EKONOMİ ve DOKTRİNLER
Süleyman Karagülle
645 Okunma
18.Ders KÂR

18.Ders

 

               KÂR

               Kar, mübadele sırasında sermayede meydana gelen artmadır. Riyazi olarak sermayenin mübadeleye göre türevidir (değişmesidir).

               Kar = d Sermaye / d Mübadele

 

               Burada tanımlanan kar net kar olup tüccarın kendi şahsi masrafları düşüldükten sonra geri kalan farktır.

               Karın zıddı, zarardır, yani mübadele sırasında sermayede meydana gelen eksilme zarardır.

               Kar sermayenin zamana göre artıp eksilmesini sağlayan bir unsurdur. Zira,

               d Sermaye / d Zaman = Kar   Mübadele /d Zaman

              

               Bir şahıs için bu ifadenin zaman içinde alınan  entegrali (toplamı) bize sermayeyi verecektir. Bir şahsın sermayesi, karların toplamından ibaret olacaktır. Sermayedeki artma ve eksilme de kar ve zarar ile devam edecektir.

               Bu bir tek şahıs için böyle olduğu gibi, bir iş sahasında örneğin demir ticaretine yatırılan sermaye de o kolda ticaret yapan tüccarların karları toplamıdır.

               Hatta bir beldede ticarete yatırılan sermaye, toplam tüccarların kar ve zararlarının bileşkesidir.

               Demek oluyor ki; kar müessesesi bir tüccarın sahip olacağı sermayeyi, bir iş dalına ait ticarete konacak sermayeyi ve bütün ticarete konacak sermayeyi tayin etmektedir. Hatta bu sayede ülkeler arası sermaye de kararlı şekilde dağıtılmaktadır.

               Böylece kar müessesesinin en önemli fonksiyonu, sermayeyi gerekli yerlere dağıtmış olmasıdır. Yalnız sermayenin bunu yapabilmesi için faizin yasak ve sermaye vergisinin mecbur olması şarttır. Şöyle ki;

               Doğacak karı para olarak düşünürsek, sermaye sahipleri fazla paralarını bankaya yatırmaya başlar ve ondan faiz almak isterler. Hatta faizsiz olsa bile sırf biriktirmek gayesiyle karlarını ticari faaliyetten çekip bankaya yatırırlar. Bunun neticesi olarak para, ticari hayattan çekilir ve kar yukarıda söylendiği gibi sermayenin dağılış dengesini gerekli şekilde sağlayamaz, hatta çok kötü bir şekilde bozar.

               Oysa faiz yasak olur, yerine faizin tam tersi olan sermaye vergisi alınırsa tüccar, parasını bankaya yatıramaz. Çünkü devamlı eksilme korkusu sermayesini artırmaya sürükler. Diğer taraftan mal olarak meydana gelen artmalarda da aynı şekilde kar veya zarara bakılmaksızın sermaye vergisi alınacağından herkes mecburen sermayesini artırmaya uğraşacaktır. Bu da sermayenin bütün karının devletçe vergi olarak alınması demektir. Kısa ifade ile sermayenin yerinde bulunmaması halinde devletçe alınmaya başlanır ve sermaye kaçarak yerine yerleşir. Örneğin demir ticaretinde sermaye fazla ise getireceği kar örneğin kırkta birden az olacağından sermaye vergisi anamaldan verilmeye başlanır, dolayısıyle sermaye azalır. Aksi olarak ise kırkta birden fazlası sermaye olarak birikir ve sermaye orada toplanmaya başlar.

               Karın meşru sayılması, tüccara sermayenin azami sınıra ulaşması için gayret sarfettirir. Böylece ülkede arz ve talep kanunları en uygun şekilde işler ve tekel rejimi önlenmiş olur.

 

GÖRÜŞLER

 

               LİBERALİST: Kar ekonominin tek kamçılayıcısıdır. Bütün iktisadi hayat kar sayesinde kurulur ve faaliyete geçer. Satış ve alış fiyatları, konacak farklar tamamen serbest olarak alıcı ve satıcı tarafından pazarlık ile tespit edilmelidir. Kredi de bir para kiralanmasıdır. Bu nedenle aynı şekilde ona da müdahale edilmemeli ve borç verenle borç alan faiz oranını serbestçe tayin etmelidir.

               SOSYALİST: Kar ekonominin kamçılayıcısı olmakla ve faiz de bir kar sayılmakla beraber, ilk devrelerden sonra serbest kar sistemi çalışmamakta ve bütün paralar tüccarın elinde toplanıp tekel rejimi doğmakta ve ikisadi krizlere neden olmaktadır. Bundan dolayı kar ve faiz meşru olmalı, ancak sınırlandırılmalıdır. Azami fiyat, bazen asgari fiyat, bazen sadece kar ve faizin oranları tespit edilmeli ve bireylerin işleri tarifelendirilmelidir.

               KAPİTALİST: Kar ekonominin kamçılayıcısıdır. Faizle kar arasında bir fark yoktur. Ancak tüccarlar istismar ediyor, üretici ile tüketici arasına giriyorlar ve fahiş kar sebebi ile ekonomik çöküntü meydana getiriyorlar. Bundan dolayı kar ve faiz müessesesinin işlemesini mülk sahibinin ve fabrikatörün eline vermeliyiz. Asgari ve azami fiyatları onlar koymalı, kar sınırını kendi mallarına kendileri yapmalıdır. Böylece aracı sınıfın sömürmesi ortadan kalkar. Ekonomi düzeni de kabiliyetli patron tarafından en iyi şekilde yürütülür.

               KOMÜNİST: Tüccar sömürüsü gibi banka ve patron sömürüsü de vardır. Kar ve faiz aynı şeydir. Her ikisi ekonomik düzeni kökünden bozucu faktörlerdir. İkisi de yasaklanmalı ve işçiler bu malları şayian kullanmalıdırlar. Kendileri üretip kendileri tüketmelidirler. Bu da herkesin karşılıksız çalışması, yine karşılıksız harcaması ile olur. Din, aile, milliyet ve mülkiyet fikirleri, diğer sömürücü sınıflar ve devlet ortadan kalkarsa insanlar böylece cennete girerler. Çünkü insanları bozan bu müesseselerdir. İşçi sınıfını sömürmek için diğer sınıflar tarafından icat edilmişlerdir.

               TEŞEBBÜSÇÜ: Kar ve faiz kamçılayıcı ve düzenleyici bir unsurdur. Faydaları sonsuzdur, ekonomik düzen için zorunludurlar. Ancak kar ne tüccarın ne de mülk sahibinin hakkıdır. Çünkü bunlar üretmemişlerdir. Kar ve faiz müteşebbisin olamlıdır. Küçük esnaf ve pazar yerleri tesis edilmeli ve bunlar tarafından üretilip satılmalıdır. Büyük fabrikalarda ancak kendi üretip meydana getirdikleri malları tezgahtarları vasıtası ile dağıtmalıdır. Yani küçük esnafça yapılamayan işler büyük patronlar tarafından yapılmalıdır.

               DEVLETÇİ: Kar ve faiz zararlı ve sömürücü müesseselerdir, bunlar ortadan kalkmalı, malları devlet almalı ve maliyet fiyatı ile halka intikal ettirmelidir. Böylece sömürü önlenmiş olur.

               Batılı doktrinlerin ittifak ettikleri bir husus vardır: Faizin de kar gibi olduğu hususudur. Sağcı gruplar ikisini de meşru görüyor; fakat, şekli üzerinde tartışıyor. Solcu gruplar ise ikisini de esasta gayri meşru görüyor, ya zaruretler dolayısı ile müsade ediyor ya da kullanış şekli üzerinde görüş ayrılığına düşüyorlar.

               Kur’an bu doktrinlerin görüşlerini bir cümle ile “...Ticaret de faiz gibidir, demişlerdir...” ayetinde veciz bir şekilde değinmiştir.

 

               ADİL DÜZEN: Kar ile faiz aynı değildir:

               a) Kar mübadele sonunda sermayede meydana gelen artmadır. Sermaye aslında maldır, para değildir. Dolayısı ile maldaki artmadır; maldaki artma ve eksilme alacaklıya aittir. Paradaki artma ve eksilme ise borçluya aittir. Para ve malın tanımı budur.

               b) Malı üretmek, istenildiği kadar çoğaltmak mümkündür, o halde kar çoğaltılmak sureti ile başkalarının hakkına tecavüz etmeksizin kendiliğinden gerçekleşir. Paranın miktarı ise toplulukta sınırlıdır. Birinden diğerine geçmek ve bir yerde yığılmak sureti ile hem haksız kazançlara neden olmakta, hem de ekonomik tıkanıklıklar meydana gelmektedir.

               c) Mal, ihtiyacı karşılayan faydanın taşıyıcısıdır. Fayda ve ihtiyaç yer ve zamana göre değişir. Dolayısı ile fiyatların artıp eksilmesi doğaldır. Kar ve zarar da bunun sonucudur. Para ise bizatihi hiç bir faydası olmayan nesne olup ona olan ihtiyaç artıp eksilmez. O zaten topluluktan alınan bir senettir. Bir alacağın durup dururken çoğalması anlamsızdır.

               d) Kar zararı karşılayan bir müessesedir. Bir işte kar gibi zarar da mümkündür. Bu zararları, kendisine kar tanınan sermaye karşılamaktadır. Karı tanımadığımız zaman zararı da tazmin etmemiz gerekir. Oysa faizde bir zarar söz konusu değildir. O halde artması da hakkı değildir. Çünkü kar, taşınan riziko karşılığıdır.

               e) Kar muamele karşılığı artmaktadır, faiz ise zamanla artmaktadır. Olsa olsa faiz icarla (kira ile) karşılaştırılabilir. Kar ile karşılaştırılması şeklen de mümkün değildir. Kira üretim veya tüketimde meydana gelen bir faydalanma karşılığı alınan ücrettir, yani menfaatin satışıdır. Kiracı oturmak suretiyle faydalanır. Bundan dolayıdır ki, teslim edilmeksizin yapılan kira akti geçerli değildir. Ve akit ne olursa olsun, kiracı işgal ettiği yeri her zaman boşaltabilir ve geri kalan kısmının kirasını ödemez. Gayri menkul bir mülktür, onun sahibi kiracıdır. Oysa paranın sahibi topluluktur. Karşılığı olan mal toplulukta bulunmaktadır. Paranın verilmesi ile mal teslim edilmiş olmaz. Ancak kira akti yapılmış olur. Para ile değişmesi halinde de malda meydana gelen eksilmeler borçluya ait olduğu için yine icardaki teslim sayılmaz ve bu nedenle genel kira hükümlerine göre de faiz yasaklanmış olur.

               f) Kar zarar, mübadele de arz ve talebi tanzim, sermayeyi taksim ve faaliyette teşvik gibi sayısız faydaları olan ve sermaye vergisi (menfi faiz) ile zararları ortadan kaldırılabilen bir müessesedir. Faizin ise hiçbir faydası yoktur. Sayısız zararları vardır. Onun  zararlarını kompese edecek başka bir müessese de yoktur.

               Bütün bunların sonunda adil düzen faizin zerresini bile gayrı meşru görmektedir ve yine karın tamamını serbest bırakmaktadır. Böylece ifrat ve tefritten ayrılarak orta yol bulunmuştur. Faiz ve ticareti yasaklayan soldaki yollar, faiz ve ticareti serbest bırakan sağdaki yollar yerine adil düzen faizi yasak, karı meşru gören bir geniş bir yol tutmuştur.