On yazı ile ele aldığımız konu/konular öylesine önemli ki, dikkatle okuyanlar anlamışlardır. Önemine binaen sadece konu başlıklarımızı tekrar hatırlayalım:
-Gıda hakkı, yaşam hakkı gibi temel bir haktır… 16.09.2019
-Uyarı: Vatan, toprak, su, gıda ve beka sorunu-1 17,18,19.09.2019 (üç yazı)
-Uyarılara devam: “Yani toprak, hava ve su”… 21.09.2019
-Uyarılara devam: Sağlıklı yaşam için tavsiyeler 22.09.2019
Toplam olarak altı yazı ile bu başlıklardaki konular üzerinde durduk.
Evet, bu konuları daha önce de yazdım (mesela, tam on yıl önce, 2009 yılında yazdım), yeri geldikçe yazdım, son olarak da yukarıda sadece başlıklarıyla sözünü ettiğim altı yazıyı yazdım. Yazıları hangi vesileyle yazdığımı da Sağlık Çalışanı ve Kimyager Sabri Kaya arkadaşımıza teşekkürlerimle hatırlatmıştım; devamına ve özellikle de bu son bölümdeki ‘tohumun hikâyesi’ yazılarına da vesile olduğu için kendisine tekrar teşekkürler…
On yıl önce yani 2009 yılında yazdığımız yazı başlıklarımız şöyle:
-Tarımda kıyamet mi? 03.05.2009
-‘Ölüm tohumları’nın yönetici ve finansörleri 06.05.2009
-Irak’taki Ebu Garib tohumları nerede? 07.05.2009
-Tarımda tekel tuzağı 08.05.2009
Hikâyenin, bizim hikâyemizin, insanlığın hikâyesinin başka bir merhalesini anlatalım.
2017 yılında onlarca çeşit ürünün tohumunu ABD’den aldık ve en çok tarım ürününü de ABD’den alıyoruz. Tohum ve tarımsal ürünlerde tam teslimiyet yaşanıyor: 1) Tarım ülkesi Türkiye’ye 2002 yılında 129 ton buğday tohumu ithal edilirken 2016’da 1 milyon 183 bin ton ithal edilmiş! 2) Bir zamanlar kendi kendine yeten tarım ülkesi Türkiye’ye 2002 yılında 784 ton mısır ithal edilirken, 2016 yılında 3 milyon 535 bin ton ithal edilmiş!
Her türlü nükleer saldırıya karşı dayanıklı Norveç’teki tohum ambarı olan “Felaket Ambarı” 775 bin çeşit tohum barındırıyor. Bu ambar 2008 yılında Uluslararası Gıda Örgütü’nün emrine devrediliyor. Uluslararası Gıda Örgütü’nün finans kaynağı ise Rockefeller Vakfı, Henry Ford Vakfı, Syngenta Vakfı, Bill Gates Vakfı. Küresel güçler neden tohum bankasına ihtiyaç duyuyorlar? Bunlar Halep, Irak, Afganistan, Somali, Ruanda, Etiyopya, Kamboçya’daki tohum merkezlerine neden el attılar? Çiftçilere yerel tohumların yerine neden bir sonraki hasat yılında kullanamayacakları ve kullanırlarsa yüklü ceza ödeyeceklerini tohum sözleşmelerini dayattılar? Ve yerel tohumlar neden Norveç’teki tohum ambarına yollandı? Ve bu küresel şirketler bir yandan tohum satarken bir yandan da neden toprakları kısırlaştırdılar?
ABD askeri olarak müdahale ettiği ülkelerde tarımsal müdahalelerde bulundu. Tarım ilaçları satan firmalar ile tohum satan firmalar aynı çatı altında idiler, siyasal iktidarlara da tohum yasaları çıkarttırarak yerel tohumu yok etme pahasına etkilerini artırdılar. Sonuçta “tohuma kimi sahip kılar iseniz, çiftçiye de onu sahip kılabilirsiniz”. Ülkemizde de 2006 yılında çıkarılan Tohum Kanunu ile 2004’te yasalaşan tohum ıslahı ile ilgili küresel şirketleri güvenceye alan kanunun devamı sağlandı. Böylece bu şirketler devlet eli ile korumaya alındı, köylünün binlerce yıldır ürettiği tohumun ticareti ve kullanımına engel konuldu, ceza öngörüldü. 2007 yılında Türkiye Uluslararası Yeni Bitki Çeşitleri Koruma Birliği’ne (UPOV) üye oldu. Bu şu demekti: Küresel şirketlerin tohum üzerindeki tekel olmasını sağlamak yolunda bu şirketlere güvence sağlamak. Bitki üzerinde gen değişimi ile patent alacaklar ve mülkiyet onların olacaktı. Bu da ‘gıda işgali’ demekti, Türk çiftçisine ‘artık sen kendi tohumunu kullanamazsın’ denilerek Anadolu’nun zengin biyo çeşitliliğinin yok edilmesi demekti...
(Devamı var.)
İnnâlillahiveinnâileyhiraciûn: Erbakan Hocamın emriyle yakından tanıyıp zaman zaman birlikte bazı hizmetler yapmaya çalıştığımız Mustafa Tahhan ağabeyimizi, Fatih Camii’nden Rahmeti Rahman’a uğurladık, Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun...