(Kosovalı AdelinaSfishta, “Son Muhafazakâr” başlıklı değerlendirmeyi geçen ay yaptı.)
2007 sonrası “askeri” de dize getiren Lider, bütün Türkiye’nin kahramanıydı artık. Bütün politik liderler silinmiş, cılız bir CHP tutunmaya çalışıyordu karşısında. Türkiye büyük bir dönüşümün içerisinde giderek yıldızlaşıyordu.
Lider, “dindar bir nesil yetiştirmeyi” de, topluma karşı sorumlulukları arasında görüyordu. Türkiye’de kurumlar bu yeni anlayışa göre “yeniden formatlanıyorlardı”.
BOP için hayli hazırlıklar yaptılar. Zaman akıyordu ve “verilen sözler” tutulmalıydı. Hazırlıkların diğer coğrafyalardaki “izdüşümleri” birer birer ortaya çıkıyordu.
2011 yılında Mısır’da mevcut yönetime karşı başlayan gösterilerle İhvan da sokağa çıktı ve iktidar İhvan lehine el değiştirdi. Ardından Suriye’deki ayaklanma ve Esat rejiminin devrilmesi için İhvan’ın silahlanması. Suriye’de Esat ile savaşılıyordu bir manada. Vekâlet savaşları Türkiye’nin gündemine girmişti.
Lider’in; hem Mısır’da, hem de Suriye’de, muhalif hareketleri aktif olarak destekleyen girişimleri, İran’a yapılabilecek “müdahale”nin önüne geçebilme gayretleri, Amerikalılarla yapılan anlaşmanın dışına taşılıyor intibaını uyandırmaya başlamıştı.
Lider, Amerikalıları “kendi planının peşine takmaya” çalışıyor, Amerikalılar da “sözleşmeyi” hatırlatıyorlardı.
2013’teki “net izah”, 2016’da “net ihtara” dönüştü. Lider Mısır ve Suriye’de Türkiye’nin arka bahçesini oluşturmaya çalışıyor, Amerikalılar ise “demokratik rejimlere sahip, İslam dünyası”nın peşinde koşturuyordu. Bu netleşmişti.
İşte her şeyin ters gitmeye başladığı tarihi olaylar böyle gelişti. Artık kim kime “dirsek attı”, “çömlek niye patladı” onu zaman gösterecek.
Amerika “BOP”ta aradığına ulaşamadı. Lider kendini “siyasal İslam’da”, Amerika kendini “güç kullanma konseptinde” buldu.
Türkiye’nin kaderi ve Lider’in çizgisi artık “değişim sürecine” girmişti. Mısır ve Suriye, Amerika ve Batı ile kavga alanlarına dönüştü. Lider’in başına gelebilecekler konusunda bir tahayyülü vardı elbette. 2015’te varılan “açılım” mutabakatını, Lider 2016’da bizzat bitirdi. İslam âlemine getirilmesi vaat edilen “demokrasi” Lider’in kendi ülkesinde, risk alanı olarak ilan edildi. Ardından, Türkiye’de askeri darbe girişimi yaşandı, ekonomi çöktü, AB defteri tamamen kapatıldı, demokratik kazanımlar bir bir geri alındı.
AK P. kuruluş felsefeleri terk edildi, kurucu kadroların büyük çoğunluğu tasfiye edildi. “muhafazakâr-demokrat” çizgi, “milliyetçi-muhafazakâr” çizgiye evrildi. Uluslararası işbirliği, yerini uluslararası çatışmalara-kavgalara terk etti. Beka ve kavga siyasetin temel söylemi oldu.
Batı ve onun kurumları ile birlikte hareket eden Lider, bu yapıları kendine ve Türkiye’ye tehdit olarak görüyordu ve belki de gerçekten öyleydiler. “Avrasyacılık” giderek moda oldu ve Rusya, Lider’in uluslararası siyaseti için, en güvenilir partner haline geldi.
Lider’in “konsolidasyon (pekiştirme) ihtiyacı”, ister istemez “düşmanları ve karşı kampı da güçlendiriyordu. Tek başına iktidar olabilme kapasitesi iyice daralan AK Parti, “beka ve kavga” çizgisine uygun, yeni partnerler edindi. Bahçeli- Perinçek ve partiye dâhil edilen Soylu, “yeni jargonun” en gözde isimleri oldular ve muhafazakâr hareketi, “giderek koyulaşan bir milliyetçi harekete” doğru çekip götürdüler.
Parti, değerleri yerine Lider’in oluşturduğu cazibe etrafında, “sembolizme kaymış bir İslam ile herkesi düşman ilan eden milliyetçilik” çizgisinde “içi boş”, en kıymetli mekteplerde ürettikleri ürünlerin dava kavramını benimsemeyişleri…
Köşeyi dönme-lüks yaşama dürtüsünün şekillendirdiği yeni İslamcı sosyete…
Topluma tepeden bakan, sınırlayan, özgürlükleri kendine tehdit alanı gören bir yönetim anlayışı…
Birlik ve dirlik yerine “tekliği” benimseyen yeni liderlik…
(Devamı var)