Merhum Millî Gazete yazarımız Mehmed Şevket Eygi’nin İstanbul Depremi ile ilgili uyarı ve hatırlatmalarını, özellikle de ‘deprem’ konusunda yapılan ihmalleri ve bu ihmaller sonunda oluşacak vahim sonuçları, bu yazı serimiz vesilesiyle tekrar hatırlayarak başlayalım…
Önceki yazımızın bir bölümünde ne dedik?
Millî Gazete yazarı Abdülaziz Kıranşal, bu yazı serisini yazmaya başladığım bugün (03.10.2019), “Mesele sistemdir. Sistem değişmedikçe hiçbir şey değişmez…” şeklinde sona eren, “Bu sistem Müslümanların hiçbir sorununu çözemez” başlıklı bir yazı yazdı.
Millî Gazete yazarımız Şakir Tarım da bugünkü (05.10.2019) “Deprem bir beka sorunu” başlıklı yazısında, ‘beka sorunu’ seviyesinde konuyu ele almış, yazının okunmasını tavsiye ederim… Önemine binaen, biz Millî Gazete mensupları olarak bu konuda da gerekli uyarılarımızı ‘çözüm önerilerimiz’ ile birlikte hep yazmaya devam edeceğiz…
Nitekim Millî Görüş mensupları olarak yarım yüzyıllık geçmişte yaptıklarımız ve gelecekte yapacaklarımız da hep bu minval üzere olacak inşallah…
Bu girizgâhtan sonra, önceki yazımızın sonunda dediğimiz üzere (işte o ‘tedavi reçeteleri olan çare ve çözümlerimiz’ ile devam edeceğiz…), öyle yapıp devam edelim…
Sekiz yıl önce yazdığımız altı ‘DEPREM’ yazımızın üçüncüsündeki hatırlatmalarla devam ediyoruz: “İki gündür, iki yazıdır yazdıklarımı aslında lafı eveleyip geveleme sayıyorum ama bütün diğer köşe yazarları gibi benim de az da olsa bunu yapmam gerekiyor! Sebebi malum! Nitekim bugünkü yazımda da ‘başbakan-bakan-mühendis-yazar’ gevelemeleri alıntıladım. Umarım var olan vahim durumu yeterince kavramamıza ve ‘sistem, düzen değişikliğine, yeniden yapılanma gereğine’ yani ADİL (EKONOMİK) DÜZEN’e bir saniye bile geciktirmeden geçmemiz gerektiğine yeterli delil ve uyarı vesilesi olmuştur. Bu gevelemelerden sonra, hazırsanız, sadede gelelim, ‘çare ve çözümleri’ yazalım.
Bugün teknolojideki gelişmeler sayesinde depreme dayanıklı binalar inşa edilmekte... Ülkemizde ise -gevelemelerden de anlaşıldığı üzere- bu teknolojiden yararlanılmamakta...
Bunun sebeplerini dört madde ile sayabiliriz.
BİRİNCİ SORUN BİLGİSİZLİKTİR
Teknolojiden yararlanmak için teknolojiyi bilmek gerekir. Bunun için de ilmî çalışmaya ihtiyaç vardır. Batı’nın kitaplarını okuyacağız ama orada yazılanlara inanmayacağız, kendimizin denemeler yapması gerekir. Denedikten ve onların söylediklerini doğruladıktan sonra onlardan yararlanmalıyız. ‘Ondan’ demiyorum, ‘onlardan’ diyorum; çünkü yalnız bir yeri değil, dünyadaki tüm uygulamaları öğrenmemiz ve anlamamız gerekir. Fransa, İngiltere, Almanya, ABD, Rusya, Japonya gibi ileri gitmiş ülkelerin ne yapmakta olduklarını öğrenmemiz gerekir. Yalnız oralara profesörleri göndermemiz gerekir, oralardan profesörleri getirmemiz gerekir. Oraya öğrencileri göndermememiz gerekir. Çünkü orada mühendis ve profesör olan Türkçeyi bile bilmez, bizim elemanımız olmaz, onların elemanı olur. Biz ne yapıyoruz? Yalnız İngilizce öğretiyoruz ve orada lisans öğrencileri okutuyoruz!..
Türkiye’nin yeri, konumu ve imkânları başkadır, Türkiye’ye göre çözümler üretmeliyiz. Nasıl tarladan yiyecekler toplarsınız ama onu kana karıştırmazsınız, önce mutfakta pişirir sonra midenizde sindirdikten sonra kana karıştırırsanız; aynı şekilde bilgileri de kendi beynimizde sindirdikten sonra o teknolojiyi kullanmalıyız.
Kandilli 6.6 şiddetinde zelzeleyi tespit ediyor; ABD 7.2 diyor! Biraz sonra vazgeçiyor. Ama onu beyan edenler orada oturuyorlar. Depremin şiddetini bile tespitten aciz bir rasathaneyi hemen kapatmak gerekir. Yalnız Kandilli Rasathanesi’ni değil, başörtüsü sorunu gibi büyük bir sorunu çöz/e/memekle meşgul üniversitelerimizi de kapatmak gerekir. Ya on yıldır ‘DEPREM’ dahil bu sorunları çözemeyen iktidarı ne yapmalı?!”
O yazımızın en sonunda demişiz ki; “Gelecek yazıda ‘ÜLKEMİZDEKİ EKONOMİ, HUKUK VE SİVİL SAVUNMA SORUNLARI VE ÇÖZÜMLERİ’ üzerinde duralım, inşallah…” Öyle yapacağız; ilgili ve yetkililerin gereğini yapmaları dua ve dileklerimizle…