Ne diyorduk?
“KUR’AN VE İLİM çalışmalarımız yarım yüzyıldan beri var ve son yıllarda, son on yıllarda günlük ve haftalık olarak devam ediyor; değişik vesilelerle bunu hep hatırlatıyorum…
‘S.O.S.yal Tufan’ seviyesindeki sorunların hayatımızın dinî, ilmî iktisadî, idarî/siyasî yani her alanını sardığını ‘teşhis’ olarak her vesileyle hatırlatıyoruz; ‘tedavi’ reçeteleriyle…
KUR’AN çalışmalarımızla, ‘S.O.S.-yal Tufan’ seviyesindeki bu sorunlara önce ‘teşhis’ koyuyor, sonra KUR’AN VE İLİM merkezli ‘tedavi’ reçeteleri üretiyoruz...
‘Teşhis’ dedim de; herkes kendince teşhis koyuyor ama ‘tedavi’ reçetesi üreten yok.”
Evet… Tespit ve teşhisler çok ama tedavi ve çözüm reçeteleri üreten yok!
‘Mesela’ diyelim bugün de ve başlayalım… Bundan önceki yazımda adını anıp alıntı yaptığım üç yazarın bugünkü (13 Kasım) yazılarını da okumalısınız; daha başka birkaç yazarla birlikte ama o kadar işte, ‘teşhis’ var ‘tedavi’ yok! Her neyse, biz Boşnaklar ‘bole iştanegonişta’ yani ‘bir şey hiçbir şeyden iyidir’ deriz; ‘tedavi’ olmasa da, sadece ‘teşhis’ de bir şeydir.
Mesela, Abdurrahman Dilipak bugünkü “Kapitalizmin çöküşü” başlıklı yazısının en başında şunları yazmış: “Kapitalizm için kıyamet savaşı geri saymaya devam ediyor. Bakalım çöküş ne zaman ve nereden başlayacak!. Önce NATO mu çökecek, FED mi, LIBOR mu, IMF mi yoksa Trump’ın azli ile mi başlayacak bu iş. FED giderse doların sonu olur. Dolar giderse FED de gider. / Para, kapitalizmin ‘hisse senedi’dir. Para modern seküler toplumların ‘idolü’: ‘putu’dur. / Bütün paralar mı, derseniz. Evet, bütün paralar.” Aynı yazı şu cümlelerle bitiyor: “Kapitalizm dolar üzerinden tüm dünyayı kendi kanlı saltanatına ortak etti. / 1900’lerin ilk yarısından bugüne bütün savaşlar, soğuk savaş terör ve darbeler bu kanlı saltanatı sürdürmek içindi. Ve bugün bu sistem, yolun sonuna geldi. Bugün yaşanan sancılar bunun dışa vurumu. Bu işi nasıl noktalayacaklar ve yerine ne koyacaklar? Cevabını arayan soru bu.” Soru/nun cevabını Erbakan Hoca ve biz yarım yüzyıldır yazıp anlatıyoruz ama otuz yıl önce evine kadar gidip ‘birlikte çalışalım’ dediğim yazar Adil Düzen cevabına maalesef hâlâ ilgisiz!
Millî Gazete yazarları dün, bugün ve her gün yazıyorlar, her gün dikkatle okunmalı; bugünkü şu yorum-haberle birlikte: https://www.milligazete.com.tr/haber/3306229/tablo-bu
KUR’AN VE İLİM 1037. hafta seminer notlarımızla devam edelim, tedavi niyetine.
İnsan topluluk içinde özgür yaşayacak şekilde yaratılmıştır. Günün 12 saatini topluluğun üyesi olarak topluluk içinde, 12 saatini ise evinde ailesiyle özgür olarak geçirir.
İnsan topluluk içinde yaşayacak şekilde yaratılmıştır, topluluğu da başka hiçbir canlıda olmayan büyüklüktedir. Tüm insanlık bir varlık olduğu gibi devletler, iller, bucaklar ve ocaklar da topluluk içinde bağımsız yaşayan varlıklardır. B.M. bu ilke içinde düşünülmeli.
Kur’an insanın hem özgür kişiliğini düzenleyen kitaptır hem de toplulukta birliği düzenleyen kitaptır. İslam Fıkhı daha çok kişinin yaşama kurallarını düzenlemeyi ele almıştır ama saltanat sistemi baskısı sebebiyle İslam toplulukları ele alınmamıştır. Batı dünyası ise İslamiyet’in sosyal yapısını adapte etmeye çalışmıştır. Adil Düzen çalışanları Kur’an’ın hem özel hukukunu ahlakı ile birlikte ele alır hem de İslam’ın yönetimini ele alır. “Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası” çalışmamızda her ikisi birlikte düzenlenmiştir.
Fıkıhta illetler incelenmiş, hikmetler ele alınmamıştır. Bunun sebebi şudur; o zamanki ilimler hikmetleri ele alıp inceleme seviyesinde değildi. Bugün ise artık Kur’an’ın getirdiği hükümlerin hikmetlerini bilebilecek seviyede ilim sahibiyiz. O halde ‘ortaklık ekonomisi’ üzerinde çalışanların, fıkhi hükümlerin illetleri yanında hikmetlerini de ele almaları gerekir. Yarın ‘abdestin illeti namaz kılmaya hazırlanmaktır’ hükmünü tespit ettikten sonra, hikmeti ise giyinme ile açık uzuvların temiz tutulması ve insandaki kan dolaşımını etkileyerek beyni kan ile günde beş defa civarında beslemektir. Vücuttan daha soğuk su, kanı bulunduğu yerden uzaklaştırır. Beyne daha çok kan gider. Secde de bunu sağlar. Bu açıklama hikmettir ve tüm fıkhi hükümlerde bu yapılmalıdır. Bu vecibe çağımız âlimlerine düşmektedir.
Üçüncü binyıl Kur’an uygarlığını kuracak âlimler bunları yapmalıdırlar...