
“Teşhis merhalesinde bir mimarımızın dediklerine bakalım...” demiştik; kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Mimar Serkan Akın, koronavirüs salgını ile büyükşehirlerde ortaya çıkan sosyal problemlerin, büyükşehirlerin bu şekilde yönetilemeyeceğini ortaya koyduğunu düşünüyor.
Mimar Akın, köklü bir değişim için şu önerilerde bulunuyor:
“Şehirlerin nüfusu azaltılmalıdır. Büyükşehir yasasıyla ortadan kalkan ‘köy’ yerleşik alanı geri gelmelidir. İnsanlar, Anadolu’ya yerleştirilmelidir. Kendi evini yapmak özendirilmeli ve kolaylaştırılmalıdır. İnsanımızı mesleksizleştiren eğitim sistemimiz yenilenmelidir.
Büyük kent yaklaşımı ve yasasından bir an önce vazgeçilmeli. Kentlerin nüfusu azaltılmalı. Büyük kent yasasıyla ortadan kalkan ‘köy’ yerleşik alanı, geri gelmelidir.
Şehir yasası çıkmalı.
Şehir nüfusu sınırlandırılmalı.
Şehirlerin etrafına köy ve bostanlar oluşturmalı.
Var olanlar güçlendirilmeli, insanlar Anadolu’ya yerleştirilmeli.
Tembelliğe sebep olan, geleneksel aile ve geçim yapımızı bozan sosyal yardımlar, yeniden düzenlenmeli. Kendi evini yapmak özendirilmeli ve kolaylaştırılmalı.
Ülkemizdeki sosyal hayat tüm şehirlere yayılmalı. İnsanımızı mesleksizleştiren eğitim sistemimiz yenilenmeli.”
***
“EVDE KAL dedikleri yer, EV değildir”
Mimar Serkan Akın, “Devlet, kendi evini yapmayı özendirmeli ve kolaylaştırmalı” derken, bunu bir başka tweetinde şöyle açıklıyor:
“İnsan evini eliyle yapabilmeli. Basit ve kolay bir şekilde. Taşlar, tahtalar ve toprakla. ‘Evde kal’ dedikleri yer, ‘ev’ değildir. Apartmandır, dairedir, 2 oda 1 salondur; bahçesi yoktur, tüketim sebebidir, basıktır, sıkışıktır. Velhasıl ‘ev’ değildir.”
İstanbul Tasarım Merkezi’nde seminerler veren sanat tarihçisi yazar İsmail Erdoğan da, salgın sürecinin sık tekrarlanan, ‘Evinde kal’ tavsiyesine, ‘ev’ kavramı üzerinden şöyle itiraz ediyor: “Herkes evinde kal Türkiye diyor! Bir kişi de çıkıp, ‘Kalacak evin var mı?’ diye sormuyor. 80 metrekarelik dairelere ‘ev’ mi diyorsunuz siz? Bahçesi olmayan, suya dokunmayan, gökle barışık ve toprakla katışık olmayan ucubelere ‘ev’ mi diyorsunuz?!.”
Mimar Serkan Akın da, “Kentler, insanların açlığa, mesleksizliğe, selâmsızlığa, merhametsizliğe, çaresizliğe razı olacakları, dolayısıyla yaşarken ölmeye razı olacakları yerlerdir” diyerek tanımlıyor, şehirleri.
KoronaVirüs salgını, pek çok alanda pek çok konunun yeniden sorgulanmasına sebep oldu. Pek çok analist, sürecin sonunda her alanda değişimler yaşanacağını öngörüyor. Bu öngörü de değişim sürecinin yönetilmesini gerekli kılıyor.
Bakalım, bu süreci kimler yönetecek; kim çözüm üretecek, kim tedavi edecek...