Rockefeller ve Henry Ford aracılığı ile Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası da işin içine sokuldu. Afrika Yeşil Devrim İttifakı (AGRA) kuruldu. Bu projenin başında BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan vardır. Bu vakfın yönetim kuruluşunda Rockefeller Vakfı ve Bill Gates Vakfı yöneticileri bulunmaktadır. Bu projenin finans kaynağı da bu vakıflar ve proje Afrika’da 16 ülkede faaliyette. Slogan ise hep aynı yalandan ibaret ‘geleneksel tarımı bırakıp kaliteli hibrit tohumla tanışın’ yalanı. Bu uçsuz bucaksız topraklar yabancı yatırımcıların elinde. Başı ABD çekiyor, iç savaşla ikiye bölünmüş Sudan’da Güney Kore 99 yıllığına 1.5 milyon hektar toprağı kiralamış durumda. Amaç açlığı gidermek değil, tekelleşerek dünyayı kendine bağımlı hale getirmek.
Hibrit tohum üreme kapasitesine sahip olmadığından her yıl patenti elinde bulunduran küresel şirketlerin kapısını çalmak zorundasınız. Türkiye’de de hükümet tarafından çıkarılan Tohumculuk Yasası ile sertifikalı tohuma mecbur ediliyor üretici. Ülkemizde 1974 yılında Ulusal Tohum Gen Bankası kurulmasına rağmen günümüzde kendi tohumunuzu kullanmanıza izin vermiyorlar.
Üretim artışı ile açlık yok edilecek denilerek IMF ve Dünya Bankası aracılığı ile dayatmalar neticesinde açlığın her geçen gün daha arttığı gözlemleniyor. 1970’te dünyada açların sayısı 460 milyon iken bugün 1.4 milyar. Verim artmıyor, azalıyor bu tohumlarla. ABD hibrit soya verimini %6 artırırken, Fransa yerel tohumu ile soya verimini %166 artırmış. ABD de hibrit tohumla pamukta %9 verim artmışken, Türkiye’de yerel tohumla pamuk verimi %31 artmış. Hibrit tohum gideri yanında, gübre, kimyasal ilaç, makine ve bol su giderlerinizin yanında kimyasal zehirlenmeye maruz toprağın verimliliğinin düşmesi de cabası. Verimi artırmak için kullandığınız ilaçlar hem toprağı, hem bitkileri, hem hayvanları, hem de insanları zehirlemekte. Bitkisel çeşitlilik günden güne azalıyor. Ayrıca bu amaçla kullanılan ‘pestisitler’ sadece bitkiye yapışıp kalmıyor, havaya karışarak canlıları da zehirliyor. Ülkemizde kullanılan tarım ilacı aşılmaması gereken üst sınırın 50 kat üzerinde. Örneğin tarımsal bir böcek ilacı olan ‘klorpirifos’ bebek ve çocuklarda nöro-davranışsal gelişim bozukluğuna sebep olması nedeni ile 2015 yılında AB ülkelerinde yasaklanmasına rağmen, 2017 yılında Türkiye’de artış göstermiş kullanımı. Bu bozukluklar disleksi, hiperaktivite, dikkat eksikliği, otizm vs.
2009 tarihli çıkarılan yönetmeliklerle ülkemize GDO’lu yemlerin girişi serbest hale getirildi. GDO hayvandan insana geçebiliyor. Genetiği değiştirilmiş ürünler ‘glüten’ olgusuna vurgu yapılmasına neden oldu. Çünkü glüten birçok gıdada kullanılıyor. Değişime uğramış bitkilerdeki glütenin yapısı çok tehlikeli. Çölyak hastalığının yanında birçok hastalığın artışının bu derece olmasının sebebi bizi zehirleyen glüten. Diğer taraftan genetiği değiştirilmiş buğdayın glisemik endeksi çok yüksek olduğundan kan şekerini hızla yükseltiyor. Diyabetli kişilerin sayısındaki artış dikkat çekici. Obezite 3, diyabet 4 kat artmış 1970’lerden bu yana. Glüten bağımlısı insanlar olarak yavaş yavaş öldürülüyoruz.
Türkiye hibrit tohumları nerelerden alınıyor?
* Fasulye tohumu Şili, Tayvan, Çin’den.
* Bakla Çin’den.
* Tanzanya’dan salatalık ve barbunya tohumu.
* Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya, Hırvatistan, Sırbistan ve İsviçre’den buğday tohumu.
* Arpa Hırvatistan’dan.
* Patlıcan Peru ve Pakistan’dan.
* Bezelye Zimbabwe’den.
* Patates Lülsemburg ve Danimarka’dan.
* Mısır tohumu Sudan ve Yunanistan’dan.
* ABD’den kuru fasulye, mercimek, nohut, bezelye, buğday, mısır, ayçiçeği, pamuğu alıyoruz.
* İsrail’den biber, turp, marul, soğan, domates, kabak, ayçiçeği, buğday, kavun, karpuz, çiçek tohumları alıyoruz. İthalatımız o kadar çeşitli ki saymakla bitmiyor. (Devamı var.)