Reşat Nuri Erol
Ömer’leri Mekke mi Medine düzeninde mi arayalım?
27.09.2019
3065 Okunma, 0 Yorum

Ömer’leri Mekke mi Medine düzeninde mi arayalım?

Bundan önceki “Balkanlar, Avrupa’da Adil Düzen ve bir soru…” başlıklı yazım üç bölümden oluşuyordu ve üçüncü bölüme şöyle başlamıştım: “Recep Tayyip Erdoğan AK Parti Eskişehir il teşkilatıyla bir araya geldiği toplantıda "İlçelerimizin, ilimizin Ömer’lerini bulacağız. Ne demek; kanaat önderlerini bulacağız ve onlarla yönetimlerimizi oluşturacağız." dedi. Halife Ömer denince “ADALET” (bize göre ayrıca “Adil Düzen” de) akla geliyor. Bu konuda yazılacak o kadar çok şey var ki…” Evet, yazılacak çok şey var…

‘O halde yaz’ diyenlerden iseniz ve yarım yüzyıldan beri yazdıklarımızdan haberdar değilseniz, bilmem kaç bininci defa bir kere daha yazıp hatırlatmış olalım; Kur’an düzenini

Bugünkü yazımızın başlığında sorduğumuz sorunun cevabı üzerinden yol alırsak, tüm sorunların çare ve çözümlerine daha kolay ulaşırız diye düşünüyorum…

Şöyle başlayalım ve soralım:

-Ömerleri bulsak ve ilçelerimizde, illerimizde, ülkemizdeki “Mekke dönemi faizli zalim düzeninde” görev versek, onlar Halife Ömer’in “Medine dönemi faizsiz adil düzeninde” gerçekleştirdiği adaleti ve ADİL yönetimi gerçekleştirebilirler mi?

Yani…

-Bu zalim düzende Ömerler adaleti ve adil yönetimi gerçekleştirebilirler mi?

-Mekke düzeninde Ömerler adaleti ve adil yönetimi gerçekleştirebilirler mi?

-Medine olmadan Ömerler adaleti ve adil yönetimi gerçekleştirebilirler mi?

-Kur’an olmadan Ömerler adaleti ve adil yönetimi gerçekleştirebilirler mi?

Sebep…

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Karar’da bugün (11 Eylül) yazdığı “Kur’an boşluğa sesleniş değil” başlıklı yazısında bu sebebe kendince teşhis koymuş: “Asıl soru şu: Müslümanlar uzun zamandan beri Kur’an’ın geliştirici-dönüştürücü öğretisinden neden koptular? Cevap gayet açık ve kesin: Çünkü kendi çağlarından koptular. Başından beri Kur’an, söylediklerini yaşanan gerçekler, olgular üzerinden söylüyordu. Şu hâlde o sözün, sesin bize ne dediğini anlamak için yaşadığımız çağı doğru okumamız, kavramamız gerekiyordu. İşte epeyce bir zamandan beri Müslümanlar kendi çağlarının gerçeklerini doğru okuyup analiz edemediler, edemiyorlar. Onun için de Kur’an ile geliştirici-dönüştürücü bir ilişki kuramadılar; hep lafızlarıyla, cümlelerinin gramatik yapılarıyla, literal anlamlarıyla uğraştılar. Bütün medrese öğretimi böyleydi. Bunun ötesine geçip, Kur’an’daki asıl geliştirici-dönüştürücü mana ve maksatları kavrama çabası göstermediler. Bugün de Kur’an’ı sanki 7. yüzyılda yaşıyorlarmış gibi okuyor ve öyle anlıyorlar. Ama 7. yüzyıldan buyana on dört asır geçti ve dünyada birçok şey inanılmaz derecede değişti. Kur’an olgular ve gerçekler üzerinden seslendiğine göre, bu değişimi göremeyenler Kur’an’ın kendilerine ne dediğini anlayabilirler mi?” Yazımızın başında ne dedik? “Kur’an düzeni…Kur’an düzeni olmadan olur mu?

Mustafa Kutlu, Yeni Şafak’ta bugün (11 Eylül) yazdığı “Zoka” başlıklı yazısına şöyle başlamış: “Prof. Dr. İsmail Kara şöyle diyor: “Ülkemizin hiçbir meselesi yoktur ki İslâm ile münasebeti kurulmadan anlaşılabilsin ve çözülebilsin”. Bu madalyonun bir yüzüdür.” Bu yazının tamamı üzerinde durulmalı; belki bunu da yaparız…

Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur, bugünkü (11 Eylül) Karar’da, Ali Babacan ile görüşmelerini yazdılar. Bu bölüm Yıldıray Oğur’un yazısından: “1967’de Ankara İlahiyat Fakültesi’ne başörtüsüyle giren ve bu yüzden ihraç edilen ilk başörtülü üniversite öğrencisi olan halası Hatice Babacan’ın mağduriyeti üzerine de çok konuşmak istemedi. Onun bir hak ve özgürlük mücadelesi verdiğini söylemekle yetindikten sonra konuyu, kurulu düzene karşı çıkmak için yola çıkmış olan AK Parti’nin bugün kurulu düzen haline gelmesine ve bu kez başka kesimlerin hak ve özgürlük sorunları olduğuna bağladığı bölüm röportajdaki en dikkat çekici ve cesur analizlerden biriydi.

Doğru Haber Gazetesi yazarı Mehmet Göktaş, “Sevgili Reis, gelin bizzat siz kendiniz Ömer olun!” başlıklı bir yazı yazdı; belki bu yazı üzerinde de durabiliriz…

 






Son Eklenen Makaleler
Gösterilecek Yazı Yok