TÜRKLEŞMEK,İSLAMLAŞMAK,MUASIRLAŞMAK- ZİYAGÖKALP- KRİTİĞİ
Süleyman Karagülle
4745 Okunma
HARS ZÜMRESİ-MEDENİYET ZÜMRESİ

HARS ZÜMRESİ - MEDENİYET ZÜMRESİ

Ziya Gökalp: -Tard’a göre “İçtimai hadiseler taklit sebebiyle oluşur”; Durkaym’a (Emile Durkheim) göre “Taklit içtimai hadiselerin sonucudur.”

Süleyman Karagülle/ Reşat Nuri Erol: -Birlikte cereyan eden olaylardan hangisi hangisinin sebebidir, bilinmez. Genellikle ikisi de üçüncü olayın sebebidir. Kişi ve topluluk ayrı ayrı varlıktır. Topluluk kişilerden oluşur. Kişiler de topluluksuz yaşayamazlar. Çıkar paralelliği içinde oluşturulmuş bir düzendir. Bu bunun sebebi, bu da sonucudur tartışması yanlıştır. Allah kişileri var etmiş ve onlara topluluğu oluşturma melekelerini vermiştir. Oluşan topluluk da kişilerin varlıklarını sürdürmesini sağlamaktadır. Bu soru, ‘yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar?’ sorusunun benzeridir.

ZG -Tard medeniyeti, Durkaym (Emile Durkheim) kültürü esas almıştır.

-Tard, topluluğu kişilerin terkibinden ibaret görmüş, Durkaym ise kişileri topluluğun tecezzisinden ibaret görmüştür. Oysa, topluluğun bedeni yurttaşlardır. Mülkiyetle tecezzi etmektedir. Topluluğun ruhu ise insanlardır. Hakimiyetle yani organize olmakla varlığa dönüşür. Demek ki, ülke olarak tecezzi eder, ulus olarak da halk terekküp eder. Her iki görüşün terkibi ile topluluk oluşur.

ZG -Kültür telakkilerdir, medeniyet reel kurallardır.

-İnsanlar dil ile anlaşırlar. Dil kelimelerden oluşur. Cümle fail ve mef’ulden oluşur. Bunlar insanın uygarlık yanıdır. Ama yazı yazdığım âlete ‘parmak’ demek kültürdür. Arap ‘ısba’’ der. Demek ki bunlar topluluklara göre değişir. Oysa medeniyet topluluklara göre değişmez. Objektif kurallardır.

ZG -Biyolojik, ekonomik, yahut hukuki kaidelere uymazsak cezalanırız. Ama dinî kaidelere uymazsak sadece vicdanımız sızlar, cezalanmayız.

-Tabiî kanunlara uymazsak, tabiat kanunları bizi cezalandırır. Sosyal kanunlara uymazsak, sosyal kanunlar bizi cezalandırır. Dinî kaidelere uymazsak, cezamızı hemen görmeyiz. Kur’an’a göre; kısmen dünya hayatında beklenmedik yerden, kısmen de âhirette cezalanırız.

ZG -Kültür vicdanın inşası, medeniyet aklın ihbarıdır.

-İnsanda dört meleke vardır: Doğruyu yanlıştan ayıran fikir, iyiyi kötüden ayıran his, yararlıyı zararlıdan ayıran irade ve zulmü adaletten ayıran ünsiyet melekeleri vardır. İnsan bunları ifad etme gücüne sahiptir: Fikirleri dil ile, hisleri sanat ile, iradeyi teknik ile, ünsiyeti örf ile ifade ve icra eder. Bunlarda insanın belirleme yetkisi vardır. Bu araçları kendisi icad eder. Bunlar topluluklardan topluluklara değişir. Bu yönleri ile inşaidir. Bunlara “kültür” diyoruz. Diğer taraftan fikirlerin dil ile oluşturulan içitmai hâsılasına ilim, hislerin sanatla oluşturulan içtimai hâsılasına din, iradenin teknikle oluşturduğu içtimai hâsılaya ekonomi, ünsiyetin örfle oluşdurduğu içtimai hâsılaya yönetim demekteyiz. Bunların ortak adı “medeniyet”tir. Medeniyet fertlerin özel araçlarla oluşturduğu bir oluştur ama fertlere bağlı değildir. Beşerîdir. Kültür yönüyle kişiler topluluklardan farklıdır ve kendi öz varlıklarını korurlar. Medeniyet yoluyla kişiler insanlığın üyeleridir, insanlığın birlikteliğini oluştururlar. Böylece kişi varlığını koruyarak topluluğun üyesi olabilmektedir.

ZG -Sadece taklit topluluğu oluştursaydı aile, klan, bucak, ocak, sınıf ve cemaat, kavm, ümmet, devlet farklılıkları olmazdı.

-İnsanlar yeryüzünü bölüşerek insanlık, ulus, il, bucak, ocak olmak üzere iç içe topluluklar oluştururlar. İnsanlık yeryüzünü kıtalara, ulus ülkelerini bölgelere, iller yörelerini ilçelere, bucaklar yurtlarını semtlere, ocaklar yerlerini evlere bölerler. Böylece dikine teşkilatlanırlar. İnsanlar ayrıca ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışmalarını kurarak, bunlar aracılığıyla kamu görevlerini ve genel hizmetleri yüklenerek yatay olarak teşkilatlanırlar. Bunların taklit yoluyla olması mümkün değildir. Kişilerin üstünde oluşan ortak bir varlık bunları böyle örgütlemektedir. Kimyada da H2 ile O2 birleşir ve su olur. Bunları oluşturan varlıkların özelliği ile değil, bu özelliği verenin iradesi ile su oluşmuştur. Cıvata somuna uymaktadır, çünkü o somunu imal eden ona uysun diye imal etmiştir. Yoksa her cıvata her somuna uymuyor. İnsanlar topluluğu oluşturuyor, ama onları bu şekilde var eden birinin projesi ile oluşuyor.

ZG -Topluluk bir karışım değil, kimyada olduğu gibi birleşimdir.

-Topluluğun kimayadaki birleşimi, suda erimiş olan tuzun birleşimidir. Tuz NaCl’dan oluşur. Suya indikleri zaman Na ve klor ayrı ayrı dolaşırlar ama sudan birini söküp çıkaramazsınız. Diğeri de hemen çıkar. Klor gaz olur. Na da A(OH) olur. İşte topluluk içinde hür olma da budur. Kurallara uyuyorsun ama serbestçe dolaşıyorsun.

ZG -Taklit ve mübadele de arızasız cereyan etmez.

-Taklit ve değiştirmenin kanunları vardır, kuralları vardır. Kişi o kanunları kullanırken hürdür. İnsan tabiat kanunlarına nasıl uymak zorunda ise, sosyal kanunlara da uymak zorundadır. Tabiî kanunlardan nasıl makine yapılıyorsa, sosyal kanunlar da toplulukları oluşturuyor. Fark nedir? Birlikte oluşturmalarıdır. Çünkü oluşturanlar oluşanların kendileridir.

ZG -Kişiler kendilerini topluluk içinde mensup oldukları topluluklarını diğer topluluklardan korurlar. Onlarla karışmayı, kendi değerlerini yitirmeyi istemezler.

-İnsanın bu şekilde yaratılmış olması nedeniyledir ki, insanlık içinde teşkilatlanmalar ve bölünmeler oluşmaktadır. Taklit ve değiştirme meyli ile varlığını ve özelliğni koruma meyli, insanı topluluk içinde kişiliğini koruyan varlık yapar.

ZG -Vicdan ile akıl, hars ile medeniyet bazılarında çatışmaktadır. Oysa vicdan yani hars niçine cevap verir, mekfkure niçin yaşamalı der. Akıl yani medemiyet de akıl ile nasıl yaşamalı der. Kültür gayedir, medeniyet vasıtadır.

-Kişi varlığını medeniyet içinde, kişiliğini ise kültür içinde korur. İnsan bir varlık olarak medeniyetine, bir insan olarak da kültürüne hizmet eder. Çünkü insan olmak kişilikle kaimdir. Kişilik ise diğerlerinden farklı olmakla oluşur. Kültür medeniyeti oluşturma aracıdır. Aynı zamanda kişilerin medeniyetten yararlanma aracıdır. Kişinin ulusu için ölmesi kişiliği için ölmesidir. Kişi, kişiliğini varlığına tercih ediyor. ‘Ya istiklâl, ya ölüm’ün mânâsı budur. Hayvan gibi yaşamaktansa, insan gibi ölme tercih edilmektedir. Bu tercihi yapanların çocukları ve torunları yaşayabilmektedir. Medeniyet de bu ayıklanma ile oluşmaktadır. Yoksa insanlık gelişmez ve hep yerinde sayardı.

ZG -Edmond, İngilizler ferdiyetçi yani kültürcü olduğklerı için yükseldiler, şarklılar cemiyetçi yani medeniyetçi oldukları için çöktüler diyor. Yanlıştır.

-Doğu’nun çöküşü ve Batı’nın yükselişi sadece ve sadece bir sebebe dayanır: Tarihin değişmez kanunu; “Her ümmetin bir eceli vardır.” (Kur’an; A’râf, 7/34). Doğu ve Batı uygarlıkları doğar, gelişir, yaşar, yaşlanır ve çökerler. Bunlar arasında 500 yıllık yaş farkı vardır. Biri zirvede iken, diğeri diptedir. 500 yıl önce Doğu zirvedeyken, Batı dibe vurmuştu. Şimdi Batı zirvededir, Doğu dibe vurmuştur. Artık Batı çöküyor, Doğu yükseliyor. 500 yıl sonra Doğu zirvede olacak, Batı çökmüş olacaktır.

ZG -Anglo-Saksonlar en fazla örfçü oldukları için ileridedirler. Bununla beraber bu medeni olmalarını da önlememiştir.

-Anglo-Saksonlar teknik ve ekonomide örfçü değildirler, hukuk ve yönetimde örfçüdürler. Bunlardan biri diğerinden farklı gelişir. Doğu uygarlıkları hukuk ve yönetimde inkılâp yaparlar, Batı uygarlıkları teknik ve ekonomide uygarlık yaparlar. Şimdi Doğu’da yeni medeniyet doğacaktır, doğmaya başlamıştır. Ama bu yeni uygarlık yeniliğini teknik ve ekonomide yapmayacak, hukuk ve yönetimde yapacaktır. Bu yeni medeniyetin kurucu öncüleri Millî Görüşçüler ve Adil Düzenciler olacaktır.

ZG -Aile asabiyeti millî duyguları zayıflatabilir, Avrupa’da sınıf düşmanlığı millî duyguları zayıflatıyor.

-Aile ve insanlık uç topluluklardır. Kişilik duyguları aileyi ve insanlığı zayıflatıyor. İnsanlık duyguları aileyi ve insanlığı güçlendiriyor. Ara kuruluşlarda ise bunlar bir taraftan zayıflarken, diğer taraftan güçlendiriliyor. Yatay örgütteki farklılaşma, dikey örgütteki birleşme duyguları ile dengeleniyor. Dengenin bozulması yıkıma götürüyor.

ZG -Batı’daki bu dengesizliği giderme yolunu bulma ilmin görevidir.

-İşte “Adil Düzen” bu dengelerin reçetesini veren anayasayı Kur’an’a ve müsbet ilme dayanarak hazırlamıştır. Üzerinde çalışılır ve uygulanmaya başlanırsa, seleksiyon kanununa göre sonunda insanlık huzura erişir. İlk öğrenip uygulayacak olanlar aranıyor; bunlar Millî Görüşçü Adil Düzencilerdir. a) Kişi kendisini bir peygamber gibi bu işe görevli görmelidir. Bu kişi “mü’min”dir. b) Mü’min başka bir mü’min ile birleşip birlikte çalışmaya başlamalıdır. Mü’minler çalışmalarını ortak bir defterde yazmaya başlayarak insanlığın yararlanması için hazırlık yapmalıdırlar. c) Mü’minlerin sayıları 10’a vardıkça, kendilerine bir başkan seçmelidirler. 20’den fazla olurlarsa, bölünmeli ve yeni bir grup oluşturmalıdırlar. d) Başkanlar, kendi grupları dışında ayrıca haftada birer defa bir araya gelerek çalışmalarını birleştirmelidirler. Onlar da çalışmalarını yazmalıdırlar. Onların sayıları da 10 kadar olunca bir başkan seçmelidirler. Böylece yukarıya doğru büyümeye devam etmelidirler. e) Bir taraftan öğrenmeye çalışırken, diğer taraftan öğrendiklerini kendi hayatlarında ve aralarında uygulamalıdırlar. Katılanlardan isteyenler uygulamalara katılmalıdırlar. Zorlayıcı değil, imkan sunucu olunmalıdır. f) Uygulayıcılar uygulamalarını araştırmaya katılmayanlara da aktarmalıdırlar. Diğer insanlara göstererek onları uygulamalara katmalıdırlar. g) Tutucuların saldırılarına karşı dayanışarak direnebilmelidirler. Çağın sorunları ancak böylece çözülür. Sadece ilim çözmez, uygulama da yapmak gerekir. İşte bu yol peygamberlerin yoludur, Millî Görüşçü Adil Düzencilerin yoludur.

ZG -Medeniyet içtimai kanunun genişlemesi, hars ise vazifede ihtisaslaşmasıdır.

-Medeniyet insanlığın işbölümü içinde farklılaşıp birleşmesidir. Uygarlık tüm insanlığı ilgilendirir. Kuvvet kutbu ve Hak kutbu vardır. Ama mıknatıs gibi insanlığın tek medeniyeti vardır ve tarih boyunca etkileşerek evrimleşmektedir. Kültür ise insanları diğer insanlardan ayırarak ayrı ayrı toplulukların oluşmasına yarayan araçtır. Şeker kamışından başka şekilde, pancardan başka şekilde şeker üretilir ama üretilen ürün birdir. Birincisi tekniğin, ikincisi ise ekonominin konusudur.

ZG -Medenileşmek milliyetçiliğe mâni değildir.

-İlim, din, iktisat ve ekonomide yatay çokluk vardır, beşerîdir. Her ulusun içinde her gruptan ilmî, dinî, meslekî ve siyasî temsilciler olacaktır. İnsanlık içinde organize olmuş olacaklardır. Dil, sanat, teknik ve hukuk alanlarında ise tam tersine; insanlığın tek dili, ulusların ayrı ayrı birer dilleri, illerin yine ayrı ayrı ama birer lehçeleri, bucakların ayrı ama birer şiveleri olacaktır. Böylece hücrelerdeki deriler gibi bunları diğer hücrelerle karışmaktan koruyacaklardır.

ZG -Çağdaş uygarlığın akıl ve ilmini almalıyız. Dil ve dinimizi korumalıyız.

-İlim uygarlıktır. Çağdaş ekollerin hepsinin temsilcileri ülkemizde olmalıdır. Din de uygarlığın malıdır. Çağdaş mezheplerin hepsi eşitlik içinde ülkemizde olacaklardır. Uluslararası şirketlerin temsilcileri ülkemizde bulunacaktır. Rejimleri temsil eden partiler ülkemizde var olacaktır. Bu çağdaşlaşmanın gereğidir. Bunlarla yarışarak çağdaş uygarlığın önünde ve üstünde olmalıyız. Ulus olarak dilimiz, sanatımız, tekniğimiz ve hukukumuz millî olmalıdır ve başkalarından farklı olmalıdır. Varlığımızı böyle koruyabiliriz. Dini harstan saymak yanlıştır. Dinin farklı olması yatay teşkilatta etkilidir. Dil ise düşey teşkilatta etkilidir. Lâiklik, dini düşey teşkilatlanmadan çıkarmaktır. İnsanlık henüz bu tanımlara ulaşamadığı için savaştadır.

 

 

 

 


TÜRKLEŞMEK,İSLAMLAŞMAK,MUASIRLAŞMAK- ZİYAGÖKALP- KRİTİĞİ
1-GİRİŞ
6240 Okunma
2-USUL
1861 Okunma
3-LİSAN
1686 Okunma
4-ANANE VE KAİDE
2536 Okunma
5-HARS ZÜMRESİ-MEDENİYET ZÜMRESİ
4745 Okunma
6-TÜRK'LÜĞÜN BAŞINA GELENLER
2184 Okunma
7-TERBİYE
1719 Okunma
8-MEFKURE
2246 Okunma
9-TÜRK MİLLETİ VE TURAN
2034 Okunma
10-MİLLİYET MEFKURESİ
1683 Okunma
11-MİLLİYET VE İSLAMİYET
1878 Okunma

© 2024 - Akevler