Emin Işık için; inna lillahi ve inna ileyhi raci’un
“Ömrün şu biten neşvesi tâm olsun erenler…” ile başlayan bir ilahidir aynı zamanda, hemşerim Yahya Kemal Beyatlı’nın şu mısralarla biten güftesi: “Tekrar mülaki oluruz bezm-i ezelde; / Evvel giden ihvana selam olsun erenler.” Duygulandım ve terennüm ettim…
Neden böyle bir girizgâh yaptım?
Kendisini anacağım muhterem hocamızla bir araya geldiğimizde böylesi ve daha ötesi sohbetlerimiz ya da dertleşmelerimiz olurdu da ondan...
Önceki vefatlar vesilesiyle yazdığım yazılarımda da hatırlattığım üzere, dört hafta boyunca her hafta bir çınarımızı kaybettik. Önce Mehmed Şevket Eygi… Sonra Süleyman Arif Emre… Sonra Prof. Dr. Rüşen Gezici… Ve son olarak Emin Işık Hoca…
İslam Medeniyeti Vakfı merkezi İlahiyat Fakültesi Camii altında olduğu yıllarda, bütün fakülte hocalarıyla sık sık görüşmemiz oluyordu; Emin Hoca da bunlardan biriydi… Emin Işık, vakıf olarak yeniden hakemli akademik dergi olarak ihya edeceğimiz kadim “İslam Medeniyeti” dergimizin de ilk dönemden itibaren yazarlarından biriydi… Son görüşmemiz, epey bir aradan sonra, yine vakıfta birlikte çalıştığımız bir hocamızın eşinin vefatı vesilesiyle, İlahiyat Camii’ndeki cenaze namazında oldu; kucaklaşıp hasret giderdik ve dertleştik…
Prof. Dr. Emin Işık,1936 yılında Hatay’ın merkez ilçesine bağlı Karmanca köyünde doğdu. İlk dinî bilgilerini ve Kuran öğrenimini aynı zamanda doğduğu köyün imamı olan babası Hoca Şemsettin efendiden talim eyledi. İlkokul'dan sonra iki yıl Antakya Kuran Kursu'nda talim okudu ve hafızlık yaptı. Orta kısmını Adana'da, lise kısmını İstanbul'da okuduğu İmam-Hatip Lisesi'nden 1960 da, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nden 1964 yılında mezun oldu. Dört sene kadar İstanbul İmam-Hatip Lisesi'nde meslek dersleri öğretmeni ve idarecilik yaptıktan sonra açılan asistanlık imtihanını kazanarak İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Kuran İlimleri ve Tefsir Bilim Dalı’nda Ebubekr İbnu'l-Enbarî'nin Kitabu'l-Vakfı ve'l-İbtida adlı eserinin edition critiqueini yaparak yayına hazırladı. YÖK Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle Marmara Üniversitesine bağlı İlahiyat Fakültesi’ne dönüşen aynı kurumda önce doktor, ardından Yardımcı Doçent olan Emin Işık, 15 Temmuz 2001 tarihi itibariyle emekli oldu. 1 Ağustos 2109 Perşembe günü İstanbul’da vefat etti. Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan cenazesine katıldı…
D. Mehmet Doğan, bugünkü (5.8.2019) yazısında, Emin Hoca’nın farklı yönlerini yazmış, okuyalım: “Emin Hoca, sancılı bir coğrafyada doğduğunda, bulunduğu toprakların geleceği henüz belirsizdi. Fransa mandasındaki Suriye’ye bağlı görülen Antakya ve İskenderun, manda idaresinin sona erdirilmesi kararı ile değişime hazır hâle gelmişti. Misak-ı Millî sınırları içinde bulunan bu topraklar, Anavatan’a katılırken Emin Işık bebeklikten çocukluğa adım atıyordu. 1940’lı yıllar, 2. Dünya Savaşı’nın arka plan teşkil ettiği kıtlık ve yokluklar içinde geçerken, yazısını değiştiren, dinî kurumları değişime ayak uydurmaya çalışan memleketinde babasından Kur’an okumaya öğrenen Emin Işık, Antakya Kur’an kursunda hıfzını tamamlıyor. İstanbul’a geliyor ve bugün için olağan görünmeyen bir yaşta İstanbul İmam Hatip Lisesi’ni bitiriyor: Yaş 24! / Hasbelkader İstanbul’un Osmanlı bakiyesi ilim, fikir ve sanat adamlarıyla hemhal olan nesilden Emin Işık. Müktesebatını onlara borçlu olduğunu her fırsatta ifade ediyor. 1960 İmam Hatip mezunu Emin Işık, daha sonra İmam Hatip Lisesi hocası oluyor. O zor yıllarda ona “senin öğrencilerinden biri gelecekte Türkiye’nin cumhurbaşkanı olacak, hatta senin tabutunu taşıyacak!” dese idi, bu uçuk kehanete burun kıvırırdı. / Sonra bunlar oldu… Emin Işık, İmam Hatipli başbakanı ve cumhurbaşkanını gördü. Her halde tabutunu cumhurbaşkanının taşıdığını da ruhu hissetmiştir.
Bu Emin Işık için mutlu bir son olarak görülebilir mi? / Emin Işık, ideallerinin fikirlerinin ma’kes bulduğu, güç kazandığı bir ülkede yaşamaktan mutlu olurdu. Celâl Hoca gibi, Mahir İz gibi, Nureddin Topçu gibi muallimlerinden devraldığı ilim ve irfan halkasını genişlettiği, ülkenin bu manevî zenginliği yaşadığı bir mutlu son isterdi.”
Cenabı Allah Emin Işık Hocamıza rahmet eyleye, mekânı cennet ola…
Son söz olarak diyelim ki; ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un…’