Ne diyorduk? Hangi derdimize derman arıyorduk? Aradığımız derdimizin dermanını kısmen de olsa nerede buluyorduk? Bir yazar, edebiyatçı Mustafa Kutlu, bizim yarım yüzyıllık çabamızın benzeri olarak, altı aydır her hafta, bir yazısı ile çaba gösteriyor ve “Elbette ki okuyanların kahir ekseriyeti anlamıştır” diyor, yazısının başlangıç bölümünde.
Necmettin Erbakan Hocamız kırk yıl anlattı; anlaması gerekenler anladı mı?
Biz yarım yüzyıldır anlatıyoruz; inşallah vakti gelince anlayacaklar!
Mustafa Kutlu’nun bu haftaki (24 Nisan) “Peki, bu iş nasıl olacak?” başlıklı yazısı da, bizim yarım yüzyıldır söyleyip yazdıklarımıza ve yapmaya çalıştıklarımıza tercüman oldu.
“Sanayie (endüstri) kafa tutmanın, alıp başını giden teknolojiye, ‘yaramaz, gâvur icadıdır’ demenin, gelişmeyi-kalkınmayı-zenginliği refah ve konforu ‘reddetmenin’ ne manası var? / Bu ‘mana’yı altı aydır anlatıyorum: Elbette ki okuyanların kahir ekseriyeti anlamıştır.”
Evet, devamında da biz dedik ki: “İşte bu girizgâhla başlayan bir yazı. / İnşallah okuyanlar anladı; peki, ya okumayanlar! / Hep söylüyor, hep yazıyoruz; ‘NE’ yapılacağını anlatan çok… / ‘NASIL’ yapılacağını anlatan yok! / Hele bunu ‘ADİL DÜZEN’ gibi bir medeniyet plan ve projesi olarak sunan hiç yok! / Mustafa Kutlu, altı aydır, işte bu yöndeki yarım yüzyıllık çabalarımızın tercümanı…”
Evet, yazarımızı okumaya devam edelim: “Yani bedenim zevk içinde, canım cennette olsun. Şunu unutmayın: Bizim, cennetimiz öte dünyada. Bu, hayatımız zillet içinde geçsin demek değildir. Müslüman her hâlükârda izzetini, iffetini, ehlini, onurunu koruyacak, Hak’tan gayrısının önünde eğilmeyecek. Bağımsızlık esastır.
Ne demektir bu? Şu demektir hayatının her anında ibadet ve cihat ile olacak. Açken de, tokken de. Kötüsü geldiğinde su koyvermeyecek.
‘Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz’ diyebilirsek, ne emperyalizmin yaptırım gücü, ne IMF, ne sıcak para, ne enflasyon bize diz çöktüremez. ‘Yine hamasete bağladın’ demeyin. 15 Temmuz ruhuna inanın.
İşi cedel vadisine dökmek niyetinde değilim. Otomobillerinizi, beyaz eşyanızı ve cep telefonunuzu elinizden alacak değilim.
Siz de bana Mustafa Kutlu bir merkep al, işine onunla git-gel demeyin.
Kahve ağzı dedikse seviyeyi bu kadar düşürmeyelim.
Şimdi sadede gelelim.
Demir-çelik, petro-kimya, savunma, tekstil, dijital 4-0 vesaire vesaire. İstihdam, ihracat, bütçe, maaş vesaire vesaire. Bunları alın, ne yapacaksanız yapın.
Bana Gediz’i, Menderes’i, Ergene’yi, Kızılırmak’ı, bunları besleyen bülbülü eti için öldürmek saydığım HES kurbanı, dereleri, atık sular ile kirlenen yok olan gölleri, zehirden ölmekte olan toprakları, yerleşime açılan tarım arazilerini, yağmalanan yaylaları, balık nesli kurumakta olan denizleri verin.
‘Benim yüzüm yerde gerek / Bana rahmet yerden yağar’ diyerek tıpkı cetlerimizin İlây-ı Kelimetullah için Gelibolu’ya geçmeleri gibi ‘Şehirleri boşaltın’ sloganıyla dualar ve ilahilerle toprağa dönelim. ‘Ahlâk Nizamı’ böyle kurulur. (Kalbi kararmışlar ver mehteri ver gazı diye otuz iki dişini gösterip sırıtabilir.)
‘Yoldan çık’ kışkırtıcı bir söz. Tam sırası. Tüm dünyanın yürüdüğü yoldan çıkıp ‘Sırat-ı Müstakim’e varalım.
Az konuşup, az uyuyup, az yiyerek kanaat toplumunu kuralım. Yaşama zevkini bırakıp, yaşatma aşkına gönül verelim. Sabırlı ve azimli, lakin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan sulh cephesinin maden işçileri, gerçek akıncılardan olalım.
İşi yine edebiyata, hamasete bağladığımı sananlar güya gerçeğin kırbacını şaklatarak ‘bize hikâye anlatma’ diyecekler.
Yooo! Kuru gürültüye pabuç bırakmam. O çok bağlandığınız ‘gerçeği’ gözünüze sokacak bir misal vereceğim.” (Usta yazarın gözümüze sokacağı misali bekliyoruz… RNE).