ENBİYA SURESİ TEFSİRİ(21.SURE)
Süleyman Karagülle
717 Okunma
71-75.AYETLER TEFSİRİ

71-75.AYETLER

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

***

 

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ (71) وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ (72) وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ (73) وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ (74) وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ (75)

 

***

 

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا

Va NacCaYNAvHUv Va LUvOan (Va FagGaLNAvHu Va FuGLan)

“Ve onu ve Lut’u tenciye ettik”

İbrahim Peygamber’in kavmi ile olan kıssasını naklettikten sonra onun kavminden ayrılmasından söz etmektedir. Kavmine tebliğ yaptıktan sonra “Onları ahserler yaptık” demektedir (70. ayet). Helake uğramamış ama ekonomik sıkıntıya girmişlerdir. Kriz dönemi geçirmişlerdir. Oysa İbrahim Peygamber oradan ayrılıp bereketli topraklara göç etmiştir. Oralarda varlık sahibi olmuşlardır. Hala da o bereket devam etmektedir.

نَجْوَة kuytu yerdir, Türkçede ‘kenara çekti’ deriz. Başkalarının duymayacağı yere çekilip konuşma anlamına geldiği gibi, bir kimseyi kötü durumdan kurtarmak için de kenara çekersiniz.

ن belirsizliği, ج toplanmayı, و bağlantıyı, birlikteliği gösterir. 

لِيَاط sıva harcı demektir. Mastar olarak yapıştırmak, sıvamak anlamlarına gelir.

Kur’an’da لوط 27, لوذ 1 defa geçmektedir. Toplam 28 (22*7) eder.

İbrahim Peygamber ilimde görevlidir. Lut da ekonomide ve teknikte görevlidir. İsimler ona göre verilmiştir. Kişi ilerde yapacağı işlere göre isim almaktadır. Peygamberlerin isimleri ile görevleri arasında bir ilgi vardır kabul ediyoruz. Ona göre manalandırıyoruz. Acaba insanların isimlerinde de bir uyumluluk var mıdır, araştırılabilir. Örnek olarak Erbakan ve Erdoğan isimleri arasında bir yakınlık var mıdır? Öncelikle ikisi “Er”dir. Başbakan da olmuşlardır.

Lut İbrahim’in yeğenidir. Mezopotamya’dan birlikte ayrılacaklardır. إِلَى harfi ceri ile meful yapılmaktadır.  

إِلَى الْأَرْضِ

EiLay eLEaRWı (EiLay eLFaGLi)

“Arza”

الْأَرْضِ  kelimesi إِلَى harfi ceri ile sınırın sonunu gösterir. Usulcüler sınırların zikredilene dahil olmadığını kural olarak söylerler. “İstanbul-Ankara şu kadar kilometredir” derken “Ankara’nın sınırı İstanbul’un sınırları arasındaki mesafedir.” derler. Kur’an’da buna uyulmayan ayetlerde teviller yaparlar. Eğer onların dediklerini kabul edersek ‘yolculukta tenciye ettik’ anlamı çıkar. Oysa burada “tehlikeli yerden güvenli yere götürdük” yani “orada necata erdirdik” demektir. Yani burada إِلَى harfi ceri فِي manasındadır, بِ manasındadır. Götürdüğünü ifade etmektedir. (Eğer gaye yani إِلَى harfi cerinin mecruru; muğayyanın sıfatı veya hali ise gaye muğayyaya dahildir, fiille ilişkili mefulün fih ise o zaman dahil değildir. Burada gaye olan الْأَرْضِ m.fih olduğundan gaye muğayyaya dahil olmaz ve arzın tamamı değil de “Arza kadar” anlamı ortaya çıkar. حَتَّى  Harfi ceri de intihaul gaye için kullanılır ama إِلَى harfi cerinden farkı gayenin muğayyaya her zaman dahil olmasıdır.)

Buradan şu kural ortaya çıkar. Bir kelime hakiki manadan mecazi manada kullanıldığı zaman kelime artık yeni manası ile geçerli olduğu için eski özelliklerini kaybeder, bulunduğu mananın kurallarını alır. Yani artık sınır bakımından فِي manasındadır ve bereket içinde necat bulmuştur.

الْأَرْضِ kelimesi marifedir ve kastedilen tüm yeryüzü değildir. Tüm yeryüzü olsa o zaman إِلَى ile gelmezdi. Yer demektir. Bütün yeryüzü anlamına gediği gibi bir arsa da arzdır. Nâs kelimesinin taşıdığı manayı taşır.

الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا

elLaTIy BAvRaKNAv FİyHAv (elLaTIy FAvGaLNAv FİyHAv)

“İçini mübarek ettiğimiz”

Orada bereketli kılınan nedir?

Orada İshak’ın ve Lut’un zürriyeti bereketli kılınmıştır. İbrahim İshak’la beraber Filistin’e gelmiştir. İbrahim kuzeyde, Lut güneyde yerleşmiştir. Çobanlıkla geçinen kabileler orada ve iç topraklarda bulunmuştur. Kur’an’ın ifadesiyle dünyanın en bereketli toprakları Filistin topraklarıdır. Filistin İsrail oğullarının olacaktır. Orada bereket devam edecektir. Şimal tarafında İsrail oğulları genişleyecek, Arabistan ve Yemen tarafında Lut ailesi genişleyecektir. İsmail’in annesi Arap idi. Lut da yeğeni idi. İshak ise saf Azeri idi.

بِرْكَان yanardağ demektir. Yerden fışkırıp saçılan su için de kullanılır. Bol, bereketli demektir.

ب geçiş yerini, ر tekrarı, ك oluşu belirtir.

Yeryüzü, karalar ve denizlerin bu durumları tesadüf değildir. Canlıların karalarda yaşayabilmesi, yağmur ve iklimin uygun şekilde oluşması için hem miktarları uygun seçilmiştir hem de dağların yerleşmeleri de uygun yapılmıştır. Yeryüzünün uygarlık merkezi Kudüs ve Mekke’dir. Kudüs İsrail oğullarına verilmiştir. Mekke insanlığa bırakılmıştır. Kur’an’da altı defa بَارَكْنَا geçmektedir. Birinde Mescid-i Aksa’dan bahsedip “havlini mübarek etti” diyor. Diğer dördünde ise “içini mübarek ettik” diyor. Ne ile mübarek ettiği zikredilmiyor. Birinde ise İbrahim’i kastederek “Onun ve İshak’ın üzerine mübarek kıldık” diyor.

Mekke hukukun, Kudüs ise tekniğin ve ekonominin merkezi olacaktır. Kudüs’ün güvenliğini Müslümanlar sağlayacaktır. Parayı çıkarıp kontrol etme Müslümanlarda olacak ama bunu kullanmak ise İsrail oğullarına ait olacak, böylece denge oluşacaktır.

Para faiz karşılığı değil, para emek karşılığı üretim karşılığı çıkarılacaktır. Tüm dünyada oluşmuş semtlerin semt bonoları bucak, demir ve toprak bonolarına dönüşecek. Bunların tümü altın bonosu olarak çıkacaktır. Sermaye veya iktidarlar altın bonosunu üretmeyecekler. Ticarette ise bunu değerlendirecek yine İsrail oğulları olacaktır.

Malı biz üreteceğiz biz tüketeceğiz ama onlar bizden alıp başka yerlere satacaklar, onlardan aldıklarını bize satacaklar, bunu da çok az kârla yapacaklardır.

لِلْعَالَمِينَ (71)

Li eLGAvLaMIyNa (Li eLFAvGaLIYNa)

“Âlemler için”

Yani buraları bereketli kıldık ama yalnız İsrail oğulları için değil tüm insanlık için yaptık. Buralara girip çıkma izne tabi olmayacaktır. Mekke gibi Kudüs de tüm insanlara açık olacaktır. Şimdiye kadar yaptığımız içtihatlarda böyle değildi. Kur’an devamlı takip edilecek. Evet, buralar, Aksa Mescidi’nin havli tüm insanlık için bereketli kılınmıştır.

 

YORUM

Her topluluğun ayrı şirası, zikri vardır ve kendi âlimlerinin içtihat ve icmaları ile oluşur. Böylece ülkeler bağımsız olurlar ama birlikte yaşarlar; iller bağımsız olurlar ama birlikte yaşarlar; bucaklar bağımsız olurlar ama birlikte yaşarlar. Ayrıca insanlığın merkezi vardır. Buranın güvenliğini insanlık sağlar. Hakem kararlarına uymayanlara karşı ulusların gönüllü birlikleri orasını fetheder ve varlığını ganimet yapar.

İsrail oğulları tüccar bir ulus olarak Kudüs ve havalisinde otururlar. Oralar onlarındır. Parayı uluslararası kuruluş Mekke’de çıkarır. Kudüs’teki tüccarlara kredi olarak verir. Onlar da dünya ticaretini serbest rekabet içinde yürütürler.

Adil Düzen Anayasası’nın uygulama fıkhı kafamızda oluşmaktadır. Bu seminerler devam edecektir. İçtihatlar devam edecektir. İnsanlığın geleceği bu içtihatlar üzerinde kurulacaktır. ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ (Kıyamet, 75/19) ayetinin ikinci uygulaması oluşacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onu ve Lut’u herkes için içini doldurduğumuz yere çektik.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onu ve Lut’u âlemler için içini mübarek ettiğimiz arza tenciye ettik.”

 

Va NacCaYNAvHUv Va LUvOan EiLay eLEaRWı elLaTIy BAvRaKNAv FİyHAv Li eLGAvLaMIyNa

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ (71)

 

***

 

وَوَهَبْنَا لَهُ

Va VaHaBNAv LaHUv (Va FaGaLNAv LaHUv)

“Ve ona hibe ettik”

Ormanlık alan vardır. Kişilerin mülkiyetinde değildir. Kim bir eşya alırsa onun olur. Karşılıksız elde edilen mallara hibe denir. Haybeden geldi derler.

“Hibe etmek” demek, karşılıksız bir şeyi birine vermek demektir. Kuran’da insanların diğer insanlara hibe edilmesi için kullanıldığında görevinde yardımcı kılmak anlamındadır.

Kur’an’da وهب 25, وهي 1 defa geçer. Toplam 26 (2*13) eder.

و beraberliği, ه boşluğu veya düzlüğü, ب geçidi ifade eder.

Oğul vermeyi hibe ile ifade ettiği gibi kardeşi olmayı da hibe ile ifade etmektedir. Yakınlar birbirine hibe olarak ifade edilmektedir. Akrabalık hukuku böyle doğmaktadır.

إِسْحَاقَ

EiSXAvQa (EiFGALa)

“İshak’ı”

سُحْق eskimiş, yıpranmış elbise demektir.

Kur’an’da سحق 19,سوق  ise 17 defa geçer. Toplam 36 (22*32) eder.

س mekânda diziyi, ح hareketi, ق kuvveti ifade eder.

إِسْحَاقَ kelimesi dağılmış anlamına gelir. İsrail oğullarının kaderi dağılmaktır. Uygarlığın oluşması için ülkeler arasında irtibat olması gerekir. Bugünkü ulaşım ve haberleşme araçları, lisan okulları yoktu. İnsanlar arasında ilişkiyi sürdürmek için Allah bir kavmi görevlendirdi, o da İshak ve Yakup’un zürriyetidir. Ülkelerden ülkelere sürüldüler. Her yerde dillerini bilen soydaşlar vardı. Onların sayesinde insanlık birbirleri ile anlaşabilmiştir.

إِسْحَاقَ kelimesi bu kavmin atası olmasını ifade eder. Bugün artık ulaşım ve haberleşme imkânları ve kültür yayılmış olduğu için dağılmış olmalarına gerek kalmamıştır.

وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً

Va YaGQUvBa NAvFiLaTan (Va YaFGuLu FAvGıLaTan)

“Ve Yakub'u nafile olarak”

عَقِب, ‘topuk’ كَعْب ‘yumru’ demektir. Ayağın topuğudur. “Takip etmek” arkasından gitmek, kovalamak veya kovalanmak anlamlarına gelmektedir.

ع etkiyi, ق kuvveti, ب geçişi ifade eder.

İshak’ı takip etmiştir. İshak batıya gelir. Oralarda yerleşmeye çalışır. Ömrü yetmez. Yakup onun başladığı inkılabı tamamlamaktadır. İsrail oğullarının ulus olması için çocuklarını Mısır’da da yerleştirmektedir.

Bu ayetin bize öğrettikleri, babaların giriştikleri teşebbüslere çocukların sahip çıkmalarıdır, yarım kalan işletmeler tamamlanmalıdır.

Biz Akevler’i kurduk, birinci aşamayı aştık ve buraya kadar getirdik.

Şimdi sizlere on bin ortaklı Ar-Ge merkezinin kurulması kalmaktadır.

Sizler bizim başladığımız işlerin Yakub’u olmalısınız; olacaksınız inşallah…

Erbakan’ın başlattığı “Adil Düzen” çalışmasını da onun vârisleri sürdürmelidirler. Erbakan günlük siyaset yapmıştır. Onu Demirel ve Özal da yapmıştır. Onu Erdoğan da yapıyor. Erbakan’ın özelliği Adil Düzen’i dünyaya anlatmasıdır; Akevler ile oluşturduğu Adil Düzen’i dünyaya anlatmıştır. Millî Görüşçüler ve Erbakan ailesi buna sahip çıkmalı, Yakup olmalılar.

نفل kökü enfal olarak geçmektedir. Enfâl ganimetin devlet için ayrılan beşte birlik kısmıdır. Nafile ‘fazladan’ anlamındadır.

ن belirsizliği, ف ayrılıp bitişik kalmayı, ل belirliliği ifade eder.

Kur’an’da نفل kökü 4 defa geçmektedir. Fıkıhçılar bunu farz hatta sünnet olmayanlar için manalandırmaktadırlar. Oysa enfalin geçtiği yerde kullanılmamasının sebebi orada fethedenlerin payının olmamasıdır. Topluluğa ait demektir. Teheccüd namazına da nafile denmektedir, çünkü o da cemaatle kılınmamaktadır. Yakub’a nafile denmiş olmasının sebebi çocukları ile meşgul olmuş ama düzende de bir yer almış olmasıdır.

وَكُلًّا جَعَلْنَا

VaKulLan CaGaGaLNAv (FuGLan FaGALNAv)

“Ve hepsini ca’lettik”

Buradaki كُلًّا İbrahim, İshak, Yakup ve Lut’a gidebilir. Herkese bir görev verdik, görevlerini bildirdik, hepsi görevlerini yaptılar anlamındadır.

صَالِحِينَ (72)

ÖAvLıXIyNa (FAvGıLIyNa)

“Salihler”

Aralarında işbölümü yapmıştır ve herkes öyle iş yapmaktadır ki birinin yaptığını diğerleri tamamlamaktadır.

İşçilik sisteminde bu, işçilerin işverenlere itaati ile sağlanıyordu.

Kur’an ise şimdi bunu herkesin kendisinin salih amel yapması ile sağlayacaktır. İşveren ne iş yapacağını söyleyecek ama işi kişi kendi içtihadı ile yapacaktır. İşverene değil kontrolöre kabul ettirecek. Değişik kontrolörlerden herhangi birisi kabul etse yeterlidir. Kontrolör ile üreticinin çıkar paralelliği vardır.

 

YORUM

Önce İbrahim Peygamber anlatılmış, sonra Lut ile Mezopotamya’dan ayrılmaları beyan edilmiş ve İbrahim anlatılmıştır. Lut’u ayrı anlatacaktır. Burada İshak ve Yakup’tan bahsedilmiştir. İsmail bu surede geçmemektedir. İsmail İdris ile beraber zikredilmektedir.

Bu sure her topluluğun ayrı zikri ve düzeni olduğunu anlatmaktadır. Bu hususta en önemli örnek, Musa Peygamber olmalıdır. Sonra İbrahim ve oğlu İshak ve Yakub’u anlatmaktadır. Yani Musa’nın ataları anlatılmaktadır. 

 

Öz Türkçe ile:

“Ve ona İshak’ı ve üste olarak Yakub’u bağışladık ve hepsini uyumlu yaptık.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ona İshak’ı ve nafile olarak Yakub’u hibe ettik ve hepsini salihler ca’l ettik.” 

 

Va VaHaBNAv LaHUv EiSXAvQa Va YaGQUvBa NAvFiLaTan Va KulLan CaGaGaLNAv ÖAvLıXIyNa

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ (72)

 

***

 

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً

Va CaGaLNAvHuM EaİmMaTan (Va FaGaLNAvHuM FaGılLaTan)

“Ve onları imamlar ca’l ettik.”

أَمَام ön demektir. إِمَام önde olan veya önde giden anlamındadır.

Başkan topluluklara emretmez, kendisi yapar, arkadakiler ona uyar. Bu canlılarda da böyledir. Bir kovandaki arıların sayısı yarım milyona yakındır. Bir anaç arı bunları yönetir. Aslında yönetmez, anaç arı sadece özel koku salarak yapılması gerekenleri bildirir.

İnsanda da buna benzer sıvılar salınır. Hücreler onları duyar ve kendileri onlardan yararlanırlar. İslamiyet’te imamlar vardır. Emirler yoktur. Ulu’l-emr vardır. Ulu’l-emr ile emir arasında şu fark vardır. Ulu’l-emr görevini yaptığı zaman emretme yetkisine sahiptir. Görevi dışında bir farkı yoktur. İmamlarda durum böyle değildir. Her topluluğun bir imamı vardır. Topluluğa mutlak örnektir. Herkes her yaptığını yapar her dediğini yerine getirir. Sonra hakemlere giderek varsa mağduriyetini giderir.

Bu ayette imamların yani kamunun görevleri anlatılmaktadır.

İmamların yaptığı işler nelerdir?

يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا

YaHDUvNa BiEMRiNAv (YaFGaLUvNa Bi FaGLiNAv)

“Emrimizle hidayet ediyorlardı”

‘Ediyorlardı’ diye tercüme ediyorum, çünkü جَعَلْنَا fiili mazi sigası ile gelmiştir.

“Hidayet” yol göstermek veya yola götürmek demektir. أَمْر ’iş’ demektir. Burada ‘bizim ona emrimizle hidayet ediyorlardı’ manasında olduğu gibi ‘işlerimize hidayet ediyorlardı’ manası da çıkar.

Başkanların görevi halkı aydınlatmadır yani duyurmadır. Ne var ki bu duyurmanın bir kuruma dayanmış olması gerekir. “Emrimizle” diyor.

Bugünkü başkanlar kararnameleri imzalıyorlar ve öyle yayınlanıyor.

Bucak içinde kararı kim alırsa alsın, başkan onu ilan etmedikçe yani hutbede duyurmadıkça uygulanmaz. Başkanın hutbede irade etmesi o kararın yetkili tarafından alındığının duyurulması ile olur. Yazılı metin olacaktır. Resmi gazete olacaktır ama başkan her cuma günü hutbede de bunu ilan edecektir. Başkanın dağıttırdığı nüshalar geçerli olacaktır. Topluluk başkanlarının söylediği sözlere inanacak, haberlere inanacak. Güveni yoksa o topluluğu terk edecek. Başkanın beyanları dışındaki beyanlara halk kulak vermeyecektir. Tartışma serbest, konuşma serbest ama başkanın söyledikleri doğru kabul edilecektir.

وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ

Va EaVXaYNAv EiLaYHiM (Va EaFGaLNAv EiLaYHiM)

“Ve onlara îhâ ettik”

Yasalar meclislerce veya dayanışma ortaklıklarınca yapılacak. Başkan ilan edecek ve böylece yürürlüğe girecektir. Sonra bunların uygulamada yorumu vardır. Bu, içtihatla olur. Meclisin yasalarını yorumlayarak uygulayacaklardır. Bunlar da üç grupta toplanmıştır. Bugün de başkanlar meclis kararlarını uygulayacaklardır.

فِعْلَ الْخَيْرَاتِ

FıGLa eLPaYRAvTı (FıGLa eLFaGLAvTı)

“Hayratın fiilini”

خَيْل ‘at sürüsü’ demektir. خَيْر ‘servet’ demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. خَيْر kelime olarak şerre karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılmıştır.

خ harap olmayı, ي kolaylığı, ر sürekliliği ifade eder. (Amorti edilen mallar anlamındadır).

خَيْرَات işletmelerdir. Yani gelir elde etmek için kurulan kurumlardır. Okullar hayrat değildir. Serbest rekabete göre çalışan yerler hayrattır. Hayrat, çalışan işletmelerdir.

Devletin başka bir görevi de arz ve talep kanunlarını çalıştırmaktır. Serbest piyasa oluşacaktır. Devlet dâhil kimse piyasaya müdahale etmeyecektir ama tekelleşme önlenecektir. İşte, tekelleşmeyi önleyen tedbirleri almak fiilen hayrattır.

Tekelleşme nasıl önlenir?

Birincisi kredinin halka ve emeğe verilmesi ile önlenir.

İkincisi ortak ambarlarla ve ortak nakliye ile önlenir.

Üçüncüsü genel hizmet ortaklıkları ile önlenir.

Dördüncüsü sermaye vergisi (kırkta birlerle) önlenir. 

Toplulukta tekelleşmeye karşı kişisel müdahale yapılmasını önlemek de kanunun görevidir.

وَإِقَامَ الصَّلَاةِ

Va EiQAvMı elÖaLAvTi (Va EiFGALı eL FaGLavTi)

“Ve salatı ikame etmeyi”

Toplantılar yapmak, toplantıları yönetmek de başkanların görevlerindendir. Böylece kişiler işlerini o toplantılarda görüşüp yürütürler.

Köyümde beş vakit namaz cemaatle kılınmazdı. Cuma günleri herkes cumaya gelirdi. Gelmeyen ya hastaydı yahut dışarıdaydı. Herkes haftalık işlerini orada görüşür, toplanıp müzakere edip özel durumlar hariç karar almazlar ama işlerini görürlerdi.

Köyler, cuma mescidi ayrıldığı zaman ayrılmış olur.

وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ

Va EİyTAvEi elZaKAvTi (Va EiFGAvLı eLFaGaLavTi)

“Ve zekâtı îtâ etmeyi”

Toplulukların ortak zamanları olacak. O zamanlar içinde birlikte olacaklar ve topluluklar böyle oluşacaktır. Bir de ortak bütçeleri olacak ve yol yapacaklar, genel ve sosyal güvenliği sağlayacaklar. Başkanların kanuni bir görevi de vergileri toplamak ve topluluğun ortak hizmetlerini yapmaktır. Böylece topluluk bir varlık olur. Biz topluluğu tarif ederek halkın edindikleri topraklar üzerinde mülkiyetlerine hükmetmelerini sağlamadır diyoruz.

Namaz hakimiyetse zekât da mülkiyettir.

Bu seminerleri okuyacaksınız. Devamlı olarak güncelleyeceksiniz. Kur’an’la beraber olacaksınız. İşte o zaman İslami bir topluluk olursunuz.

وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ (73)

Va KAvNUv LaNaAv GaBiDIyNa (Va FaGaLUv LaNAv FaGıLIyNa)

“Ve bize ibadet edenler oldular”

Bunları bir iktidar olarak değil, bir hükmeden olarak değil, bizim bir görevlimiz olarak yaptılar. Bizi temsil ettiler. Bize ibadet ettiler. Burada da görevlilere, üstlerine değil Allah’a karşı yani hakemlerden oluşan yargıya karşı sorumludurlar. Birbirlerine tapmadılar. Şeyh ve dervişleri yoktu. Sadece görevleri vardı. Görevleri halka hükmetmek değil, hizmet etmek idi.

Onlar da diğer insanlar gibi içtihat yaparak Rabbin bir halifesi olarak içtihat yapıyorlardı. Uygularken ise O’nun kulu idiler. Herkes görevini Allah’tan alır ve O’na karşı sorumludur.

Semt kooperatiflerinde bu sorunları çözdüğümüz zaman Kur’an düzenini getirmiş oluruz.

Türkiye’de üç bin kadar belediye vardır. Bunların başkanlarının en az yarısı beş vakit namazını kılmaktadır. Bizi tam Müslüman da saymaktadır. Bu 1500 kişiden biri Kur’an düzenini benimsese büyük küçük olması önemli değildir, biri benimsese Adil Düzen örneğini gösterecektir, dünyanın örnek belediyesi olacaktır.

 

YORUM

Bu ayette İslam devletinin ana görevleri ve sayılı özellikleri belirtilmiştir. Burada onları imamlar yaptık demekte, ayrı ayrı zamanlarda da olsa imamların işbirliği içinde olmaları gerekmektedir. Tüm imamlar insanlığa hizmet edeceklerdir. Bir topluluğun fertleri olacaklardır. O sebeple kurallı erkek çoğul sıfatlar getirilmiştir.

Şimdi Kur’an’ı yorumlayan, düşünmeye başlayacak. İmamların birliği nasıl sağlanacaktı? Ayrı ayrı yerlerin imamları olan, ayrı ayrı zamanlarda yaşayan bu insanlar nasıl bir topluluk olacaklardır. İşte bu sorunun çözümünü ararken Kur’an’da bir müessese bulmamız gerekecektir, bu da icma müessesesidir.

Bucaklarda zakirler, illerde fakihler, ülkelerde rasihler icma ettikleri hususlarda birleşmiş olacaklar, böylece icmalara uyanlarla bir cemaat oluşacaktır.

İcma müessesesini kabul etmediğiniz takdirde bu soruya cevap veremezsiniz. Herkes dört delile uyacaktır. O tamam ama bunların yer ve zamana göre değiştiği bu suredeki ذِكْرُكُمْ kelimesi ile bildirilmektedir. O halde topluluklarda şir’alar farklı olacaktır. O zaman bunlar birbirlerinden kopmaz mı?

Bunu önleyen etkin kurum icma kurumudur.

Türk ordusu ülkenin bölünmemesi için üniter devlet diyor, yerinden yönetime karşı. Eyalet sistemi yanlıştır, iller sisteminde ise bir yanlışlık yoktur. Yüzde birlik bir topluluk yani bir il halkı %99’a yani diğer illere kafa tutamaz ve ayrılamaz. Kur’an ne yapmış? Bu sebeple ilçelerin ve bölgelerin merkezi yönetimlerle yönetilmesini teşri etmiştir. Böylece birliği sağlamış ama illere ve bucaklara özgürlük tanıyarak dengeyi kurmuştur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onları buyruğumuzla yola götüren öncüler yaptık ve onlara uyarlı işleri yapmayı, toplantıları düzenlemeyi, vergi vermelerini öğrettik ve onlar bize kulluk ediyordu.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onları emrimizle hidayet eden imamlar ca’l ettik ve onlara hayratı fiil etmeyi, salatı ikame etmeyi, zekâtı ita etmeyi îhâ ettik ve onlar bize abid idiler.”

 

Va CaGaLNAvHuM EaİmMaTan YaHDUvNa BiEMRiNAv Va EaVXaYNAv EiLaYHiM FıGLa eLPaYRAvTı Va IıQAvMı elÖaLAvTi Va EİyTAvEi elZaKAvTı Va KAvNUv LaNa GAvBiDiyNa

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ (73)

 

***

 

وَلُوطًا

Va LUvOan (Va FuGLan)

“Ve Lut’u”

وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا (Meryem, 19/53) 

“Ve rahmetimizden ona kardeşi Harun’u nebi olarak hibe ettik” ayetinde olduğu gibi burada İbrahim’e Lut’u hibe etmiştir. O halde İbrahim’e iki kimseyi hibe etmiştir; İshak ve Yakup’u, bir de Lut’u. İbrahim ile Lut ayrı bir topluluk oluşturdu, İshak ayrı topluluk oluşturdu. İkisi de İbrahim’in milletinden idi.

İsrail oğulları kadar etkin olmuş bir Lut ümmeti olmalı idi.

En önemli fark, İshak ve Yakup’un zürriyeti hep peygamberlerle geldiği halde, Lut’un zürriyetinde ise belki Şuayb vardır. Lut’un oluşturduğu yeni topluluk ayrı uygarlık oluşturdu.

آتَيْنَاهُ حُكْمًا

EAvTaYNAvHu XuKMan (EaFGaLNAvHu FuGLan)

“Ona hüküm ita ettik”

Demek ki Lut’un zürriyeti de devlet kurdu ve hükümdarlık yaptı.

Tarihte Arapçadan evvel gelişmiş bir dil vardır. Bu dil Arami dilidir. Uygarlık dilidir. Dünyaya yayılmamıştır ama devletler bu dili biliyor. Buradan anlaşılıyor ki Lut’un zürriyeti de Arami dilini konuşan bir devlet idi. Yemen uygarlığını bunlar kurmuşlardır.

وَعِلْمًا

Va GıLMan (Va FiGLan)

“Ve ilmi”

Hüküm de ilim de nekre gelmiştir. Arami dilinde oluşan ilmin İsrail oğullarında oluşan ilimden farklı olduğu, hüküm olarak da farklı olduğu anlaşılmaktadır.

Bundan 150 sene önce Mezopotamya uygarlığı da bilinmiyordu. Tabletler bulunduktan sonradır ki uygarlık ortaya çıktı. Arami uygarlığının dili çok iyi bilindiği halde Arami yönetimi bilinmiyor. Bunun üzerinde çalışılmalıdır. Arami uygarlığı ile Lut hükümdarlığı arasındaki ilişki ortaya çıkacaktır.

آتَيْنَاهُ ile başlayan cümle Lut’un halidir. Bununla beraber sıfat da olabilir. Kendisi alem olduğu için marifedir ama lafız olarak nekredir. Bu hususta Kur’an’da araştırma yapılabilir. (Normalde kural olarak cümleler marife isme sıfat olamazlar, hal veya bedel olurlar ancak nekre isme sıfat olabilirler)

وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ

Va NacCaYNAvHu MiNa eLQaRYaTi (Va FagGaLNAv Hu MiNa eLFaGLaTi)

“Ve onu karyeden tenciye ettik”

الْقَرْيَةِ burada marife gelmiştir. Sodom ve Gomore kentleri bugün bulunmuş değildir yahut ihtilaflıdır ama ilerde bulunacak ve kesin olarak ortaya çıkacaktır. Bu Ur şehri tarafında olmalıdır. Bulunması ile helak eden azabın ne olduğu üzerinde daha çok bilgi edinilecek, Tevrat ve Kur’an’ın anlattıklarının esatir olmadıkları anlaşılacaktır.

Tef’il babını kullanmaktadır. وَ harfi ile atfetmektedir. Yani İbrahim’le olan tenciye ile bu tenciye farklıdır. Daha öncedir.

İbrahim’le olan tenciye إِلَى ile buradaki ise مِنْ ile beyan edilmiştir. مِنْ İbtidaul gaye içindir ve burada gaye muğayyaya dâhil değildir. Oradan ayrıldıktan sonra necata erdiler. إِلَى ise فِي manasında olduğu için dahildir.

الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ

elLaTIy KAvNaT TaGMaLu eLPaBAEiÇa (elLaTIy FaGaLuelFaGAvEIyLa)

“Habaisi amel eden olan (karye)”

خِبِيث bozuk yemek demektir.

خ harap olmayı, ب geçidi, ث dağılışı ifade eder.

Zararlı olan her şey habistir. Yararlı olan her şey tayyiptir. Allah habaisi haram etmiş, tayyibatı helal etmiştir. Fıkıhtaki bütün kıyas bu ilkeye dayanmaktadır. Hüsn ve sûi (حَسَنَةٍ ve سَيِّئَةٍ) ise iyilik ve kötülüktür. Sosyal yapıyı ilgilendirir. Habis ve tayyip ise insanın şahsı ile ilgilidir. Toplulukların da biyolojik yapılarına sıfat olurlar. İnsan kendi kendisini var etmemiştir, dolayısıyla kendi kendisini de yok edemez. İnsan borçludur. Borcunu ödemek için sağlığını korumak durumundadır. Sigara içemez. Kendini zehirleyemez. İntihar edemez.

Lut kavmi habisi işliyordu.

Allah insana göz vermiş ki görsün diye, kulak vermiş ki işitsin diye, ayak vermiş ki yürüsün diye. Her uzvun görevi vardır. Gözü işitme için kullanamazsınız. Ciğerleri CO2 ile zehirleyemezsiniz. Nikotin insanın besini değildir. Vücudu zehirleyemezsiniz. Cinsel uzuvların da kendi görevleri vardır, başka türlü kullanamazsınız. Kullanırsanız zührevi hastalıklar ve AİDS gibi musibetler sizi helake götürür.

Bugünkü insanlar habais içindedirler. Zina ve erkekle erkeğin ilişkisi moda haline getirilmek istenmektedir. Sermaye istiyor ki bütün işletmeler benim olsun, herkes bana çalışsın. Kimsenin kendi işletmesi olmasın. Hafta içinde ödediği ücretleri hafta sonunda tekrar geri alsın diye zinayı, kumarı, fuhşu meşrulaştırmıştır. Erkeklerin birbirleri ile evlenmeleri için yasalar çıkarılmaktadır. Lut kavminin durumundadır bugünkü dünya.

Dünya Lut kavminin başına gelenleri bekliyor. Orada da atom bombası kullanılmıştır. Nereden biliyoruz. ‘Geri bakma’ diyor. Japonya Nagazaki’deki olaya benzer olay olmuştur. Bugün yeryüzü silah fıçısına dönüşmüştür. Sıradan silahlar apartmanları yıkmak ve insanları öldürmek için sıraya girmişlerdir. Atom bombası depoları patlamayı bekliyor. Kimyasal silahlar, biyolojik silahlar atomdan daha tehlikeli. Bunun dışında bugün canlılar kirlenmektedir. Hormonlu gıdalar havayı, suyu, toprağı ve canlıyı kirletmektedir.

Yeryüzü insanların kendi elleriyle fesada uğramaktadır. Faizli işçilik dönemi yeryüzünü yaşanmaz hale getirmektedir.

إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ

EinNaHuM KAvNUv QaVMa SaVEin (EinNaHuM FaGaLUv FaGLa FaGLin)

“Onlar sev’in kavmi idiler”

سَوَاد ‘kara’ demektir. Dal’ın hemzeye dönüşmesi ile morarmak, kararmak, bozulmak anlamlarını kazanmıştır.

س mekânda diziyi, و beraberliği, ء de gücü ifade eder.

Onlar sadece habis iş yapmıyorlardı, insanları buna zorluyorlardı.

Bugün de böyledir. Genelevlere kadın bulsunlar diye kandırdıkları Anadolu kızlarını İstanbul’a getirip fahişe yapıyorlar. Öğrencileri esrara alıştırıyorlar. Sigara fabrikaları çalışsın diye insanlar intihar ediyorlar.

Evet, Lut kavmi bir kenti sev’et ediyordu. Şimdi sistematik olarak bunları mafyalarla yapıyorlar. Rüşvet mafyası, arazi mafyası, silah mafyası ve esrar mafyası. Bunlar Sermaye’nin organize ettiği yaygın kuruluşlardır.

فَاسِقِينَ (74)

FAvSiQIyNa (FAvGıLIyNa)

“Fasıklar”

فِسْق ittikanın tersidir.

İttika şeriat içinde kalıp yaşamadır. Fısk ise kuralsız yaşamadır.

Bugün görünüşte kanunlar vardır. İnsanlık güya hukuk devleti dönemindedir. Oysa üretilen ciltlerce değil kütüphanelerle dolu mevzuat o kadar çoktur ki, öğrenip uygulamak bir yana, onları insanların okuyup anlaması bile imkânsızdır. Nefes almadan okusa, uyumasa, yemese, içmese, sadece okusa bile yine bitiremez. Değişik zamanlarda değişik ekseriyetle çıkan kanunlar birbirleriyle çelişkili haldedir. Yorum mafyası da vardır. Bu kanunlardan işine hangisi geliyorsa o maddeleri bulur ve hâkimlere, savcılara, avukatlara onları öğretir, onlar da ona uymak zorunda kalırlar. Çünkü onların lehine olan maddeleri bunlar bilmezler.

Biz Akevler’de ne yaptık?

Kur’an’dan genel fıkhı öğrendik. Kanunları ona göre yorumladık. O yorumları yapan kitaplar bulduk. Kendimizi savunduk. Hâkimler de bizi tuttuğu için ve karşı taraf ise yasaları bilmediği için aleyhimizdeki maddeleri bulup getiremedi. Davaları biz kazandık.

Bugün devlet yoktur, devlet adı altında bir görüntü vardır. Eli kolu bağlı siyasiler ve bürokratlar fasıkların dediklerini yapmak zorundadırlar.

 

YORUM

İbrahim ve Lut’un işi kolaydı. Nuh ve Musa’nın işi kolaydı. Ülkelerini terk ederek fasık kavimden kurtuluyorlardı.

Biz ne yapacağız?

Sermaye’nin kirletmediği bir yer kalmamış ki oraya gidelim de kurtulalım. Nereye giderseniz gidin habis ve pis Sermaye’yi bulursunuz.

İran’a gittik ve o zamanki cumhurbaşkanı Hamaney ile beraber olduk. Genel müdürlüklerin kapılarından bile giremedik. İran’da inkılap olmuştu ama Sermaye hala orada hâkim idi; halen de hâkimdir.

Türkiye’de durum nedir?

2002’den beri anayasa ekseriyeti ile iktidardayız. Sermaye’nin oluşturduğu korkudan dolayı eski dostlarımız bizimle görüşemiyorlar. İzmir Akevler’in 4000 dönümlük tapulu yerini sahibine veremiyorlar ama Lozan’da takas ettiklerimizi şimdi onlara iade ediyorlar. Biz Hıristiyanları seviyoruz. Onlara her türlü kolaylıkları gösterelim. Yeni anlaşmalarla haklar tanıyalım. Hukuka uyalım ama bizlerin hakkı da verilsin ve tapulu arazimiz teslim edilsin.

Bu durumda biz nereye hicret edeceğiz?

Biz “semt kooperatifleri” kurarak yüz lojmanlı apartmanlara hicret edeceğiz. Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır. Her apartman, her semt kooperatifi kendisini savunacaktır. Kooperatif dışındaki yerleri onlara bırakacağız. Biz değil Allah onları orada helak edecektir. Kimler semt kooperatiflerine hicret ederlerse onlar tufandan kurtulacaklar, onlar atom bombalarından kurtulacaklar.

Bünyamin Demir’in önümüzdeki mahalli seçimler için Güngören belediye başkan adayı olduğunu söylüyorlar. Varsayalım ki Bünyamin Demir belediye başkanı oldu. Varsayalım ki Güngören halkı Bünyamin Demir’i dinledi ve semt kooperatiflerini kurdu. Yarın savaş çıktı. Sermaye bombalar yağdırdı. Güngören Belediyesi halkı kurtulmuş olacak. Belki de diğer belediyeler Güngören Belediyesi’ni örnek alacak ve tüm İstanbul kurtulacaktır. Nasıl kurtulacaktır? Kurtulacaktır, çünkü her semt kendi savunmasını yapacak. Kendi imkanıyla yapacaktır. Savaş veya afetlerde de yaşamaya ve çalışmaya devam edecektir.

1960’larda da durumumuz bugünkü gibi idi. Demokrat Parti’ye güvenmiş olan halkımız karanlıklar içinde idi. Ahmet Tahir Satoğlu kooperatife ve kooperatifçiliğe sahip çıktı. Necmettin Erbakan Adil Düzen’e sahip çıktı. Sonunda bugünkü Türkiye’ye geldik.

Bugün de birileri sahip çıkacak ve “semt kooperatifleri” kurulacaktır. On sene sonra Türkiye Adil Düzen devleti ve ülkesi olacaktır.

Biz yeni bir şey söylemiyoruz. 1967’de kooperatifçiliği savunduk. Erbakan ve Gülen başlangıçta yanımızda yer aldılar, sonra bizi dışladılar. Şimdi de başka bir şey savunmuyoruz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Lut’a da; ona yönetimi ve bilimi verdik ve onu kötü işler olan köyden çektik. Onlar taşkınların çirkinin ulus’u idiler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Lut’a da; ona hüküm ve ilim ita ettik ve onu habaisi amel eden karyeden tenciye ettik. Onlar sev’ kavmi olan fasıklar idiler.”

 

Va LUvOan EAvTaYNAvHu XuKMan Va GıLMan Va NacCaYNAvHu MiN QaRYaTi elLaTIy KAvNaT TaGMaLu eLPaBAEiÇa EinNaHuM KAvNUv SaVEin FAvSiQIyNa

وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ (74)

 

***

 

وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا

Va EaDPaLNAvHu FIy RaXMaTiNAv (Va EaFGaLNAvHu FIy FaGLaTiNAv)

“Ve onu rahmetimize idhal ettik”

İbrahim Peygamber, oğlu İshak ve torunu Yakup bereketli topraklara gittikleri zaman Lut da onlarla olmuş ve o da Allah’ın rahmetine girmişti.

Bugün de Allah bizi zulüm dünyasından kurtaracak ve semt kooperatiflerine yerleştirecektir. Batı dünyasında bu zulme karşı çıkan Hristiyanlar da bu mücadeleye dâhil olacaklardır. Onlar da semt kooperatiflerini benimseyecek ve onlar da Allah’ın rahmeti içine dâhil olacaklardır.

Burada kastedilen rahmet nedir?

الرَّحِيم ve الرَّحْمَن’de ifade edilen rahmettir. Lut ve İbrahim Allah’ın rahmetine dâhildir. Bugünkü uygarlık onların uygarlığıdır. İsmail’den bahsetmemiş, sadece İshak’ın rahmetinden bahsedilmiştir. İbrahim Peygamber insanlığı tek millet yapmıştır. Bunu İsrail oğulları aracılığıyla yapmıştır. Son Batı uygarlığı da onların eseridir. Yeni yani çağımızın Kur’an uygarlığı daha başlamamıştır.

Kur’an bundan 1400 sene önce nazil olmuştur. İnsanlığa diliyle, usulü fıkhı ile eksiksiz ulaşmıştır. Ne var ki getirdiği hükümlerin uygulanması için insanlık henüz teknik imkânlara ulaşmış değildi. Teknik gelişmenin sağlanması için gerekli bilgileri ve inkılapları insanlığa uygulatmıştır. Sünnetullah hukukta doğu, teknikte batı adımını atmıştır. İşte bu sebepledir ki doğu bir derece gecikmiş, batı ise insanlığın Kur’an’ı uygulayabilmesi için gerekeni yapmıştır.

O halde İshak’ın uygarlığı günümüze kadar gelmiştir. İsmail’i İdris ile beraber zikretmiş, Kur’an’ın verdiği haber aynen gerçekleşmiştir. Kur’an batıya Kur’an’ın uygulanabilmesi için gerekli olan teknik gelişmeleri sağlama görevini vermiştir. Şimdi hukuk düzeninin Kur’an’a göre inşasına gelinmiştir. ذِكْرُكُمْ kelimesi ile Kur’an bu görevi şimdi bize vermektedir.

Bu seminerleri okuyan kardeşlerim; mademki bu seminerleri Allah size okutmaktadır. O halde üçüncü binyıl uygarlığını kurma görevini de size vermiştir. Siz talip oldunuz, Allah da talebinizi kabul etmiştir. Ona göre de sorumlusunuz.

Kur’an düzeni herkes için çalışma alanı sağlamasa da yaşama imkânını sağlayan düzendir. Bunu iki şekilde sağlamaktadır. Bir toprağı kullananlardan aldığı kirayı tüm insanlara bölüştürmektedir. Böylece çalışmayanlar da (zekât) paylarını aldığı için herkes yaşama imkânı içindedir. Allah rahman sıfatı ile tecelli etmiştir. Çalışanlara ise ayrıca ücretlerini vermektedir.

إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ (75)

EinNaHUv MiNa elÖAvLıXIyNa (EinNaHUv MiNa elFAvGıLIyNa)

“O salihlerdendi.”

الصَّالِحِينَ marife gelmiştir. “Salih olmak” başkalarının yaptıkları ile uyumlu olmak demektir. Peygamberler hep bunu sağlamışlardır. Bir arada olanlara çalışma imkânını sağladığı için Rahim sıfatı ile tecelli etmiştir. Başka şekilde uygulanması da doğal kaynakları kullananların ürünlerinin yarısını kamuya vermeleridir. Diğerlerini piyasaya satmaktadırlar.

Bütün peygamberler salihdirler, görevleri budur. Siz bu seminerleri takip edenler veya başka Kur’an seminerleri yapanlar da salihlerdensiniz. Kur’an seminerlerine ilk başlayanlar Bediüzzaman ile Süleyman Tunahan’dır. Tunahan Arapçayı kuralları ile öğretmeye başladı. Medreseden farkı, ilimleri sadeleştirip halka kadar indirmesi ve kolaylaştırmasıdır, herkesin Kur’an Arapçasını öğrenmesidir. Bunu medreselerin yasaklandığı zaman yapması da onun bu işteki katkısını daha kıymetli hale getirmiştir. Bediüzzaman ise Türkçe tefsirleri ile ortaya çıktı. Muhammed Hamdi Yazır tefsir yazdı. Hasan Basri Çantay klasik yorumlara göre tercüme yaptı. Ömer Rıza Doğrul çağa uyarlanan tercümeler yaptı. İzmir Halil Rıfat Paşa Mahallesi cemaati Hasan Basri Çantay’ın tercümesini okumaya başladı. İzmir Akevler de Kur’an fıkhını çağımıza uyarlamaya başladı. Sonra pek çok yorumcu ve mealci ortaya çıktı.

Bunlar salihlerden olmaktadırlar.

 

YORUM

İnsanlık üç büyük inkılap yapmıştır. Biri Nuh inkılabıdır. İnsanlar kişi yönetiminden kurallar yönetimine geçmeye başladılar. Nuh zamanında bu inkılap başlamış, İbrahim ve onun yanındakiler bu dönemi geliştirmişlerdir. Peygamberlerin görevleri buydu.

Kişi yönetiminden kural yönetimine geçme inkılabının başladığı dönem ikinci binyılda tamamlanmıştır. Üçüncü binyıl ise işçilikten ortaklığa geçerek yeni uygarlık başlayacaktır. Bu, Kur’an uygarlığıdır.

İnsanlık 60.000 yıl içinde bu evrimi yapmıştır. Bunu peygamberler sağlamışlardır. Şimdi ilim adamları bu görevi devralmaktadırlar. Kişi yönetimi döneminden kalma işçilik dönemi alışkanlığını aşıp üçüncü binyıla, ortaklık uygarlığına girme sancılarını yaşamaktadır insanlık.

İnsanlık bizi okumuyor. Necmettin Erbakan dünyaya duyurmuş olmasına rağmen kimse kulak vermiyor. İlk başladığınız zaman bu işler düzelmeyecek gibi gelir.

İnsanlık ortaklık düzenine mutlaka geçecektir.

Kanlı mı geçecek, kansız mı geçecek; buna insanlar karar vereceklerdir.

Biz kansız geçmesi için çaba sarf ediyoruz.

Allah ise insanlara mühlet vermektedir.

Bekleyiş içindeyiz. Semt kooperatiflerindeki bereketi, Allah’ın rahmetini isteyenler on bin ortaklı Ar-Ge çalışmamıza katılsınlar. Son sözümüz budur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onu esenliğimize soktuk. O uyan kimselerdendi.”

Kur’an kelimeleri ile:

 “Ve onu rahmetimize idhal ettik. O salihlerdendi.”

 

Va EaDPaLNAvHu FIy RaXMaTiNAn EinNaHUv MINa elÖAvLıXIyNa

وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ (75)

 

İstanbul;