‘Kanaat ekonomisi’ için ‘ortaklık ekonomisi’ olmalı-2
Ne diyorduk, kısaca hatırlayalım…
‘Başka bir konuya geçelim; aslında dikkatli müdavim okuyucularımın -konuyu birkaç defa yani birkaç yazıda yazdığımdan- iyi bildiği bir konuya: Kanaat ekonomisi.
Prof. Dr. Erol Göka, geçen hafta (28 Temmuz) “Kanaat ekonomisi” başlıklı yazısında bu konuyu ele aldı; bundan sonra aktaracaklarım işte o yazıdan olacak. Başlayalım…’
Evet, kaldığımız yerden devam ediyoruz…
“Mustafa Kutlu’nun bizi kanaat ekonomisine hicrete davet eden etkileyici risalesini okurken hep gözümün önüne E. F. Schumacher’ın “Küçük Güzeldir: Önceliği İnsana Veren Bir Ekonomi Anlayışı” kitabı geldi. Ekonomist Schumacher, 1973 tarihli kitabında sürekli kâr ve sınırsız büyüme peşinde koşmanın en açık sonuçlarının büyük örgütlere ve artan bir uzmanlaşma; dolayısıyla ekonomik varlıkların israfı, çevre kirlenmesi ve insanlık dışı çalışma koşulları olduğunu anlatıyor. Sonunun insanlık adına hüsran olması kaçınılmaz olan bu tünelden çıkabilmek için mal değil insan odaklı bir ekonomi ve insana hizmet eden bir sermaye anlayışı öneriyor. “Ekonomik düşünce pazara dayalı olduğu ölçüde, hayatın kutsallığını silip atar, çünkü fiyatı olan bir şeyde kutsallık olamaz. Bu bakımdan ekonomik düşünme tarzının toplumun tümüne egemen olması şaşırtıcı değildir; güzellik, sağlık, ya da temizlik gibi basit değerler bile ancak ekonomik oldukları kanıtlandığı sürece yaşayabilirler” (s.54) diyen Schumacher’ın yegâne umudu, insanlardaki basiret.
Şöyle diyor: “Tüm öteki erdemlerin anası olarak tanımlanan basiret, günümüzde eş anlamlı olarak kullanılan kelimelerde tam anlamını verememektedir. Hemen kullanılabilecek ve maddî yarar getirecek bir şey vaat etmeyen, her şeye sırt çeviren ve değersiz sayan, yaşam karşısında küçük hesaplı, bayağı bir tavır takınışın tam karşıtı bir anlam taşımaktadır aslında. Basiret, hakikat bilgisinin, gerçekliğe uyan kararlara dönüşmesi anlamına gelir. Şu halde, bugün basiret erdemi üzerine düşünmek, bu erdemi geliştirmekten daha önemli ne olabilir!..
İnsanlar hep şunu sormaktadırlar: Gerçekten ne yapabilirim? Yanıtı şaşırtıcı olduğu kadar basittir de: Her birimiz kendi içimize bir çekidüzen vermeye çalışabiliriz. Bu çabamızda elimizden tutup yol gösterecek olan, değeri tamamen hizmet ettiği amaca bağlı olan bilim ve teknoloji değildir; insanlığın geleneksel bilgeliğindedir aradığımız yol gösterici” (s.356).
Mustafa Kutlu abinin “Kalbin Sesi”ni okurken, ayrıca ilk çevrecilik hareketi Yeşiller’in ilk başlangıç zamanlarındaki tezlerine, benim de 1989’da gençlik yıllarımda, onlardan etkilenerek Deniz Gürsel mahlasıyla yazdığım, çevre sorunlarını, bizi bekleyen tehlikeleri ve İslam’da insan-tabiat ilişkilerini ele aldığım “Çevresizsiniz” kitabıma gitti aklım. Ve tabii bu alanlarda asla aşılamayacak bir köşe taşı olarak duran Seyyid Hüseyin Nasr’ın muhteşem eseri “İnsan ve Tabiat”a…
Kapitalizmin, genel olarak modernliğin ortaya çıkması için bireyi ve araçsal aklı öncü kavramlar haline getiren bir zihniyet devrimi olması gerektiğine Max Weber’in Protestanlık analizlerinden beri aşinayız. Kesinlikle Protestan zihniyet ile yeni insanın ve üretim ilişkilerinin ortaya çıkışı arasında sıkı bir bağ var. O halde benzeri bir zihniyet devrimi şimdi gerekiyor.
Kapitalizmi, tüketim toplumunu değiştirebilmek, dönüştürebilmek için, tabiatı koruyabilmek için önce zihniyeti ve insanı değiştirmek gerekiyor.
Bu benim “Çevresizsiniz”den beri savunduğum tezdi. Ama gündelik hayatın, siyasetin hercümerci içinde hepimiz bir yere savrulduk, temel tezimizin ne olduğunu unuttuk.
Mustafa abi, “Kalbin Sesi” ile tekrar hatırlatıyor. Siyaset de teori de lazım elbette ama birilerini değil yaşadığımız hayatı, tabiatla ilişkilerimizi zenginleştirmek ve devlet işleyişini adalet eksenine yerleştirmek için lazım. Bizim asıl tezimiz, ana yönümüz bu olmalı.”
Bu kadar!
Evet… ‘Kanaat ekonomisi’ için ‘faizsiz ortaklık ekonomisi’ olmalı… Yani ‘ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI, ADİL DÜNYA DÜZENİ’ ve diğerleri… Ve’s-SELAM/BARIŞ…