Müminun Suresi’nin birinci ayeti ile başladık; “Kad efleha’l-mü’minûne.”
Müminun Suresi’nin ikinci ve üçüncü ayetleri ile devam ettik...
Önceki yazılarımızın devamı, Müminun Suresi’nin dördüncü ayeti ile devam edelim…
“Saksılarda bitki dikerler. Bir de plastikten bitkiler koyarlar. Plastik bitki gibileri her gün temizlenmezse kirlenir, solar ama canlı bitkiler yeşilliğini sürdürürler. Çöllerdeki bitkilere bu parlaklıktan dolayı ‘zekât’ denmektedir; sonraları kamuya ait paylara ‘zekât’ adı verilmiştir.
Hasattan doğrudan yararlanmak caiz değildir, çünkü onda kamu payı vardır ama kamu payını yani zekâtı ayırdıktan sonra artık o kişinin mülkü hâline gelir. Ürünleri biz beşe bölüyoruz. İki pay kira payıdır. İki pay da emek payıdır. Bir pay ise genel hizmet payıdır, o da emektir. Kira payının yarısı kamu payı, yarısı da eski emeklerin payı olarak ayrılır.
Çalışanlar yaşamak için çalışmıyorlar, tüm insanlığın yaşaması için çalışıyorlar, yaşamalarını da insanlık onlara sağlıyor. Tüm faaliyetler topluluk içindir. Bütün ürünler zekâttır. Ürün sonra girdilere bölüşülür. Emek sahibi, yapı sahibi, hizmet sahibi, hammadde sahibi ortak fondan paylarını alırlar.
İnsanlar günde altı saat çalışırlar, onunla kendileri yaşarlar, çocuklarını büyütürler; geri kalan çalışmalar ile ekonomik gelişmeyi sağlarlar yani topluluğun büyümesini temin ederler. Bunlar iki kısımdır.
İsteyenler çalışırlar ve öğrenirler. İrfanlarını artırırlar, ilimde ilerlemeyi ve uygarlaşmayı sağlarlar.
İsteyenler ihtiyaçtan fazlasını üretirler, inşaat yaparlar, fabrika kurarlar, ağaç dikerler, artan nüfusa işyeri hazırlarlar.
Bunların ‘kıyam mülkiyeti’ kendilerinde kalır, ‘yararlanma mülkiyeti’ ise emek karşılığı vârislerine intikal eder, kıyam mülkiyeti vârislere intikal etmez.
Bir semt veya bucakta oturan halk birdir, aynı kimselerdir. Kişilerin hepsi Ahmet’tir, Hasan’dır, Fatma’dır, Ayşe’dir ama bunlar ortaklıklar kurarlar.
Aynı kişilerden oluşmakla beraber ortaklıkları farklıdır. Önce dört dayanışma ortaklığı ayrı ayrı olmakla birlikte hepsi o ortaklık içinde yer alırlar. Demek ki toplulukta kişiler ortaklıklar oluşturarak birlikte iş yürütürler.
Bu ayetlerde altı tane ‘ellezîne’ geçmektedir.
Demek ki altı konuda organize olmamız gerekmektedir.
Aynı kişiler ayrı ayrı kurumlar oluşturacaklardır.
Kişiler aynıdır ama kurumlar farklıdır.
Bu sebeple ‘ellezîne’ler tekrar edilmektedir.
Birinci kurum ‘salât/namaz’ kurumudur. Salât tekil gelmiş ve muzafunileyh çoğul gelmiştir. Bu hacdır. Orada huşu istenmektedir.
Arkasından lağvdaniraz edenler denmektedir.
Bu kurum nedir?
Bu da işsizler kurumudur. Bir iş yerine gidip alacaklı olarak iş yapmayanlar işsizler yerine geçerler. Burada okuma, ticaret yapma, çalışıp bir şeyler üretme serbesttir. Burada bulundukları saat kadar da işsizlik payı alırlar. Zamanlarını değerlendirme tamamen kendilerine aittir. Ortada ürün meydana gelirse de paylarını alırlar. Çalışanlardan yüzde bir kesilir diyelim; bunlara bölüştürülür, tamamen saat ve dereceleri ile orantılı olarak bölüştürülür. Buraya gelenler yüzde birden fazla ise yevmiyeleri çalışanlarınkinden fazla olur, çoksa ona göre payları azalır, kendiliğinden çalışmayanların sayısı dengelenir. İşsizlik sigortası böyle yapılmış olur.” (KUR’AN VE İLİM, 1017. Hafta Seminerimizden)
Bu seminerleri yani KUR’AN VE İLİM Haftalık Seminerlerimizi takip edenlerin görevleri vardır; burada söylenenleri ve yazılanları aktarmak ve duyurmak. Sadece haber olarak aktarmak, duyurmak ve savunmak değil; aynı zamanda imkânlar ölçüsünde uygulamak...