İki yazar başlıktakileri hatırlamamıza vesile oldu; Adnan Öksüz ve Sinan Eskicioğlu.
Aralık ayı bitmeden bu hatırlatmaları yaptıkları için kendilerine derin teşekkürler…
Sinan Eskicioğlu’nun Ocak Medya’da yayımlanan “Farklı olacak sanmıştık. Sanırım, yanıldık” başlıklı yazısı ile başlayalım ve o günleri ya da o yılları hatırlayalım…
“26 yıl geçmiş. Refah Partisi eğitim seminerlerinde Adil Düzen’i ele almamızın üzerinden. Adil Düzen’in vatandaşlarımıza anlatılmasıydı amacımız. Bir yıl sonra yapılacak yerel seçimler çok önemliydi. Ve öyle de oldu. 1994 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara Refah Partili belediyelere geçmişti. İstanbul’da Tayyip Erdoğan ve Ankara’da Melih Gökçek. Bu iki belediye başkanı da ‘Adil Düzen’ söylemi ile seçilmişlerdi. Unutmadık…
Bu düşünce koalisyonda hükümet oldu.
Ardından 28 Şubat!
Tek başına iktidarda olunca her şey çok farklı olacaktı…
Tayyip Erdoğan ve arkadaşları ayrılmak istediler ama olmadı. Usulüne uygun olmalıydı, kaçak güreşmek olmazdı. Abdullah Gül farklı listeyle genel başkanlığa aday oldu. Böylece yol açılmıştı artık. Ayrı parti kurulabilirdi. Ve öyle de oldu, AK Parti kuruldu.
AK Parti’ye, AK Partili kadrolara imkân sağlayan Sayın Gül’ün bu çıkışıydı. Eğer o farklı liste ile başkanlık yarışı olmasa, bugün AK Parti olmayacaktı. Aradan geçen yıllarda hem olumlu ve hem de olumsuz gelişmeler yaşandı. Ve bugünlere geldik.
1994 yılında ‘Adil Düzen’ söylemi ile belediye başkanı olanlar, Adil Düzen’e ihanet ettiler. Bugün yaşanan sorunların %80’i bu ihanetin bedelidir.
Olmamalıydı… İçimize siniyor mu?
Hayır…
Bu yüzden zaten sitemimiz. Kimileri bilmezler ama biz yaşadık ve biliyoruz.
Bugün itibariyle durumumuz nedir?
Sloganlar farklı, hayatın işleyişi ve gerçekler çok farklı. O gün söze dökülenlerden bugün eser yok. O gün ‘Adil Düzen’ diyerek başkan olanlar, bu sistem çalışması için hiçbir şey yapmadılar…
Neden mi?
Çünkü artık ihtiyaçları kalmadı. Köprüden geçinceye kadardı.
İhanetin bedeli çok ağır oldu. Bugün yaşanan belirsizlik, kalitesizlik, hedefsizlik, şuursuzluk, samimiyetsizlik, liyakatsizlik ve buna rağmen sunulan pişkinlik, çokbilmişlik, hamaset, inat ve şov yapma…
İslam’la bütünleştirilen sloganlar ve ezberlenmiş cümleler karşılığını bulmadı, bulamadı. Tıpkı İspanya’daki ‘anarşistler’in o güzel çalışmalarının sosyalistler tarafından kirletilmesi gibi. Tıpkı insanların insanca yaşamasını hedefleyen komünizmin çökmesi gibi.
Bütün bu yaşananlar olması gerekiyordu ki, oldu. Bir bakıma yaşanmalıydı. Olmasaydı daha iyi olmaz mıydı? Tabii ki daha iyi olurdu ama yaşandı ve oldu.
Artık önümüze bakmamız gerekiyor.
Geleceğe neler taşıyacağız?
Yaşanan olumsuzluklardan dersler çıkararak; ayakları yere basar, aşırılıklara gitmeyen, yaşanan hayattan kopuk olmayan, kaliteyi hedef alan, erdeme dayanan, ahlakı öncülleyen ve sistem düşüncesini içinde barındıran, hak-görev dengesini kurabilmiş yaklaşımları kurmamız gerekiyor.
Neden mi?
Çok sevdiğimiz çocuklarımızın aynı hayal kırıklıklarını yaşamaması için…
İslam’ın sunduğu görevi insanlığa sunmamız için…
Yararlı ve güzel fiiller yapmamız için…
İnsan olduğumuzu unutmamamız için…”
2019 Aralık da bitti, hayırlısıyla 2020 başladı; konu bir yazı ile daha devam edecek…