Şule.. Suşehri/Sivas.. Sözleşme.. Hicret.. Ve …
‘Öncü’ Şule Yüksel Şenler’in vefatı vesilesiyle neler hatırladık neler… İsmiyle müsemma, ‘şule’ demek ‘alev, yalım, ışık, parıltı’ demektir. ‘O’ karanlık gecelerin ardından aydınlık bir sabahın ilk işaretini hatırlatır. ‘O’ ismi ile müsemma ‘yükselen’ bir parıltıydı...
Dün öğrendim, meğer önceki yazımda yazdığım şekliyle sadece ben ve yedi kız kardeşim değil, kızım ve en küçük oğlum da bu ‘şule/ışık/parıltı’dan nasiplerini almışlar… Çocukluklarının ilk yıllarındaki bir dönemde, Ali dede ve Ramize ninelerine, her gün “Huzur Sokağı” romanından bölümler okumuş ve bunu uzun zaman sürdürüp etkilenmişler… Çocukluğunda bunu yapan kızım Ayşenur, 28 Şubat dönemindeki lise (hem de İmam Hatip Lisesi) ve üniversite yıllarında ‘başörtüsü sorunu’ yaşadı… “Huzur Sokağı” romanının filmini iki gündür tekrar tekrar seyretmesinin sebebi, yaşadıklarına tercüman olmasından…
Sadece bizim nesil değil, bizden sonraki nesiller de nasiplerini aldılar. Gelecek yazımızda, O’nun 1965 yılında “Yeni İstiklal” gazetesinde “İslam Kadınına Hitap” başlığıyla yayımladığı ilk yazısından söz ederek nasiplenmeye devam edebiliriz…
***
Millî Gazete yazarı Mustafa Kaya arkadaşımız, Kurban Bayramı’nı Sivas Koyulhisar’daki köyünde geçirmiş. Bu arada yakın ilçe olan Suşehri’ne de sık sık uğramış. Görüp yaşadıklarından etkilenmiş ve bugünkü ( 1 Eylül) köşe yazısını bu konuda yazmış.
Yazısının bir bölümünde diyor ki: “Üretimin olmadığı, insanların doymadığı yerler bir süre sonra hem maddi hem de manevi açılardan önemlerini maalesef yitiriyorlar. İnsanların doğdukları yerler ile aralarındaki bağlar gittikçe zayıflıyor. Anadolu boşalıyor, İstanbul ve diğer büyükşehirler ise dolup taşıyor... / Allah aşkına, geldiğimiz bu durum hayra alamet midir?”
Mustafa Kaya’nın yazısı şöyle sona eriyor: “Bendeniz şimdi bu yolun sonunun nereye çıkacağını, şöyle güzelce izah edebilecek ve açıklamalarıyla, beni uykularımdan eden endişelerimi giderebilecek birisini arıyorum. Yoksa sonum iyi değil.”
Temel Karamollaoğlu’nun Sivas Belediye Başkanı olduğu dönemde, ortalama altı ayda bir Sivas’a gider, belediye hizmetlerinin daha da başarılı olması için Temel Beyin kadim arkadaşlarının gönderdiği destekleri ulaştırırdım. Her gittiğimde Tokat ve Çorum’daki belediye başkanı arkadaşlarımı veya Yozgat/Boğazlıyan’daki ilk “hicret” yerimizi ziyaret ederdim… Her seferimde seyahat ettiğim yönlerdeki köy ve kasabaların giderek boşaldığını, tarım arazilerinin giderek ekilmemeye başladığın görüp üzülürdüm… Bu süreç son yıllarda maalesef daha artmış olarak devam ediyor ve Mustafa Kaya’nın bugün işaret ettiği vahamette…
***
Bundan önce “Devlet ve Diyanet’ten bu kadar! Gerisi bizden” başlıklı üç yazı yazdım. Dördüncüsünün başlığı şöyleydi: “Evet, gerisi bizden; kooperatifleşerek büyümek”.
O yazılarım tekrar tekrar okunursa, hem Mustafa Kaya, hem de bu meseleleri dert edinen kardeşlerim, zihinlerindeki bazı sorun ve sorunların cevaplarını bulabilirler…
Mesela, bundan önceki yazımda, ‘Perşembe akşamından başlayıp Cuma ve Cumartesi günleri de devam eden yoğun ve yorucu maratondan’ söz ettim; o maraton bir ‘sözleşme’ taslağı ile devam ediyor, yine o yazılarda sözünü ettiğim Veteriner Yakup Gündüz’ün de içinde olduğu… ‘Keçi Yetiştiriciliği Emek Sermaye Ortaklık Sözleşmesi’ taslağı hazırlandı…
Şöyle özetleyebilirim: Mezkûr alanda 300 baş keçi yetiştiriciliği yapılacak... Her üye 10 adet keçi alarak ortak olacak... İşletme 2019 Eylül ayında faaliyete geçirilecek olup canlı hayvan alımları ve demirbaş kurulumu yapılacak... Elde edilecek süt ve yavrular işletmeciler tarafından değerlendirilecek olup çiğ süt veya et ürünleri olarak ortaklara ulaştırılacak... Erkek yavrular kurbanlık olarak, dişi yavrular ise damızlık olarak sürüye dâhil edilecek…
Mustafa Kaya kardeşim; bütün Anadolu ve Trakya’da benzer çalışmalar yapılmalı…
Üstadımız, ‘bu zamanda birbirimize hicret etmeli, bir araya gelip ‘FAİZSİZ ortaklık işletmeleri’ kurmalıyız’ demekte, uzun zamandan beri; önceki gün Hicret’in 1441’inci yılına girdik, bu vesileyle hicreti bir de bu yönüyle hatırlatıyorum…