Söz, ‘murdar seçim’ yazılarına tekrar döneceğim ama bugün konumuz yine başka! Dün, tam da bugünkü (17.04.2019) “‘Murdar’ seçim mi yoksa hissi kable’l-vuku mu?” başlıklı yazımı yani ilk ‘seçim’ yazımı yazarken, bir televizyon kanalından davet aldım.
Kısa tereddüt ve bir görüşmeden sonra daveti kabul ettim; detaylar belki daha sonra...
Televizyon programındaki ana konu ‘seçim değerlendirmesi’ olacakmış. Olsun; artık yavaş yavaş ‘seçim sistemi’ başta olmak üzere ‘seçim’ ile ilgili her şeyi konuşalım ve yazalım...
Elbette bizim ‘seçim’ dâhil her konudaki değerlendirmelerimiz önce ‘teşhis’ sonra ‘tedavi’ içerikli olmakta; seçim değerlendirmelerimiz de konu gündemde oldukça öyle olacak.
YSK hele bir ‘İstanbul Seçimi’ ile ilgili kararını versin, o zaman konuşup yazarız…
Neden? Malum, bizim ana konumuz ve ana gündemimiz bambaşka. Biz ‘Adil Düzen Çalışanları’ olarak bambaşka bir iklimde yaşıyoruz; ‘KUR’AN VE İLİM’ ikliminde…
Bizim gibi ‘derdi derin’ olan ve ‘çare çözüm’ arayan birkaç kişi müstesna, herkes ‘seçim’ ve geçim’ ikliminde; o birkaç kişiden birini tanıyorsunuz, adı Mustafa Kutlu… “HİCRET” başlıklı yazı yazmış ‘derin dertli’ yazarımız, Kur’an ayetleriyle başlayan.
“Elmalılı Hamdi Efendi “Müddesir” sûresinin baş kısmındaki 25 âyetin mealini şöyle dile getiriyor (Hak Dini Kur’an Dili). “Ey örtüsüne bürünen / Kalk artık uyar / Sadece Rabbini yücelt / Elbiseni temizle / Pislikten sakın / Yaptığını çok görerek başa kakma / Rabbin için sabret / O sûra üflendiği zaman / İşte o gün pek zorlu bir gündür / Kâfirler için hiç kolay değildir / Tek olarak yarattığım o kimseyi bana bırak / Hem ona bol servet verdim / Hem göz önünde oğullar verdim / Hem ona büyük imkânlar sağladım / Sonra da şiddetle arzu eder ki daha da artırayım / Hayır, çünkü o bizim âyetlerimize karşı bir inatçı kesildi / Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım / Çünkü o bir düşündü, ölçtü, biçti / Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti / Yine kahrolası nasıl ölçtü, biçti / Sonra baktı / Sonra kaşını çattı, surat astı / Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı da / Bu dedi, başka değil öğretilegelen bir sihirdir / Bu sadece bir insan sözüdür...”
“Hicret” sözlükte terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek anlamına geliyor. Ayrıca “kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşması”dır...
Aylardır anlatmaya çalıştığım meselenin ne olduğunu söylemenin vakti geldi. / Âlete değil, âyete inanın. / Zihnen, fikren, kalben bir “hicret”e niyet edin. Çağdaş Küresel Medeniyetin ölçüp-biçip, defalarca ölçüp biçip - teknolojinin son imkânları ile ölçüp biçip burnumuza, aklımıza, bedenimize dayadığı hükümleri, imkânları terk edin. / Açıkçası sanayi (endüstri) ve teknoloji ile dünya hayatında kazanılan servet-konfor ve refaha “Hayır” deyin. / “Kalbin Sesi”ni dinleyerek yola çıkın, bu temiz niyet ve samimiyet çağdaş hurafelerle dolu aklınızı da yola getirecektir. / Hangi yol? Bunu hepimiz biliyoruz. İslâm… (..) Amentü’ye teslim olun. / “Teslim olmak” menfi değil, müsbet. Müsbet, çünkü sizi esaretten hürriyete taşıyacak. (..) Kulvardan çıkıyor, yarışı terk ediyorum. Anca gidersin diyenlere “Allah Kerim” diyorum. / Söylediğim sözler yeni değil. Hz. Âdem’den beri insanoğlu doğru yola davet edilmiştir. Ben onları tekrar ediyorum (Bu yüzden okuyanlar bunu biliyoruz diyorlar). / Toprağa dönmek kanaat ekonomisi demek. / Bunu bütün insanlığa teklif ediyorum. / Kabule yakın olanlar elbette Âmentü’ye inananlardır. / Kaç kişi acaba? / Bilmem. Hz. Nuh’a kaç kişi inanmıştı? Hâşa ben Hz. Nuh değilim. Söylediğim sade, basit, anlaşılır bir şey. / Gıda-ilaç-silah-petrol vb. sayılmayacak kadar çok; hayatımızı içinden çıkılamayacak kadar karmaşık ve mânasız kılan, tüm dünyayı-insanlığı bir “sürü” gibi önüne katıp sürükleyen; insanı ve tabiatı insafsızca, hayasızca, küstahça ve çok bilmiş bir kibirle yok etmeye çalışan bu habis zinciri, bu sapık ehl-i dünyanın tûl-i emeline isyan edin. / Güzel dünya, küçük ama temiz, sade, barış içinde ihtirastan arınmış, öte-dünya ile bitişik, Hududullah sınırını tanıyan, sadece Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için çabalayan bir ümmete kavuşsun. Hedefimiz huzur ve mutluluk değil Hakk’ın rızasıdır. İlk işimiz anasır-ı erbaanın üç unsurunu; toprak-su ve havayı sanayinin tasallutundan kurtarmak olsun...” Daha fazlasını yazarın yazısının tamamından okuyun…