SOSYAL TUFAN hatırlatmalarımı yıllardan beri sabır ve sebatla yaptım…
‘ADİL DÜZEN’in ülkemiz, ‘ADİL DÜNYA DÜZENİ’nin de tüm dünya için yegâne sosyal tufandan yani tüm sorunlardan kurtulma reçetesi olduğunu hatırlattım…
Virüsleri sırasıyla hatırlayalım; Kuş, Kene, Domuz, SARS ve Koronavirüs!
Ve bir anda hayatımızın dört bir yanını kaplayan KORONAVİRÜS DÜZENİ!
Koronavirüs vesilesiyle farklı değerlendirmeler yapılıyorken, biz ülkemiz ve dünya yani bütün insanlık açısından, yarım yüzyıllık birikim ve çalışmalarımız “Adil Düzen” yani “sistem” merkezli değerlendirmeler yaptık. 34 yazımızı geride bıraktık...
Öz olarak biz bunu yaparken, bir anda başka gelişme ve gündemler de oldu, hem de tam da bu koronavirüs günlerinde; mesela, DİB Başkanı’nın açıklaması ve kopan fırtına!
Bu vesileyle, dikkatle takip ettiğimiz ama yazmayı hep ertelediğimiz bu konuyu bizim açımızdan yani “sistem/düzen” açısından ele alalım ve değerlendirmelerimizi yapalım.
***
Akevler Adil Düzen Dergisi’nin bu haftaki 03.05.2020 tarih ve 567’inci sayılı sayısında, Dr. M. Lütfi Hocaoğlu, sorunu özellikle “sistem/düzen” açısından ele alıp yorumladı. Bu yazı dizimizin 29’uncusunda hem kendisini kısaca tanıtmış hem de köşemi ona ayırmıştım. O yazının “Zina tüm dünyaya hâkim. Aile yaşantıları berbat. Evlilikler bitmiş. Boşanmalar artmış...” bölümünden itibaren, sonuna kadar tekrar okunmasını tavsiye ederim.
Tıp Doktoru ve Bilgisayar Mühendisi M. Lütfi Hocaoğlu, malum mesele ile ilgili DİB Başkanı’nın açıklaması vesilesiyle kısa bir değerlendirme yaptı, okuyalım:
“Diyanet İşleri Başkanı söyledi, olay oldu. Ne söyledi de olay oldu?
Eşcinselliği eleştirdi sadece. Kur’an’daki hükümlerden bahsetmedi bile. Bir cezası olması gerektiğinden bahsetti mi?
Bir sistem içinde zinanın da cezası olması gerektiğinden bahsetti mi?
Bu bile inanılmaz bir refleks meydana getirdi. Kişilerin özgürlüğüymüş cinsel tercihi. Allah bilmiyor mu özgürlüğü?
O takdirde söylenenler sadece bir geçiştirmedir.
Bir sistem içinde zina ve eşcinselliğin ceza uygulamalarını anlatmadıkça, olması gerekenleri Kur’an’a göre söylemedikçe hiçbir anlam ifade etmiyor.
Karşınıza hemen cinsel özgürlükler dayatmasını getirirler. Siz de sadece bu yumuşak fikri savunduğunuz için kendinizi rahatlatırsınız. Toplum da kendince Diyanet İşleri Başkanı’nı sadece laflarla destekler, eşcinsellik kötüdür der. Ama kimse ortaya bir sistem koymaz. Böylece meselenin üstü çözüm üretilmeden kapatılmış olur.” Hep yapıldığı üzere…
***
Bir yazar, hem de uzman ve akademisyen bir yazar, sorunu başından beri sürekli olarak ele alıyor ve bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğini yazıyor. Son yazısı öz mahiyetinde. Evet, Prof. Dr. Sefa Saygılı, bir gün (02.05.2020) öncesinde, “İstanbul Sözleşmesi ve Ceza Yasaları Neyi Sağlamakta?” başlıklı yazısında, meseleyi enine boyuna ele aldı. Okuyalım…
“İstanbul Sözleşmesi ile uzantısı olan 6284 Sayılı Yasa ve Yeni Ceza Yasası cinsel özgürlüğü sağlamaya yönelik kurgulanmıştır. Ceza yasalarında kadın/erkek tanımı kullanılmayarak, “kişi”/“kimse” ifadeleriyle LGBTİ+ (eşcinsel ve benzerleri) bireylerin cinsel özgürlükleri koruma şemsiyesi altına alınmıştır.
Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin şu kararı bunu göstermektedir: Seks işçisi(!) travesti C…’nin fuhuş amacıyla başkasını rahatsız ettiği gerekçesiyle hakkında kesilen idari para cezasına yaptığı bireysel başvurusunu, Yüce Mahkeme “Fuhuş yapmak ceza mevzuatında suç olarak tanımlanmamaktadır” gerekçesiyle kabul etmiştir. (Anayasa Mahkemesi / 18.10.2017 tarih, 2014/19152 sayılı karar.)
Zina ve fuhuş yapmak ceza yasalarında suç olarak tanımlanmamıştır…”
(DEVAMI VAR, kaldığımız yerden devam edeceğiz…)