Türkiye, İran Rusya ve ‘Adil Düzen’ çalışması
Son iki yazımda, malum sebepten dolayı “ADİL DÜZEN III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR” diye yazdım; uyarılması gereken herkesi uyarmak için…
“Türkiye, İran ve Rusya’nın nesi var?” diye başlayacağım bugünkü yazıma; bunu hatırlamama ve bu yazıyı yazmama vesile olan Yeni Şafak yazarı Taha Kılınç’a teşekkürle…
Yazar, bugünkü (21 Ağustos) yazısının en sonunda şunları yazmış: “ABD’nin bölgemizde hoyratça ve küstahça yaptığını, Rusya “imparatorluk tecrübesi” ışığında, İran ise “Fars devlet geleneği” çerçevesinde ustaca ve zamana yayarak yapıyor. Bunu fark etmek, Ortadoğu’daki dengeleri anlama ve Türkiye’nin kazanımlarını muhafaza edebilme adına hayatî öneme sahip. Eskilerin “yumurtaların hepsini aynı sepete koymak” olarak adlandırdığı tedbirsizlik hali ise, şu kritik dönemde yapılacak en büyük hata.”
Bir hatırlatma ile daha devam edeyim.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız ile ilk siyasi çalışmalarımızı CHP-MSP koalisyonunun gerçekleştiği 1970’li yıllarda yaptık, Ayetullah Humeyni o zaman Türkiye/Bursa’da sürgündeydi; yapılanları dikkatle izliyordu…
1980’li yıllarda Erbakan Hocamızla “Adil Düzen Çalışmaları” en yoğun dönemlerinden birini yaşarken, SSCB sistemi sona eriyor, Rusya yeni bir sisteme geçiyordu...
İşte tam da o dönemde, Erbakan’ın başkanlığındaki ‘Adil Düzen Ekibi’, SSCB Ankara Büyükelçisi Albert Çernişev ve heyetine her ay “Adil Düzen Konferansları” veriyordu; SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’a ulaştırılmak üzere…
İlk ay ‘İlmî Adil Düzen’, sonra her ay akademisyen arkadaşlarımız sırayla ‘Dinî, İktisadî, İdarî/Siyasî Adil Düzenleri’ ayrı ayrı anlattı…
Necmettin Erbakan Hoca, en son detaylı yurt dışı gezisini İran’a yaptı, görüşmesi gereken ilmî ve siyasi yetkililerle görüştü, bize göre anlatılması gerekenleri anlattı…
Taha Kılınç’ın yazısının başına dönelim ve okuyalım: “İran’da Şah Muhammed Rıza Pehlevî’nin iktidardan uzaklaştırıldığı devrim sürecinin mimarı Ayetullah Humeynî, 1 Ocak 1989 tarihli ünlü mektubunda, Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov’a şöyle seslenmişti: “… İslam hakkında derinlemesine araştırmalarda bulunmanızı istiyorum. Bu istek ise İslam’ın ve Müslümanların size ihtiyacı olmasından değil, İslâm’ın yüce ve evrensel değerlerinden kaynaklanmaktadır. Bu değerler milletlerin kurtuluş ve esenliğine imkân sağlayacak ve kördüğüme dönüşen sorunlarını çözebilecek değerlerdir. İslam’ı incelemek sizi Afganistan sorunu ve buna benzer sorunlardan uzak tutabilecektir ve bilin ki biz tüm dünya Müslümanlarını kendi ülkemizin Müslümanları gibi kabul etmekte ve kendimizi onların alınyazısına ortak saymaktayız. / Kimi Sovyet cumhuriyetlerinde dinî merasimlere nisbi oranda da olsa izin vermeniz artık dinin toplumu uyuşturan bir etken olduğu düşüncesinden vazgeçtiğinizi göstermektedir. Acaba İran’ın süper güçlerin karşısına sarsılmaz bir dağ gibi dikilmesini sağlayan bir dini, toplumu uyuşturan bir afyon saymak mümkün müdür? Acaba tüm dünyada adaletin gerçekleşmesinden yana olan ve insanın tüm maddî ve manevî zincirlerden kurtulmasını isteyen bir din, toplumu uyuşturan afyon mudur?” Humeynî’nin, buraya bir kısmını aldığım uzun mektubu, sadece “İslâm’a davet” amacı taşıyan bir metin değil, aynı zamanda İran’ın artık çevredeki Müslüman topluluklarla yakın temas kuracağını ve onları harekete geçirmek için elinden gelen her şeyi yapacağını ilân eden bir manifestoydu.”
Suriye ve Suriyeliler sorunu hep gündemimizde…
ABD ile birlikte İran ve Rusya Suriye’de…
Türkiye bu sorunlara çözüm arıyor…
Biz de çözümlerimizi sunuyoruz…
Sadece önceki yazıda andığım çözüm önerilerimizi tekrar hatırlayalım:
“ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL DÜNYA DÜZENİ, ADİL DÜZEN İNSANLIK ANAYASASI” ve “ORTAKLIK DÜZENİ” dâhil nice yeni çalışma…
İran ve Rusya bu çalışmalardan etkilendi; sıra Türkiye’ye ne zaman gelecek?