Ne diyorduk?
“KUR’AN VE İLİM çalışmalarımız yarım yüzyıldan beri var ve son yıllarda, son on yıllarda günlük ve haftalık olarak devam ediyor; değişik vesilelerle bunu hep hatırlatıyorum…
‘S.O.S.yal Tufan’ seviyesindeki sorunların hayatımızın dinî, ilmî iktisadî, idarî/siyasî yani her alanını sardığını ‘teşhis’ olarak her vesileyle hatırlatıyoruz; ‘tedavi’ reçeteleriyle…
KUR’AN çalışmalarımızla, ‘S.O.S.-yal Tufan’ seviyesindeki bu sorunlara önce ‘teşhis’ koyuyor, sonra KUR’AN VE İLİM merkezli ‘tedavi’ reçeteleri üretiyoruz.
‘Teşhis’ dedim de; herkes kendince teşhis koyuyor ama ‘tedavi’ reçetesi üreten yok.”
Evet… Tespit ve teşhisler çok ama tedavi ve çözüm reçeteleri üreten yok!
‘Mesela’ diyelim bugün de ve başlayalım… Millî Gazete ile başlayalım bugüne ve Bahaddin Elçi’nin bugünkü “Millî Görüş bir saadet ve medeniyet projesidir -2-” başlıklı ikinci yazısını hatırlatalım, değerli okuyucularımıza. Bahaddin Elçi yazısının en sonunda diyor ki: “Bu nedenlerle Millî Görüş’e, Adil Düzen’e sadece ülkemizin değil, tüm insanlığın ihtiyacı var. Herkesin iyiliği, herkesin mutluluğu, hukukta eşitlik, haklara saygı sadece Millî Görüş’le mümkün. Adalet yoksa barış da huzur da yok.” Demek ki çözüm yazanlar var.
Mesela, Abdurrahman Dilipak bugün (14 Kasım) de “Türkiye Cumhuriyeti’nin dolarla imtihanı” başlıklı yazısında, baştan sona önemli hatırlatmalar yapmış; okunası ve…
Mesela, Hayrettin Karaman bugünkü (14 Kasım) “Yönetim İslâmî değilse” başlıklı yazısında önemli bilgiler vermiş ve yazısının sonlarında demiş ki: “Öncelikle şunu hatırlamamız gerekiyor: Dinin emir ve yasaklarına uygun davranılmasını temin, gücü ve imkânı ölçüsünde bütün Müslümanlara farzdır. Müslümanların teşkilatları gerektiğinde en az zararla değişimi sağlamaktan aciz ise sözlü ve yazılı muhalefet yapılacaktır. Buna da güç yetmiyorsa niyet, bilgi, zihniyet, inanç, duygu olarak muhalefete devam edilecek, bu aşamadan sözlü ve sonra fiilî değişim aşamasına geçebilmek için planlı, programlı, danışmalı, bilgiye ve hikmete dayalı faaliyetler yürütülecektir.” Yazı şu iki cümleyle bitiyor: “Ne beklenecek, beklerken ne yapılacaktır? / İşte bir yazı konusu daha.” Elli yıldır bekliyoruz ama…
KUR’AN VE İLİM 1037. hafta seminer notlarımızla devam edelim, tedavi niyetine.
“Canlıların vücutlarında iki haberleşme sistemi vardır. Biri hormonlar sistemidir. Bir yerde bir etki olunca özel sıvı salınır, o sıvı tüm vücuda yayılır ve diğer hücreler olaydan haberdar olur. Bitkilerde ve hayvanlarda bu sistem mevcuttur. Diğer sistem ise sinir sistemidir. Elektrik sinyalleri ile birbirine bağlı olan hücreler olaylardan haberdar olur, kaynağını da bildirir. Diğer bütün hücreler ona yönelirler. İlk insanlar yaratıldığında topluluklar küçüktü, aralarındaki haberleşme organlar arasında doğrudan oluyordu. Bugün ise topluluk bütün insanlığı kapsamaktadır. 10 milyara yaklaşan insan sayısının her biri diğeri ile görüşme imkânına ulaşmalıdır. Cep telefonları ile bütün insanlar haberleşebilmektedirler. Bu sayede tüm insanlık tek varlık haline dönüşmüştür. Bugün ücretli telefonlar yaygınlaşmış ama sistem tam oturmamıştır. Herkes son model telefon almakta ama istediği kadar konuşamamakta, topluluk değerlendirememekte. Gelecekte bilgisayarlar yerine telefonlar kullanılacaktır. Klavye ve ekran olsa bile bilgisayardaki program hafızaları olmayacak yahut onlar mobil olmayacaktır. Her telefon her bilgisayar merkezine ulaşacak ve istediği ekrana gelecektir. Bilgisayar ekranına aktarılabilecek, yazınızı da yazdırabilecek, böylece yeni bir dünya oluşacaktır. Kur’an’ın ideal uygulama imkânı o hizmetlerin verilmeye başlanması ile sağlanacaktır. Bunun için yüz lojmanlı işyeri apartmanlar sisteminin, semt kooperatifleri sisteminin yaygınlaşması gerekmektedir. Bir taraftan tüm dünya ile ilişki kurulacak, diğer taraftan küçük topluluklara daha da yaklaşılacak. Sosyal yapı farklılaşacak ve toplumlar oluşacak, ekonomik yapı yaygınlaşacak ve tüm insanlıkta birliğe doğru gidilecektir. Tüm insanlar masrafsız diğer insanlarla haberleşme imkânları bulabilecekleri gibi her türlü ilmi imkânlar ve rahatlıklar herkes için oluşacaktır. Tüm insanlığın ortak hafızası olarak ürünlerini oraya gönderecek, onlardan istediğine kolaylıkla ulaşabilecek. Bu kısmen gerçekleşmektedir...” (s. 9, 10; Devamı var…)