‘Kanaat ekonomisi’ için ‘ortaklık ekonomisi’ olmalı
Kur’an, ‘şartlar oluşuncaya kadar onları bırakın’ diyor.
Şartlar nedir?
Biz ortaklık işletmelerini (faizsiz ortaklık ekonomisini) kuruncaya kadar…
Biz semt kooperatiflerini kuruncaya kadar demektir.
Başka nedir?
Siz semt kooperatiflerini kurar onları yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına davet ederseniz ve onlar da gelmezlerse yahut sizin semt kooperatifleri kurmanızı engellerlerse, o zaman henüz günü gelmemiştir demektir, şimdilik böyle bir durum yoktur demektir.
Bu bölüm, Kur’an ve İlim haftalık çalışmalarımızdan geri kalan minik bir bölümdü!
Bu kadar!
***
Minik başka bir bölüm ile devam edelim.
Herkesin kafasında fazla para kazanmak vardır. Kiminle konuşursanız konuşun hep kârdan bahseder, kârlı işlerden bahseder; kâr dediği de dolardır, liradır.
Müminler ise kendilerine yetecek kadar üretir, kendileri ve aileleri için yaşarlar.
Yeni işyerleri yaparlar ve artan zamanlarını ise yeni neslin yetişmesi ve onlara (‘ortaklık ekonomisi’ esaslarına dayalı olarak) işyeri hazırlanması için harcarlar. Bunu da yalnız kendi çocuklarına değil tüm insanlığa yaparlar, bütün insanlığı hazırlarlar.
Onlar ise dolarlarını artırıp kendilerini ve çocuklarını başkalarına üstün getirmek için uğraşırlar. Onlar fakir olsun da ben en zengin olayım derler... (devamı da var ama…)
Evet, bunun da devamı var ama akledenler için bu kadarı yeterli olsun!
***
Başka bir konuya geçelim; aslında dikkatli müdavim okuyucularımın -konuyu birkaç defa yani birkaç yazıda yazdığımdan- iyi bildiği bir konuya: Kanaat ekonomisi.
Prof .Dr. Erol Göka, geçen hafta (28 Temmuz) “Kanaat ekonomisi” başlıklı yazısında bu konuyu ele aldı; bundan sonra aktaracaklarım işte o yazıdan olacak. Başlayalım…
https://www.yenisafak.com/yazarlar/erolgoka/kanaat-ekonomisi-2052208
Mustafa Kutlu ağabeyin, “Kalbin Sesi: Bir Hicret Risalesi” adlı kitabında sadeleştirerek önümüze koyduğu gerçeğe tüm kalbimle katılıyorum.
Bence de kapitalizmle ve tüketim toplumu ile mücadele sırasında kanaatkâr olmak ve infak etmek kavramlarına dayanmak, her işin başı ve inancımızın da temeli. O yüzden zenginliği, istifçiliği dinen mubah, meşru ve hatta pek lazımmış gibi göstermek, istisna olanı kural haline getirmek yerine temellere dayanmalıyız.
Daha önce bendeniz de “kanaat”in en ihtiyaç duyduğumuz erdem olduğunu yazmaya çalıştım (Tıklayınız). “Müslüman olarak nasıl zengin olunur?” gibi sorularla zihinleri bulandırmak yerine şu yaşadığımız berbat kapitalist-tüketim toplumu ejderhasını alt etmek için kanaatkârlıktan başka çaremiz olmadığını anlatmak istedim.
Mustafa Kutlu, daha doğrudan bir yol izliyor. Kanaat ekonomisini Hududullah ile, ahlak nizamı ile, Kur’an-ı Kerim’de nerede “namaz” geçse orada “zekât”ın da zikredilmesi ile, cemaatin rahmeti ile anlatmaya çalışıyor.
Bizim kapitalizmle karşılaşan, ahlak ve makuliyet ölçüsünde çözüm arayan ilk batılı düşünürlerden olan Adam Smith’i daha iyi anlamaya çalışmaya kadar götürdüğümüz “devletin ekonomideki rolü” sorununu da bir çırpıda halledip noktayı koyuyor:
“Devlet yeryüzünde adaleti tesis için ‘Hududullah’ çerçevesinde kurulan; insanın varoluş sebebi saydığımız ‘Cenab-ı Hakk’a ibadet ve kulluk’ etmesi için gereken barış, emniyet ve istiklali temin gayesi taşıyan bir teşkilattır.”
Konuya KUR’AN VE İLİM haftalık çalışmalarımızdan girdik, buraya kadar geldik.
Kaldığımız yerden olmak üzere devamı gelecek yazımızda, inşallah…
Ve’s-SELAM/BARIŞ mea’d-DUA…