ENBİYA SURESİ TEFSİRİ(21.SURE)
Süleyman Karagülle
650 Okunma
51-59.AYETLER TEFSİRİ

51-59.AYETLER

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

***

 

وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ (51) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ (52) قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ (53) قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (54) قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنْتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ (55) قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ (56) وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُمْ بَعْدَ أَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ (57) فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ (58) قَالُوا مَنْ فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ (59)

 

***

 

وَلَقَدْ

Va LaQaD

“Ve Lekad”

Bu surenin yani Enbiya Suresi’nin 10. ayetinde لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ    denmektedir. Surenin konusu bütün peygamberlerin birlikte Allah’a iman edip O’nun halifesi olan insanlığa hizmet etmesidir. İnsanlık bu sayede uygarlaşacaktır.

Başka hiç bir canlıya nasip olmayan gelişme bu suretle sağlanacaktır. Allah’ın değişmez kanunları vardır. Onları kimse değiştiremez. O da değiştirmez.

Bir de insanları imtihan edilebilmesi ve insanlığın uygarlaşabilmesi için kurallar konmuştur. Bunlar devamlı değişmekte, insanlar bu sayede uygarlaşmaktadır. Kur’an gelmeden önce bu değişmeler yeni kitap ve azimet sahibi peygamberlerle olmuştur. Birinci Kur’an uygarlığı da öyle gerçekleşmiştir; ikinci, üçüncü ve sonraki Kur’an uygarlıklarında yeni kitap gelmeyecek, yeni peygamber de olmayacak ama Kur’an’ın hükümleri devam edecek, yeni uygarlaşma yeni içtihatlarla oluşacaktır.

Sure baştan bunu söyleyerek başladı. Orada buna işaret etmiştik. Bakınız, sure sonuna kadar hep ذِكْرُكُمْ kelimesini açıklamaktadır.

وَلَقَدْ ile başlayıp peygamberleri anlatmaktadır.

Önce Musa’yı anlattı çünkü şeriat kitabı yalnız onlarda vardır. Bugün o kitap hala dünyada uygulanmaktadır, Yahudilerin ve Hıristiyanların şeriat kitabıdır.

Ondan sonra وَلَقَدْ diyerek İbrahim’i anlatmaktadır. Çünkü ona da sahifeler inmişti ve halen dünyanın üçte birinde uygulanmaktadır.

Bunun dışında da hemen hemen bütün peygamberleri zikretmekte ama وَلَقَدْ getirmemektedir. İsa’dan bahsederken de وَلَقَدْ getirilmiyor çünkü ona zikr verilmemiştir.

Davud ve Süleyman’dan bahsetmekte ama onlarda da وَلَقَدْ getirmemektedir. Başka şeyler anlattıktan sonra Zebur’dan bahsediyor, yeni zikir değil marifeli zikirden bahsediyor yani Tevrat’tan bahsediyor, “Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır.” (Enbiya, 21/105) diyor. وَلَقَدْ diyor ama Zebur olarak söylüyor, peygamber olarak söylemiyor. 

آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ

EAvTaYANv EiBRAvHIyMa RuşDaHUv (EaFGaLNAv EFGAvLIyLa FıGLaHUv)

“İbrahim’e rüşdünü îta ettik”

“Ona rüşdünü verdik” diyor.

O halde herkesin rüşdü farklı demektir. “Rüşd” de insandaki melekelerden biridir. Hidayette biri sizi götürür, siz de ya onun dediklerini yaparsınız yahut onun yaptıklarını yaparsınız. “İrşad”da kişi sizi aydınlatır, siz belli bilgiler kazanırsınız, laik düzen içinde artık ona göre hareket edersiniz.

Biz insanları 6 mertebeye ayırıyoruz; ümmi, sail, amil, ehli zikr, fakih ve rasih. Buradaki رُشْدَهُ kelimesi bizim bu sınıflandırmamızı teyit etmektedir.

مِنْ قَبْلُ

MiN QaBLu (MiN FaGLu)

“Min kabl”

Sonundaki zamme hazfedilmiş bir kelimenin yerine geçer.

مِنْ قَبْلُ Min kabl Musa ve Harun demektir.

Önce Musa ve Harun’u zikretti, çünkü bugünkü uygarlığa Musa’nın etkisi İbrahim’den daha fazladır. Kur’an’da şeriatta Musa İbrahim’den derece olarak ileridir. İbrahim ilmi laikleştirdi. Musa yönetimi laikleştirdi. Davud ekonomiyi laikleştirdi. İsa ise dini laik düzen içinde oturttu.

وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ (51)

Va KunNAv BiHIy GAvLiMIyNa (Ve FaGaLNAv BIyHIy FaGıLIyNa)

“Ve ona alim olduk”

Yani o ne yaptı ise bizim bilgimiz dâhilinde yapmıştır. Müspet ilmin metotları önce Mezopotamya’da doğdu. İbrahim’e de Allah ilim verdi. Biz onu alimiz veya alim idik diyerek onun ilminin kendisi tarafından verildiğini de ifade etmiş oluyor.

 

YORUM

Bu sure “sizin zikrinizdir” diye başladı. Yani Kur’an vardır, lafzıyla 1400 sene önce Mekke’de Muhammed’e indirilen bir kitaptır. Bu kitabın özellikleri vardır. Önce okunuşu ve yazılışı ile bize kadar en küçük bir değişikliğe uğramadan gelmiştir. Yalnız kendisi değil, dili olan Kur’an Arapçası da en ince noktasına kadar incelenmiş ve yazılı hale gelmiştir. Yeryüzünde bu kadar geniş bir incelikle incelenmiş başka bir dil mevcut değildir. Diğerleri onun onda biri kadar bile değildir. Kur’an dışında bu şekilde değişmeden var olan başka bir kitap da mevcut değildir. Sadece bu durumu bile onun ilahi kitap olduğunu ispata kâfidir.

Kur’an’ın başka bir özelliği, bir şeriat kitabı olmayıp şeriatın nasıl yapılacağını öğreten bir kitap olmasıdır. Değişik yerlerde değişik zamanlarda farklı şeriatlar olacaktır. Kur’an o farklı şeriatların nasıl tedvin edileceğini öğretmektedir. Bu surede bunun nasıl olacağı anlatılmaktadır. Bizim zikrimizi anlattıktan sonra, tarihte örnek bir şeriatı yani Musa’nın şeriatını anlatmıştır. Şimdi de İbrahim’in şeriatını yani zikrini anlatmaktadır. ‘Bilmiyorsanız ehli zikre sorunuz’ ayetindeki (Enbiya, 21/7) zikr budur.

Her insan bedenen nasıl birbirine benzemezse, beynin yapısı ile de birbirine benzemez. Tek yumurta ikizleri bile farklı beyin yaratılışındadırlar. Çocuk yarısı ile anne yarısı ile babadır ama çocukta anne ve babasında olmayan birçok özellik vardır. Anne ve babasında etkisiz halde olan genler çocukta etkili hale gelir. Büyükanne ve büyükbabalarının, onların da büyükanne ve büyükbabalarının genlerini taşırlar. Çocuk anne rahminde bu yeni yapısıyla farklı oluştuğu gibi on beş yaşına geldiği zaman ruhen de farklı yapıya ve kişiliğe ulaşır. Herkesin yeteneği ayrıdır, görevi de ayrıdır. Bunları Allah vermektedir. Topluluk farklı kişilerin birliği ile oluşur. Burada “Rüşdünü verdik” demesiyle bunu ifade etmektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Biz İbrahim’e olgunluğunu verdik ve biz onu bilenleriz.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Biz İbrahim’e min kabl rüşdünü i’ta ettik ve biz ona âlimiz.”

VaLaQaD EAvTaYNAv EiBRaHİyMa RuŞDaHUv MiN QaBLu Va KunNAv BiHIy GAvLiMIyNa

وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ (51)

 

***

 

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ

EiÜ QAvLa LiEaBIyHi Va QaVMiHIy (EiÜ QAvLa LiFaGLiHIy Va FaGLiHIy)

“Hani o ebine ve kavmine kavl etmişti”

أَبِي burada kavme atfedilmiştir. O halde babası kavminden değildi*. Kur’an’da “Babası Azer’e” (Enam, 6/74) denmektedir. O halde babası Azeri idi. Çünkü babasının adı ‘Azer’ değildir, Tevrat’ta ‘Terah’ olarak geçer. İbrahim Sümerlerdendir. Onlar Türk ırkındandır. Sonra Akadlarla karışmış ve yeni bir kavim oluşmuştur. Azer ise sonradan Mezopotamya’ya gelmişti. Bu sebeple babası Azer olarak maruftu. İbrahim’in atası Sami değil Yafes ırkındandır. Anası Sami ırkından olabilir. Böylece tüm insanlığı birleştirmeye görevli olan İbrahim değişik ırkların mensubu olmuş olur. Babası ve kavmine birlikte hitap etmiştir. لِ harfi cerini tekrar etmemiştir.

*(Atıfta aynı özelliğe sahip iki şey birbirine atfedilirse ve sayıca az olan önce söylenirse diğerinin kapsamındadır. Sayıca az olan sonra söylenirse diğerinin kapsamında değildir. Bu nedenle babasının İbrahim’in kavminden olması uygun görünmektedir. Önce babasının söylenmesi babasının topluluk içinde önemli bir konumda olması veya ilk olarak ona söylemesinden kaynaklı olabilir. Kuran’da Azer ismi babasına bedel olarak gelmektedir. Bu nedenle sıfat olup gerçek adı olmayabilir. Lütfi Hocaoğlu)

Peygamberlik kırk yaşında verilir. İbrahim daha gençtir. İsa beşikte iken peygamber olmuştur. O halde kırk yaş sadece Kur’an peygamberine özgüdür.

مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ

MAv HavÜiHi eLTaMAvÇiyLu (MAv HavÜiHi eLTaFaGiLu)

“Bu temsiller nedir?”

İnsanlar başlangıçta tek Tanrı’ya tapıyorlardı. Allah’ı ifade emek için onu bir varlıkla ifade ettiler. Güneş dediler, kâinatın güneşi dediler. Kur’an’da “Allah semavat ve arzın nurudur” (Nur, 24/35) diyor. Türklerde Tengri Tansal ışık demektir. Batılıların Dio dedikleri Dağ anlamındaki tet kelimesinden gelmektedir. Yahut doğurgan anne olarak gördüler. Rahman ve rahim kelimeleri buradan gelir.

Bütün bu kelimeler mecazidir. Sonra insanlar çoğaldılar, kabileler haline gelince dilleri farklılaştı ve her kabilede Tanrı ismi başka şekilde söylendi. Sonra insanlar mecazi manasını terk edip onları tanrı olarak gördüler. Güneşe tapmaya başladılar. İnsanın heykeline tapmaya başladılar. Kabile bir araya gelip ortak uygarlıklarını kurmaya başlayınca her kabile kendi tanrısını merkeze aldı ve diğerlerini dinsiz kabul etti. Aralarında kavga etmeye başladılar. Sonra birbirlerinden uzaklaştılar. Kavimler diğer kavimlerin tanrılarını da tanrı olarak tanıdı ama hala ayrılık devam ediyordu.

“Bunlar, bu heykeller nedir?” diyor.

Bu arada مَا ile yani cansız varlık olarak ifade ediyor. Zamir olarak da هَا zamiri gönderiyor. هُ zamiri de gelebilirdi. Ancak onların akıllı olmayan, şuurlu olmayan birer varlık olduğuna vurgu yapmak için  هَا zamirini getirmiştir.

الَّتِي أَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ (52)

elLaTIy EanTuM LaHAv GAvKıFUvNa (elLaTIy EaNTuM LaHAv FaGıLUvNa)

“Sizin onlara akif olduklarınız”

عَكِف ‘örgülü saç’ demektir. Hayvanın bağlandığı ipe benzetilerek عَاكَفَ ‘bağlanmak’ anlamında kullanılmıştır. ‘Bir işe bağlanmak’ anlamına da gelmektedir.

Kur’an’da عكف 9,  عفو35 defa geçer. Toplam 44 (22*11) eder.

ع etkiyi, ك oluşu, ف mafsalı ifade eder.

‘Ukuf etmek’ demek çevreden ilgiyi kesip ona kapanmak demektir. Satranç oynayan iki kişiye uğrayan Halife Ali’nin “Ukufetiniz nedir?” dediğine dair rivayet var. Bugün fıkıhtaki ibadetler (namaz, oruç, zekât ve hac) ibadet değildir çünkü وَ harfi ile ibadetin bu kavramlara atfedildiği yerler vardır (Bakara, 2/83). Bunlar ukuflerdir. İbadet değil ibadetin eğitimi ve hazırlığıdır.

Kur’an’ın dilini yeniden ele almak zorundayız. Ruhu’l-Kur’an çalışmamız bunun temelini oluşturmuştur. Kelimeler teker teker yeniden tanımlanacaktır. Kurallar yeniden ele alınacaktır. Yeni uygarlık böyle oluşacaktır. ذِكْرُكُمْ’deki “zikir” böylece bilinecektir.

 

YORUM

Bir devlet başkanı istişare kurulunu oluşturacak ve halka bir şey soracaksa onlar aracılığı ile soracaktır. Bölgelere bölge sorumluları atanır. Onlar da ilçe sorumlularını atar. İlçe sorumlusu da semt sorumlularını atar. Bunlar semtte beş vakit namaz kılarken devlette başkanın istişare ettikleri konuları görüşürler. Değişik görüşleri değişik temsilciler il dayanışma sorumlularına, onlar da ülke dayanışma sorumlularına iletirler. Devlet başkanı on kadar olan değişik dayanışma sorumlusundan tüm halkın görüşlerini alır. Burada kadın-erkek, yaşlı-genç ayırımı yapılmaz. Herkes söz sahibidir. Sözü temsilcisi tarafından başkana kadar ulaşmaktadır. وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ‘daki (Ali İmran, 3/159)  هُمْ zamiri bütün ülke halkını kapsar. Bu ayet istişareye herkesin katılma hakkı olduğunu belirtir.

 

Öz Türkçe ile:

“Hani o babasına ve ulusuna ‘Bu bağlandığınız imgeler de nedir?’ demişti.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Hani o ebine ve kavmine ‘Bu, onlara akif olduğunuz temsiller nedir?’ diye kavl etmişti.”

 

EiÜ QAvLa LiEaBIyHi Va QaVMiHIy MAv HavÜiHi eltaMAvÇiyLu elLaTIy EanTuM LaHAv GAvKıFUvNa

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ (52)

 

***

 

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

İbrahim bunlara bu soruyu sorduğunda bir tavır takınarak sormuyor, sadece öğrenmek maksadı ile soruyor ama onların yani putların tanrı olamayacağına işaret ederek soruyor. Onlar da İbrahim’in sorusunu saf saf cevaplandırıyorlar.

Buradan anlaşılacağı üzere, halk istişarede başkana görüşlerini aktarırken yanlış gördüklerini ve anlamadığını da soracaktır.

O halde istişarede iki gaye vardır.

Birincisi başkanın görüşleri öğrenmesi ve yararlanmasıdır.

Diğeri ise halka emirlerini anlatması ve onları ikna etmesidir.

“Ortak akıl” diyordu Erdoğan; hani nerde o ortak akıl? AK Parti belli bir dönemde Gülencilerle doldurulmuştur. Millî Görüş ve Akevler tasfiye edilmiş ve onların yerine Sermaye ve Gülenciler doldurulmuştur. Şimdi Gülenciler de tasfiye edilmekte ve sadece Sermaye’ye mensup olanlar kalmaktadır AK Parti’de.

Evet, başkan yaptıklarını hikmetleri ile, illetleri ile halka izah etmektedir. Onları ikna etmektedir. İkna etmesi için de önce yaptıklarının doğruluğuna kendisi ikna olmalıdır.

Evet, bugün başkan ayrı telden çalıyor, kadrosu ayrı telden çalıyor. Hükümet ya başkanını ikna etmektedir ya da başkan hükümeti ikna etmektedir. Başkan önce kendisi ikna olmalıdır, halkla istişare ederek ya halkı ikna etmeli veya halk başkanı ikna etmelidir.

وَجَدْنَا آبَاءَنَا

VaCaDNAv EAvBAEaNAv (FaGaLNAv EaFGAvLaNAv)

“Eblerimizi vecd ettik”

Kişiler topluluk içinde doğarlar, büyükler ne yapıyorlarsa onları görürler ve onlara uyarak büyürler. Çocuk 15 yaşına geldiği zaman kişilik kazanır ve kendisine yeni bir düzen çizer. İşte bu esnada inkılapların gelmesi daha kolaydır. Peygamber İbrahim bunun için genç yaşta görevlendirilmiştir.

Mustafa Kemal de ‘Ey Türk Gençliği’ diye hitap etmiştir. Toplulukta direniş başlar. Bu direniş sayesinde yenilik daha doğru ve güçlü doğar ve inananlar tarafından getirilir.

Biz de şimdi inkılap yapıyoruz. Ben 90 yaşındayım ama sizden gencim çünkü sizden önce yenilikleri benimsiyorum. Kur’an’a inanan pek çok insan milyarları çoktan aşmış, insanlar Kur’an’ın değil babalarının yaptıklarını yapmakta direnmektedirler. İbrahim’in gençleri ortada görünüyorlar. Oysa başta İsrail oğullarındaki gençler, Kur’an ehlinin gençleri, Hıristiyan gençleri, tüm dünyanın gençleri ortasından çıkacak olanlar, Dolar ve oy putlarını yıkmalıdırlar. İnsanlık bunu bekliyor. Tüm peygamberler bunda ittifak ettiler. 

لَهَا عَابِدِينَ ((53

LaHAv GAvBiDiNa (LaHAv FavGıLiNa)

“Onlara abid idiler”

Bundan önceki ayette İbrahim “Onlara akif olduğunuz” diyor. Bunlar şimdi “Atalarımızı ibadet edenler olarak bulduk” diyorlar.

Böylece “ibadet” ile “ukuf” arasında eş anlamlılık olduğu ifade ediliyor.

O halde namaz, zekât, oruç ve hac bir yönüyle ibadettir, bir yönüyle ibadet değildir. Namazda toplantılar yapıp, istişare edip karar almak ibadettir. Vergi verip topluluğa gelir sağlamak ibadettir. İnsanların bir araya gelip aralarında değişim yapması ibadettir. Buna karşılık rükû ve sücut etmek ibadet olmadığı gibi haçta Kâbe’yi tavaf etmek de ibadet değildir. Oruçta ibadet yok gibidir, galip olan ukufdur, zekâtta galip olan ibadettir.

Kur’an kelimeleri böyle karşılaştırarak kullanıp manalarını açıklar.

 

YORUM

Topluluklar Tanrı’ya veya tanrılarına sadece onlara saygı duydukları için tapmazlar, çıkarları olduğu için onun etrafında toplanırlar.

Mesela Mustafa Kemal’e ordunun zorla taptırması, Mustafa Kemal sevgisinden ileri gelmemektedir. Laikleşen Türkiye’nin varlığını koruyabilmesi için halkın birleştiği bir sembol olacaktır. O sembol de Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal tanrı yapılarak Türk ulusunun varlığı korunmak istenmiştir.

Sermaye de Türkiye’yi parçalamak için bu aracı kullandı. Bir taraftan onu deccal yapmış, diğer taraftan onu tanrılaştırmıştır. Halk ikiye ayrılmış, deccalcılar ve tanrıcılar. Böylece Türkiye’yi istediği gibi yöneteceklerdi. İnönü paradan resmini kaldırmakla buna ilk karşı çıkan olmuştur. Mustafa Kemal’e değil, Mustafa Kemal’in tanrılaştırılmasına karşı çıkmıştır.

Fehmi Koru’nun yayımladığı “İslamiyet ve Günümüzün Meseleleri” adlı kitabımızda buna 1970’lerde cevap vermiştik; Mustafa Kemal ne tanrıdır ne de deccal; Mustafa Kemal İstiklal Savaşı’mızın başkomutanı ve devletimizin kurucusudur; özel hayatında İslam’ı yaşamamıştır ama İslamiyet’i iyi bilmektedir ve yaptığı inkılapları benimsediğimizi anlattık. İlkeleri; hâkimiyeti milliye, kuvayı milliye, vahdeti kuvva ve müspet ilim (laiklik) olarak tanımladık ve aynen katılıyoruz dedik. Ayrıca altı ok da İslamiyet’in kendisidir diye yazdık; milliyetçi ve inkılapçıdır, devletçi ve halkçıdır, cumhuriyetçi ve laiktir dedik. Bugün de aynı görüşü savunuyoruz. İnkılapları benimsiyoruz.

Ayrıldığımız iki nokta vardır.

a) Muhtaç olduğumuz kudret de damarlarımızdaki asil kanda değil, kuvayı milliyemizdedir diyoruz.

b) Atatürk inkılapları değil, Türk inkılapları diyoruz.

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Atalarımızı onlara kulluk edenler olarak bulduk.’ dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Eblerimizi onlara ibadet edenler olarak vecd ettik diye kavl ettiler.”

 

QAvLUv VaCaDNAv EAvBAvEaNAv LaHAv GAvBiDiyNa

قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ (53)

 

***

 

قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ

QAvLa LaQaD KüNTüM EaNTuM Va EAvBAvEuKuM FIy WaLAvLin MuBIyNin

“Siz ve ebleriniz idiniz diye kavletti”

İbrahim Peygamber’e, “Atalarımızı böyle bulduk, böyle yapıyoruz” dediler.

Peki, öyle yapmayıp da ne yapacaklardı?

Dünyaya geldiler. Babalarının gittiği yoldan giderek hayatlarını yaşıyorlardı ama yanlış yaşıyorlardı. Bugünkü bizim durumumuz da budur. “Evet, biz babalarımızı böyle bulduk, yaşayıp gidiyorlardı, biz de yaşayıp gideceğiz.” diyorlardı.

İşte, Allah Peygamber İbrahim’i görevlendirdi, İbrahim, kavmini ve babasını uyardı.

Biz de arkadaşlarla karşılaştığımızda “Babam izin vermiyor.” diyorlar, başladıkları ortaklık faaliyetinden uzaklaşıyorlardı.

Her genç, İbrahim Peygamber’i örnek almalıdır. Günü gelmiştir. İbrahim Peygamber’in kavmi nasıl battı ise sizin kavminiz de öyle batacaktır. Siz babanızı ve kavminizi kurtarmak istiyorsanız, ortaklık düzeni için, faizsiz düzen için, babalarınızı veya eşlerinizi dinlemeyeceksiniz. Sizi ateşe atsalar da dinlemeyeceksiniz, Allah’ın size verdiği rüşdün şükrünü eda edeceksiniz.  

فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (54)

FIy WaLAvLin MuBIyNin (FIy FaGAvLın FuGIyLın)

“Mübin dalalette”

مُبِينٍ İfal babındadır, beyan eden anlamındadır. Beyan eden ‘ikisinin arasını açan’ demektir. Manası ‘beyan olunan’ demekse de kendisi başkası için beyan olunmaktadır.

Dalaletin kendisi “ben dalaletteyim” demektedir. Yani kendisindeki imkânlar onun dalalette olduğunu beyan ediyor.

Dalalet ‘şaşırmak ‘, ‘yolu kaybetmek’, ‘deveyi yitirmek’ demektir.

Evet, bugünkü insanlar da diktatörlerin heykellerine tapıyorlar. Bugünkü insanlar da babalarının taptığı Dolar’a ve oya tapıyorlar. Açık dalalettedirler.

 

YORUM

Bizim görevimiz insanların dalalette olduklarını onlara anlatmaktır.

Akevler’de başlayan ortaklık inkılabını Necmettin Erbakan kurduğu partisi ile tüm dünyaya anlatmıştır. Bizim bugünkü görevimiz ortaklık işletmesi örneğini kurup göstermektir. Halk nazari fikirlerden anlamaz, uygulama örneği göstermeniz gerekir. Medine’de örnek devlet kurulduktan sonradır ki insanlar fevç fevç İslam dinine/düzenine geldiler. Medine’ye gelmediler, kendi ülkelerinde İslam düzenini kurdular.

Biz de Yalova’da yani bulunduğumuz yerde bir örnek üreteceğiz. Onlar Yalova’ya taşınmayacaklar, kendi memleketlerinde yüz lojmanlı apartmanları kuracaklar, birilerini gönderecekler ve onlar Yalova’da eğitim görecek, döndüklerinde halklarını uyaracaklardır.

Ateşe atacaklarını bilsek de onlara doğruları söyleyeceğiz. Babamız olsa da söyleyeceğiz. İbrahim bizim için usvedir.

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Siz ve atalarınız açık şaşkınlık içindesiniz.’ dedi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Siz ve ebleriniz mübin dalelettesiniz diye kavl etti.”

 

QAvLa LaQaD KüNTüM EaNTuM Va EAvBAvEuKuM FIy WaLAvLin MuBIyNin

قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (54)

 

***

 

قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ

QAvLUv EaCiETaNAv Bi elXaqQı (FaGaLuv EaFaGaLTaNAv Bi eLFaGLı)

“Bize hak ile mi ciet ettin diye kavl ettiler”

Evet, birden şaşırdılar. “Ciddi mi söylüyorsun?” dediler. “Yani sen bunu gerçekten mi söylüyorsun? Böyle bir şey düşünülebilir mi?”

Topluluklarda bazı kabuller vardır. Onun yanlış olduğunu ayrı ayrı bilir ama onun öyle doğru olmadığını söyleyemezler. Bundan elli sene önce herkes bilirdi ki her gün herkes içtihat yapıyordu ama “İçtihat yapmak meşru değildir” diyorlardı! Bir zamanlar faiz aleyhinde konuşamazdınız. Laiklik aleyhinde hala söz söyleyemezsiniz.

Bugün ise CHP milletvekili CHP’den uzaklaştırılıyor.

Her bucağın bir resmi inancı vardır, bağlandığı temel ilkeler vardır. O bucakta yaşayanlar o bucağın düzenine göre hareket ederler. Dili de vardır, o dille konuşurlar. Resmi bucak dilidir.

Ezan o topluluğun toplanma ilanıdır, Kur’an’da şekli belirtilmemiştir. O halde CHP’nin de bugünkü iktidarın da yaptığı yanlıştır. Devletin ‘Ezan Arapça okunacaktır’ dayatması yanlıştır. CHP’linin de ‘Ezan Türkçe okunacaktır’ dayatması yanlıştır. Her bucak (karye) neyin nasıl okunacağına kendisi karar verir ama bugün CHP bile “Ezan Türkçe okunsun” diyeni disipline gönderiyor.

أَمْ أَنْتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ (55)

EaM EaNTa MiNa elLAvGıBIyNa (EaM EaNTa MiNa eLFAvGıLIyNa)

“Yoksa sen laiblerden misin?”

“Yoksa şaka mı yapıyorsun?” diyorlar. “Sen ciddi misin yoksa şaka mı yapıyorsun?” diyorlar.

Şakanın Arapçada karşılığı yoktur, Google translate ‘alsaqa’ (السقا) diye çevirdi. Demek ki Kur’an Arapçasında “şaka” kelimesi “laib” kelimesi içinde ifade edilmektedir. (Kur’an’da الْهَزْل olarak geçen kelime Fıkıhta da ‘şaka’ anlamındadır.  لَعِب ise daha çok oyun, boş uğraş manasındadır. ) Kur’an’da “ciddi” kelimesi جَدُّ رَبِّنَا  olarak geçmektedir (Cin, 72/3).

 

YORUM

İnsanlar topluluğun kabul ettiği tartışılmaz kavramları durmadan teyiden kullanırlar ama onlara genellikle uyulmaz. Kimse putun ona herhangi bir yardımı olduğuna inanıp ona göre hareket etmez, sadece herkes ne söylüyorsa o da onu söyler ama kendisi de inanmaz.

Müminler ise Allah’a iman eder ve ona göre amel ederler.

Halkın yeni şeylere direnmesinin başlıca sebebi, her şeylerinin yalan ve uydurma olduğunu bilmelerinden onu/onları da öyle görmeleri sebebiyledir. Onlar nasıl putlarını, ellerinden bir şey gelmediği halde savunuyorlarsa, bizim de Tanrı’ya öyle inandığımızı zannettikleri için kulak vermemektedirler.

Bundan dolayı örnek uygulamalar yapmak zorundayız. Örnek ortaklık işletmeleri kurmalıyız. Zamanla bu örnek işletme diğer işletmelere galip gelecek ki halk bize inansın.

İbrahim Peygamber’in söyledikleri ciddi mi idi yoksa onların putlara inanması gibi mi inanıyordu, dostlar alışverişte görsün diye mi konuşuyordu?

 

Öz Türkçe ile:

“‘Gerçekten mi söylüyorsun yoksa şaka mı yapıyorsun?’ dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bize hak ile mi ciet ettin yoksa laiblerden misin? diye kavlettiler”

 

QAvLUv EaCiETaNAv Bi elXaqQı EaN EaNTa MiNa elLAvGıBIyNa

قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنْتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ (55)

 

***

 

قَالَ بَلْ

QAvLa BaL

“Evet diye kavl etti”

Ben ciddi söylüyorum, şaka yapmıyorum. Siz istediğiniz gibi anlayın ama ben size şimdi ciddi şeyler söylüyorum.

İbrahim Peygamber onlara dalalette olduklarını söylüyor. Onlar ciddiye almayınca onları savunmuyor. Semavat ve arzın rabbinden bahsediyor.

“Faizsiz ekonomi mi olurmuş?” diyene faizsiz ekonominin olabileceğini anlatmalısınız. Yanlışlarını bir bir söyleyip geçeceksiniz. Siz doğruları söyleyeceksiniz. Yanlışları göstermekle uğraşmayacaksınız. Hak gelince batıl gider ama batılı kovmaya çalışırsanız onu büyütmüş ve güçlendirmiş olursunuz.

Sermaye bunu bildiği için kendisine küfreden gazeteleri destekler. Necip Fazıl onun desteklediği ve büyüttüğü kimsedir. Batıla çatıyor yani batılı büyütüyor. Şimdi herkes Erdoğan’a saldırıyor o da o sayede büyüyor. 

بَلْ diyerek, “Tamam sizin faizli işçilik sistemi de kalsın, ekseriyet oyunuz yani sisteminiz de kalsın ama gelin bir de ortaklık sistemini görün.” dememiz gerekmektedir. Faizli sistemin kötülüklerinden değil, ortaklık sisteminden, kredileşme sisteminden söz etmeliyiz, selem sisteminden söz etmeliyiz ve uygulama örneklerini göstermeliyiz.

رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ

RabBuKuM RaBBu elSaMAvVAvTı Va eLEaRWı elLaÜIy FaOaRaHunNa (FaGLuKuM FaGLu FaGLaTı Va eLFaQLı elAÜIy FaGaLaHunNa)

“Rabbimiz semavat ve arzın rabbi olandır, onları fetr edendir”

Yerleri ve gökleri yoktan var eden kimse rabbimizdir. Fabrika, fabrikayı kuranındır. Orada çalışanlar onun işçisidir. Fabrika sahibi olmadan nasıl patron olunur? Bunlar kim, semavat ve arz kim? O bunlara mı muhtaç olacak, bunlar mı O’na yardım edecekler?

Bundan daha kesin bir delil olur mu?

Ama bugünkü insanlar da Dolar’la ve oyla Tanrı ile yarışacaklarını iddia ediyorlar. Onlardan daha gülünç durumdadırlar. Yeri ve gökleri yaratmış, canlıları yaratmış, insanlara bugünkü uygarlığı bahşetmiş olan kimseyi Trump veya Rothschildler mi yenecek?

Ne yazık ki Türkiye’de halk hala Mekke müşriklerinden beter durumda. Hangi tanrıya, Dolar tanrısına mı yoksa oy tanrısına mı tapacaklar, onu tartışıyorlar. Yer ve göklerin değil onların içinde bulunduğu arşi’l-azimin rabbinin yanında olacaksınız. Hangi acınacak aklınızla Sermaye’yi veya Siyaset’i tutarsınız.

وَأَنَا عَلَى ذَلِكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ (56)

Va EaNa GaLAv ÜAvLiKuM MiNa elŞAvHıDIyNa (Va EaNa GaLAv ÜAvLiKuM MiNa eLFAvGıLIyNa)

“Ve ben buna şahit olanlardanım.”

İbrahim Peygamber o günkü Sümer müspet ilimleri ile ve Allah’ın ona verdiği rüşt ile bildiklerini söylüyor, vahiy ile değil ilim ile söylüyor.

Biz de şimdi ilme dayanarak söylüyoruz. Dolar ve oyla bir yere varamazsınız. Bunları çöpe atmanız gerekir. Yani “Ben %1 fazla aldım, o halde istediğimi yapmaya hakkım var.” dememelisiniz.

Erbakan’a seçim programını yaparken dedim ki; programımıza yazalım, biz %70 oy alsak da koalisyon kuracağız, ekseriyet isteğimiz yoktur. “Bu söylenmez” dedi. Yani doğru buluyor ama Peygamber İbrahim gibi söyleyemiyor. O sebeple bir seneyi bile dolduramadı.

Erdoğan şimdi bir partinin başkanı, oradaki ekseriyetle iktidarda.

İşte, insanlar böyledir.

Oysa Erdoğan parti başkanlığından istifa etmeli, hükümeti de bütün partilerden bakanlarla kurmalı ve Türkiye’yi süper güç yapmalı. O ise bölücü particiliğe inanıyor ve onunla sorunları çözeceğini zannediyor. Buna inananlar partisine oy veriyor.

Evet, ona oy vereceğiz, o başkanımızdır. Onu güçlü kılacağız ama partisine asla oy vermeyeceğiz. Erdoğan’a da anlatacağız ve diyeceğiz ki; yanlış yoldasın. Temel Karamollaoğlu’nun yaptığı hata da budur. O da Meclis’e girmeli ama oyunu Erdoğan’a vermeli idi.

 

YORUM

Görülüyor ki herkesin rabbi kâinatı var eden rabdır. Bugün bunu müspet ilim kesin olarak ispat etmiştir. Kâinatın tek düzen içinde olduğunu kabul etmeyen kimse yoktur. Artık bunu düşünen bile yok ama çok tanrıların peşinde koşuyor insanlar. Bundan yarım asır önce Sermaye müspet ilme dayanarak ateizmi savunuyordu. Bugün kendilerinin bulduğu müspet ilim onların bütün iddialarını çürüttü. Bu sure onlara bunu anlatıyor.

Bizim Bin Dil Üniversitesi’ni kurmamız gerekmektedir. Bütün dünyadaki dil grupları bu üniversiteye gelecekler; Arapça öğrenecekler, kendi dillerindeki eserleri Arapçaya çevirecekler, Arapçadaki eserleri kendi dillerine çevirecekler. Böylece tüm insanlığa semavat ve arzın rabbinin onların da rabbi olduğunu anlatmış olacağız.

Ellerinde imkânlar olan bazı kimseler bu gerçekleri bir türlü anlamıyor, hala bin sene evvel yazılmış kitapları okuyanları finanse etmektedirler, hala Kur’an’ın değil de Kur’an’a perde olan kitapların peşindedirler.

Bugün İslam âlemi ve Hıristiyanlık âlemi hakkı aramaktadır. Ne var ki bir türlü hakkın bulunduğu yola giremiyorlar. Sermaye’nin kıskacında hala putlara tapıyorlar.

 

Öz Türkçe ile:

“’Yetiştiriciniz göklerin ve yerlerin yetiştirenidir, onları yaratan kimsedir ve ben bunu tanıyanlardanım’ dedi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Rabbiniz semavat ve arzın rabbi olandır, onları fetr edendir ve ben buna şahit olanlardanım diye kavl etti.”

 

QAvLa BaL RabBuKuM Va RabBu elSaMAvVATı Va eLEaRWı elLaÜIy FaOaRaHunNa Va EaNa GaLAv ÜAvLiKuM MiNa elŞAvHıDIyNa

قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ (56)

 

***

 

وَتَاللَّهِ

Va TalLAvHı

“Ve tallahi”

Geçmişte olan bir şeyi tekit için yemin edersen وَاللَّهِ dersin. Gelecekteki bir şey için yemin edeceksen تَاللَّهِ dersin. Bu kuralı nerden çıkarıyoruz? İki yemin geldiğine göre bunlar farklıdır. Fark ne olabilir? Geçmişe yemin ve geleceğe yemin olabilir.

Peki, hangisi geçmiş hangisi gelecek?

ت muzaraat harfidir, dolayısıyla geleceğe aittir, o halde وَ geçmişe aittir.

Burada başta وَ harfi getirilmiştir. Bu atıf vavı olmalıdır. Atfedecek yeri bulamıyoruz. ‘Tezekkür etti ve kendi kendine söyledi’ kısmı mahzuftur diyebiliriz.

لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُمْ

LaEaKiyDanNa EaÖNAvMaKuM (LaEaFGıLanNa EaFGAvLaKuM

“Sanemlerinize keyd edeceğim”

كَيْد ‘tuzak’ demektir. Savaşta düşmanı yanıltarak tuzağa düşürmek “keyd”dir. Askerlikte buna “taktik” denmektedir. مَكْر planlı, programlı, uzun hedefe varmak için hazırlanan bir sistem demektir. Askerlikte buna “strateji” denmektedir.

كيد Kur’an’da 35, كند 1 defa geçer. Toplam 36 (22*32) eder.

ك oluşu, ي kolaylığı, د çevreyi ifade eder.

“Sanem” (صَنَم) Türklerin “Şaman” dedikleri din adamıdır. Aslında أَوْثَان Hindulardaki Vişnu’dur. Tanrı anlamındadır. Sonra şekiller ve heykeller onun yerine ikame edilmiştir.

Lisanu’l-Arab’da: أَصْنَامَ suretlerdir, أَوْثَان heykellerdir denmektedir. Şaman’a, Kam da denmektedir. “Kamu” kelimesi de buradan gelmektedir. “Ş” “K”ye dönüşmüş, “N” düşmüş ‘kaplama’ manasındadır. Bunlar suretleri değil kişileri temsil ederler. İbrahim bir keyd yapacak, putlarla keyd yapacaktır. Keyd tuzaktır. Kendileri düşecektir.

بَعْدَ أَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ (57)

BaGDa EaN TuValLUv MuDBiRIyNa (BaGDa EaN TuFaGaLUv MuFGıLIyNa)

“Siz müdbirler olarak tevliye ettikten sonra”

“Siz sırtlarınızı çevirdiğinizde” denmektedir.

Tefil babındandır. Teksir içindir. Siz sırtınızı çevirdikten sonra, gittikten sonra anlamındadır. “Ondan sonra ne yapacağımı ben bilirim.” diyor.

Burada “siz gittikten sonra” diyor, “onlar gittikten sonra” demiyor. Onlara bakarak ne yapacağını düşünüyor ama onlara yapacakmış gibi söylüyor. “Ben hastayım” demesinden biliyoruz ki onlara ne yapacağını söylemiyor. O halde ne yapacağını gizlemiştir. Beyninde düşünüp söylemediğini içinden söylemektir.

Bir kişiyi muhatap alıp ağızla değil beyinle konuşma ne demektir?

Aslında onun beyni ile irtibat kurma ona bağlanma demektir. Telefonla konuşanlar birbirlerine bağlanırlarsa karşı karşıya iki kişi de irtibattadır. Ayrıldıktan sonra bu irtibat çözülür. Bazen beyniniz ondan bir türlü ayrılmaz, sevgiden veya kızgınlıktan onunla beraber olursunuz. Konuşmasanız bile telefon bağlantısı devam eder.

Bu ayet bizim ruh halimizin bir durumunu anlatmak için bu şekilde ifade edilmiştir.

 

YORUM

İbrahim bir peygamberdir. “Ben hastayım” demesi veya yapacağını gizleyip onlar olmadığı zaman yapması ona yakışır mı? Bu hususta ulema tartışmıştır. Diyelim ki birine kızgınsınız, hiç sevmiyorsunuz ama yüz yüze geldiğiniz zaman bunu hissettirmemek caiz midir?

Kişiler bir şey yaparlar. Sonra ona “Niye yaptın?” dediğiniz zaman size bir yalan veya mazeret uydururlar. Bu o kadar modadır ki kimse günah bile saymamaktadır.

İbrahim Peygamber bunu yalnız burada yapmamış. Yıldızı görünce “Bu benim tanrımdır.” demiştir. Oysa o biliyordu ki o onun tanrısı değildi ama topluluğu tek tanrıya götürmek için hazırlık yapılmaktadır. Allah da önce “Sarhoşken namaza yaklaşmayın” diyor sonra da yasaklıyor. 

O halde diyebiliriz ki yalan söylemek değil, kötü, zararlı, faydasız söz söylemek günahtır. Şimdi usulcülerin bilmediği bir kuralı öğreniyoruz. Mübahlar vardır. Faydalı işlerde kullanırsanız sevap olur, zararlı işlerde kullanırsanız günah olur. Ne zararlı ne de faydalıda kullanırsınız mübah olur. Bir dördüncü mübah vardır ki, faydalı işlerde kullanırsanız sevap olur, faydalı olmayan işlerde kullanırsanız günah olur. Zararlı olup olmaması değişmez, zararlı değil de faydalı olsa da o mübahın işlenmesi haramdır.

İşte, İbrahim Peygamber faydalı yalanı kullanmaktadır ki bu meşrudur.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve and olsun ki sizin arkanızı çevirmenizin ardından şamanlarınıza bir oyun oynayacağım.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve tallahi siz müdbir olarak tevliye ettikten sonra sanemlerinize keyd edeceğim.”

 

Va TalLAvHı LaEaKiDanNa EaÖNAvMaKuM BaGDa EaN TuValLUv MuDBiRIyNa

وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُمْ بَعْدَ أَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ (57)

 

***

 

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا

Fa CaGaLaHuM CüÜAvÜan (Fa FaGaLaHuM FuGAvLan)

“Onları cuzaz ca’l etti”

جُذّ bir şeyi zarar vermeden birbirinden ayırmak, makine parçaları demektir. ز ile  (جُزْء) olunca herhangi bir parçadır.

ج toplanma, ذ ise belirlilik(işaret) demektir.

“Onları cüzaz etti” demek, yerlerinden alıp başka yere koydu, alandaki yerlerine koydu, söktü demonte etti ama parçalamadı demektir.

Biz hep ز harfi manasını verdiğimiz için Peygamber İbrahim’in heykelleri parçaladığı manasını veriyorduk, oysa Kur’an’da çok açık olarak bunları sadece yerlerinden ayırdı deniyor. Putlara sövmeyi bile yasakladığı halde, putları hem de onların hükümran olduğu zaman parçalaması meşru olmaz. Biz de iktidar olduğumuz zaman önce her il kendi ilinde putlara ne isterse yapabilir. Her bucak kendi bucağında istediğini yapabilir. Merkez ilimizdeki putları parçalamayacağız, kırmayacağız, müzelerde toplayacağız. Taşra bucaklara merkeze bağlı olsalar da karışmayacağız.

Burada هَا zamirini kullanmıyor, هُمْ zamirini kullanıyor. Bunlar insanlara ait heykellerdi, heykellerin kendileri kastedilirse هَا zamiri kullanılır, temsil ettiği kişiler kastediliyorsa هُمْ zamiri kullanılır. Peygamber İbrahim özellikle هُمْ zamirini kullanıyor. Onların konduğu yerler makamlarına göre konmuştu, baş heykel en uygun yerde diğerleri rütbelerine göre konmuştu. Peygamber İbrahim heykelleri yerinden almakla onları makamlarından etmiştir. Yani azletmiştir. Onları parçalamamış, başka yerlere götürmüştür yahut halkın bulunduğu yere koymuştur.

Böylece tek Tanrı’ya doğru beyinleri hazırlamaya çalışmamız gerekir.

إِلَّا كَبِيرًا لَهُمْ

EilLAv KaBIyRan LaHuM (ElLAv FaGIyLan LaHuM)

“Onlara göre kebir olanın dışında”

Buradaki هُمْ zamiri Sanemlere gidebilir. O zaman لَ harfi Lam-ı temlik olmaz. Buradaki manası kavminin en büyük saydıklarını yerinde bıraktı demektir. Yahut onların indinde büyük olanı yerinde bıraktı denmiş olur.

لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ (58 )

LaGalLaHuM İLaYHı YaRCiGUvNa (LaGalLaHuM EiLaYHi YaFGıLUvNa)

“Ona rücu etsinler diye”

Peygamber İbrahim ne yapıyor?

Putlarına zarar vermeden onları makamlarından ayırıyor, bir tanesini bırakıyor.

Devlet Bahçeli ne yaptı?

AK Parti’yi yenemeyeceğini anlayınca bir oyun oynadı. AK Partilileri, hatta Meclis’i devre dışı bırakıp onu tanrılaştırdı. İbrahim’in kandırma metodunu kullandı. Bununla ne yapmak istedi? İyi iş mi yapıyordu kötü iş mi yapıyordu? AK Parti uçuruma gidiyordu. Devlet de yıkılacaktı? Erdoğan’ı kurtararak devleti kurtarmak istedi. Başka parti kurulmasın diye AK Parti’yi de uhdesinde bıraktı. Bunu Bahçeli yapmadı, Ordu yaptı. O taktirde İbrahim Peygamber’in sünnetini işlediler. Yahut böylece önce AK Parti’yi yıkmak sonra Erdoğan’ı indirmek şeklinde ise o zaman Sermaye’nin oyununa gelmiş olur ki yanlış iş yapmış olur.

Biz diyoruz ki; Erdoğan önce kendisinin tanrı olmadığını ilan etsin. Sonra partiden ayrılsın. Yerinde kalsın. Çünkü bugün onun yerinde oturacak biri yoktur.

Seçilemedi diye ortadan kaybolan Ekmeleddin İhsanoğlu mu cumhurbaşkanı olacak? Yenildi diye ülkeyi teslim ederdi. Seçimi kazanamayınca onu o makama getiren Kılıçdaroğlu’na karşı çıkan Muharrem İnce mi cumhurbaşkanı olacak?

Peygamberlerin kıssalarını iyi okumalı ve ona göre müspet düşünmeyi öğrenmeliyiz.

 

YORUM

Biz İnsanlık Anayasası’nı 50 senedir hazırlıyoruz. Kur’an’ı okudukça sorunlarımızı çözüyoruz. Eskiden yanlış yaptıklarımızı düzeltiyoruz. Bundan dolayı bizde anayasalar olacak ama tamamlayıcı olacak. Örnek çözümler şeklinde olacak. Yoksa herkes kendi içtihadına göre sözleşmeleri yorumlayarak uygulayacak.

 

Öz Türkçe ile:

“Büyük olandan başkalarını ona başvursunlar diye yerlerini değiştirdi.

Kur’an kelimeleri ile:

“Kebir olanın dışındakileri Ona rücu etsinler diye onları cuzaz ca’l etti.”

 

Fa CaGaLaHuM CüÜAvÜan İlLAv KaBIyRan LaHuM LaGalLaHuM İlayHı YaRCiGUvNa

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ (58)

 

***

 

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Geliyorlar, görüyorlar, heykeller yerlerinde değildir. Onlara bir şey olmamışsa bile onlara saygısızlık yapılmış. Birbirlerine söylüyorlar.

Topluluğun bir özelliği vardır. Bir olay olduğu veya biri söz söylediği zaman o topluluk içinde yayılır, insanlar çevrelerine duyurma ihtiyacını duyarlar. Böylece topluluğun bilgileri oluşur. Topluluk aynı şeyleri bilmiş olur.

Bugün basın ve yayınla halk bir merkeze yönlendiriliyor. Tek taraflı bilgi, bilgi değildir. Şöyle açıklayabiliriz. Beş kişi bir araya gelse, hepsi bir bilgiyi bilseler ama biri diğerinin bilip bilmediğini bilmese, o bilgi topluluğun bilgisi olmaz ama beşi de bilse, ben bildiğim gibi benim diğer dört arkadaş da biliyorsa, o zaman o topluluğun bilgisi olur. Hatta herkes doktorluğu bilmese içlerinden birinin doktor olduğunu bilse, hepsi bilmiş gibi olur, ihtiyaçları olunca ona başvururlar.

İşte, İbrahim Peygamber’in kavmi de öyle yaptı, olaydan hepsi haberdar oldular.

مَنْ فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا

MaN FaGaLa HAvÜAv Bi EAvLaHaTINAv (MaN GaGaLa HaÜAv BiFAvGıLaTıNAv)

“Bunu ilahlarımıza fiil eden kimse”

İşte, insanlar bu kadar basit düşünürler. Madem ki bunlar ilah, neden kendilerini koruyamadılar? Bunu düşünüp akıllanmaları gerekirken, yapan kimse hakkında karar veriyorlar.

Türkiye’de Dolar yükseldi yani Türk Lirası düştü. Türk Lirası’nın paralık vasfı yokmuş deyip kendi gerçek (milli) paralarını aramaları gerekirken “Bunu dışarıdan kim yaptıysa zalimdir.” diyorlar.

Buradaki مَنْ ismi mevsul de olabilir, soru ismi olan مَنْ de olabilir. ‘Yapan kim ise’ veya “Kim yaptı?” manalarında olabilir. O zaman إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ cevap cümlesi olmaz, ayrı bir cümle olur.

إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ (59)  

EinNaHUv LaMiNa elJAvLıMıYNa (EnNaHUv La MiNa eL FaGıLıyNa)

“O zalimlerdendir.”

Toplulukta bir olay olduğu zaman üyelerinin belli davranışlarda bulunmaları gerekir.

Ölenin yakınlarına başsağlığı dilemek, cenazesinde bulunmak o topluluk için zorunludur. Nikâha, nişana mutlaka katılmak zorundasınız. Bayram ziyaretleri yaparsınız. Anıtkabir’e gider istemeye istemeye tapınırsınız. Bu baskılı merasimler topluluğu yaşatır. Kur’an da “Onların cenazelerini kılma, mezarlarının başında durma çünkü onlar fasıktır.” deniyor. Olay olduğu zaman kınama modası da buradan gelir. Yani olayı kınadılar.

İbrahim Peygamber öyle bir iş yapıyor ki kınanıyor. Bu neyi doğurur? Halka kınıyorum diye beyanlarda bulunur. Bu konu gündeme gelir. Konunun gündeme gelmesi demek onun topluluk tarafından ele alınması demektir. 

Bugün Gülen gündemde, o halde başarıya ulaşılmıştır. Bugün Türkiye gündemde, o halde başarıya ulaşılmıştır demektir.

 

YORUM

Kur’an’ın görevlilerinin önce Kur’an’ı gündeme getirmeleri gerekir.

İbrahim Peygamber putlara bu işleri yapması ile Tanrı’yı gündeme getirmiştir. İbrahim’i ateşe atacaklar, ateş onu yakmayacak, böylece gündemin içine girecektir.

Bediüzzaman, Gülen, Erbakan İslamiyet’i gündeme getirdiler. Onu istismar eden Sermaye 15 Temmuz darbe girişimini yaptı. Böylece Türkiye ve Adil Düzen gündeme geldi. Bundan yararlanmamız gerekir. 

Akevler gündeme gelmedi, onun için etkisi bulunmamaktadır. Ortakları da heyecan duymamaktadır. Bu bakımdan muhalifleri susturmak değil söyletmek gerekir. Kur’an bu sebeple onların yaptıklarını anlatmaktadır. Biz onlara çatma yerine, onların kötülüklerini anlatma yerine, bu vesile ile kendi iyiliklerimizi anlatmalıyız. Kötülükleri gündemden düşürüp iyilikleri anlatmalıyız. Gündemde iyilikler olmalıdır. Bundan dolayıdır ki zaniyi görsen bile söylemeyeceksin, ancak soruşturmacıya söylersin. Yoksa zinanın propagandasını yapmış olursun. Tarikatlar hep iyi insanlardan bahsederler, iyiliklerden bahsederler. Kimsenin aleyhinde bulunmazlar. Böylece insanların beyinlerini iyilikle doldururlar.

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Tanrılarımıza bunu kim yaptıysa o ezenlerdendir.’ dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“İlahlarımıza bunu kim fiil ettiyse o zalimlerdendir diye kavl ettiler.”

 

QAvLUv MaN FaGaLa HAvÜAv Bi EAvLiHaTıNAv EinNaHUv LaMıNa elJAvLıMIyNa

قَالُوا مَنْ فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ (59)

 

İstanbul;