KUR'AN VE TURİZM
Reşat Nuri Erol
729 Okunma
«DİN,TURİZM İLİŞKİSİNİN TÜRKİYE TARİH İÇİNDEKİ GÖRÜNÜMÜ

 

«DİN - TURİZM İLİŞKİSİNİN TÜRKİYE'DE TARİH İÇİNDEKİ GÖRÜNÜMÜ»

 

 

B— TURİZM PERSONELİ ve MÜESSESELERİ AÇISINDAN DİNİN ETKİLERİ

 

 

1. TURİZM HİZMETLERİ AÇISINDAN TURİZM PERSONELİ VE TURİST :

 

         İç ve dış turizm açısından turizm hizmetleri, personeli, kuruluşları ve diğer sorunlar; hepsi de kendi çapında çok önemli konu ve meselelerdir. Şimdi de İslâm dininin bu sorunlara getirdiği çözümleri incelemeye çalışacağız.

İslâm dini açısından turistin tanımını yaparken «lbnüssebil»den de sözetmiştik. Şimdi de «sebil»in tanımını yaptıktan sonra konuya daha geniş bir bakış açısı getirmeye çalışacağız.

Sebil, ağ şeklinde örülmüş yol şebekesidir. İnsanların gelip geçeceği araçların nakledildiği yollar anlamına geldiği gibi, elektrik ve haber taşıyan teller ile su ve akaryakıtları taşıyan borular, kanallar da sebil anlamındadır. Hatta fikrî ve hissî bağlara da sebil denir.

         Kur'ân-ı Kerîm'de birçok yerde Allah topluluk haklarını kendisine izafe ederek ifade eder. İnsanlar vergiyi Allah'a verirler. Kur'ân, 'Allah' kelimesini 'devlet' veya 'topluluk' haklarını ifade için kullanır. Kur'ân'da birçok yerde Allah'ın yollarından bahsedilmekte ve bu hususta çalışmak en büyük ibadet sayılmış olmaktadır.

Bu ibadetleri şöylece sıralıyabiliriz:

1—    Yol yapmak veya yaptırmak,

2—       Su tesisleri meydana getirmek,

3—       Misafirhaneler ve yemekhaneler tesis etmek,

4—       Okul, mektep, kütüphane yaptırmak,

5—       Nakil araçları vakfetmek,

6—       Pis su ve kanlizasyon hatlarını yapmak,

7—       Elektrik şebekeleri kurmak,

8—       PTT teşkilâtını tesis etmek,

9—    Basın ve yayın organlarını kurmak,

     10— Televizyon ve radyo merkezleri kurmak.

          Böylece insanları fikren, hissî ve maddî olarak birbirine bağlıyan her türlü ulaştırma tesisleri, yol ve merkezleri, «Allah'ın Yolu» şeklinde ifade edilmiştir.

Bu tesis ve merkezlerde çalışan insanlara «Ibn-üssebil» denmiştir. «Ibn» kelimesi «çocuğu, personeli» demektir; «ulaştırma personeli» anlamındadır. Yani yukarıda sayılan vakıf kuruluşlarında çalışan insanların geçimlerini karşılamak üzere verilen meblâğlar «ibnüssebil payı» olarak ifade edilmiştir. Nitekim batıda kullanılıp dilimize de geçmiş bulunan «garson» (çocuk) kelimesi de «ibn» kelimesinin karşılığıdır.

Kur'ân'da «İBNÜSSEBÎL» kelimesi sekiz yerde geçmektedir:

Bunlardan biri, bedenî ve malî iyiliklerin, hizmetlerin yapılmasını emrettiği ayette geçmekte ve burada turistlere , hem malen hem bedenen hizmet edilmesi emredilmektedir:

«Yalnız Allah'a hizmet edin. O'na hizmette kimseyi ortak etmeyin. Ana babanıza da iyilik edin:

Yakınları olanlara, Yetimlere, Yoksullara,

Yakın komşulara, Uzak komşulara, Yatalaklara,

Yol personeline,

Kölelere de iyilik edin.» (Nisa/36)

        Buradaki yol personeli, hem yolculuk yapan hem de yolculuk yapacaklara hizmet edecek kimselerdir.

Diğer yedi ayet ise doğrudan doğruya mali yardımları kapsamaktadır. Bunlardan ikisi vergi dışında yapılan hayırlarla ilgilidir. Kişiler bu yardımı bizzat kendileri ve istediklerine yaparlar.

«Nereye harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Hayırdan ne harcarsanız Anne babalar, Yakınları olanlar, Yetimler, Yoksullar veYol kişileri    içindir...» (Bakara/215)

Burada yukarıda sayılan —anne baba dışındaki— sekiz ihsan yerinden dördünü saymıştır. Yakın komşular, uzak komşular, yatalaklar ve köleler sayılmamıştır. Zira bunlara maddi olarak değil de yalnız bedenen iyilik yapılması gerekir. Çünkü bunlardan ilk üçü zengin oldukları, dördüncünün de köle olması nedeniyle maddi iyilik yapılması iyilik sayılmıyor.

«...İyilik., inanmakta ve malı istiyerek Yakınları olanlara, Yetimlere, Yoksullara, Yol kişilerine,

İsitiyenlere (bir hayrın vakfı için toplayanlara),

Kölelerin azat edilmesine vermektir.

Namaz kılmak ve vergi ödemektir...»(Bakara/177)

        Bu ayette, malı istiyerek vermenin vergi dışında bir iyilik ve ibadet olduğu açıkça ifade edilmiştir. Burada yeni iki müessese daha getirilmiştir; bunlar, vakıflar için hayır toplayanlar ile kölelerin azat edilmesidir. Bunlar ihsan ayetinde sayılmamıştır, zira bunlara bedenen iyilik edilemez, yalnız malen iyilik edilir.

Geri kalan beş ayetten ikisi zorunlu olmakla beraber devlete verilen vergi dışında kişilerin bizzat dağıttıkları ve devlete ödemedikleri sorumluluklar içindir:

«Yakınları olanlara, Yoksul ve

Yol kişilerine haklarını ver...» (Rum/38; lsra/26)

Bu ayet, yukarıda sayılan dört müesseseden yetimler dışında geri kalan üç müesseseyi saymıştır. Demek ki, yetimlere doğrudan doğruya zekât verilemiyor. Fakat yakınları olanlara, yoksul ve yolculara doğrudan doğruya harcama yapılabiliyor ve kişi bunu devlete vermiş olduğu vergiden düşebiliyor. Bu durumu şöyle açıklıyabiliriz:

1— Kişi kendisini geçindirmekten aciz,   yaşlı,hasta veya sakat bir yakın veya akrabasını varsa ve bunu evinde bulunduruyorsa —devamlı olarak ikamet ettiriyorsa— bunun için yaptığı masrafları ödeyeceği vergiden düşer. (Matrahtan değil, matruhtan.)

2—       Bir kimse tanıdığı yakın yoksullara her gün yemek yediriyor ve onlara kapısını açık tutuyor ise veya onların geçimini sağlıyorsa, yine bu masrafları vergiden düşer.

3—       Nihayet evinde, her geleni misafir edecek bir odası varsa, bu odanın masraflarını da vergiden düşer; pansiyon müessesesi. Hatta arabası olan kimse eğer otostop yapıp —boş olduğu müddetçe— arabasına yolcuları bedava bindiriyorsa, arabanın benzin masraflarını vergiden düşebilir.

        Böylece aynı anlamdaki bu iki ayetle turizm son derece teşvik edilmiş ve bir müessese haline getirilmiştir. Kişiler yalnız yatma ve yemek masraflarını değil, bizzat seyahat masraflarını da topluluktan karşılamak durumundadır. Gerek bu ayetlerden, gerekse yukarıda zikredilen ayetlerden şu anlam çıkmaktadır: Yolcu veya turistler zengin de olsalar misafir edilirler ve masrafları vergiden düşürülür.

Diğer üç ayet doğrudan doğruya devlet bütçesi ile ilgilidir. Bunlardan ikisi devlet, diğeri de belediye bütçeleri ile ilgili pay sahiplerini saymıştır. Bunlarda müşterek olarak yalnız yoksul ve yol ehli gösterilmiştir:

«Sadakalar (belediye gelirleri) Allah'tan bir farz olarak, Fakirler, Yoksullar, Memurlar,

Müellefler,

Borçlular ve

Köleleri azad etmede,

Kamu yollarında ve

Yol kişilerine harcanır...» (Tevbe/60)

       Burada devlet giderleri önce üçe ayrılmakta, ilk pay dört kuruluşa harcanmaktadır. Bunların üçü yenidir, sadece yoksul burada da geçmektedir. Fakir, memur ve müellef ise devlet bütçesinden pay alan kimselerdir. Fakirlere sermaye yardımı yapılmaktadır. Müellefler ise ilim adamları ve şairlerdir.

Borçlanma, kredi ve banka hizmetleridir. Azatlık ise işçi ücretlerini tanzim eden bir kuruluştur. Yani emek sahiplerinin emeklerinin hakkını adil olarak almalarını sağlayan müessesedir.

Üçte biri ise tamamen yol ile ilgili masraflara ayrılmaktadır. Yani yol tesisleri kurulmakta ve bu yolların işletilmesi için personel çalıştırılmaktadır. Burada turistlerden ziyade, turistlere hizmet edenler kastedildiği için 'Li' yerine 'Fi'(de) harfi kullanılmıştır.

Son iki ayet ise devlet gelirlerinin sarf yerlerinin nerler olduğunu belirtmektedir. Bunlar şöyle sayılıp sıralanmaktadır:

«Devlet gelirleri Devletindir, Hükümetindir ve Yakınları olanların, Yetimlerin, Yoksulların ve

   Yol kişilerinindir...» (Enfal/41; Haşr/7) Böylece devlet gelirleri de üçe ayrılmakta; bunun onikide biri de turizm için harcanmaktadır.

           Kur'ân-ı Kerîm'in birçok ayetlerinde bu müessesenin çalışmasını düzenliyen hükümler bulmak mümkündür. Ancak biz bunun üzerinde durmayacağız.

Sonuç olarak, bir taraftan devlet bütçesi, diğer taraftan kişilere verilen misafir ağırlama ve vergiden düşürme yetkisi, ve nihayet ibadetlerin en yükseği olarak insanları, misafirleri, seyyahları ağırlamayı teşvik; islâmiyet'in turizme verdiği önemi göstermektedir.

           Bu incelemeden sonra sonuç olarak turizm açısından İslâmiyet'in öngördüğü önemli kuruluşları da sıralamış olalım:

a)    Her türlü iktisadî, sosyal ve kültürel ilişkileri sağlayan 'vakıflar' kurulacak ve topluluk yararına ar-zedilecektir.

b)    Vakıflar halka hizmetlerini karşılıksız yapacaklardır. Yemek, içmek, tedavi, ulaşım, barınma., gibi hizmetler karşılıksızdır. İslâmiyet böylece bir yandan fert mülkiyetini ve şahsi kazançlarını meşru görürken, diğer taraftan kollektif bir tüketim düzeni getirmiş; özellikle buluşma ve ulaştırma tesis ile araçlarından herkesin eşit şekilde karşılıksız faydalanmalarını sağlamıştır.

c)     Turistleri bu tesislerdeki hizmetlerden yararlanma konusunda, orada çalışan kimselerle eşit görmüştür. Turist seyahat ettiği müddetçe hiçbir masraf yapmadan seyahatini yapabilmekte, böylece seyahat harcamalarının asgariye indirilmeye çalışılmasıyla turizm teşvik edilmektedir. Böylesine bir sistem ile beşeriyetin birliğine doğru ideal adım atılmış olmakta  ve turizmin asıl amacının gerçekleşmesine doğru gidilmektedir.

d) Yukarıda geniş şekilde ele alıp belirtmeye çalıştığımız ayetlerde görüldüğü gibi, İslâmiyet topluluk gelirlerinden en büyük payı seyahat edenlere (turistlere) hizmet arzında bulunanlara ayırmış, devletin bütün gelirlerinden turizme pay vermiştir.