Refah Partisi’nden bambaşka bir AK Parti’ye…
Ne diyorduk, daha doğrusu son yazımızda neler dedik?
Yazı başlığımız neydi? “Okumak, öğrenmek, çalışmak, üretmek ve ümit(lenmek)”.
Bu başlık altında diyeceklerimizi dedikten sonra SONUÇ bölümünde ne dedik?
TEŞHİS, evet sadece ‘teşhis’ mesabesinde bu yazdıklarımız...
TEDAVİ reçetelerini ise yarım yüzyıldan beri yazıyor ve anlatıyoruz...
‘ADİL DÜZEN’ dedik, bu tedavi reçetelerimizin bütününü içeren ana sisteme…
‘ADİL EKONOMİK DÜZEN’ dedik, ekonomik sorunlarımızın tüm tedavi içeriğine.
‘ADİL DÜNYA DÜZENİ’ var çare ve çözümlerimizin bütününde; ‘ADİL DÜZEN İNSANLIK ANAYASASI’ ile birlikte ve bin birinci defa tekrar hatırlatmış oluyorum…
Bugünkü yazı başlığımızda ne var?
REFAH PARTİSİ var; “Millî Görüş ve Adil Düzen” diyen ve uygulayan parti…
AK Parti var; ‘Millî Görüş gömleğini çıkardım’ diyen, ‘Adil Düzen’ demeyen parti!
Bu arada kısacık Refah Partisi iktidarının -koalisyonla yani Refahyol Hükümeti olarak bile- Cumhuriyet tarihimizin en başarılı hükümeti olduğunu da tekrar hatırlayalım…
Peki, bu büyük başarının sırrı ve sebebi neydi?
Başbakan Necmettin Erbakan Hocamızın ifadesiyle ve bize göre de; “Adil Düzen ve Adil Ekonomik Düzen’in kokusu mesabesinde uygulanması…” sebebiyleydi.
Bu bölümü derinden düşünmemiz gereken bir soru daha sorarak bitireyim:
Refah Partisi -ve yaptıkları- olmasaydı, AK Parti diye bir parti olabilir miydi?
Peki, bu yazı ve bu konu durup dururken neden yazıldı?
Cevap: ‘Serbestiyet’ sitesinde Vahap Çoşkun’un “Bambaşka bir AK Parti” başlıklı uzunca yazısında yazdıkları vesilesiyle yazıldı; orada en başta yazılanlarla devam edelim:
“Bambaşka bir AK Parti / AK Parti’de ilk yola çıkan kadro ile mevcut kadro arasında bugün dağlar kadar fark var. Kadrolar hallaç pamuğu gibi atıldı, gidenlerin ve gönderilenlerin yerleri aynı evsafta kişilerce doldurulamadı, istişare mekanizmaları fiilen ortadan kaldırıldı. Partinin kurumsal kimliği tuzla buz oldu ve parti bütünüyle Erdoğan’a bağlı hale geldi. / Cumhurbaşkanı Erdoğan, yakınlarda yaptığı bir konuşmada “Bundan sonraki ilk seçim 2023 Haziranında yapılacak. Milletimizin karşısına kurulduğu günkü heyecanı ve 22 yılı bulacak tecrübesiyle bambaşka bir AK Parti olarak çıkacağız” ifadesini kullandı. Bu ifade, hem mevcut AK Parti’de birtakım sıkıntıların bulunduğu, hem de bugünkü parti yapısıyla önümüzdeki seçimleri kazanmanın güç olduğu kabulünü içeriyor.”
Yazar, yazısının devamında diyor ki: “Cumhurbaşkanının ilk ağızdan bunu dillendirmesi önemli; fakat üzerinde durulması gereken asıl konu, AK Parti’nin bunu yapıp yapamayacağıdır.” Böyle dedikten sonra dört kritik soru soruyor:
“1) Acaba AK Parti, kuruluş dönemlerindeki kapsayıcılığını ve reformist kimliğini tekrar edinebilir mi? 2) Demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi gibi değerleri yeniden siyasetinin yapı taşları haline getirebilir mi? 3) Farklı kesimlerden destek almasını sağlayan ve tabanını günden güne büyüten politikalara geri dönebilir mi? 4) Kendisini yükselten ve rakipsiz, uzun ömürlü bir iktidar kılan ilkelere tekrardan yaslanabilir mi?”
Deva m edelim… “Bu ve benzeri suallere cevap ararken, AK Parti’deki problemin çok katmanlı olduğunu hatırda tutmak gerekiyor. Hemen her katmanda çok sayıda dert var ve bunlara derman olacak bir çare de meydanda gözükmüyor.”
Devam etmemiz gerekecek gibi; bugünkü bölümü şu tespitle bitirelim: “Her şeyden evvel AK Parti’nin teşkilâtları ciddi alarm veriyor. Teşkilâtlardaki bozulma hayati derecede mühim; zira teşkilâtların yaygınlığı ve özverili faaliyetleri, AK Parti’nin iktidarını kalıcı kılan faktörlerin başında geliyordu. Diğer partiler belli bölgelere sıkışmış ve güçlü oldukları yerler dışında genellikle birer tabela partisi gibi dururlarken, AK Parti -- teşkilâtları sayesinde -- bütün Türkiye’yi ağ gibi sarıyordu.” (Dediğim üzere, ‘devam etmemiz gerekecek gibi’…)
Yazıdaki ilk ara başlık şöyle: “İçi boş ama gösterişi yüksek bir dava siyaseti”.