Reşat Nuri Erol
Mehmet Tekelioğlu; Şehir Üniversitesi yaşamalı…
22.11.2019
4083 Okunma, 2 Yorum

 

Şehir Üniversitesi yaşamalı…

 

Mehmet Tekelioğlu

mtekeli35@gmail.com

 

 

Şehir Üniversitesi mütevelli heyet başkanı Prof. Dr. Ömer Dinçer şöyle  söylüyor:

 

Kiminle karşılaşsam Şehir Üniversitesi meselesini Cumhurbaşkanı ile görüşün diyor.

Ben bu meseleyi cumhurbaşkanına götürmek istemem, istemedim, istemeyeceğim de…/…/

Ben hukuka müracaat ettim, bugüne kadar sadece hukuki yollardan hakkımı aradım ve ahlaki olarak da herhangi bir değer kaymasına izin verecek bir işleme izin vermedim. Biz temel ilkeleri koruyacağız, hukuku koruyacağız ve ahlakı koruyacağız.”

 

Ahmet Taşgetiren ile Elif Çakır’ın Karar TV’deki programında dile gelen bu feryada ülkenin geleceği adına kulak vermek gerekiyor. Konu hakkında çok yazılıp çizildi ama Şehir Üniversitesi ile ilgili birkaç hususa değinmekte fayda var

 

İstanbul Şehir Üniversitesi’nin kuruluşu 2008 Mayıs’ında TBMM eliyle yasalaştı. Bu dönem, tam da özgürlüklerin genişletildiği, insan odaklı bir perspektifin tüm siyaseti belirlediği, gayrı meşru her türlü vesayetin geriletilerek demokratikleşme yolunda önemli mesafelerin alındığı, Avrupa Birliği’ne giriş ajandası desteğiyle esaslı bir reform sürecinin soluksuz taşındığı Ak Parti iktidarının ilk yıllarında ulaşılan zirveye denk gelir.

 

On yılın sonunda Şehir’in web sitesinden bölümlerini, programlarını, faaliyetlerini ve akademik kadrosunu incelerseniz, yaratılan bilimsel ortama, çoğulculuğa dair net bir resim alırsınız. Üniversitenin nasıl bir bilimsel ortam yarattığını anlamak için arşivlerini buraya teslim eden hocalara bakmak bile kâfi. Fuat Köprülü, Taha Toros, Kemal Karpat, Şerif Mardin, Talat Halman arşivleri, Şehir’in muazzam kütüphanesinde bilim adamlarını bekliyorlar.

 

6 Ekim 2010 tarihinde gerçekleştirilen ilk eğitim yılı açılışına zamanın Cumhurbaşkanı ve Başbakanı beraberce katılmıştı. Bu, İstanbul Şehir Üniversitesi’ne verilen önemi gösterirken aynı zamanda Şehir’den beklentilerin bizatihi büyük bir meydan okumayı uhdesinde taşıdığına işaret ediyordu.

 

Kartal Dragos’taki eski Maltepe Sigara Fabrikası ve arazisi, bu sefer akciğerlere değil cehalete karşı savaş açmak üzere Şehir Üniversitesi’nin kullanımına tahsis edilecekti. Kent rantlarının kabarttığı gözü doymaz iştahın boyutlarını ve yıkıcı sonuçlarını hayatımızın her safhasında hissettiğimiz bir dönemdeydik. İşte o dönemde yüzük taşı gibi bir alanın bozulmadan hem İstanbul’a nefes aldırmak hem bilim yuvası olmak üzere Şehir’e tahsis edilmesi, AK Parti’nin Şehir’i göz bebeği gibi telakki ettiğine dair kuvvetli bir işaretti.

 

Kuruluştan hemen sonra Şehir’e yapılan tahsise itirazlar oluyor ve bunların hepsi lehte sonuçlanıyordu. Ancak 2013 yılında on beşinci kez yapılan bir itiraz Danıştay tarafından kabul ediliyor ve tahsis iptal ediliyordu. Ömer Dinçer, 2008 yılından hemen sonraki itirazların Ak Parti ile Danıştay arasında bir çekişme döneminde reddedilirken ilişkilerin nispeten düzeldiği 2013 yılında kabulünü de anlamlandıramadığını ifade ediyor.  Bu sırada Emlak Konut ve Belediye Dragostaki bu arazide üç parselin imar durumunu değiştirerek doğayı tahriple sonuçlanabilecek bir girişimde bulunuyorlar. Özelleştirme idaresi bunu görünce arazinin Şehir Üniversitesine devrini teklif ediyor. Bu aşamada, arazinin dönemin hükümetinin tasarrufuyla yasalara ve hukuka uygun olarak devrinin yapıldığını görüyoruz, yıl 2014.

 

Bu tapu devri, Türkiye’de üniversite gibi bir üniversitenin İstanbul gibi bir medeniyet beldesinde asırlara emanet edildiğini tescil eden bir eylem olarak anlaşılmalıdır. Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak bu devri olur eden irade sahipleri büyük bir hizmetin banileri olarak hatırlanacaklardır.

 

Dragos yerleşkesinin doğal yapıyı koruyarak tanzimi zaruri idi.  2019-2020 Eğitim döneminde %94 oranında bir doluluk yakalamıştı Üniversite…  Tam da cari giderlerini bütünüyle karşılayıp borçlarını ödeme kapasitesine ulaştığı bir anda bankanın olumsuz yaklaşımına maruz bırakılması, bu tasarruf sahiplerine dair merakımızı artırıyor. Banka önce geçtiğimiz Mart ayında kredi limitlerinin kullanılmasını engelliyor. Bu öğretim yılına girerken de sekiz parselden birinin devir işlemini iptal eden mahkeme kararını bahane ederek Üniversitenin bütün banka hesaplarına tedbir konuyor. Bu kararlara öncelikle rehine müracaat prensibi etrafında itiraz ediliyor. 300 milyon liralık krediye karşı 1.2 milyarlık teminatın yok sayılması nasıl izah edilebilir… Üzerinde hiçbir hukuki tedbir bulunmayan yedi parselin değerini sıfır gösteren anlayışta bir tuhaflık yok mu? Kim bundan sonra banka kredisi ile yatırım yapmaya cesaret eder? En ufak bir muhalif tavrın  Şehir benzeri bir karmaşaya  dönüşmesi ihtimali yok diyebilir miyiz?

Üniversite yönetimi bir de aslı arası olmayan haberleri tekziple uğraştı.  Bu haberin çıktığı medya organı anlaşılıyor ki olaya vakıf olma ihtiyacı duymamış.

 

Bir bankanın, kamu tüzel kişiliğini haiz bir eğitim kurumuna yasal olarak en son uygulanacak tedbiri en başta uygulamaya kalkmasını, yargının bu usulsüzlüğe ve bu özensizliğe kayıtsız kalmasını nasıl izah edelim? Mütevelli Heyeti başkanı Prof. Dr. Ömer Dinçer’in “Banka bize bir borçlu gibi muamele etsin, bir suçlu gibi değil” ifadesi her şeyi anlatmıyor mu?

 

İstanbul Şehir Üniversitesi üzerine düşüncelerimi bugünlerde okulun maruz bırakıldığı zorluklar bağlamında değil başarılı örnekler sadedinde paylaşmak isterdim. Başarı kıstası derken, salt binalardan, inşaat metre karelerinden, öğrenci sayılarından, yeni açılan üniversitelerin o şehre getirdiği ekonomik hareketlilik ve benzeri hususlardan bahsetmediğim aşikârdır sanırım.

 

Bir üniversiteyi üniversite yapan unsurlardan hareketle, mesela eleştirel düşünceye yatkınlık, bilimsel kapasite, özgün neşriyat, canlı ve güncel sorunlara yönelen araştırma ajandası, yapılan bilimsel çalışmaların aldığı atıf, öğrencilere yaklaşım, açık görüşlülük ve çoğulculuk ortamı, uluslararası irtibatlar, toplumla ilişkiler gibi bir dolu hususu göz önüne alarak “başarı” sıralamasında Şehir’i tartarsak çok iyi bir noktanın yakalanmış olduğunu görürüz.

 

Bir dönem benim de aktif bulunduğum siyasi faaliyetlerimizi sürdürürken, bizim neslin medeniyetimizin ihyası cihetiyle geriye ne bırakacağı sorusuna verebileceğim cevabın başta gelen şıklarından birisi, muhtemelen özellikle sosyal bilimler alanında Şehir Üniversitesi’nde oluşan geleneğin kökleşmesi olurdu. Şimdilerde bu öngörünün tahakkuk etmeme ihtimali var ve bu, akl-ı selim sahibi herkesi üzecek bir gelişme…

 

Düzenlediği basın toplantısında Prof. Dr. Ömer Dinçer’in kullandığı ifadeler benim boğazıma dizildi. Türkiye’nin evrensel demokratik değerlerden uzaklaşışını içim dolarak izlediğim şu günlerde, iç yakıcı böyle bir serzenişi duymak ne kadar acı. Şehir Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ömer Hoca diyor ki, “ya bizim hukuki haklarımızı kullanmamıza izin verin yahut da öğrencilerimizi, öğretim üyelerimizi, üniversitemizin manevi şahsiyetini daha fazla mağdur etmeden, itibarını zedelemeden, gelip üniversitemizi teslim alın”. Bu satırları, Hocanın yazının girişindeki sözleriyle birlikte değerlendirmekte fayda var.

 

Şehir üniversitesine yapılan haksızlığın orada kalmama ihtimali var. Bu anlayışın yürürlükte olduğu bir ülkede hiç kimsenin ve hiçbir kuruluşun hukuki güvencesi yok demektir. Hem bu anlayış dolayısıyla böyledir bu, hem de bu haksızlığa dur diyecek hukuk sisteminin yokluğu sebebiyle böyledir. Bilirkişilik müessesesinin aldığı vaziyet de ayrı bir faciadır. O parselin değerini sıfır gösteren rapora önce hâkimin itiraz etmemesi de bir ayrı trajedidir. Hepsinden öte bu gariplikleri seyreden ve ses çıkarmayan herkes biraz mesul değil midir?

 

Şehir Üniversitesinin hocaları da tehlikeye dikkat çekiyorlar. Onların üniversitelerine sahip çıkan bildirilerinden şu satırları buraya almadan edemedim:

 

Biz tek tek şahıslar olarak söz konusu süreçten kuşkusuz zarar görmekteyiz. Daha büyük zararı, ŞEHİR’de okumayı “tercih etmiş” öğrencilerimiz yaşamakta. Ancak öyle görünüyor ki, en büyük zararı Türkiye’deki bilim ideali ve toplum hayatının kendisi yaşayacak. Her kesimin, irade sahibi herkesin meseleye bu sorumlulukla yaklaşmasını bekliyoruz.”

 

Üniversitenin kıdemli hocaları da yapılanların ne kadar yanlış olduğunu haykırıp duruyorlar. Mehmet Genç, Ergun Özbudun, Engin Akarlı bunlardan bir kaçı. Hepsine #sehirhepimizin etiketiyle sosyal medyadan ulaşmak mümkün. Şehir Üniversitesi mezunları da okullarına sahip çıkmayı ihmal etmemişler ve olan biteni bir bildiriyle kamuoyu ile paylaşmışlar.

 

Kanaatimce bankanın yaptığı işlem alacaklarını garanti altına alma amacına hizmet etmez. Borç yapılandırma anlaşması imza altına alınmak üzereyken muhtemelen Genel Müdürün talimatıyla tedbir işlemine başlanıyor. Bankanın yönetim kuruluna konunun tam anlamıyla intikal ettirildiğini sanmıyorum.   Bankalar, durmuş hatta kilitlenmiş çarkları bile yağlayarak döndürmeye çalışırken hali hazırda işlemekte olan bir çarka çomak sokmak gibi bir durumda olmamalılar.


Fehmi Korunun
dile getirdiği mezunlar ve bağışçılar konusu güzel ama Şehir Üniversitesine karşı ortaya konulan tavır bu insanları ürkütmez mi?

 

Şehir Üniversitesine kıymak geleceğimize siyanür serpmek gibi. Bu konuda konuşmayı tehlikeli bulanlar bilmeli ki haksızlık karşısında susmak da tehlikeler içeriyor.

 

Hemen her kesimden insan aynı şeyi söylüyor: Şehir Üniversitesi yaşamalı…

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
22.11.2019
08:42


ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

KONUSU

YAZININ EN SONUNDA...


https://www.yenisafak.com/yazarlar/farukbeser/islami-kamusala-tasimak-2053435

İslam’ı kamusala taşımak

22 Kas 2019, Cuma
BEĞENDİM
 6 TEPKİ

Başlık çoğumuzda modaya ya da genel kanaate uygun bir çağrışım yapmış olabilir. Yani dindar olmak istiyorsan uzlete çekil, ibadetini yap. İslam’ın ne işi var sokakta pazarda, devlette, siyasette. Din kulla Allah arasında bir şey. Sen kendine bak, kalbin temiz olsun yeter, başkasına karışma gibi… Tam da modernliğin, liberalizmin, demokrasinin istediği, hatta küresel kapitalizmin bayıldığı bir din bu. Ama Allah’ın gönderdiği dinin böyle olmadığını onu bilenler biliyor. Bir süre önce Sakarya’da Murabıt Eğitim Vakfı’nın davetiyle bu başlıkla bir konuşma yaptım. Söylediklerimin bazılarını yazmak istiyorum.

Kamusal alan nedir? Kelimelere bakarsanız kamuya ait olan yerlerdir. Kamu nedir? Ülkenin nüfusunu oluşturan vatandaşların bütünü. O halde kamusal alan herkesin ortak malı. Parklar bahçeler, yollar, nehirler, denizler, hazine arazileri… Bunların zarar görmemesi için buraları gözetip yöneten de devlet. Yani devlet bu alanın sahibi değil. Sahibi adına kâhyası. Bu kâhyalığın ofisleri diyebileceğimiz resmi daireler de yine kamusal alan sayılıyor. Öyleyse, yani resmi daireler de kamusal alan ise ve buralar, mesela sizin çiftliğinizi sizin adınıza yönetmekle görevlendirdiğiniz işçilerinizin, bu işi yaparken ihtiyaç duydukları kulübeler gibi ise oralar da sizin olmuş olmaz mı? Oysa kamusal alan deyince sanki herkesin girip çıkabildiği değil, girip çıkamadığı yerler anlaşılıyor. Tanımlarken de şöyle diyorlar:

‘Devlete ait, resmi kurumlar, resmi daireler olarak adlandırılan alanlar kamusal alandır. Kamusal alanlar halka açık, herkesin rahatlıkla girip çıkabildikleri, belli mesai saatleri içinde hizmet veren işyerleri olarak da tanımlanabilir’. Ama kamusal alana girebilmenin şartlarını da devlet belirliyor, şunlar giremez, şu kıyafetle girilemez diyebiliyor. O zaman devlet milletin görevlendirdiği kâhya değil, milletten bağımsız olarak bu alanın sahibi olan bir güç olmuş olur ve kendini, kendi oluşturduğu alanı ve kültürünü korumak için ceberutlaşır.

Böyle olunca ‘Merkez Çevre’ kavramı da akla geliyor. Kavramın mucidi Amerikalı Edward Shils imiş (ö: 1995). Her toplumun hukuku, ekonomiyi devletin ideolojisini elinde tutan, şekillendiren, koruyan siyasi bürokratik ve askeri elitleri ve bunlardan oluşan bir merkezi vardır. Onlar orayı kaptırmak istemezler. Tabii olarak kamusal alanı da elinde tutan bu merkez oraya yabancı unsurları yaklaştırmaz. Hatta din gerekli ise onu da merkez kendi oluşturur ya da mevcudu ona göre şekillendirir. ‘Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz’ sözü tam da bunu anlatıyor. Merkez, dönmekte olan bir çark gibi, aykırıları dışarıya fırlatır. Onlar köylü, işçi, vatandaş, pazarcı, esnaf, pasif memur, hatta tüccar olabilirler, ama merkeze müdahale edemezler. Hatta büyük bir zengin, kapitalist, parasıyla toplumu, dolayısıyla da merkezi etkileyebilecek bir sermaye sahibi dahi olamazlar. Böyle olacak olanları da yine merkez belirler, ya da olma yolunda olanları kendisine uyarlar. O zaman merkez ağa, çevre de bu ağaya hizmet eden ırgatlar gibi olur. Shils’in söylediklerinden benim anladığım bu.

Oysa bu kavramlarla düşünecek olursak İslam hep merkezi hedef gösterir diyebiliriz. Ama onun hedef gösterdiği alana da bu anlamda merkez diyemeyiz. İdeal Müslümandan hep ön safta olması istenir. Ön safta olmanın sevabı arka saflara göre çok fazladır. Dolayısıyla İslam cami dini olmaktan çok toplum dinidir. ‘Din muameledir’ sözü buna işaret eder. Muameledir, yani din ya da dindarlık ancak her seviyede insanlar arası ilişkilerle kendini gösterir. Şöyle de diyebiliriz: Din kendini ‘kamusal’da gösterebilirse, ya da ‘merkezi’ yönetebilirse, ona kendi rengini verebilirse vardır. İşte İslam tam da böyle bir dindir. Ama önde olanlar ağa değil hizmetçidirler. ‘Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir’.

Bu bir başlangıç olsun.

*

Şehir Üniversitesi haberleri herkes gibi bizi de üzüyor.

Biz FETÖ’ye neden karşı çıktık? Müslümana şedit, kâfire mülayim oldukları, başkalarına hayat hakkı tanımadıkları için değil mi?

Biz aynısını yaparsak ne farkımız kalır?

Bu kapının açılması yarın başkalarının da diğer vakıf üniversitelerine bunu yapmasına kapı açmaz mı?

Bu bağlamda meselenin Davutoğlu meselesi olmadığına kimseyi ikna edemeyiz.

Siyaset benim işim değil, ama onunla siyasi bir hesaplaşma yapılacaksa bunu kendi kulvarında yapmalıyız. Kaldı ki Şehir Üniversitesi demek de Davutoğlu demek değil.

İktidar tutkusu bizi kardeş katline kadar götürmemeli.

Son karar Sayın Cumhurbaşkanımız’a kalınca bu hatanın düzeltileceğini umuyorum.

Reşat Nuri Erol
22.11.2019
09:28


https://www.milligazete.com.tr/haber/3384212/kriz-derinlesiyor-yokten-istanbul-sehir-universitesi-aciklamasi


Kriz derinleşiyor! YÖK'ten İstanbul Şehir Üniversitesi açıklaması

Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı, İstanbul Şehir Üniversitesi üzerinden çıkan krize dair açıklama yaptı.

mask

Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK), İstanbul Şehir Üniversitesi'ne ilişkin resmi internet sitesinden açıklama yaptı.

İstanbul Şehir Üniversitesi üzerinden son dönemde meydana gelen kriz derinleşirken YÖK yaptığı açıklamada İstanbul Şehir Üniversitesi'nde eğitim ve öğretimin devamlılığında şuan itibarıyla herhangi bir aksamanın olmadığını belirtti.

Resmi internet sitesinden İstanbul Şehir Üniversitesi'ne ilişkin basın açıklaması yapan Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı, şu ifadeleri kullandı:

"Yükseköğretim Kurulu olarak, ülkemizin kalkınma hedeflerine ulaşmasında nitelikli bilgi ve nitelikli insan kaynağının öneminin farkında olarak; kalite odaklı büyüme ve gelişmeyi önceleyerek bir dizi proje ve girişimlerimizi hayata geçirmiş bulunmaktayız.
Son yıllarda önümüze koyduğumuz bu hedefler doğrultusunda “üniversitelerde misyon farklılaşması ve ihtisaslaşma, hedef odaklı uluslararasılaşma, Türkiye'nin öncelikli alanlarını belirleyerek nitelikli insan yetiştirme projesi olan 100/2000 Doktora Projesi, temel bilimlerin güçlendirilmesi, yükseköğretimde dijitalleşme, açık erişim ve açık bilim" gibi projeleri hayata geçirdik. Önümüzdeki günlerde başkaca projelerimiz de uygulamaya sokulacaktır.
Yükseköğretim Kurulu olarak bu süreçleri şeffaflık, paydaşları ve kamuoyunu bilgilendirme, yetki paylaşımı, yetki devri ve “zorunlu olmadıkça müdahaleden kaçınma" anlayışı çerçevesinde yönettiğimiz kamuoyunun malumlarıdır.
Bugün itibariyle ülkemizde, 129 devlet, 74 vakıf ve 5 vakıf MYO olmak üzere toplamda 207 yükseköğretim kurumumuz bulunmaktadır. Gerekli olan sayısal büyümenin artık tamamlandığı, şimdi nitelik, kalite ve keyfiyet itibariyle büyümeye, yani yatay büyüme yerine dikey büyümeye öncelik verilmesi gerektiği ve sisteme derinlik kazandırılması icap ettiğini YÖK olarak sürekli vurguladık, vurgulamaya devam edeceğiz.
Bu bağlamdan olmak üzere son yıllarda sayısı artmış olan Vakıf Üniversitelerine ilişkin yasaların belli sorunlara yönelik çözümlerde yetersiz kalması, kamuoyuna yansıyan pek çok sorunun ve belli konularda toplumsal eleştiri ve tepkinin de kaynağını teşkil etmektedir. Son günlerde kamuoyunun gündeminde yer almış olan İstanbul Şehir Üniversitesi'ne uygulanan haciz işlemini, bu işlemin sonuçlarını, Yükseköğretim Kurulunun konuya ilişkin pozisyonunu da bu çerçevede değerlendirmek yerinde olacaktır.
31.05.2008 tarihinde kurulan İstanbul Şehir Üniversitesi'nin Hukuk, İletişim, İnsan ve Toplum Bilimleri, İslami İlimler, İşletme ve Yönetim Bilimleri, Mimarlık ve Tasarım, Mühendislik ve Doğa Bilimleri olmak üzere yedi fakültesi ve bir meslek yüksekokulunda bugün itibariyle yedi bini aşkın öğrenci yükseköğretime devam etmektedir.
İstanbul Şehir Üniversitesinin kamuoyuna yansıyan sorununun anlaşılabilmesı için şu hususların bilinmesinde yarar görülmektedir.
Vakıf üniversitelerinin idari ve mali mekanizmaları bakımından devlet üniversitelerinden birtakım farklılıkları bulunmaktadır. Söz konusu vakıf üniversiteleri, mali işlemleri ile ilgili olarak kanunen Yükseköğretim Kurulu'nun idaresi ya da yönlendirmesi dışında ve özerk bir statüye sahip olup Yükseköğretim Kurulunun yetkisi ancak kaynak aktarımı hallerinde söz konusudur.
Dolayısıyla vakıf üniversitelerinin bankalardan kredi kullanması üniversiteler ve bankalar arasındaki özel hukuk ilişkisidir; mer'î mevzuat gereği Yükseköğretim Kurulunun onayına veya herhangi bir surette dahline bağlı değildir. Kredi kullanma kararı Yükseköğretim Kurulu'ndan bütünüyle bağımsız olarak şekillenmekte ve taraflarca karara bağlanmaktadır.
Bilindiği üzere İstanbul Şehir Üniversitesi'nin kullandığı banka kredisi ile ilgili olarak, kredi veren banka tarafından kullandırılan kredinin teminatsız kalması nedeni ile uyguladığı haciz işlemi kamuoyunda yer bulmuştur. Danıştay tarafından kredi tahsisinde teminat olarak gösterilen taşınmazın üniversiteye devrine ilişkin idari işlemin iptaline yönelik yargı kararı da Bankanın bu işlemine esas teşkil etmiştir.
Yükseköğretim Kurulu, üniversitenin yetkilileriyle bir gecikmeye yol açmadan iletişime geçmiş, yaşadığı sorunlara çözüm olabilecek bütün imkânları ve yolları kullanması beklentisini kendilerine iletmiştir.
Diğer taraftan, bir vakıf üniversitesinin kendi yetkileri dâhilinde ve özerk yapıları gereği mali konularda almış olduğu kararların sonucunda karşılaştığı yasal süreçlerden Yükseköğretim Kurulu'nun mesul tutulamayacağı açıktır.
Bir üniversitenin talebi üzerine bir bankanın kredi kullandırması ile ilgili durumun sonuçları ile ilişkili olarak Yükseköğretim Kurulu'na herhangi bir makam veya merciden şu veya bu istikamette herhangi bir telkin de vaki değildir. Bu husustaki yorum ve iddialar gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Yükseköğretim Kurulu alacağı kararlarda kamu yararını gözetmek ile mükellef olduğunun zaten farkında ve şuurundadır.
Diğer taraftan bu durum Yükseköğretim Kurulu'nun defaatle ifade ettiği gibi muhtemel sorunların önüne geçebilmek adına, konuya ilişkin bazı yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğuna dair tespitlerinin de ne denli doğru olduğunu göstermektedir.
Yükseköğretim Kurulu olarak durumun ciddiyetinin farkında olup yaşanan süreci üniversitenin yetkilileri ve karar alıcıları ile görüşmek de dâhil, takip etmekteyiz. ​​
Bilinmelidir ki, eğitim-öğretimi devam eden öğrencilerimiz önceliğimizdir. Öğrencilerimizin herhangi bir mağduriyet yaşamaması hususunda azami dikkat ve hassasiyetin gösterileceğini, başta öğrencilerimiz olmak üzere kamuoyuna saygı ile duyururuz."

Dün 23:57 TSİ-Eğitim





Son Eklenen Makaleler
Reşat Nuri Erol
Seçim sonrası “Belediye-Kooperatif” iş birliği - 6
28.03.2024 236 Okunma
1 Yorum 28.03.2024 05:54
Yasin Kılar (Karar Danışmanı - Mentor)
SİNAN OĞAN KADAR OLABİLMEK
27.03.2024 113 Okunma
Reşat Nuri Erol
Seçim sonrası “Belediye-Kooperatif” iş birliği - 5
26.03.2024 284 Okunma
7 Yorum 26.03.2024 09:06
Reşat Nuri Erol
Seçim sonrası “Belediye-Kooperatif” iş birliği - 4
25.03.2024 308 Okunma
1 Yorum 25.03.2024 09:00
Reşat Nuri Erol
Seçim sonrası “Belediye-Kooperatif” iş birliği - 3
24.03.2024 330 Okunma
1 Yorum 24.03.2024 05:49
Süleyman Karagülle
BİR YETKİLİ YÜKSEK HAKİM DEDİ Kİ: 09.09.2000
23.03.2024 40 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP EV ÇALIŞMALARI 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 18 Okunma
Süleyman Karagülle
Sana ruhtan soruyorlar 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 34 Okunma
Süleyman Karagülle
SİSTEMATİK HATA 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 24 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİAT VE MEMUR KARARNAMESİ 02.09.2000
23.03.2024 15 Okunma
Süleyman Karagülle
Heisenberg’in meşhur “kuvantum teorisi” 02.09.2000
23.03.2024 27 Okunma
Süleyman Karagülle
DEPREMİN FIKHI 26 AĞUSTOS 2000
23.03.2024 24 Okunma
Süleyman Karagülle
Z E L Z E L E 26 ağustos 2000
23.03.2024 9 Okunma
Reşat Nuri Erol
Seçim sonrası “Belediye-Kooperatif” iş birliği - 2
23.03.2024 304 Okunma
1 Yorum 23.03.2024 10:16
Reşat Nuri Erol
Seçim sonrası “Belediye-Kooperatif” işbirliği - 1
21.03.2024 338 Okunma
7 Yorum 21.03.2024 09:35
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 29
20.03.2024 305 Okunma
Yasin Kılar (Karar Danışmanı - Mentor)
YENİDEN HATA PARTİSİ
18.03.2024 217 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN AÇISINDAN KENTSEL DÖNÜŞÜMDE TEMEL İLKELER
17.03.2024 242 Okunma
Bahaeddin Sağlam
Oruç ile İlgili Beş Kavram
17.03.2024 140 Okunma
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 28
17.03.2024 301 Okunma
7 Yorum 17.03.2024 07:53
Özer Ataç
Seçim-1
16.03.2024 1540 Okunma
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 27
16.03.2024 323 Okunma
5 Yorum 16.03.2024 11:10
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 26
15.03.2024 361 Okunma
5 Yorum 15.03.2024 09:14
Süleyman Karagülle
(AHŞAP)İŞLETME HAKKINDA BİLGİ-19.08.2000
14.03.2024 30 Okunma
Süleyman Karagülle
Bir ülke hırsıza hapis cezasını vermektedir-12082000
14.03.2024 30 Okunma
Süleyman Karagülle
MEMUR KARARNAMESİ 12.08.2000
14.03.2024 19 Okunma
Süleyman Karagülle
HÜKÜMET,REKTÖR ATAMALARI..05.08.2000
14.03.2024 17 Okunma
Süleyman Karagülle
İNSANIN GÖREVİ 05.08.2000
14.03.2024 19 Okunma
Süleyman Karagülle
EKONOMİDE ZELZELE 22.07.2000
14.03.2024 21 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN ATANMASI 22.07.2000
14.03.2024 13 Okunma
Süleyman Karagülle
312 inci MADDE 22.07.2000
14.03.2024 15 Okunma
Süleyman Karagülle
BANDIRMA HATTI 22.07.2000
14.03.2024 41 Okunma
Süleyman Karagülle
F İ Z İ K 29.07.2000
14.03.2024 32 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLÂM VE DEMOKRASİ 29.07.2000
14.03.2024 20 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN SEÇİMİ 22.07.2000
14.03.2024 16 Okunma
Süleyman Karagülle
ABANT TOPLANTISI 22.07.2000
14.03.2024 24 Okunma
Süleyman Karagülle
HAK VE KUVVET MEDENİYETLERİ 22.07.2000
14.03.2024 16 Okunma
Süleyman Karagülle
DAYANIŞMA SİSTEMİ 01.07.2000
14.03.2024 21 Okunma
Süleyman Karagülle
“HERKESE İŞ - HERKESE AŞ” 24.06.2000
14.03.2024 23 Okunma
Süleyman Karagülle
KİTLERİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ 17.06.2000
14.03.2024 23 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’ÂN VE MANTIK İLE MATEMATİK 17.04.1999
14.03.2024 24 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI (2)17.04.1999
14.03.2024 22 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI 17.04.1999
14.03.2024 21 Okunma
Süleyman Karagülle
Süleyman Karagüllenin girilmeyen MAKALELERİ-17.04.1999
14.03.2024 38 Okunma
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 25
14.03.2024 309 Okunma
1 Yorum 14.03.2024 11:25
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 24
13.03.2024 309 Okunma
1 Yorum 13.03.2024 07:01
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 23
12.03.2024 325 Okunma
5 Yorum 12.03.2024 07:10
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 22
11.03.2024 312 Okunma
5 Yorum 11.03.2024 08:36
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 21
10.03.2024 312 Okunma
1 Yorum 10.03.2024 10:18
Reşat Nuri Erol
Seçim; Millî Görüş Adil Düzen Belediyeciliği - 20
9.03.2024 354 Okunma
8 Yorum 09.03.2024 09:27