‘İslam Kadınına Hitap…’; Şule Yüksel Şenler
Önceki yazımın Şule Yüksel bölümünde ondan nasiplenenleri yazdım ve dedim ki: ‘Sadece bizim nesil değil, bizden sonraki nesiller de nasiplerini aldılar.’ Mesela, yedi kız kardeşimden üçü resmi Kur’an Hocası oldular, kızlarımdan biri de; diğerlerinin tamamı da Kur’an ehli oldular, elhamdülillah. O yılların şartlarında ve İzmir gibi şehirde ‘muhacir’ bir aile olarak bunu başarmak, bize rehberlik edenlerin gayreti ve Allah’ın lütfudur...
Yine önceki yazımda dedim ki: ‘Gelecek yazımızda, O’nun (Şule Yüksel Şenler’in) 1965 yılında “Yeni İstiklal” gazetesinde “İslam Kadınına Hitap” başlığıyla yayımladığı ilk yazısından söz ederek nasiplenmeye devam edebiliriz…’ O yıllarda henüz İmam Hatip orta kısım öğrencisiydim ve sadece okuyucuydum, on yıl sonra ise 1975 yılında, Millî Gazete’deki benzer bir yazımdan dolayı meşhur 163 maddeden on yıl hapisle yargılanan bir yazar…
O yılları, o yıllardaki mücadeleleri daima hatırlayıp düşünmemiz, günümüzde ve gelecekte de yapılması gereken mücadeleleri daima sürdürmemiz gerekmekte; aksi halde…
Şule Yüksel Şenler’in “İslam Kadınına Hitap” yazısının bir bölümü ile devam edelim: “Salahiyetli yazarlarımız şimdiye kadar defalarca, İslâm’da kadının yerini, haklarını ve Cenab-ı Hakk’ın kadınların örtünmesine dair emirlerine itaat edilmesi icap ettiğini gazete sütunlarında ele aldılar. Hak için, Rıza-i İlâhî için yazdılar, kalem oynattılar. Bunca yazılan yazıların, bildirilen hakikatlerin bütün cemiyeti tesiri altına alan müspet bir netice vermediği ve ahlâkî sukutumuzun her gün biraz daha ilerlediğini görerek üzülmekteyiz. / Müslüman Türk kadınını bu derece vurdumduymaz, kendisini yaratan Halik’ının emirlerine bu derece bigâne hale düşüren sebepler üzerinde düşünüp, onları teşhis ettikten sonra, onu, dünyanın dört bucağına ahlâk ve fazilet sembolü olarak ün salmış olan eski benliğimize yeniden hangi yollarla kavuşturabileceğimizi düşünerek, bu yolda çareler arayıp, bulmak boynumuza borç olmakta devam etmektedir! / Resulü Ekrem Efendimiz’in ‘Bildiğini söylemeyen, dilsiz şeytandır. Hak’tan bildiğini söylemeyene, kıyamette ateşten gem vurulur’ mealindeki hadislerine uyarak hakikatleri Hak namına dile getirmek dinî ve vicdanî vazifelerimizdendir. Bir zamanların konuşurken yüzlerinde her an bir renk dalgası değişen; hayâ, namus, iffet ve seciye timsali olan Müslüman Türk kızları ve analarının bugün sokak ve caddeler dolusu yollara dökülmüş, vasıtalarda itilip kakılan, erkekler arasında ezilip sıkıştırılan, giyimiyle matmazel ve madamları gölgede bırakan, konuşurken hal ve hareketiyle, serbestlik ve fütursuzluğuyla erkekleri dahi hayrete düşüren, daha saymakla bitiremeyeceğimiz ve saymaktan hicap duyacağımız bir sürü kepazeliğine göz yumup, elimiz kolumuz bağlı nasıl oturabiliriz?
Dinlerin en yücesi ve mütekâmili olan İslâm dininin kadınlara vermiş olduğu değer ve ehemmiyeti, İslâmiyet’in zuhurundan evvelki diğer dinlerde aramak beyhudedir. Kadın, mümtaz vasfını İslâm kadını olmakla kazanmış; İslâmiyet’teki mümtaz mevkiine de ancak bu suretle ulaşabilmiştir. Onun ulaştığı bu mevkide şerefine, haysiyetine, namus ve faziletine layık bir şekilde bulunup, yine aynı emsalsiz vasıflarını muhafaza edebilmesi için yegâne çare İslâmiyet’in çizdiği sınırları aşmamasıdır. / Zamanımızda İslâm prensiplerine uymak zor, hatta bazılarına imkânsız gibi görünmektedir. Hâlbuki mahlûkatın en yükseği ve şereflisi olan insan, diğer mahlûkattan kendisini ayıran ve kendisine verilen nimetlerin en büyüğü olan akıl ve mantığını işletebildiği takdirde, zahiren zor, hatta imkânsız gibi görünen bu iş’de büyük bir kolaylık, doyulmaz bir lezzet ve yüksek bir manevi huzur olduğunu idrakte gecikmeyecektir. Bu idrake milletçe erişebildiğimiz gün, kurtuluşumuzun ebedî mahvoluştan kurtuluşumuzun saadetini hep birlikte tadacağımız muhakkaktır. O günü bekliyoruz. Ümit ederek, sabrederek…
Allah’ın emirlerine fütursuzca sırt dönmüş Müslüman Türk kızı ve kadını! En kıymetli maddî ziynetin olan tenin, vücudun ve saçlarını muhafaza ederek setreden örtülerin, manevî ziynetin olan namus ve iffetini de aynı şekilde setretmekte idi. Bugün ise adeta soyunurcasına bu örtüleri atmak suretiyle yaratılışında mevcut olan hayâ, namus ve iffetini de silkip attığının farkında mısın? (…) Artık uyan ve düştüğün bu zilletten kendini kurtar. Aziz ve muhterem Müslüman Türk kadını!” Şule Yüksel Hanım’a Allah rahmet etsin, mekânı Cennet olsun...