BAKARA SURESİ TEFSİRİ(2.sure)
Süleyman Karagülle
2388 Okunma
BAKARA 278-281

 

 

ADİL DÜZEN 434

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 96. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

ياأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنْ الرِّبَا إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ (278) فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنْ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لاَ تَظْلِمُونَ وَلاَ تُظْلَمُونَ (279) وَإِنْ كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (280) وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ (281)

ياأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا (Yav EyYuHav elLaÜİyNa EAvMaNUv)  “Ey iman etmiş olanlar.”

Bundan önceki âyetlerde faizin haramlığı ifade edilmiştir. Orada mü’minlere hitap edilmemiş, genel olarak faizin haramlığı söylenmiş, faiz ekledenlerin, faiz yiyenlerin cehennemlik oldukları açıklanmıştır. Bugün faizi meşru gören kapitalistlerin cehennemlik oldukları haber verilmiştir. Sömürü sermayesinin en büyük günahı faizi meşrulaştırmasıdır. Bunun acısı ağır olacaktır.

Kur’an burada “iman edenlere” hitap etmiştir.

Adil Düzen Çalışanları iktidar olunca ne yapacaklardır?

Ülke olarak taahhüt edilen faizler ve borçlar ne olacaktır?

Bugün yeryüzünü saran en büyük tehlike faiz belasıdır. Bugünkü para faize dayanmaktadır. Ancak borçlanılan faiz mal değil para olmaktadır. Ülkeler her yıl biraz daha borçlanmakta, borçlandıkça batmaktadırlar. Borç artmakta, faiz artmakta; halkların bu borçları ve faizleri ödeyecek durumları kalmamaktadır. Faiz gelirleri ile sermaye gittikçe güçlenmekte, silah imal etmektedir. Böylece bu durum devam ettiği takdirde insanlık tek devlete dönüşecektir.

İnsanlar iki sınıfa ayrılacaktır. Çok az İsrail oğlu zengin “alacaklı”, kalan tüm insanlık yani milyarlarca insan hep “borçlu” hâle gelecektir. Borçlanan halklar artık ordularını besleyemeyecek, silahları olmayacak ve böylece insanlık tek devlete gidecektir.

Bu durum insanlık için iyi olmayacak mıdır?

İnsanlar artık savaşmayacak, dünya tek devlet ve tek düzene dönüşecek; buna karşılık bütün insanlık küçük bir mutlu azınlığın sömürgesi olacaktır.

Bu gelişmeleri insanlığın yeni kuralları olarak görsek ne olur?

İnsanlık gittikçe buna razı olur gibi olmaktadır. Herkes Yahudi saltanatını kabul etmiş durumdadır. Bundan saadet arayabilir, bu şerden hayırlı bir sonuç çıkarabiliriz (mi?). Şöyle ki, sermaye şeriatı kabul edip insanlığa Allah’ın nizamını uygulasa, belki böyle bir şey gerçekleşebilir.

a)      Sermaye, her şeyden önce artık faizden vazgeçecek. Basıp çıkardığı karşılıksız doları madem ki insanlar para olarak kabul ediyor, bununla yetinmelidir. Parasını altın gibi değerli kılar ve tüm insanlığı yönetir. Ama o öyle yapmıyor. Faizle para vermekte, bu da dengeyi bozmakta, denge oluşmamaktadır.

b)     Yeryüzünde adil yargılama sistemini oluşturabilir. Hakemlik sitemi getirilebilir. Hakemlik sistemi olsa zulüm biter, herkes adalet içinde huzur ve selamette yaşamaya başlar. Sermaye de bundan nasibini alır ve insanlık saadet içinde birleşmiş olur.

c)      Mülkiyet düşmanlığı yapmaz, aksine mülkiyeti yok eden tekelciliğe karşı mücadele eder. Serbest rekabeti korur. Sermaye Yahudilerin olduğu için; ticareti onlar bildikleri için; her tarafa dağılmış ve dayanışma içinde oldukları için zaten onlar yine ticari üstünlüklerini sürdüreceklerdir.

d)     İnsanlar arasına fesat sokarak ve devletleri zayıflatarak değil; tam tersine barış ve huzur için, İslâm için çalışırlarsa herkes onları sever ve sayar. Şimdi ise yaptıklarından dolayı herkes onlardan nefret etmektedir.

e)      Zinayı teşvik etmemeli, aile müessesesine düşman olmamalıdır. Tek evlilik gibi, idamsızlık gibi insan tabiatına aykırı şeyleri savunmamalıdır.

İşte bu sebeplerledir ki Yahudi saltanatı yıkılacak, tepetaklak gidecektir. Kim yıkacak?

“Adil Düzen” yıkacaktır. Halkın oluşturacağı faizsiz sistem faizli sistemi yıkacaktır. Bu yıkmada Müslümanların yanında Hıristiyan âleminin de rolü olacaktır. Sonra Budistler ve Hindular da katılacaktır. İsrail oğullarından birçoğu da yanımızda yer alacak, daha çok ilim ve tecrübeleri ile hizmetler vereceklerdir. Yıkılacak olan sermayedir, sömürü sermayesidir, onların eli ve ayağı konumunda olan Masonluktur. Otel odalarında iktidarları düşürenler meteliklere muhtaç olacaklardır.

اتَّقُوا اللَّهَ (itTAQUv elLAHa)  “Allah’a ittika ediniz.”

Burada İslâm devletine hitap ediyor. Kuracağımız “Adil Düzen”e hitap ediyor. Burada ‘vermeyiniz’ demiyor, ‘almayınız’ diyor.

Demek ki “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman biz alacaklı halde olacağız, borçlu olmayacağız.

Bu nasıl olacaktır?

İşte bunun çözümlerinden birini burada anlatayım.

Farz edelim ki MİLAD Market’i kurduk ve geliştirdik, Adil Düzene göre çalıştırdık...

Bunun anlamı nedir?

Marketi “veresiye satışla” değil de, tam tersine “ön ödemeli sipariş sistemi” ile oluşturduk. Kişiler aldıkları maaşları ay başında getirip bizim hesabımıza yatırıyorlar. İstedikleri zaman paralarını veya mallarını çekebiliyorlar. Artık halkın parası ile ticarete başlanmış oluyor. Toplanan paraları biz tüccarlara veriyoruz. Tüccarlar üreticilere veriyor. Böylece “selem sistemi” çalışmaya başlıyor. Artık biz faiz ödemiyoruz, İstanbul halkı faiz ödemiyor.  

Bu marketin çalışması demek, tüm İstanbul’da marketler zincirini oluşturuyoruz demektir.

Mağazaları sahipleri mağazalarını cirodan kira ile koyuyorlar. Çalışanlar cirodan pay alıyorlar. Halk sermayeyi koyuyor, aldıklarını tenzilatla alıyor, yani kârını mal olarak alıyor. Türkiye Cumhuriyeti mevzuatı da buna uygun olduğu için o da cirodan alıyor. KDV ödenmiyor çünkü malda kâr edilmiyor. Köylüden 500 YTL ile 1000 kilo alınıyor. Sonra 1800 kilo 500 YTL’ye satılıyor. KDV ödenmiyor. Sonra 1700 kilo, sonra 1600 kilo satılıyor. KDV’ler ödenmiyor. Aradaki yüzer kilolar satılmıyor, aracılar biriktiriyor. Sermaye mal olarak artıyor. Masraflar da KDV’den muaf oluyor. Böylece İstanbul’da mağazalar oluşuyor, Türkiye’de oluşuyor, dünyada oluşuyor...

Mağazalar zinciri “işletme senedi” çıkarıyor. Kendi mağazalarında “para” ile değil, “işletme senedi” ile satıyor. İşletme senedini para ile alıp satıyor. Bunun sonucu dolar mağazaların içine giremiyor. Bizim Adil Düzen şirketleri zengin oluyor. Herkes doları getiriyor ve bize veriyor, biz işletme senedini veriyoruz. Devlet borcunu ödeyemediği zaman biz borcu devralıyoruz, devlete borç veriyoruz. Borcu kapatıyoruz. Devlete biz borç veriyoruz.

Bir zaman sonra öyle bir gün geliyor ki, faizli sistemle faizsiz sistem arasındaki rekabette “faizsiz sistem” galip geliyor ve tüm insanlığa biz borç veriyoruz. Bugünkü Amerika Merkez Bankası yerine, her ülkedeki mağaza zincirlerinin işletme senetleri geçiyor. Onlar alacaklı hâle geliyor.

İşte o zaman Kur’an her ülkenin mü’minlerine hitap etmiş oluyor: Artık insanlardan faiz almayın, sadece anaparasını alın.

İşte bu âyet bizim zengin olacağımız gün bize hitap etmektedir. Bu âyet aynı zamanda Adil Düzen Çalışanlarının bir gün dünya ekonomisine hakim olacaklarını bildirmektedir.   

وَذَرُوا (Va ÜaRUu)  “Ve vezr ediniz”

Vezr”, “Bezr” kelimesi ile akrabadır. “Bezr” dağılmış, saçılmış toplum demektir. İsraf etmek, saçıp savurmak demektir. “B” harfi “V” harfine dönüşmüştür. İkisi de dudaktan çıkar ve sert  harflerdendir. “Vezretmek” bırakmak, toplamamak, istememek, almamak demektir. “Adil Düzen” iktidarında bırakınız, istemeyiniz, mahkemelerde böyle davaları kabul etmeyiniz demek olur.

Çağımızın en büyük sıkıntısı faizli sistemin ortaya koyduğu çıkmazdır.

İnsanlar borçlanmaktadır, israf etmektedir. Doları sömürü sermayesi basıyor, Türkiye’ye inşaat karşılığı kredi veriyor. Türkler aldıkları kredilerle Çinlilerden mal alıyor ve onlarla yaşıyorlar. Tarlalarını ekmiyor, fabrikalarını çalıştırmıyorlar...

Türkiye’de apartmanlardan ibaret toplu konutlar oluşuyor. Halk köyleri bırakıp kentlere taşınıyor. Kentlerde de fabrikalar kapanıyor. On sene sonra, yirmi sene sonrasında ne olacaktır?

Tarlalar, tarım arazileri artık çalılık olmuş, ekilemez hâle gelmiştir... Meyve bahçeleri ve bağlar kurumuştur... Fabrikalardaki makineler paslanıp hurda olmuştur... Bunların hepsinden daha kötüsü; insanlar artık o makineleri çalıştıracak bilgilere sahip değildirler... Evler çoğalmış, kiralar düşmüş, inşaatlar durmuş... Böyle bir ülkede şayet aileden fazla ev varsa kiralar çok düşer. Hattâ bazen evim korunsun diye kiracıya üste para bile verirsiniz.

Bu durumdaki Türkiye nasıl kurtulacaktır?

Türkiye borçlu; iş yok, para yok.

Çinliler de artık eskisi gibi mal satamıyorlar.

İşte size kriz, işte size faiz krizi ve bu kriz 1930’lardaki krizlere de benzemez.

Ne var ki “Adil Düzen/ Adil Ekonomik Düzen” imdada yetişmiştir. Türkiye’de mala mal marketleri kurulmuştur. Türkiye’de dolar bazında mallar çok ucuz alınmakta ve satılmaktadır. İhracat imkanı yoktur, ithalat yapamıyorsunuz; ama iç piyasa canlılığını korumaktadır. Ülkede üertilen mallar Çin malları ile yarışabilmektedir. Bunun gerçekleşmesi faizin terki ile mümkündür. Çinli aldığı malın üzerine faizi de ekleyerek bize satmaktadır. Oysa biz faiz almıyoruz, bundan yararlanmıyoruz. Çin’den buraya malın gelmesi için ayrıca nakliye masrafı da binmektedir. Biz ise burada üretip tüketiyoruz. Çin’den mal getiren tüccarlar nakliyenin dışında sermaye faizini de eklemektedirler.

Mala mal ticareti sayesinde Çinlilerin istilasından kendimizi koruruz. Biz Türk lirasını halkımıza faizsiz vereceğiz. O zaman faizli doları kimse almayacaktır. “Adil Düzen/ Adil Ekonomik Düzen” böyle gelecek ve ekonomik-sosyal felaketleri veya tufanları durduracak durumdadır. Bizi kurtaracak tek ışık faizden vazgeçmektir. Biz dünyaya faizsiz enflasyondan korunmuş krediler vermeliyiz. O zaman onlar gelip Türkiye’den mal ve makine alırlar. Onlardan Türk lirasını istememeli, mal istemeliyiz. Böylece ürettikleri malları bize satarak borçlarını öderler. Ne biz, ne onlar, ne de Çinliler ABD’deki sömürü sermayesine faiz ödemek durumunda kalmayız.

Şimdi biz borç alıyoruz, inşaat yapıyoruz, faiz ödüyoruz. Çinliler üretim yapmak için ABD’ye borçlanıyor ve faiz ödüyor. Bizim sanayimiz çöküyor, Çin’de de inşaat sektörü çöküyor.

Faizsiz kredileşme faiz belasından bizi koruyacak ve kurtaracaktır.

مَا بَقِيَ مِنْ الرِّبَا (MAv BaQıYa MıNa ErRıBAv)  “Ribadan ne baki kalırsa.”

“Adil Düzen” iktidar olur olmaz ilk yapacağı iş, daha sabah olmadan o gece yarısı toplanıp şu kararları alacaktır: Bundan böyle faizler sıfırlanmıştır. Para değeri altına kote edilmiştir. İnsanlar altın değeri ile borçlu ve alacaklıdır. Kimse kimseye faiz borcunu bundan sonra borçlanmayacaktır. Bugüne kadar tahakkuk etmiş faizler bakiye faizlerdir. Bu andan itibaren borç altına çevrilmiştir. Kimseye altın ödenmeyecek, altın para ödenecektir.

Burada faizden baki kalan demek, geçmiş senelere ait faiz değil, gelecek senelere ait faiz demektir. Çünkü biz borçları hemen ödemeyeceğiz. Vadeler eski vadeler olarak devam edecek, günü gelince ödenecektir. Başka türlü ekonomi çarkı dönmez. Eski yılların faizleri de geçerli olacaktır. Ama bundan sonra tahakkuk edecek faiz alınmayacaktır. Borçlanma faizli para ile ödenmeyecektir.

Dolar her gün değerini kaybetmektedir. 1991’de 1 gram altın 10 dolar idi. Sonra bir ara kıymetlendi ve 1 gram altın 8 dolar oldu. Şimdi 1 gram altın 25 dolar etmektedir. Demek ki 15 senede dolar iki üç misli ucuzladı. O halde faiz eridi gitti. Dolayısıyla faiz altına kote edilecek ama faiz sıfırlanacak. Eski yılların borçları ise ortadan kalkacaktır.

Sömürü sermayesine diyeceğiz ki; senin şu kadar gram altın alacağın var. Sana altını değil ama altın parayı vereceğiz. Günü gelince insanlık sana ödeyecektir. Yine de büyük sermaye onun olacak, yani altın paranın sahibi o olacak, ne var ki onu artık faizde değerlendirmeyecektir. Çünkü faizsiz kredileşme olunca kim faizle kredi alacaktır. Onunla ancak ticaret yapabilecektir. Ancak kırkta bir zekât vereceğinden, vergi vereceğinden bir müddet sonra eriyip gidecek, sadece normal sermayeye sahip olacaktır. Yani fakirleşmeyecek, tekelsiz yine çok zengin olacaktır.

Şimdiden Allah onlara emretmektedir; mademki bugün dünyayı onlar yönetiyor, mademki şu anda mü’minlerin yerine onlar geçmiş, mademki saltanat onlarda… Onlar da mü’min olma hakkına sahiptirler. İsrail oğlu olmakla mü’minlikten yasaklanmamışlardır. Allah’a inanıyorlarsa artık bu andan itibaren Adil Düzenin yaptığını onlar yapsınlar ve yine zenginliklerini sürdürsünler.

Ne yapacaklar?

Çok basit işler yapacaklar. Doları altına kote edecekler. Bugünkü şekliyle basacaklar. Yine enflasyon olacak. Ama borç ve alacaklar altına kote edilmiş olacaktır. Peşin alışverişler dolarla yapılacak, borçlanmalar altınla olacaktır. Bundan sonra yapacakları iş faizi sıfırlamaktır. Yani kimseye faiz vermeyecekler, faiz de almayacaklardır. Yeter miktarda faizsiz doları kredi verecek ve alacaklı hâle geleceklerdir. Bu yetmez. Ayrıca cebrî icrayı da kaldıracaklar, borcunu ödeyemeyenlere bir daha borç vermeyeceklerdir. Borç ödemeyenler piyasadan çekilir, ödeyenler kalır. Bunun anlamı, geleceğin ekonomisini onlar yürütmüş olur. Bundan sonra yavaş yavaş karşılıksız paranın çıkmasını önleyecekler. Parayı altın, demir, buğday ve toprak parasına dönüştürecekler. Böylece insanlık Adil Düzen para sistemine geçmiş olur. Bunları Yahudiler yapabilir, sömürü sermayesi yapabilir. Onların bundan ne gibi bir zararı olacaktır? Tek zararları, bugün olduğu gibi insanlığa zulmetmeyecekler.

Sömürü sermayesi neler yapıyor?

a)      Faizli para çıkararak enflasyona sebebiyet vermektedir. Bu da fiyat ve ücret anarşisini doğurmakta, işsizliği getirmektedir. Sonunda oraya varılmaktadır.

b)     Gümrükler ve vizeler koyarak insanlığa işkence etmekte, insanlığın varlığını ve emeğini heder etmektedir.

c)      Tekel sermayeleri ile yalnız ekonomiye hükmetmiyorlar, ilme ve dine de yön veriyorlar. Ateistliği yayıyorlar. İlmi, sermayenin sömürü aracı hâline getirmişlerdir.

d)     Bunlar yetmiyormuş gibi silah sanayii ve ilaç sanayii ile insanları yok ediyorlar. Para kazanacaklar diye insanları ilaç etiketleri ile zehirliyorlar. Para kazanacağız diye savaşları oluşturuyorlar. Bugünlerdeki ‘Irak’a girelim, girelim!’ bağırmaları bunun sonucudur.

İşte, İsrail oğulları ribanın bakiyesini terk eder, bu günahlardan tevbe ederlerse, Allah vaat ediyor, onlar yine insanlığın seçkin kavmi olacaklardır. Bunun anlamı, III. bin yıl uygarlığını kuracak olan Türkiye’yi destekleyecekler demektir. Bunun işaretleri alınmaktadır. ABD saplantıda, Türkiye saplanıyor. Bunlar hep faiz yüzünden. Kurtulmak istiyorlarsa Akevler onlara Allah’ın gösterdiği yolu göstermeye hazırdır ve muktedirdir.

إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ (278)  (EiN KuNTuM MUEMıNIyNa)  “Mü’minler iseniz”

“Ey iman edenler” dendiği zaman, ey dayanışma ortaklığı kuranlar demektir. Aile, kabile, şa’b ve kavimlerde, bütün insanlıkta dayanışma içinde olanlar, insanların güvenlerini tekeffül edenler demektir. Kur’an’dan önce bu görev İsrail oğullarına verilmişti. Irka dayanıyordu. Kur’an’dan sonra bu görev ırklardan çıkarılmış, isteyenlere verilmiştir. Bu görev bundan sonra mü’minlere verilmiştir. İsrail oğulları da insan oldukları için onlardan da isteyenlere verilmiştir.

“Mü’min iseniz” dendiği zaman, aşirette dayanışma içinde olanlar anlaşıldığı gibi ortaklık şeklindeki dayanışma da anlaşılır ve bu bucaklarda oluşur ve Cuma cemaatine hitap eder. Merkezî bucaklar vardır. Dolayısıyla il, ülke ve insanlık merkez bucaklarına da hitap eder. Bu merkezî bucak içinde İsrail oğulları da vardır. Onlar mü’min olduklarını iddia ediyorlar. Eğer mü’min iseler artık faizden vazgeçsinler, dünyayı sömürmekten vazgeçsinler. Tekeller ortadan kalksın. Kapitalizm veya sosyalizm değil, liberalizm -organize olmuş liberalizm- düzenini kabul etsinler.

“Adil Düzen” budur. Allah, Adil Düzen sahipleri iktidar oldukları zaman onlara bu emri vermektedir. Ama şimdi onlara emretmektedir.

Buna karşı olanlar kimdir?

a) Amerika Merkez Bankası’nı elinde tutan ve 200 kadar olduğu söylenen, otel odalarında savaşlar çıkaran, ihtilaller yapan İsrail oğullarından olanlar. Bunlar eğer mü’min iseler bu emri telakki edecek ve faizli düzenden vazgeçeceklerdir.

b) Bunlar yeryüzünde teşkilat kurmuşlardır. Başta Masonlar, sonra onların üstünde Bilderbergciler, onların altında Anadolu Kulübü benzeri kulüpler. Bunlar sömürü sermayesinin faizli düzen uzantılarıdır. İsrail oğullarından olmayan sömürü ortaklarıdır. Onlara hitap edip vazgeçsinler diyor.

c) Bir de AK Parti gibi artık iktidar olan ve mü’min olduklarını iddia eden Müslüman ve diğer ülkelerdeki Hıristiyan yöneticiler vardır. Hâlen yeryüzünde bunlar hükmediyor. İnanmış insanlar yönetici olmuşlar; daha doğrusu inandığını iddia eden kimseler yönetici olmuşlardır. Onlara diyor ki; artık iktidarsanız, ne duruyorsunuz, faizden vazgeçin.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenler; bu akşam Adil Düzen Ekibini çağırır, yine mü’min olduklarını iddia eden faiz uygulamacılarını çağırır ve yarın alacakları bakanlar kurulu kararı ile faizsiz sisteme geçilir.  Bunu gerçekleştirmek için şu kademeler uygulanacaktır.

1.      Devlet YTL’yi altına kote edecek, tüm borç ve alacakların hesabını altının değeri üzerinden yapacaktır. Borç ve alacak davaları bunlar üzerinden yürütülecektir.

2.      Devlet bütün faiz hesaplarını sıfırlayacaktır. Devlet faiz davalarına bakmayacak, faiz alan ve veren olursa onlara karışmayacaktır. Faizsiz bankaların faizsiz nasıl çalışacaklarını öğretecektir.

3.      Halka ön sipariş kredisini verecek; faizsiz ve icrasız verecek, muhtemel gelire göre verecektir. Güvencesi siparişi karşılamamaktır. Çalışanlara çalışma kredisini verecektir. Çalışana ödeyecek, işvereni borçlandıracaktır. Devlet inşaat malzemesini stoklayana mal kredisini verecektir. Satınca tahsil edecektir. Devlet komisyonculara kredi verecek ve bunlar taşınmazları alıp satacaklar, sadece komisyonlarını alacaklar.  Böylece ülkede aç insan kalmayacak, işsiz insan kalmayacaktır.

4.      Devlet her türlü gidiş gelişlerde olan vergi ve yasakları kaldıracak, Türkiye’ye gelen mallardan da çıkan mallardan da vergi almayacaktır. Çıkan mallardan daha önce normal vergisi zaten alınmıştır. İhracat olmadan ithalat olmayacağı için giren mallardan da zaten vergi alınmış olur.

d) Onlar bu kadar sade ve basit işleri kabul etmeyecekler, kendileri inatlarına ve küfürlerine devam edeceklerdir. Ama siz ey Adil Düzen Çalışanları, artık ne duruyorsunuz; önce İstanbul’da, sonra Türkiye’de, sonra dünyada mala-mal marketlerini kurunuz. İşletme senetlerini çıkarınız, dövizleri satın alınız. Sömürenlerin dolar borçlarını ödeyiniz. Siz onların yerine geçiniz. Siz artık faizi istemeyin ve faizsiz düzeni kurun.

Bunun olmayacağını sanıyorsunuz. Oysa bunların hepsi olacaktır. Çünkü

1) Kâinatı siz yaratmadınız, Allah yarattı. O bu kâinatı zalimlere bırakıp kıyamete kadar sömürtmez.

2) Zaten faizli sistem kendi kendine çıkmazdadır ve çökmektedir. O kendi kendine yıkılacaktır. Boşluk olunca siz hazırsanız “Adil Düzen”den başka çözüm olmadığı için siz geleceksiniz.

3) Bugün sizi sömüren insanların tüm teşkilatı ile sayıları binleri bulmaz. Onların sayısı binlerde, sizin sayınız milyarlarda, yani onlar sizin milyonda birinizdir. Siz nefeslerinizle onları yok edersiniz. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Budistler ve Hinduların hepsi faize karşıdırlar. Hattâ bugün yeryüzünü fesada veren solcular da faize karşıdırlar. Bunlar size karşı nasıl tutunacaklar?

4) Kur’an şimdiye kadar ne vaat etmiş ise o olmuştur. Şimdi de vaat ediyor; “Adil Düzen” iktidar olacaktır. “Hak geldi bâtıl zâhik oldu” diyor. “Allah zalimleri iflah etmez” diyor. Tebbet Suresi’nde onların helâk olacaklarını bildiriyor.

***

فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا (Fa EıN LaM TaFGaLUv)  “Fi’letmez iseniz.”

Yani, faizli sisteme son vermezseniz; devlet olarak faizden vazgeçmezseniz; sömürü sermayesi olarak faizden vazgeçmez ve bu bataklığı sürdürürseniz deniyor.

Burada “Fa” getirilmiştir. Yani, her halükârda ve her zaman faizli düzen yıkılacaktır, faizli düzen ortadan kalkacaktır. Faizli sistem birden büyür, toplanan paralarla tekel oluşur. Sonunda yıkılır. Yerine faizsiz karz-ı hasen sistemi gelir ve insanlık bin yıl huzur içinde yaşar.

Şimdi açık olarak sömürü sermayesine, sömürü iktidarlarına hitap ediyor ve diyor ki;

- Eğer emirlerimizi ve uyarılarımızı dinlemezseniz, dediklerimizi yapmazsanız, faizli sistemi sürdürmeye devam ederseniz hâliniz şöyle olacaktır...

- Ey Adil Düzen Çalışanları, siz de çalışmazsanız, faizli sistemin ortadan kaldırılması için hareket etmezseniz, Adil Düzene göre işleyecek marketleri açmak için uğraşmazsanız, Adil Düzene göre siteleşmek için inşaat şirketini kurmazsanız, sizin hâliniz de onlar gibi olacaktır. Allah sizi seçmiş ve bu görevi vermiştir. Artık görevden kaçamaz, Allah’ın nimetine küfranlık yapamazsınız.

فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ (FaEÜaNUv Bi XaRBın)  “Artık harbe izin verin.”

Burada da “Fa” harfi getirilmiştir.

Harb” savaş hâlidir, sadece kıtal hâli değildir. Savaş demek, kıtal dahil her türlü imkanlarla düşmanı yok etmek için girişilen faaliyettir. Savaşın hedefi düşmanı çökertmedir.

a) Bu önce siyasi münasebetleri kesmekle olur. Artık onlarla barış görüşmelerini durdurursunuz. Mesela, onlar PKK kampını dağıtmadıkça elçimizi çekeriz, her türlü siyasi görüşmeleri kaldırırız.

b) Sonra ekonomik ambargo koyarsınız. Oraya girişi yasaklarsınız. Çıkışı serbest bırakırsınız, orasını boşaltırsınız. Yani yiyecekler giremez, halk hicret eder.

c) Ondan sonra su ve elektrik gibi kaynakları da kesersiniz ve yokluğa mahkûm edersiniz.

d) Teslim olmazsa, askeri hedefleri vurup bombalarsınız.

Ve galip gelmişseniz; köleleştirmeye varıncaya kadar her türlü müeyyideyi uygularsınız.

Buna “harb” denir.

Harb” savaşa hazırlanmış, bilenmiş, yağlanmış silahlardır. “Mihrab” bunların konduğu yerdir. Sonra korunmuş yerlere “mihrab” denmiştir. Oda anlamına gelir.

İşte, harb demek, seferberlikten vuruşmaya kadar bütün durumları içerir.

مِنْ اللَّهِ وَرَسُولِهِ (MİNa elLAHı Va RaSUvLiHi)  

“Allah ve resulünden gelen harbe hazırlanın.”

“Allah ve resulü” Kur’an’da yargıyı ifade eder. O halde ne olacaktır?

Tüm borç ve alacaklar hakemler yolu ile tesbit edilecektir.

Türkiye’nin bugün 200 milyar dolar dış borcu vardır. Bu borç Türkiye’ye ne sağlamıştır? Türkiye bundan ne kadar yararlanmıştır? Hakemler bunu tesbit edeceklerdir.

Türkiye 1950’lerde borçlanmaya başladı ve 1960’a kadar 30 milyar dolar borçlandı. Ama Türkiye o borç sayesinde sanayileşme hamlesini gerçekleştirdi ve “tarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçti. Bu borç meşru borçtur. 1960’dan 1997’ye kadar Türkiye 50 milyar dolar daha borçlandı ve borcu 80 milyar dolar oldu. Ancak bu dönemde Türkiye alt yapısını tamamladı, sanayi sitelerini kurdu, fabrikalarını kurdu, muasır uygarlık seviyesine ulaştı.

28 Şubat müdahalesinden sonra beş sene içinde 70 milyar dolar borçlandı ama ülkeye bir çivi bile çakılmadı. Borcumuz 150 milyara çıktı.

AK Parti zamanında ne yapıldı, bilinemiyor! Borç nerelere yükseldi, o da belli değil!..  

Bütün bunları hakemler tesbit edeceklerdir. Çünkü Batı borç veriyor ama onu yatırımda değil de kulüplerde kumar parası olarak kullanılmak üzere veriyor. IMF 28 Şubat müdahalesinden beri Türkiye’de yatırımı yasaklamıştır. Halk bir şey yapıyorsa yapıyor; devlet yatırımları yerinde sayıyor.

İşte, gerçekten de Türkiye’ye borç verilmiş ve Türkiye onu kullanmışsa, elbette ki Türkler onu ödeyeceklerdir. Faizini vermeseler bile ana paralarını ödeyeceklerdir. Ama ülkeye değil de kendi adamlarına borç vermiş ve bizi borçlandırmış iseler; kendi adamlarına vermiş ve onlar da o parayı otel odalarında iktidarları indirip yatırımları durdurmak için kullanmışlarsa, elbette ödemeyeceğiz.

Yani; bugünkü borçlanmalar yargı denetiminde olacaktır. Haksız borçlanmalar silinecektir.

“Adil Düzen” gelince ne yapacaktır?

Önce adil yargılama sistemini kuracaktır. Herkesin gerçek borçlarını hakemler sistemi ile tesbit ettirecektir. Eski mahkeme kararları sıfırlanacaktır. Her şey yeniden muhakeme edilip hesaplanacaktır. Her hareket için hakemlerden karar alınacak; adil kararlar alınacaktır. Ondan sonra dayanışma gücü, güvenlik ve askeri güç oluşturulacaktır. Faizli sistemde direnenler olursa; savaşla, her türlü savaşla, yalnız kıtal ile değil, vuruşma ile değil, her türlü saldırı aracıyla faizciler hezimete uğratılacaktır. Faizcilik talebi ve faizi tahsil için saldırı savaş sebebidir.

Burada çok önemli bir hususa işaret edilmektedir. Kumar oynayanlar, faizle borç verenler genel olarak alacaklarını tahsil edemezler. Yargı onların işini halletmez. Bizzat ihkakı hak şebekeleri oluşmuştur. Faiz borcunu ödemeyene, kumar borcunu ödemeyene saldırırlar. Bunları yargılamak da mümkün değildir. Çünkü suçlarını yakalayamazsınız. Bunlarla ancak savaşla baş edilecektir. Sıkıyönetim ilan edilecek ve bütün faizcilik yapanlar sürüleceklerdir. Onların ekonomik faaliyetlerine hakemler kararı ile son verilecektir.

Bu âyet bize böyle bir durumla karşılaşacağımızı bildirmektedir.

Bugün biz iktidarda olsak, yüz milyarlarca doları bulup ödesek, sömürü sermayesi kabul etmeyecek ve bize saldıracaktır. Otel odalarından bizi indirmekle tehdit edecektir. İşte o zaman Türk halkı uyanık olmalı, Türk ordusu hazırlıklı olmalı, ‘savaşsa savaş’ demelidir.

Bugün Şemdinli dağlarında öldürülenler Irak’taki 5000 PKK’lı değildir; faizin kendisidir, faizli düzendir. Askerlerle Irak’a gideceğimize borçlarımızı ödeyelim. Bize saldırdıkları zaman ordumuz savunsun. Haklı olalım ki galip gelelim.

وَإِنْ تُبْتُمْ (Va EıN TuBTüM)  “Eğer tevbe ederseniz.”

Yani; faizli düzene son verirseniz, faizden vazgeçerseniz.

Burada çok önemli hususlara işaret edilmektedir.

Emir ‘faiz vermeyin’ değil de ‘faiz almayın’ şeklindedir. O halde tüm faiz alacaklıları bu faizlerden vazgeçeceklerdir. Sermaye vazgeçecek, iktidar vazgeçecek. Burası kolay anlaşılıyor.

Ama kişisel olarak faiz alacağından vazgeçecek misin, bunu da emrediyor mu? Herkes faizli işlem yaparken, herkes senden faiz alırken; sen faiz almayacak mısın, faizli işlem yapmayacak mısın?

Tekrar faizi hatırlayalım. Faiz bir taraf zarar ederken bir tarafın kâr etmesidir. Yahut kiraya verdiğin işyeri kirasını işletme zarar etse de almayacak mısın? Yahut çalıştığın bir işletmede işletme zarar etse de senin ücret almandır. Bunu yapabilir misin? Yapamazsın. Düzen kurulmadıkça bu mümkün değildir. O sebepledir ki Kur’an bunu kişilere emretmiyor. Müfred sigasıyla nehy etmiyor. “Faiz alma” demiyor, “faiz almayın” diyor. Bizim kişi olarak görevimiz faizi vermemek ve almamak değil, faizsiz karz-ı hasen müessesesini kurmamızdır.

1967’de İzmir’de kurulan Akevler bunu hedeflemiştir.

Orada yetişenler bugün anayasa ekseriyeti ile iktidardadırlar, her şeyleri ile iktidardadırlar. Ama Akevler’in ismini bile hatırlamıyor ve anmıyorlar. Kendi adlarını bile Akevlerden esinlenerek koydular ama geçmişi hatırlamıyorlar; o ismin mânâsını hatırlamıyorlar.

Adil Düzen Çalışanları faizden vazgeçmeyecek, buna güçleri yetmez, ama faizsiz müesseseler kuracaklardır. Marketi çalıştıracaklar, ahşap evleri yapacaklar. Onların tevbesi budur. Yarın iktidar olduklarında bunların yaptıklarını yapmayacaklardır.

Millî Görüşçüler de aynı şeyi yaptılar. Millî Görüşçülerin elinde Adil Düzeni getirecek güç vardır. Ama bunu yapmadılar; hâlâ yapmaları gerekeni yapmıyorlar, AK Parti ile uğraşıyorlar.

فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ  (Fa LaKuM RuEUvSu EaMVALıKuM)  

“Mallarınızın ruûsu sizindir. Mallarınızın başı sizindir.”

Biz “anası” diyoruz, Araplar ve Kur’an “reis” diyor. Biz “başlamak” diyoruz, Araplar “bedee” diyorlar, ortaya çıktı anlamında kullanıyorlar.

İşte, dillere yeni kavramları böyle gelir. Küçük çocuk Yusuf Hocaoğlu ‘gece’yi bilmiyor, onun yerine ‘güneş yokken’ diyor. Diller böyle gelişiyor. Yeni kavramlar eski kavramlardan türetiliyor.

Diller bu yolla incelendiği zaman tarihleri ortaya çıkar. Birbirinden yakında ayrılanlar birbirine yakın türetme mantığını kullanırlar.

Arapça Kur’an için geliştirilmiş bir dildir. Onun türetim kuralları bizim için delildir.

“Mallarınızın başı sizindir.” Burada “ruûs” denmiş olması, kârı varsa o da sizindir demektir. Yani; eğer bir sermaye konmuş, faizli anlaşma yapılmış ama kazanmışsa, artık onu paylaşırlar demektir. Bu durumda şöyle bir sorunla karşılaşırız. Faizli bir anlaşma şirket midir, yoksa karz mıdır? Yani faiz yoktur ama kâr ve zarar kimindir; sermayenin midir, yoksa borçluya mı aittir?

Bu ifade ile faizin kârı da zararı da alacaklıya aittir. Yani, geçmiş geçmiştir. Geçmiş hükümler uygulanır. Tahakkuk eden faizler verilecektir. Ama bundan sonra ödeninceye kadar geçen zaman için durum ne olacaktır? Borçlu ve alacaklı rızaları ile anlaşırlarsa karz-ı hasene dönüşür. Yoksa, alacak borç değil, iştiraktir. Alacaklı ve borçlu ittifak etmeseler de alacak iştirak alacağıdır. Çünkü sermaye baştır. Riziko sermayeye aittir.

Burada iptal edilen nedir? Zararın borç alana yüklenmesidir. Akit iptal edilmiyor. Faizden vazgeçtikleri takdirde bu hüküm geçerli olacaktır.

Demek ki, faizden vazgeçmenin yolları şöyle özetlenebilir:

a)      Borç ortaklığa çevrilir. Faiz yerine kârdan pay alınır ve zararın tamamına iştirak edilir.

b)     Borç faizsiz alacağa, kredileşmeye çevrilir. Faiz durur, ondan sonra kâr ve zarar onun olur.

c)      Nakit borcu mal borcuna çevrilir. Selem akdi yapılmış olur.

d)     Alacak kadar tesislere ortak olunur.

لاَ تَظْلِمُونَ وَلاَ تُظْلَمُونَ (279)  (Lav TaJLIMUvNa Va Lav TuJLaMuVNa)  

“Zulmetmez, zulme de uğramazsınız.”

Zulüm” haksızlık demektir, terazinin bir tarafa tartması demektir.

Güneş tam tepede iken ekvator bölgesinde gölge olmaz. Gölge güneş sağa sola meyledince olmuş olur. “Zıll” gölge demektir. “Zalam” gölgeledi anlamına gelir. Sonra bulut gölge yaptığı için “zulumât” olur, karanlık zulumât olur. Haksızlık yapılır yani hangi malın kime ait olacağı bilinmezse ekonomik zulüm olur. Adil olan sermayenin bütün detayları ile sermaye sahibinin olmasıdır.

“Adil Düzen” iktidar olduğunda belli bir planlamadan sonra faizsiz düzene şöyle geçilecektir.

Herkes mal beyanında bulunacak, malları bilirkişiler değerlendirecektir. Mal varlığı pozitif olan kimsenin bütün borçlarını devlet yüklenecek, borçları kadar tesislere ortak olacaktır. Borçları devlet ödeyecektir. Devlet yararlanma mülkiyetine sahip olacak, işletme mülkiyeti işletende kalacaktır. Böylece işletmeler yine aynen devam edecektir. İşletmeler borca batmışsa, o zaman işletenden işletme ehliyeti alınacak, tesislerin işletme mülkiyeti elinden alınacak, yeni işletene devredilecektir. Açık eksiltme yapılırken ilk talip olana verilir. Ülke borçsuz çalışan bir ülke hâline getirilir. Herkes devlete borçlu olur. Faizsiz sistem o zaman ortaya çıkar.

***

وَإِنْ كَانَ ذُو عُسْرَةٍ (Va EiN KAvNa ÜUv GuSRaTin)  “Eğer üsreli olan ise”

İnsanlar borçlu ve alacaklı olmadan yaşayamazlar. Dolayısıyla borçlu ve alacaklı olacaklar ama faizsiz borçlu alacaklı olacaklar. En önemlisi, kimin zorluk içinde olduğunu kim takdir edecektir? Hangi kriterler zorluğu ifade edecektir? Bunun için Adil Düzende geliştirilen sistem vardır.

Kişinin dayanışma ortaklığı vardır, ipotek edeceği malları vardır. Buna göre onun dayanışma ortaklığı kişiye bir kredi biçer. Kredi sınırlaması şartı ile ona borç verenler topluluğa vermiş olur ve topluluktan alacaklı hâle gelirler. Onlardan topluluk alacağını almış olur. Kişiler kişilere borçlanmaz. Onun için Allah, karzı haseni Allah’a ikraz edin demektedir.

Bir kimse borcunu ödediği zaman geçinemeyecekse, günlük yaşantısı sıkıntıya uğrayacaksa “zü usrede”dir. Kişinin yaptığı işi bozulacaksa, o da “zü usrede”dir. Onun borcunu devlet ödeyecek, kişi ise kazandığı zaman devlete ödeyecektir. Kişinin mal varlıklarına el konmayacaktır.

Eskiden yararlanma mülkiyeti ile işletme mülkiyeti aynı idi. Birine el konduğu zaman işletme aksıyordu. Kur’an’ın tedvin ettiği işletme mülkiyeti kişinin elinden alınmıyor, başaramadığı zaman daha üstün ehliyetliye devrediliyor. İşletmede alacağı varsa fazlası veriliyor. Alacağı yoksa o zaman borçlanma ehliyeti kaldırılıyor. Ancak işletmeye dokunulmuyor, işletme devam ediyor.

İşletme tasfiye edilebilir. Ama bütün borçlu ve alacaklıların hakları korunarak tasfiye edilecektir. Bizim “cebrî icra yoktur” hükmümüz bu âyete dayandırılıyor.

Usr” ile “Yüsr” arasında ne fark vardır? Sol elin yapabileceği iş yüsrdür. Sağ el kullanılmadan o iş yapılamıyorsa o usrdur. “Usr” demek sıkıntı demektir.

Bugün üretim zincirleme olarak yapılmaktadır. Trafikte bir hata olsa trafik durur, tıkanır. Ekonomide ödenmeyen bir borç trafik tıkanıklığı demektir. Üretilmeyen bir mal trafik tıkanıklığıdır. Müdahale edilip derhal açılmalıdır.

فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ (Fa NaJıoRaTün EiLAy MaYSaRaTin)

“Meysereye kadara nazira vardır.”

Buradaki “Fe” şartın cevabıdır. Bütün zorluklarda mühlet verilecektir. Mesela nöbet tutan kimse hastalansa mühlet verilecek. İnşirah Sûresi’nde “her usrün bir yüsrü vardır” denmektedir. Buradaki “Fe” de onu teyit ediyor.

Nazira” nazar etmek kökünden gelmektedir.

Bakılacak, kişinin durumu ne zaman düzelirse o zaman istenecektir.

Burada şu sonuca varıyoruz: Faizli sistemde yapılan borçlanmalardan dolayı kişilere iflas hükmü uygulanmayacaktır. Eğer kolaylığa erer de yine ödemezse, o zaman borçlanma ehliyetinden mahrum edilecektir. Bu âyetler faizli sistemden faizsiz sisteme geçme olaylarının uygarlıklarda tekerrür edeceğini ifade etmektedir.

Uygarlıklar yaşlanınca sınıflaşma başlar, zenginler fakirleri sömürürler. Faizi meşrulaştırırlar. Faiz bütün dinlerde haramdır; Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da haramdır. Luther faizi meşrulaştırmıştır.

Batı uygarlığı İslâm uygarlığının çökmeye başlaması ile doğmuştur. Faizi bir çöküş medeniyeti olduğu için meşrulaştırmıştır.

Faizli düzenden faizsiz düzene geçilirken faizden vazgeçilebileceği gibi, aynı zamanda borçlulara da kolaylık sağlanacaktır. Herkes borç ve alacağından vazgeçse, hayata yeniden başlasak, faizsiz ve icrasız kredilerle özel mülkiyete geçilse, bundan herkes kazanmış olur.

Sovyetlerde böyle bir geçiş yapıldı, sonra liberal sisteme dönüldü. Şimdi Adil Düzene geçseler dünyanın süper gücü olurlar.

İleride Türkiye devleti de böyle bir durumda kalabilir.

“Adil Düzen” iktidarı da bu uygulamayı yapmak zorunda kalabilir.

Bu âyetler üzerinde çokça durulmalıdır.

Seferberlik ilân ederek herkesin mallarını borçla satın alır, sosyalizmi uygular ve “Adil Düzen”e geçer. Sonra herkese borcuna karşı mallarını satar. Böylece bu da Adil Düzene geçişin bir uygulaması olur. Bu bütün ülkeye uygulanmaz. Bir bucaktan başlayarak pilot illerde uygulama yapılır. Hattâ borçla değil, peşin ödeyerek ve bir bucağı istimlâk ederek orada “Adil Düzen”i kurar. “Adil Düzen”de yaşamak isteyenler buraya hicret ederek III. bin yılın Medine’sini kurarlar. “Adil Düzen”e imtiyaz olmasın diye bu şekilde proje ile gelenlere de site kurma kredisi verilir. Burada alınacak sonuçlarla bütün ülkede faizsiz siteler oluşturulmaya başlanır.

İnsanlar Ay’a gitmişlerdir, şimdi gezegenlere gidiyorlar. Bunu neyle başardılar? İlimle başardılar. İsterlerse “Adil Düzen”e geçme yolunu da çok kolay bulabilirler.

وَأَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ (Va EN TaÖadDaQUv PaYRun LaKuM)  

“Tasadduk etmeniz sizin için hayırdır.”

Zor duruma düşen kişinin borcunu silmek mümkündür.

Şimdi misal olarak Artvin ilini ele alalım. Diyelim ki, bu ilde pilot bölge olarak “Adil Düzen”e geçmek istiyoruz. Önce herkesin taşınmazları kayda alınır. Sonra ticaret malları kayda alınır. Hayvanları ve benzer değerler ele alınır. Herkesin mal varlığı belirlenir. İl bunları altın değerine çevirir. Halka o kadar borçlanır. Halktan alacaklı olanlar alacaklı olarak kalırlar, borçlular da borçlu olarak bırakılırlar. Ancak bu borçlar ertelenir.  Şimdi bütün Artvin ili malları ile, toprağı ile kamunun olmuştur. “Adil Düzen”e sıfırdan başlıyoruz.

1-     Önce Merkez Bankası ülke içinde bulunan tüm altın stokunu tahmin eder. Merkez Bankası stokunu onun beşte birine göre ayarlar. Eğer fazla ise ucuz satarak piyasaya sürer; az ise fiyatını yükseltir ve piyasadan alarak belli bir stoka getirir. Merkez Bankası hazinenin bankasıdır.

2-     Böylece altının piyasa fiyatı ortaya çıkar. Altının değerini öyle ayarlar ki hazinede hep o miktar altın bulunsun. Bütün talepleri karşılar. Herkesten o değerle alır, o değerle satar. Alış ve satış arasında fark koymaz. Alırken külçe veya cumhuriyet altınını alır, satarken cumhuriyet altınını satar. Külçe altın satmaz. Alış-satış arasında gram olarak fark koymaz.

3-     Bir kanun çıkarılacak ve bütün ödemeler YTL üzerinden yapılacaktır. Anlaşmalar da YTL üzerinden yapılacak ama borçlanmalar altın üzerinden hesaplanacaktır.

4-     Mevcut olan bütün borçları altın değeri üzerinden devlet yüklenmiştir. Alacaklı da odur. Herkes devlete borçlu ve devletten alacaklıdır. Faiz sıfırlanmıştır.

5-     Merkez Bankası bankalara faizsiz krediler vermekte, bankalar da işçi çalıştıran işverenlere limitleri dâhilinde faizsiz kredi açmaktadır. Çalıştırdığı işçilerin ücretlerini ödemekte, aldıkları ham maddelerin parasını ödemekte, mamul mallar ortak ambara konmaktadır.

6-     Krediye faiz binmemektedir. Fiyatlar da serbesttir. Üretici kaça isterse satacaktır. Ancak mal elden çıkarsa krediyi işveren kapatmak zorundadır. Ambardan mal öyle çıkar.

7-     Böylece herkese Adil Düzen içinde iş bulunmuş olur. Sanayiden beşte bir, tarımdan onda bir, ticaretten yılda kırkta bir zekât alınmaktadır. İnşaatın beşte biri de arsa karşılığı devletin olmaktadır.

8-     Bütçe gelirlerinden önce sosyal güvenlik tesis edilmektedir. Herkes sigortalı yapılmakta, kimseden aidat alınmamaktadır. İsteyen çalışma kredisini alır, çalışır ve kazanır, vergiyi öder. İsteyen ve gücü yetmeyen çalışmaz veya çalışamaz, dolayısıyla çalışma kredisini alamaz. Buna mukabil kira payı olarak fondan payını alır.

إِنْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (280)  (EiN KuNTuM TaGLaMUvNa)  “Bilirseniz.”

Faizli sistemden faizsiz sisteme geçilirken iki yol takip edilebilir.

Biri; Amerika, Almanya, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde faizli ekonomi yürürken Adil Düzene geçilecekse borçlar silinmez, herkes devlete borçlu ve alacaklı olur. Zamanla borcu ödenir.

İkincisi; Türkiye gibi ekonomisi bozuk ülkede halk sonra borcunu ödeyemez ve Adil Düzene geçilememiş olur. Orada da herkesin mal varlığına devlet borcu kadar ortak olur, borç silinir. Mal varlığı yetmeyenin ise borcu karşılıksız silinir. Ancak bu yolla Adil Düzene geçilmiş olur.

Peki bu borç kimler tarafından ödenecektir?

Alacaklılara fazla para kesilerek alacakları ödenir. Böylece enflasyon olur. Herkesin malı kıymetlenir. Parası olanların paraları da kıymetini kaybetmez, çünkü altın olarak değerini korur. Sonuçta sadece altın pahalanmış olur. Yani dışarıdan mal ithal etmeyiz, dışarıya mal satarız. Başka bir ifade ile ulus olarak dışarıdan gelen malları az kullanırız.

***

وَاتَّقُوا (Va ıtTaQUv)  “İttika ediniz”

İttika etmek” korunmak demektir.  Kulübeye girip sığınmak demektir.

Gelecekte siz bütün yaptıklarınızdan sorulacaksınız. Nefes alışınızın hesabını vereceksiniz. ‘Biz namaz kıldık, Kur’an okuduk, zekât verdik’ deyip kendinizi kurtaracağınızı sanmayınız. Faizli düzenin hesabını vereceksiniz. Siz namaz kılıyorsunuz ama namazın size asıl anlattıklarını yapamıyorsanız, cemaatleşemiyorsanız, faizsiz düzeni kuramıyorsanız, o zaman onların bir yararı yoktur. İttika etmeniz gerekir. Neden ittika etmeniz gerekir? Faizden ittika etmeniz gerekir.

Burada yine çoğul sigası getirilmiştir. Tek başına faiz vermeyecek değil; faizsiz kredileşme müessesesini kurmanız gerekir.

Bu takva nedir, nasıl olacaktır?

a)      Bir kooperatif kuracaksınız ve kooperatiften genel hizmet alacaksınız, aranızda kaydî para geçerli olacaktır. Yenibosna’da her akşam toplanıyoruz ve böyle bir muhasebe sistemini oluşturuyoruz. Sizlere arz edeceğiz.

b)     Bir kooperatif kuracaksınız, ona gelirinizden pay vereceksiniz, onlardan 25 genel hizmet alacaksınız. Akevler Kooperatifi bunun eğitimini yapmaktadır.

c)      Resmi bir bankada kooperatifin ortak hesabını açacaksınız ve herkes parayı oraya yatıracak, makbuzu kooperatife verecek, parayı çekmek istediği zaman herkes kooperatiften aldığı çekle bankadan çekecek, faizsiz kredileşme sağlanacaktır.

d)     Esnaf, konsinye, mala-mal ve elektronik marketlerini kuracak; onların işletme senetleri ile faizsiz olarak çalışacak ve yaşayacak hâle geleceksiniz.

e)      Bir emlak ortaklığı kuracaksınız. Bir apartmanı satın alacak ve sermaye biriktireceksiniz. Apartmanları alıp Adil Düzencilere satacaksınız. Emlakçilik yapacak, ama komisyon almayacaksınız.  Bu sayede tüm alış satışları siz yapmış olacak, Adil Düzen apartmanları ve siteleri kurma imkanını bulacaksınız.

İşte, faizden ittika budur, emredilen budur.

يَوْمًا (YaVMan)  “Bir güne”

Yevmen” burada zarftır. Bir güne sığınınız diyor. Bir güne nasıl sığınılır? Eğer orada ittika edilecek yeri bu dünyada satın almışsan, orada o fırtınalı ve ateşli günlerde sığınacak evin olur, girersin. Ama oranın komisyoncuları buradadır. Burada satın almak veya kiralamak zorundasınız. Parayı bu dünyada ödeyeceksiniz. Orada başka para yoktur. Bu paralar oralarda geçmez.

تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ (TuRCaGUvNa FIyHı EıLAv elLAHı)  

“Orada Allah’a ırca olunacaksınız.”

Allah’tan  geldik, Allah’a gideceğiz. Bedenimiz topraktan geldi, tekrar toprak olacaktır. Bu toprak entropisi büyüyen yani bozulan topraktır. Bu toprak ölümlü topraktır. Sonra entropisi dalgalanan veya büyümeyen toprakla karşı karşıya geleceğiz. Yer başka yer olacaktır. O topraktan bedenimiz inşa edilecektir. Nârdan veya nûrdan bir bedenimiz olacaktır. Ruhumuz Allah’tan geldi, tekrar O’na dönecektir. Bu bedenle o beden arasında fark vardır. Bu beden Allah ile görüşmemizde perde şeklindedir. Allah’la doğrudan mülaki olamıyoruz, O’nunla doğrudan sohbet edemiyoruz.

Bu beden radyo gibidir. Görüntü yoktur. Oysa âhirete vardığımızda artık televizyon gibi görüntülü hâle gelecektir. Nasıl melekler ve peygamberler Allah’la muhatapsalar, şeytan muhatapsa; biz de doğrudan Allah’la muhatap olacağız. O’nun sert bakışları cehennem azabından daha acı olacak, O’nun razı olmuş bakışları ise cennetin en üstünden daha zevkli olacaktır.

Burada “Allah’a rücudan” bahsetmektedir. Bu durumda akla şu soru gelmektedir. Biz acaba dünyaya gelmeden önce bilinçli hayata sahip miydik? Bu âyet ona işaret etmektedir. Bu dünya bizim gözümüzü perdeledi, Allah’ı görmez olduk. Belki de hafızamızı yitirdik, eski hayatımızı da bilemiyoruz. Âhirette o hafıza tekrar bize iade edilecek ve orada bu dünyaya gelmeden önceki hayatımızı da bileceğiz.  Beynimizdeki diskete yerleştirilecektir.

ثُمَّ (ÇümMa)  “Sonra”

Burada uygun olan “Fa” harfinin gelmesi olmalıdır. Çünkü âhirete vardık, cennet veya cehenneme gideceğiz. Bu böyle olmayacak, tüm dünya hayatımızın bütün hesaplarını adım adım vereceğiz. Belki de muhasebe bu dünyanın yüz yılından fazla sürecektir. İkinci bir dünya hayatını yaşayacağız. Ama artık Allah’la görüşerek yaşayacağız. Orası da eğitim yeri olacaktır. Belki de birçok günahkârlar orada cezalarını çekmiş olarak cehenneme gitmeden cennete gideceklerdir.

Bu sebepledir ki burada “sümme/sonra” kelimesini kullanmıştır.

Muhasebe günü, din günü yüz yılları alabilir. İyiler hesaplarını çabucak verip cennete giderler. Şehitler hesap bile vermezler. Peygamberler dahil biz ise yalnız kendi yaptıklarımızın hesabını vermeyiz; Adil Düzen Çalışanlarıyla birlikte hesap vermek durumundayız. Çünkü Allah bize “Adil Düzen”i öğretti, görev verdi; o görevi yerine nasıl getirdik? Mahkemede duruşmalarda bulunacağız. Sonra başarırsak makamı mahmuda ba’sedileceğiz. Orada da derecemiz yüce olacaktır. Âhiretteki makamı mahmud dünyadaki makamla değil, dünyadaki cihatla elde edilecektir. Allah bizi seçmiş ve bize cihad görevini vermiştir. Hamd edip çalışmaya devam etmeliyiz…

تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ (TuVafFAy KulLu NaFSin Ma KaSaBaT)

“Her nefse kesbettiği ifa olunur.”

Herkese kazandığının karşılığı verilir; yani Adil Düzen Çalışanlarının faizsiz düzeni kurmak için yaptıkları çaba asla boşa gitmeyecektir.

1967’de Akevler’i kuranlar, faizsiz bir sistem getirelim diye kuranlar, bunun için ömürlerini harcamasalar da, bu hususta atılmış her adım Allah tarafından değerlendirilecektir. Herkese karşılığı verilecektir. Millî Görüşü kuranlar, Adil Düzen için çalışanlar mutlak surette karşılığını alacaklardır.

İstanbul’da on yıldan fazladır yaptığımız ilmî çalışmalar, ahşap evler ortaklığı, market kurma çalışmaları, muhasebe çalışmaları Allah tarafından değerlendirilecektir.

وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ (281)  (Va HuM LAy YuZLaMUvNa)  “Onlara zulüm yapılmayacaktır.”

Henüz faizsiz bir düzeni kuramadık. Ama 1960’larda başlayan İzmir Akevler, Millî Görüş, İstanbul Akevler; Kadıköy, Üsküdar, Ümraniye, Yenibosna gruplarının çalışmaları hep değerlendirilecektir. Özket ailesinin MİLAD Market çalışmaları yarın Allah’ın huzurunda cennetin anahtarı olarak gelecektir. Kırgızistan’daki çalışmalar, Kadıköy gurubunun katkıları hep karşımıza çıkacaktır. Çünkü bunlar faizsiz düzenin oluşması için çalıştılar. Verdiler, hiç almadılar. Allah bu müjdeyi burada özel olarak bize vermektedir. Allah’a hamd ederiz...

Burada bir hususa işaret edelim. İttika edin emrinin geldiği yerde içtihat ve icma sözkonusudur. Yani takdir sözkonusudur. Aklî deliller de geçerlidir. Faizsiz müesseseye geçerken dört delilde yerini bulamazsak da istihsanla çıkış bulabiliriz ve Allah onu da kendi şeriatı olarak saymaktadır. Akıl ve aklı selim de buralarda delildir demektir. O halde bizim önerdiğimiz çözümler makul ise, uygulanabilir ise, Allah onu yapmamızı emretmektedir.

Kur’an’da beş kere altının otuz ettiği yoktur, ama hesaplamamız gerektiği ve hesabın nasıl yapılacağı hususunda bilgiler ve emir vardır. O halde otuz lira borçlanmışsak onu ödemek durumundayız. Kur’an’da otuz yoktur, o halde ödemesek de olur diyemeyiz. Eğer bir şeyi aklımızla ve ilmimizle çözmüş isek onu yerine getirmek bize farzdır.

 

 

 


BAKARA SURESİ TEFSİRİ(2.sure)
1-BAKARA SURESİ16/01/2006-12/01/2008
3345 Okunma
2-bakara11-20
2369 Okunma
3-bakara21-30
2523 Okunma
4-bakara30-37
2253 Okunma
5-bakara37-48
2480 Okunma
6-bakara 49-57
3100 Okunma
7-bakara 59-61
3122 Okunma
8-bakara 62-69
2476 Okunma
9-bakara 70-76
3467 Okunma
10-bakara 77-83
2750 Okunma
11-bakara 84-88
2312 Okunma
12-bakara 89-93
2436 Okunma
13-bakara 94-101
2629 Okunma
14-bakara 102-105
3480 Okunma
15-bakara 106-112
2673 Okunma
16-bakara 113-119
2732 Okunma
17-bakara 120-123
2630 Okunma
18-bakara 124-130
2329 Okunma
19-bakara 132-138
2201 Okunma
20-bakara 139-143
2107 Okunma
21-bakara 144-149
2572 Okunma
22-bakara 150-158
2492 Okunma
23-bakara 159-165
2086 Okunma
24-bakara 166-173
2482 Okunma
25-bakara 174-177
2601 Okunma
26-bakara 178-182
2320 Okunma
27-bakara 185-187
6377 Okunma
28-bakara 188-194
2478 Okunma
29-bakara 195-198
2831 Okunma
30-bakara 199-206
2373 Okunma
31-bakara 207-213
2777 Okunma
32-bakara 215-217
2215 Okunma
33-bakara 218-221
2705 Okunma
34-bakara 222-228
3001 Okunma
35-bakara 229-232
3560 Okunma
36-bakara 233-235
2279 Okunma
37-bakara 236-242
2488 Okunma
38-bakara 243-246
2610 Okunma
39-bakara 247-248
2846 Okunma
40-bakara 249-252
3140 Okunma
41-BAKARA 253-256
2694 Okunma
42-BAKARA 257-259
2515 Okunma
43-BAKARA 260-264
3082 Okunma
44-BAKARA 265-269
2251 Okunma
45-BAKARA 270-274
2634 Okunma
46-BAKARA 275-277
2356 Okunma
47-BAKARA 278-281
2388 Okunma
48-BAKARA 282 TEDAYÜN(BORÇLAŞMA)
2793 Okunma
49-BAKARA 283-284
2493 Okunma
50-BAKARA 285-286 (AMENER RASULÜ)
3711 Okunma