1- Ekonomik yapı önce doğa nasıl paylaşılırsa gün/saat maksimum olur esasına dayanır. Bu noktada mülkiyet ile işgal söz konusu olur.
2- Sonra ihraz yani doğadaki girdileri elde etmek için iş bölümü yapılır. Herkes her şeyi toplayamaz. O halde bir planlama yapılır, herkes ona göre doğadan ürün toplar. Makro tarafından planlanır, mikroda karışılmaz. Kişilerin ürettikleri satılıncaya kadar onlara avans verilir. Bu avans kime nasıl verilirse gün/saat maksimum olur? Hangi eşyalar toplanır? Burada hep fizibilite raporlarına ihtiyaç vardır. Standartlar oluşur. Standartlara ağır şartlar koyarsanız pahalıya mal olur, çok emek ister, zarar olur. Şartları azaltırsanız bu sefer de gün değeri azalır. Öyle şartlar konulur ki gün/saat maksimum olur.
3- Ambar giderleri ortaklık ekonomisinde bir defa alınır. Ne kadar kalırsa kalsın ambar ücreti çoğalmaz. Bu ne kadar olmalıdır yani ambar yüzdesi o mal için ne olmalıdır? İşte bu da fizibilite ile ilgilidir. Nakit TL veya dolarla değil o malın miktarı ile hesaplanır.
4- Nakliyede de durum aynıdır. Uzak yakın mesafeye bakılmaz, bir defa nakliye bedeli alınır. Bu miktar ne olmalıdır? Az koyarsınız yetmez, çok koyarsınız artar ama üretim düşer. Onun için yetecek kadar pay verilmelidir. Bu da fizibilite ile ilgilidir.
5- Evlerde iki yoldan biri takip edilir. Ya çocuklar yetiştirilir ya da çocuklara işyeri hazırlanır. Her aile için bu durum ayrı seyreder. Her ailenin rapora değil danışmana ihtiyacı olur. Ailenin çocuk mu yoksa yatırım mı yapacağı tartışılır.
6- Yatırıma yöneltilen kısımda kamu payı ayrılır. Fabrika için belli meblağ ayrılır, o fabrikanın altyapısını yapmak için de bir meblağ ayrılır. Altyapı payı ne olur? Bunu da fizibilite araştırması sağlar. Gün/saati maksimize eden tercih edilir.
Kur’an bunu beşte bir olarak belirler. Doğru mudur? Gerçekten Kur’an’ın söylediği fizibil midir? İşte bunun fizibilitesinin yapılması gerekir.
Sonunda altyapıdan insanlar yararlanırlar. Kira vererek yararlanırlar. Siz altyapıdan kira alırsanız üretim düşer, sizin vergi payınız da miktar olarak azalır. Kur’an altyapının bedelsiz kullanılmasını düzenler. Kur’an’a göre yoldan para almamak ülke ekonomisini o kadar geliştirir ki oradan alacağı para yerine artan işlerden dolayı tahakkuk eden vergi daha çok olur.
Batılılar cehli mürekkep içindedirler. Fizibilite raporlarını yaparlar, enflasyonlu bir para ile bu hesaplar yapılır. Herkes herkesi kandırır. Kârlı gösterilen nakit olarak gerçekten kârlı gözükür ama reel değerlere bakıldığında birçok kârlı işler zararla sonlanır.
Kur’an düzeninde her malın kendi cinsiden fizibilitesi yapılır. Ne kadar emekle ne kadar mal elde edildiği hesaplanır. Maldaki yüzde kazanç ile fizibilite hesaplanmış olur. Malın emek maliyeti bulunur. Yani ben bunu şu kadar saat ile elde ederim diye hesaplanır. Yüzde hangisinde en çoksa o fizibildir. Kaç kilo domates koyarsam sonunda kaç kilo domates alırım? Kaç kilo patates koyarsam kaç kilo patates alırım? Hangi işletme konusu olan malın artırdığı miktar fazla ise o fizibildir.
Tüccarlar Ankara piyasasından alır İzmir piyasasında satarlar, bundan kâr elde ederler. Ortaklık ekonomisinde bundan kâr etme söz konusu değildir. Çünkü nakliye yükü binmediği için her mal her yerde vardır demektir.
Tüccarlar ancak ilerde şu mala ihtiyaç olacak diye takdir ederler, sipariş verirler, günü gelince malları piyasaya sürerek kâr ederler.
Ortaklık ekonomisinde sermaye yalnız ticarette gerekir. Tüccarlar üretmezler, depolamazlar, nakletmezler, bozulursa riziko taşımazlar. Onların fizibilite raporlarına ihtiyaçları vardır. Ne var ki ticaret son derece kolaylaşmış olduğu, sipariş alarak ticaret yapıldığı için sermayeye de gerek kalmadığından tüccarlar çoğalır. Ticarette tekel oluşmaz. Tüccarlar kâr fazlası ile değil çok defa ciro yaptıklarından kâr etmek suretiyle kazanırlar. Bu sayede kapitalizmdeki kadar da kâr elde ederler. Yalnız bu kâr nakit değil taşınmaz payı olur. Taşınmazlarda doyma yoktur, dolayısıyla tıkanma olmaz.