KEHF SURESİ TEFSİRİ(18.SURE)
Süleyman Karagülle
1120 Okunma
KEHF SURESİ TEFSİRİ 19-20.AYETLER

KEHF SÛRESİ - 6. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا (19) إِنَّهُمْ إِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا (20)

***

وَكَذَلِكَ

Va Ka ÜAvLiKa

“Ve böylece”

“Ve” harfi vaslı, birlikte olmayı ifade eder. Cem vavı, atıf vavı bunlardandır. Birbirinden farklı olduğunu gösterir. Burada atfedilen bir cümle yoktur. “Kezalike” denmesi gerektiği halde “Ve Kezalike” denmiştir. Yani hazfedilmiş bir cümle vardır. Ona atfedilmektedir. Bizim o cümleyi kendimizin bulması gerekmektedir.

Bunların yani Kehf Ashabının uyanmalarını anlatan cümledir. Uyutma kadar uyandırma da aynı derecede önemli bir olaydır. Bugün varlıklar dondurulmakta ve sonra faaliyete geçirilmektedir. Henüz ulaşamadığımız bir teknoloji de ışık hızına ulaşmamızdır. Hızlandıkça zaman yavaşlar. 300 sene 3 saate inebilir. Dört boyutlu uzaya geçtiğimizde zamanlarımız farklı olabilir. Şimdi Ankara’ya giderken nasıl değişik yol seçebiliyorsak, dört boyutlu uzayda da zaman iki boyutlu olabilir.

Sure bu konuları atlamakta ve bunlar üzerinde düşünmeyi ve araştırmayı gelecek asırlara bırakmaktadır.

“K” harfi benzerliği ifade eder, varlığı ifade eder, muhatabı ifade eder. Buradaki birinci “K” benzerliği, sonuncu “K” muhatabı gösterir. “Zel” harfi işaret harfidir, uyanmaya işaret etmektedir. “Li” harfi tanımlama harfidir, burada uzağı veya gaibi gösterir.

بَعَثْنَاهُمْ

BaGaÇNAvHuM (FaGaLNAvHuM)

“Onları ba’settik”

“Na” biz anlamında olup Allah eğer varlıklara bir şey yaptırıyorsa “Biz” der. Burada da bunların dirilmesi meleklerin müdahalesiyle olmuştur. Yani onların uykuya dalmaları ve sonra da uyanmaları meleklerin müdahalesiyle olmuştur.

Bugün de böyle müdahaleler oluyor mu? Müdahale ne şekilde oluyor?

Kur’an’da savaştaki meleklerin yardımı anlatılırken biz melekleri sadece müminlere cesaret, kâfirlere de korku salsın diye gönderdik denmektedir. Melekler insanın beynine girerler ve onlara değişik hareketleri yaptırabilirler. Hareketi yapan yine insandır. Uyumaları da uyanmaları da bir insanın davranışı ile olmuştur. Ancak bu davranışa melekler beyinde müdahale etmiştir. Bilgisayarla çalışma sistemine dışarıdan müdahale gibi. Komuta verilen aynı bedendir. Ama beyindeki programa müdahale edilmiştir.

Buradaki “Hüm” zamiri Kehf arkadaşlarına racidir.

“BGÇ(peltek Se)” kökü 67 defa, “BXÇ” 1 defa geçmektedir. “X” hareketi, “G” etkiyi ifade eder. “B” geçidi, “Ç(peltek Se)” dağılımı ifade eder. (Sülle, Sümme, Semer, Semen) Ba’s etme görevlendirme anlamındadır.

“Uyandırdık” demiyor, “Ba’settik” diyor. Uyanınca onların görevi olmaktadır.

Biz de kooperatiflerin semt sitelerine çekildiğimizde belli zamana kadar orada çalışacağız. Hazır olduğumuzda onlar bize katılacak ve iktidarda kalacaklardır. Yahut biz değil Allah onları helak etmiş olacaktır. Ve iktidara biz gelmesek bile “Adil Düzen” uygulamasında aktif rol oynayacağız.

Erbakan siyasetle, Gülen bürokrasiyle sorunların çözüleceği kanısında idi. Ben bu makamlara ulaşmakla bu işin çözülemeyeceğini Kur’an’la biliyordum. Onları dışarıdan destekledim ama aktif görev almadım. Sizlere de tavsiye ederim; kooperatiflerde aktif görev alın ve sonunda kamu görevinden ayrılın.

لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ

Li YaTaSAvEaLUv BaYNaHuM ( LiYaTaFAvGaLUv FaGLaHuM)

“Beynlerinde tesaül etsinler diye”

Biz onları görevlendirdik diyor. Ama bu görev aralarında tartışsınlar şeklinde olsun denmektedir. Ne görevi verdik? Soruşturma görevi verdik. Yani semt kooperatifleri faaliyete geçtiği zaman aktif siyaset yapmayacak, kamu görevlerini de yüklenmeyecek. Semt kooperatifleri “Semt Kooperatifi” olacaktır. Yüz hanelik semtler varlıklarını sürdürecektir. Üretimi ve tüketimi yapacaklardır. Merkezi yönetim olmayacağı için iktidar olmayacak. Tam tersine merkezler taşralara hizmet edeceklerdir.

“L” harficer olarak veya muzari fiillerin başına hikmet için gelir yani neden o iş yapılıyor?

“SEL” kökü 129 defa, “SHL” bir defa geçmektedir.

“SHL” ova demektir, düzlük demektir.

“SEL” sormak veya istemek anlamında olup kolayca elde etme demektir.

“H” düzlüğü görünmezliği ifade eder. “E” ise gücü temsil eder. “S” silsileyi, “L” de geçidi ifade eder.

“Tesaül etmek” iki manaya gelir; birbirine sorup öğrenmek yahut birbirinden alışveriş yapmak, almak ve vermek. Tefaul babı ikiden fazla kimselerin aralarında etkileşime girmeleridir. Türkçede iki kişi için görüşmede olduğu gibi kip vardır. Arapçada iki kişinin karşılıklı etkileşimi için ayrı çok kişi ayrı etkileşim kipi vardır.

Adil Düzen Çalışanları birbirlerine soracaklar ve öğrenecekler. Birbirlerinden isteyip birlikte işbölümü içinde üretecek ve tüketeceklerdir.

“BYN” arazideki yarık demektir. İki tarafın varlıklarını temsil eder. Yarık da arayı temsil eder. Dudaklar da birer beyndir. Aralarında anlamındadır.

“Beyn” kelimesi 553 defa geçmektedir. “Fil” kelimesi 1 defa geçmektedir.

“B” geçidi ifade eder. “Y” kolaylığı ifade eder. “N” belirsizliği ifade eder yahut kaynaştırıcı harftir yani anlamı yoktur.

Aralarında tesaülü emretmektedir. Yani biz kendimiz ilmi üreteceğiz ve kendi işletmemizde işbölümü yapacağız.

Bin Dil Üniversitesi’nde tüm inanmış insanlar birbirleri ile tesaül edeceklerdir. Ortak ilim ürettikleri gibi Mala-Mal Marketleri ile de işbölümünü sağlamış olacaklardır.

“Adil Düzen Anayasası”nda Kur’an’dan istidlal edilen kurumlar vardır. Kur’an’ın emirlerini yerine getirmek için “Adil Düzen Anayasası”nın önce Semt Kooperatiflerinde uygulanmasına başlanacaktır. Sonra da makrodaki işleyişi merkezi semtlerde yapılacaktır. Semt dışı bir faaliyet olmayacaktır. Vücuttaki bütün olaylar hücrelerinde cereyan eder.

قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ

QAvLa QAvEiLun MiNHuM (FaGaLa FAvGıLun MiNHuM)

“Onlardan bir kail kavl etti”

Allah burada bize bir şeyi öğretmektedir. Bir konunun müzakere edilmesi için içimizden herkes aklına gelen soruyu ortaya atacaktır. Yatsı namazından önce iki veya üç saat görüşme yapılır. Herkes günlük hayatını yaşarken karşılaştığı olaylardan anlamadığı bilmediği bir konu olursa ortaya atar. Bunun için imam önce en gencinden başlayarak ‘sorunuz var mı’ der. Birinci döngüde herkes soruları ortaya koyar. Ondan sonra konunun müzakeresine başlanır.

Buradaki “Minhum” cinsi gösterir. Müzakereye ancak o namazın cemaati katılabilir. Soruyu başkan sormayacak. Biri tarafından dışarıdan da sorulmayacak. Namaza katılanlar soracaklardır. “Kail”in nekre gelmesi ve “Minhüm” bunu ifade eder.

Birlikte iş yapan ekibe birisi komuta eder. Buna “seyyid” denir. Herkes ne yapacağını bilir. Zamanda birliği sağlamak için bir ses çıkarır, işte bu “Qavl”dir.

“Q” kuvveti, “V” beraberliği, “L” de marifeliği ifade eder.

“Kavl” hüküm içeren sözdür. Binaenaleyh roman veya ilmi ifadeler kavl değildir. Kur’an Allah’ın kelamıdır, Cebrail’in kavlidir.

“Kale” fiili mazidir. “Kail” ismi faildir. Söyleyen söyledi. Herhangi birisi demektir. Yani bir cemaatin sözcüsü yoktur. Herkes istediğini söyler. Sayıları ondan aşağı olduğu için de bunların bir imamı yoktur. Geçici başkanlık yaparlar.

كَمْ لَبِثْتُمْ

KaM LaBiÇTuM (KaM FaGaLTuM)

“Ne kadar lebs ettik”

“K” benzetme ve soru harfidir. “Keyfe” vasfın sorusu için geçer. “Kem” ise miktar sorusu için geçer. Buradaki “M” harfi büyüklüğü alanı ifade eder.

“LBÇ(peltek Se)” mum benzeri sert olmayan maddedir. Bir yerde kalmak demektir. 31 defa geçmektedir. “Sin” harfi ile 23 defa geçer. Toplamı 54=3*3*3*2 eder.

“L” belirliliği ifade eder. “B” geçidi, “Ç(peltek Se)” de dağılımı ifade ede. “S” silsileyi ifade eder. “S”de entropi küçüktür. “Ç”de entropi büyüktür.

Burada “Tüm” gelmiştir. Kur’an Arapçasında sen ve ben “siz” olarak ifade edilir, Türkçede “biz” olarak çeviririz.

Kehfe geldik ve uyuduk; acaba ne kadar zaman uyuduk?

Bu konunun görüşülmesini ve konuşulmasını istemektedirler.

Diyelim ki şeftali bahçesini yetiştireceksiniz. Önce tarlayı satın alırsınız. Sonra etrafını çevirirsiniz. Taşları ayıklar, kökleri sökersiniz. Sonra gidip şeftali fideleri alıp ekersiniz. Sonra meyve vermeye başlar. Sonunda ağaçlar yaşlanır ve araziyi satarsınız. Burada yaptığınız işler sebep-sonuçlara dayanmaktadır. Siz olmasaydınız onlardan hiçbirisi olmazdı.

Kâinat da bir bahçe gibidir. Tanrı önce zamanı, mekânı, maddeyi ve enerjiyi var etmiştir. Bunlar birlikte var edilmiştir. Biri olmadan diğerleri de olmaz. Sonra melekleri, cinleri, ruhları ve insanları var etmeğe başlamıştır. Bunlar birden birlikte olmazlar. Kendilerine özgü sıraları var, peş peşe olmaktadır. Şeftali bahçesi misali olmaktadır. Biz geçmişi devralırız, değişiklik yapar geleceğe devrederiz. Yeni hiçbir şey yapmayız. Askerlikte buna “durum muhakemesi” denmektedir.

İşte, Kehf arkadaşları durum değerlendirmesi yapmaktadırlar.

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Konuşmalar olur, herkes fikrini söyler. Fikirlere itiraz edenler olur, sükût edenler olur. İtirazlara karşı yöneticiler çözümler üretirler. Tartışmalar devam eder. İsteyenler değişik şekillerde uygulama başlatır. Sonunda herkes yapmaktadır. Buradaki “Kalu / kavl ettiler” söz birliğine vardılar demektir. Buna “ma’şeri karar” denir.

“Q” kuvveti, “L” belirliliği, “V” ise birliği ifade eder.

“Qavl” hükümler içeren sözdür. Kavildir. Kavl görüşme, teklif ve kabulü içermektedir. Nihayet Kavl ile belirsiz (nekre) haklar marife olur.

لَبِثْنَا يَوْمًا  

LaViÇNAv YavMan (FaGaLNAv FaĞLan)

“Bir yevm lebs ettik”

“LBÇ(peltek S)” 31, “LBS(Sin)” 23 defa geçer. Toplam 3*3*3*2=54 kadardır.

“L” belirliliği ifade eder. “B” kapının kasasıdır, dar geçit demektir. İnsanın sık sık değiştirdiği durumu ifade eder. Eğer yerle ilgili olursa “Ç(peltek S)” ile, giyimle ilgili ise “S” ile ifade edilir. “Peltek Se” ile “Lebise” orada kaldı bekledi anlamında, “Sin” harfi ile giyindi veya karıştırdı. Bir de libas gibi sevb vardır.

Kur’an’daki kökler önce ikili hale getirilmelidir, eşleştirilmelidir. “LBÇ” ve “LBS” böyledir. “Sad” ile “Savab”, ÖVB” ile “Peltek Se” ile “ÇVB” de böyle çifttir. Sonra bunların dörtlüsü eşleşmiş olurlar. Yani Kur’an’ın kökleri ikili, dörtlü, sekizli olarak tasnif edilmeli ve ona göre karşılıklı manalar düşünülmelidir.

Uykuda olduklarını bilmektedirler ama ne kadar uyuduklarını bilmemektedirler. Uyanan insan ne zaman uyuduğunu hatırlayamaz. Uyandığında da ne kadar zaman olduğunu bilemez. Sadece gördüğü rüyaları hatırlar. Rüya zamanı ile ayıkken geçen zaman da farklıdır.

“YVM” kelimesi 475 defa, “YMM” 11 defa geçmektedir. “YMM” durgun akan ve Fırat, Dicle gibi mevsimlere göre kabaran ırmakların adıdır. Zamanın akışı da suyun döngülü akışına benzediği için 24 saate “yevm” denmiştir. Sadece gündüz için de kullanılmaktadır. Türkçede olduğu gibi günler anlamında çağımız manasına da gelir. Kâinatın yaratılışı da 7 yevm olarak sayılmıştır.  Birinci yevmde zamanı, mekânı, maddeyi ve enerjiyi var etmiştir. İkinci yevmde melekleri var etmiş, bunların yıldızlar ve gezegenler şeklinde düzenlenmesi sağlanmıştır. Canlıdan önceki yeryüzüdür. Son dört zamanda canlıları geliştirdi, birinci zamanda denizde hayvanlar var edilmiştir. İkinci zamanda omurgalılar ve sürüngenler karaya çıkmışlardır. Üçüncü zamanda memeliler ve kuşlar var edilmiştir. Dördüncü zamanda ise insanlar var edilmiştir. Bu dört dönem dört mevsim dönemi anlamında kullanılmaktadır.

“Y” kolaylığı, “V” beraberliği, “M” varlığı ifade eder.

Kehf Ashabı bir gün uyuduklarını tahmin ediyorlar, içlerinde böyle söyleyenler vardır.

أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ

EV BaGWa YaVMın (EaV FaGLa FaGLın)

“Veya yevmin bazısında”

“Ve” ve “Ev” kelimeleri “BYN”den dönüşmüştür. “B” “V” olmuş, Y ve N düşmüştür. Yani aradaki çukur kalkmıştır. “Ev”de “N” düşmüş ve “Y” “E” ye, “B” “V”ye dönüşmüş ve ters dönmüştür. “Ve”de ikisinin birden olması gerektiği halde, “Ev”de birinin olması yeterlidir. İkisi de olabilir. “Yarın Ahmet veya Hasan gelsin” dendiği zaman ikisi de gelebilir.

Burada “YVM” kelimesi tekrar edilmiştir. Çünkü kastedilen tam günün parçası değil de kastedilen her günün parçasıdır. Zamir geldiği zaman “Bagda” da marife olurdu. “Yevm”i tekrar edince zaman da zamanın bölümü de belirsiz olur.

300 sene uyumuşlar ama bir gün uyumuş gibidirler. Yaşlanmamışlar, halleri değişmemiş. Zaten onlar uyur halde değil rukud halde idiler. Rukud hali, nevm hali, rüya hali, yakaza hali gibi dördüncü hal vardır. O da rukuddur. Biyolojik olarak uyku hali hücreler arası ilişkilerin durmasıdır. Rüya hali beyindeki sinir hücrelerinin bilinçli faaliyet göstermeleridir. Rukud hali ise hücre içi sülalenin (protoplazmanın) faaliyetini durdurmasıdır.

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Aralarında “Ve” harfi getirilmeksizin “Kale” kelimesi tekrar edilirse, karşılıklı konuşmadır. Biri dedi, diğeri dedi şeklinde olur. Burada “dediler” deyince iki grup oluştu, “karşılıklı dediler” denmiş olur.

Görüşmede ikili sistem uygulanır. Önce kişiler arkadaşlarını seçerler. İkişer ikişer görüşme olur. Sonra ikili grup olur. Bir sözcü olur. Dörtlü görüşme olur. Sonra 8’li, sonra16’lı, sonra 32’li; böylece gruplaşarak sonunda ikili görüşme olur. Böylece müzakere tamamlanır.

Kehf Ashabının bu usulü uyguladığını söyleyemesek de gruplar oluştuğu ve karşılıklı görüş bildirdikleri anlaşılıyor.

Biz bunu kıyas yoluyla şu şekilde sistemleştiriyoruz. “Adil Düzen”de bu istihsanen anlatılmıştır. İstihsanda genel mantık içinde tüm sistemi düşünülerek öğrenmiş olursunuz.  Kıyasta ise bir asla bakarak benzetme yaparsınız. Demek ki bizim istihsanımız burada istinbata dönüşmüş olmaktadır.

Guruplardan biri rukud zamanını tahmin etmekte ise de diğerleri bunun belirsiz olduğunu, kendilerinin bilemeyeceğini savunmaktadırlar. 

رَبُّكُمْ

RabBuKuM (FaGLuKuM)

“Rabbimiz”

Buradaki “Küm”ü Türkçede “biz” olarak tercüme ederiz.

“RBB” kökü 981 defa, “NVM” 9 defa geçmekte; toplamı 990=2*3*3*5*11 olur.

Burada “Nevm” kelimesi ile “Rab” kelimesi karşılaştırılmaktadır.

Uyku ile eğitim arasında ne ilişki vardır?

Bitkiler dâhil bütün canlılar uyumaktadır.

Canlılar neden uyumak zorundadırlar?

Canlılarda hücreler devamlı olarak yenilenmektedir. İçindeki atomlar ve moleküller de yenilenmektedir. Nasıl işyerinde temizlik gerekiyorsa, canlılar da uykuda temizlik yaparlar. Yani uyku hali eğitim halidir. Nasıl uykusuz hayat olmazsa eğitimsiz de hayat olmaz. Nasıl yalnız uyku ile yaşanmazsa aynı şekilde yalnız eğitimle de hayat olmaz. Eğitim ve üretim hayat boyunca devam edecektir. Beşikten mezara kadar eğitim Kur’an’daki “Rabbi zidnî ilmen”in buradaki izahı olarak “Rabbimiz” diyor. Bizi uyutan rabbimizdir. Ne kadar kaldığımızı O biliyor diyorlar.

أَعْلَمُ

EGLaMu (EaGLaMu)

“Daha ilmedendir”

“Ayın” harfi etkiyi, “Lam” harfi belirliliği, “M” harfi genelliği, maddeyi ifade eder. Sivri tepe anlamındadır. Uzaktan yerinizi ona göre belirlersiniz. İlim delillere bakarak sonuçlara varmadır. Allah delilsiz bilmektedir. Sonuçta bizim bilemeyeceğimizi söyleyen grup son sözü söylemiş, hepsi aynı sonuca varmış, kabul etmiş ve teslim olmuşlardır.

Tartışma müzakeredir, tezekkürdür. Karşı tarafı yenmek için değildir. Hakkın ortaya çıkması içindir. Hak ortaya çıkınca karşı taraf sükût ederse iddiasından vazgeçmiş demektir.

Biri aksini iddia etmektedir. Onun içtihadı farklı kalabilir. Ama sizin içtihadınızın da yanlış olduğu iddiasından vazgeçmiş olur. Yani içtihadı zahir mertebesinde kalır. Araştırmaya devam etmek zorundadır. Sükût geçici kabuldür.

بِمَا لَبِثْتُمْ  

BiMAv LaBiÇTuM (BiMAv FaGaLTüM)

“Ne kadar lebs ettik”

Buradaki “Bi” “Fi” manasındadır. “Fi” “Beyn”de çukuru ifade eder. Başı, ucu bellidir. İçerdeki yeri belli değildir. “Bi”de ise içindeki yeri bellidir. “Min”de etki etmez. “BiMa” “Kem” anlamında kullanılmıştır. Sayıları bildirir, uzaklık ve ağırlıklar Ma ile bildirilir. Zamanın uzunluğu adetle değil uzunlukla ölçülür. Uzaklıkta birimi biz seçeriz.

Uyuduk demiyorlar da kaldık diyorlar. Oraya yerleşmek için gelmediler. Geçici olarak orada kalacaklar, sonra kendilerine devamlı kalacakları yer ve iş arayacaklardır.

Biz uygulamada şöyle yapıyoruz. Önce 32 metrekarelik acil dinlenme evleri yapacağız. Sonra bunları 96 metrekarelik evlere dönüştüreceğiz. Burada geçici olarak aşiret yerleri ve semtleri belirleyeceğiz. Sonra yüz lojmanlı apartmanlar yapacağız, semtler oralarda oluşacak. On semt bir kabile (bucak) olacak. On kabile bir belde kuracak. On belde bir şa’b (il) olarak birleşecek. On şa’b bir medine olacak. On medine bir kavm (ülke) olarak birleşecek ve devlet kuracaklar. On devlet bir topluluk (mısr), on topluluk da insanlık olacaktır.

Bu sayılar üçüncü binyıl uygarlığı içindir.

فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ

FaBGaÇUv EXaDaKuM

“Birimizi ba’s edelim”

Buradaki “Vav” ve “Küm” sizi değil bizi ifade etmektedir. Arapçada “ben ve sen” “biz” değil “siz”dir. “Fa” harfi ne kadar lebs ettiğimizi rabbimiz bilir diyorlar.

Ama diyorlar ki; yiyecek hiçbir şeyimiz yok. Zaten oradan şüpheleniyorlar. İyi ama köpek ve bizden başka hiçbir şeyimiz yok.  Elbiseleri ne olmuştur. Yatıp uyudukları için zaten elbiselerini çıkarmış olabilirler. Burada artık kısa zamanda kalmadıklarını tahmin ediyorlar. Paraları ise durmaktadır. Basılmış sikkeye “verik” diyorlar.

Neyse diyorlar, yiyeceğimiz yok, gidip çarşıda bir şeyler alalım. İçimizden birini ba’s edelim, görevlendirelim diyorlar.

“BXÇ(peltek Se)” 67 defa geçmektedir. “BHÇ” bir defa geçmektedir. Toplam 68 = 2*2*17 eder.

“B” geçit demektir, kapı demektir. “G” etkidir. “Ç” dağınıklığı ifade eder.

Görevlendirme anlamındadır.  Yetkili görevlidir. Sadece elçi değildir. Elçi bildirir, re’sen karar alma yetkisine sahip değildir. Mebus ise görevlidir ve görevde yetkisi vardır.

“VXD” 153 defa, “XDD” 25 defa geçmektedir.  208=3*3*3*2*2 eder. (basit sayılar kanunu)

“Hudut” iki komşu arasındaki sınırdır. Konan taştır. Sonra demir elementinin adı “hadid” olmuştur. Birimizi görevlendirelim, yetkili kılalım, gitsin yiyecek alsın. Alacağı şeylerde yetkili olsun, pazarlıkları yapsın. “Ba’s” kelimesi bunları ifade eder.

Bir işin yapılabilmesi için önce o işi yapmaya ehil olmak gerekir. Bu ehliyeti dayanışma ortaklıkları verir. Sonra yönetim (risalet) görevlendirme yapar. Görevin yapılması için gerekli yetkiler görevliye verilir. İşte ba’s budur. Görevli yetkileri kullanarak iş yapar. Yetkili olduğu için sorumludur da; kim yetkili ise sorumlu da odur. Sonunda her amelin bir ücreti vardır, zayi olunmaz.

بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ

Bi VaRiQiKuM HAvÜiHIy (Bi FaGıLiKuM HAvÜiHIy)

“Bu verikinizle”

Burada “Bi” harfi beraber demektir. Yani veriki de alsın gitsin. “mea” dediğinizde sadece beraberliği ifade eder. “Bi” ile söylendiğinde aynı zamanda araç olduğunu, onu kullandığını ifade eder. Ha uyarı harfidir. Har uçurumdur. Dikkat et, burada bir tehlike var demektir. “Zel” harfi belirlemek için işaret harfidir.

Ellerindeki veriki göstererek bunu alsın ve gitsin, yiyecek alsın diyorlar. Bütün verikleri değil, yalnız o gün yiyecek alacak kadarını veriyorlar.

Burada da bize iş verme teknolojisi öğretiliyor. Müteahhide belli bir miktar tahsisat verilir. Müteahhit onu harcayarak işini bitirmiş olur. Onunla en iyisini ve yenisini yapar. Müteahhide ek tahsisat verilmez. Yapılanın kabulü yapılır. Kalanlar yeni proje ile yeni ihale ile çıkarılır. Başkası alabilir. İşte bunu bize öğreten buradaki “Hazihi” kelimesidir.

“Verik” aslında “verek”ın çoğuldur. Bu sebeple dişi işaret zamiri gitmektedir. Sonraları meskük paralara verik denmiştir. Verik çok paranın birimidir. Ama çoğul için de kullanılır. “Evrak” “Verek”ın çoğuludur, yapraklar demektir, sahifeler demektir.

Altın üzerinde bir dinar yazılıdır. Gram yazılı değildir. Artık o gerçek miktarını ifade etmez. Bugünkü TL’lerin üzerinde lira yazılıdır. Kendisinin değeri hiç yoktur. Çünkü kâğıt olarak onu taşıyan için hiçbir değer ifade etmez.

Kaydi paralar da verik hükmündedir.

إِلَى الْمَدِينَةِ

Eay eLMaDIyNaTi (Eila eLFaGIyLaTi)

“Medineye”

“Fi’l-mediyneti” deneceği halde “İle’l-mediyneti/medineye” denmektedir. Çünkü medinenin kenarına varacak, en yakın yerde alışverişi yapacak ve dönecektir. “Fi’l-mediyneti” dense, git istediğin yerde alışveriş yap denmiş olur. “İla” da “Beyn”den dönüşmüş kelimedir. “İla” “Min” karşılığıdır. “N” “L” olmuştur. Sonundaki “A” “Y”den dönüştüğü için “İleyhim” diyoruz. “B” de önce “V” sonra “I” olmuştur, aralarında etkileşme yoktur.

“MDN” “DYN”dir, yaklaşma demektir. Köylerde evler dağınık olduğu halde kentlerde evler birbirine yakındır. Küçüklere “belde”, büyüklere “medine” denmektedir. “Beyt, Karye, Belde, Medine ve Mısr” büyüklüklere göre sıralanmıştır.

“Beyt” birlikte yaşayanların yerleridir.

“Karye” birlikte çalışanların yerleridir.

“Belde” birlikte perakende alışveriş yapanların yeridir.

“Medine” ise birlikte toptan alışveriş yapanların yeridir.

“Mısr” birlikte planlamanın yapıldığı yerdir.

Evde yaşayanlar arasında sır diye bir şey yoktur. Semtte yaşayanlar birlikte her gün iş yaparlar. Beldede ise gerektiği zaman buluşurlar, birbirlerini tanımazlar ama tanıyanları tanırlar. Medine aynı dili konuşanların birliğidir. Ülkede bütün medineliler aynı dili konuşurlar. Mısrda ise ilmi dille birbirleri ile anlaşırlar, uygarlık dilini konuşurlar.

“DYN”den “Y” düşmüş, yerine “MaFGaL”deki “M” kök harfi olmuştur. “M” kalabalıklığı temsil eder. Medyen özel isim olmuştur.

Demek ki Kehf büyük kentlerin birisinin yanındadır; İzmir veya Antalya’nın içindedir. Mağara Anadolu’daki eski büyük şehirlerinin yanındaki yerlerde aranacaktır. Kişi günlük olarak gidebilecektir. Üç saatlik yol kabul etsek, yaklaşık 15 kilometre civarında bir uzaklıktadır. İçtihat işte budur. Diyelim ki 30 kilometredir. Demek ki büyük kentlerin yani üç-dört kentin 20, en çok 25 kilometre uzağındadır.

فَلْيَنْظُرْ

Fa eLYaNÜuR (Fa eLYaFGaLu)

“Nazar etsin”

İki türlü görmek vardır.

Biri, görüşünüzü yoğunlaştırıp bir yeri görürsünüz. Oradaki değişimleri beyninizde işlersiniz. Buna “Re’y” denir. Belli bir yer üzerinde durmak, girdileri çıktıları ve içindeki düzeni incelemek “re’y”dir. Üretim ve tüketime benzer.

“Basar” ise toptan bakıştır. Geniş alanlarda neler olduğunu, nereden ne çıkıp neyin nereye gittiğini incelemedir. Ekonomide ticaret bunu yapar. Batılılar buna “makro ekonomi” diyorlar.

“Nazar” ise basar benzeridir. Farkı şudur: Basarda siz müdahale durumunda değilsiniz. Oysa nazarda ise kendiniz bir şey yapmaya karar vereceksiniz. Gitsin, araştırsın, hangisi takva olarak ezkâdır. Nazar’ın mefulü bundan sonraki “Eyyüha” kelimesi olmuş olur.

“NJR” 129 defa, “NWR” 3 defa geçmektedir. Toplam = 2*2*3*11 etmektedir.

“N” ile “R” sınırlamayı ifade eder. “Ve” birleşmeyi ifade eder. “J” harfi ile “W” harfi gelmiştir, iki harf da sıkıntıyı içermektedir. Karanlıklarda aydınlığı beklemektir.

“Nazıra” ise zararı gidermek için Rab’dan yardım dilemektir, O’na bakmaktır.

Kur’an’daki bütün kökler böylece incelenmelidir, tartışılmalıdır. Belki bu iki-üç asır ister; biz ise bu çalışmayı sadece başlatıyoruz.

İstanbul Yenibosna’daki Ruhu’l-Kur’an Çalışmaları böyle olmalıdır. Sonuçlara ancak asırlar sonra varılır. Biz başlatmalıyız. Ruhu’l- Kur’an www.akevler.org sitesinde yayınlanmalıdır; beklemeden yayınlanmalıdır.

أَيُّهَا

EayYuHAv (EaFGaLuHAv)

“Hangisi”

Nazar etsin! Neye nazar etsin?

Hangi taam daha ezkâdır. Burada taama bakmıyor. Taamın hangisinin ezkâ olduğuna baksın. Demek ki eğer pirinçten taşları ayıklıyorsanız hangilerinin taşlar olduğuna bakılır. Tüm üretme budur. İnsan daima değişik imkânlarla karşılaşır, bunlardan en ekonomik ve en verimli olanı tercih edilir.

“EYY” “Ayet” kelimesinin kökündendir. “Ayet” işaret levhasıdır. Yolu gösteren işarettir. Şıklardan biri “Eyyü”dür. Hangisi anlamındadır. Levhanın üzerinde Konya ve Ankara yazılı ise Konya ve Ankara’nın her biri “eyyü”dür. “Ha” tenbih edatıdır. Yanlış yapma, Konya yerine Ankara’ya yönelme demektir.

أَزْكَى

EaZKAv (EaFGaLu)

“Daha zeki”

“Zekiyye“ bol otlaklı arazi demektir. Sonraları canlılık için kullanılmıştır. Canlının temizlik özelliğinden dolayı temizlik; büyüme ve gelişme özelliğinden dolayı da artma anlamı kazanmıştır. Burada daha çok besleyici anlamındadır.

Besinler çeşitlidir. Daha çok zevk verenler vardır. Daha çok besleyenler vardır. Burada aldıkları karar tasarruf kararıdır.

Öyle üretim yapmalıyız ki o en çok besleyici olmalıdır, sağlığa elverişli olmalıdır. Makroda bunu kredi ile düzenliyoruz. Herkese çalışma kredisini veriyoruz. Kredi alınan siparişe göre faizsiz verilmektedir. Hangi yiyecek deha ezkâ ise onun kredisini büyük tutarız, artırdığı ile başka senetler alır onunla kâr eder. Aldığı için pahalanır. Yani orası burasını sübvanse etmiş olur. Kredi düzenimizi kurarken hep ezkâ’yı arayacağız.

“Ezkâ” demek besleyici anlamında olduğu gibi büyüyen anlamındadır. Yani firma büyüsün isteriz. Bütün faaliyetler insanların çoğalması ve insanların daha çok üretmesi esasına dayanır. Bizimle kapitalistler arasındaki fark; onlar paranın çoğalmasını ister, biz ise üretilen ürünün çoğalmasını isteriz, bu konuda sosyalistlerle aynı görüşteyiz.

“KV” 59 defa, “Zel” ile 1 defa geçmekte; toplam 60=2*3*3*5 (basit oranlar kanunu) eder.

طَعَامًا

OaGAvMan (FaGAvLan)

“Yiyecek”

“OGM” kökü yiyecek demektir. “O” (ط) işe gelme, işe yarama, faydalı olma anlamındadır. “G” etki etmedir. “M” maddedir.

Güneşten gelen ışık enerjisi bitkilerin yapraklarında kimyasal enerjiye çevrilir, depolanır. Güneş’te atom enerjisi halinde olan enerji yapraklar sayesinde canlılarda kimyasal enerjiye dönüşür. Sonra kimyasal enerji elektrik enerjisine, mekanik enerjiye çevrilir, ısı enerjisine dönüşür. Isıtmak için istenerek dönüştürülür. Ayrıca kullanıldığı için ışık enerjisi ısı enerjisine dönüşür ve uzaya iade edilir.

Kâinatta hidrojen enerjileri yıldızlarda depolanmıştır. Sonra kâinatı ısıtmaktadır. Kâinat ısınınca da genişlemektedir. Sıcaklık basınç yapar. Kâinat dört boyutlu uzay içinde bir küredir, çapı gittikçe büyümektedir. Taamdaki enerji sayesinde tüm hayat olayları olmaktadır. Madde olarak su her şeydir. Çünkü diğer maddelerde su atomlarının birleşmesi ile oluşmuştur. Su yalnız hayatın değil, enerji dışındaki bütün varlıkların kaynağıdır.

فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ 

FaLYaETiyKuM Bi RiZQın MiNHu

“Size ondan bir rızık ile gelsin”

Buradaki “Fa” atıf Fa’sıdır. Sebep sonuçları ile sıralanmıştır. Ba’sedelim, nazar etsin, satın alıp getirsin. Önce bu işleri sıra ile yapsın, ondan sonra da ara vermeden peş peşe bunu yapsın demektir. Demek ki bu da görevin tevdiidir.

Görev yaparken ana hatları belirtiliyor. Görevi alan kişi o işleri yapacaktır. Onu değiştirmez. Zikredilmeyen hususlarda ise kendisi yetkilidir, içtihat yapacak ve devam edecek. Yanlış yapmaktan sorumlu değildir, yapmamaktan veya geciktirmekten sorumludur. Arada başka işler yapmaz. “F” harfleri bunu ifade eder. Yani bunu geciktirecek başka iş yapamaz.

“Lam” emir Lamı’dır. “L” harfi “Beyn”deki “N”den dönüşmüştür, işin sonunu gösterir. Hangi maksatla yapılıyorsa onun başına gelir. Belirlilik ifade eder. Muzarinin başına gelir. “Küm”ü Türkçeye çevirirken biz diye çevireceğiz.

“Eta” geldi anlamındadır. Su kanalının adıdır.

“ETY” 549 defa geçmektedir. “Hatu” 5 defa geçmektedir. Toplam olarak 554 etmektedir. Basit oranlar kanununa uymuyor. Başka kelime aramamız gerekir. “EDD” kelimesi 1 defa geçmektedir. O zaman toplam 550 eder.

2*5*5*11 basit oranlar kanununa uyuyor. Bu seminerde yeni mucize keşfetsek, tek olan eşlerin sayıları toplamı basit oranlar kanununa uyuyor, diyebiliriz. Araştırma yapılmalıdır. Seminerlerimizi okuyanlar artık seminer üzerinde çalışmaya başlamalıdırlar.

“Hu” zamiri taama gitmektedir. Taam türünden hangisi ezkâ ise baksın. Yani vasıf itibariyle hangisi daha sağlıklı ise besleyici ise taze ise baksın.

Ekonominin temel kanunu budur. Herkes ezkâ olanı üretmeye başlar, piyasaya öyle çıkar, o satılır. Herkes ezkâsını aradığı için herkes en verimli olanı tercih edecektir. Bir saatte üretilenin yaşattığı güne “değer” diyoruz. Bu para ile ölçülmektedir. Farklı birimlerle ikisi de zaman içinde ölçülmektedir. “Gün/Saat”in Kur’an’daki adıdır.

“Bi” beraber gelsin anlamındadır, getirsin manasındadır. “Bi” aynı zamanda araç olmaktadır, müteaddi yapmaktadır.

“Rızık” kelimesi Kur’an’da 123 defa, “NSK” kelimesi 7 defa geçmektedir. 130=2*5*13 eder.

“Razaki üzüm” denmektedir. Üzümün bir çeşididir. Değişik şeker türleri vardır. Vücuda girerler ve değişik şekillerde depolanırlar. Bazıları yağa çevrilip depolanır. Enerji olarak kullanılacakların hepsi sonunda üzüm şekeri olarak kullanılır. Üzüm şekeri sudan sonra hayat için önemli bir maddedir. Enerji birimi kaloridir. Besinlerde kalori miktarı ölçülmektedir. Bu üzüm şekerinin besleme kabiliyeti ile ölçülmelidir.

وَلْيَتَلَطَّفْ

Va eLYaTaLatTaF (Va eL YaTaFagGaL)

“Ve talattuf etsin”

“V” harfi telettüfü nazara bağlamaktadır. Nazar etsin ama kendisini saklasın.

“L” harfi emir lamıdır, böyle yapsın. Türkçedeki gelsin-gitsin türündendir.

“Lataf” hediye benzeridir. Karşı taraf istemeden ve ona haber vermeden gönderilen hediyedir. Hediyeden farkı, hediyede geleceğini bildirmektedir. Lütufta ise bir karşılık beklenmemektedir ve karşı taraf da talep etmemiştir. Sonra bu hüviyetini gizlemek şeklinde ortaya çıkmasıdır. Başka hüviyetle dolaşmadır. Adını değiştirme, elbiseyi değiştirme, yüzünü değiştirme bunlardandır.

Hareketlerini değiştirmiyorsun. Sadece kimliğini değiştiriyorsun. Türkçedeki şaka dediğimizde latife karşılığı olmaktadır.

وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُم أَحَدًا (19)

Va LAv YuŞGıRanNa BiKuM EaXaDan (VaLAvYuFGıLanNa BiKuM AFGaLaN)

“Ve sizi kimseye iş’ar etmesin”

Buradaki “Ve” talattuf gibi “yenzur”a bağlamaktadır. Önce medineden ezka taama baksın. Bunu medinenin kenarında yapsın, içeriye girmeye çalışmasın, hüviyetini saklasın, kimsenin bilmediği ismi kullansın. Ebu Hasan der, çocuğunu bilmedikleri için anlamazlar, yalan da söylememiş olur. Nebi’ye “Selamünaleyküm” diyeceğine “Samun aleyküm” demiş, o da “Vealeyküm” demiş. Bu bir sanattır. Buna talattuf denmektedir. Hüviyetini sakladığı gibi arkadaşlarını da iş’ar etmesin. İşte bunlar meşru olanlardır.

Yüz lojmanlı apartmana çekilirsiniz. Dışarı çıkmazsanız sizi zaten kimse tanımaz. Ticaret için çıkarsanız, talattuf edersiniz, semtinizin sırlarını anlatmazsınız. Merkezi yönetimlerin de semtinize girme yetkileri yoktur. Her ne şartla olursa olsun içeridekilerin izni olmadığı zaman devletin görevlileri eve giremezler. Bu Kur’an’da bellidir. Aşirete, kabileye ve kavme yani ocağa, bucağa ile ülkeye ve devlete de içerdekilerin izni yoksa kimse giremez.

İnsanlar başkalarına zarar vermemek şartı ile istediği gibi yaşamak ve çalışmak özgürlüğüne sahiptir. Suçlu da olsa kimse kimseye karışmaz. Ancak yaptığının cezası verilir.

“ŞGR” saç teli kıldır, beyni remz eder. Başın en ince parçasıdır. Onunla insanın bilincini temsil ederler. İnsanda dört meleke vardır; zevk, şuur, muhavere ve lüb (tat, bilinç, görüşme ve yapma). Bunlar her insanda farklıdır. Bunlar birlikte kullanılırlar.

“İşar etmek” demek bilinçlendirmek demektir. İnba etmekten farklıdır. Orada durumu anlatıyorsun, burada ise kendisini tanıtıyorsun. Bilgisayar da seninle satranç oynamaktadır ama bilgisayarın bundan haberi yoktur. Programı yaparken alternatifleri sıralamadır. Ama programı yapanın da ben oynadığım zaman haberi yoktur. İnsan ise düşünerek oynar, hareket ettirdiği taşın hareketine o komuta etmiştir. Nasıl hareket ettiğini de bilmektedir. Bilimde bir yasa vardır. İnsan çocukluğundan beri kendisini bilmekte, kendisinin yaptığı ile başkasının ona yaptığını net olarak anlamaktadır. İnsanın sinir telleri dördüncü zamana kadar uzanmaktadır. Geçmişini bilmekte, gelecekte örnek olarak öleceğini bilmektedir. Tekrar dirilme inancı da buradan gelmektedir. Geleceğe ait rüyalar da böyle görülmektedir. Yaptığımız muhakeme ile geçmişe gitmekteyiz ve geleceğe gitmekteyiz.

“Ehad” kelimesi “Hudud” kelimesi ile eşleşmektedir. “VXD” 153 defa, “XDD” 25 defa geçmektedir. Toplam olarak 178=89*2 eder. Basit sayılar kanununa uymamaktadır. Başka kelime bulmak gerekmektedir.

 

YORUM

Kur’an kıssaları örnek davranışlardır. Siz de böyle davranacaksınız anlamındadır. Olayları tahlil ederek fıkıh oluşturuyorsunuz. Biz Akevler fıkhını böyle oluşturmaya çalıştık. Sermaye’nin ve bürokrasinin hâkim olduğu bir düzende bir şey yapmayacağımız için Allah bizi İzmir’de topladı. Akevler’in kurucularından hiçbiri İzmirli değildi. Herkes bir yerden gelmişti. Ayrı ayrı görüşte idik. Bizim makroda yapabileceğimiz bir şey yoktur.

1- Kooperatif kurduk, yirmi dönüm yer aldık.

2- 4000 dönümlük bir dağı satın aldık. Bir ağaç vardı, onu da ben kesmiştim. Hiçbir kayıtta orman yazılı değildi. Asıl tapuda varislere geçmiştir. Kadastro hudutları tespit etmediği için 4000 dönüme karşılık 600 dönüm olarak vermiştir. Mahkeme kararı ile 400 dönüme indirilmiştir. Hala bizim olan yeri devlet bize vermemektedir.

3- 250 dönümlük yer aldık.

4- 600 dönümlük yer aldık.

5- 4 milyon dolarlık demir-çelik döküm fabrikasını iflastan kurtardık.

6- İstanbul’da değeri buna yakın olan bir çiftliği hacizden kurtardık.

7- İlmi çalışmalar yaptık.

Yarım asırdır uzletteyiz.

Sadece talattuf etmedik. Asla kimliğimizi gizlemedik. Yaptığımız hata, büyük işler yapmaya kalkıştık. Oysa büyük işleri yapmamız mümkün olmamaktadır. İkinci hatamız da siyasete katılmamızdır. Oysa bizim Kehf Ashabı gibi sadece kendi kooperatifimizde ve on kişi kadar kimse olarak işe başlamış olmamız gerekirdi.

İstanbul Yenibosna’da da şimdilik üç kişi olarak derslere devam ediyoruz. Daha on kişi olamadık. Buna rağmen eski işleri tasfiye edemedik. Duramıyoruz. İstihare yapıyorum. Ortak arıyorum, bulursam devam ediyorum, bulamazsam yapmıyorum.

Hüseyin Bağdatlı kendisi geldi, devama başladık. Bende ilerleme oldu. Bilgi edindim ama proje çalışmalarım sonuçlanmadı. Ancak herhangi bir üretim yapamadık. Yılsonuna kadar nezrimiz var, devam ediyoruz. Ondan sonraki kararı o zaman vereceğim. Allah’ın göstereceği yolda hareket edeceğim.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve aralarında soruşsunlar diye onları görevlendirdik. Onlardan biri ne kadar kaldık dedi. Bir gün veya bir günün bir bölümü kaldık dediler. Yetiştiricimiz ne kadar kaldığımızı daha iyi bilendir. Birimiz bu yaprak ile kente varsın, en uygun yiyecekleri alsın, kendisini tanıtmasın, bizden de kimseye söz etmesin dedi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve böylece birbirleri ile tesaül etsinler diye onları ba’settik, onlardan bir kail kavl etti; ne süre lebs ettik? Bir yevm veya bir yevmin bazısında lebs ettik dediler. Ne süre lebs ettiğimizi Rabbimiz a’lemdir dediler. Birimizi medineye bu varıkımızla ba’sedelim, taamın hangisinin ezkâ olduğuna baksın, talattuf etsin ve bizi de kimseye iş’ar etmesin.”

 

وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا (19)

 

***

 

إِنَّهُمْ

EinNaHuM

“Onlar”

Arapça vurgu dili değildir. Vurgu yerine harfler gelir.

Onlara vurgu yapmak için başa “İnne” getirilmiştir. “Kevn’den dönüşmüştür. “Hum” zamirinin aslı “HuVUv”dur. “Vav”ın “U”ya eklenmesi için “U” getirilmesi için araya “Mim” getirilmiş, sonra da “Vav” düşmüştür.

Buradaki zamir “Haülai Kavmuna” sözlerine racidir yani kavmimiz demektir.

إِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ

EiN YaJHaRUv GaLaYKuM (EiN YaFGaLUv GaLaYKuM)

“Üzerinize zahir olurlarsa”

“EiN” Şart edatıdır. İki cümleden biri olursa diğeri de olur. Bu şartın cevabı sizi recm ederlerdir. “Zahr” sırt demektir. “Batn” ise karın demektir. Ğaib var şehadet var. Zahir var batın var. Sır var aleniyet var. Cehr var, hafi var. Bunlar bizim bilgilerimiz arasında yer alır.

“JHR” Kur’an’da 59 defa geçer, “JGN” 1 defa geçer, toplamı 60=2*2*3*5 eder.

“Zahir olmak” galip gelmek anlamındadır. Bir de ortaya çıkmak “Alâ” ile taaddi eder, sizi bilirlerse demek olmuş olur.

“ZGN” kelimesi ikamet kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır. Hareketli olduğunuz zaman anlamındadır. Hareketli olmak demek dışarıya çıkmak, görünür hale gelmek demektir. Zahir olmak, galip gelmek, yere yatırmak anlamındadır.

يَرْجُمُوكُمْ  

YaRCuMUvKuM (YaFGaLUvKuM)

“Bizi recm ederler”

Bir amaçla toplanmış taş yığınıdır. Taşlamak için toplanmış taşlardır.

“Recmetmek” taşlamak demektir. Taşlamak aynı zamanda dışlamak demektir.

“R” tekrarı, “C” toplanmayı ve “M” de maddeyi ifade eder.

Bizi recmederler, taşlarlar anlamındadır. Katledilmesi gerekmez. Şeytan katledilmemiştir ama taşlanmıştır, kovulmuştur. Kendilerine yaşama imkânının tanınmadığı kimseler recmedilmişlerdir.

Hukuki koruması kaldırılmış kimseler recmedilen kimselerdir. Türkçedeki çete karşılığıdır.  Yargısız bir kimsenin canına kastetme recmdir.

İslâmiyet’te cephe savaşları vardır. Karşı taraftaki kişiler değil, topluluk hedef alınır ve bombalanır. Çatışma dışında İslâmiyet’te muhakemesiz öldürme yoktur. Basın yayın yoluyla insanlar suçlanamaz. Soruşturmacılar soruşturur, dışarıda beyanda bulunmazlar. İttifak ederlerse ceza verilir, ittifak etmezlerse iftira suçundan cezalanırlar. Bu soruşturmacıların dördü birden duruşma salonuna alınırlar, dördü birden ‘evet, bu kişi şu suçu işledi” derse ceza verilir. Yoksa suçu iftira etmiş olur ve kendileri cezalanır.

Soruşturması yapılmamış ve yargı karşısında soruşturmacılar çıkmamış bir fiilden dolayı Gülen’in suçlanması hatalıdır. Recmetmedir. Gelişigüzel çaydan toplanan taşlar gibi saldırmaktır. Cephe savaşında bu meşrudur. 15 Temmuz gecesi devlet ne yapsa meşrudur, kendisini savunmuştur. Savaş suçlusu sonradan mahkemede muhakeme edilmez. Ama teslim olduktan sonra artık cephe savaşı yoktur, doğrudan yargılama vardır.

أَوْ يُعِيدُوكُمْ  

EaV YuGIyDuvKuM (EaV YufGıLuvKum)

“Yahut iade ederler”

“Ev” veya demektir. Bunu yaparlar veya recmederler.

Kalabalık hayvan sürülerinin sulamalarında varış yoluyla dönüş yolu birbirinden farklı olmadan kullanılır.  Hayvanlar değişik yollarla suya varırlar sonra bir yolla ahırlarına dönerler. Bu yola “avd” denir. Değişik yerlerden bir yere gelinir. Sonra o birlik kendilerine kanalize edilir.

Millî Görüş Hareketi değişik tarikat ve mezhepleri birleştirdi, “Adil Düzen”de topladı. Sermaye bunu gerisin geriye tekrar batıl düzene götürdü.

“G” ekiyi, “Y” kolaylığı, “D” de çevrelemeyi ifade eder. Tekrar eski yere getirme anlamındadır. Rücu da gerisin geriye gitmedir.

فِي مِلَّتِهِمْ

Fİy MilLaTiHiM (FIy FiGLaTiHiM)

“Milletlerinde”

Daha önce kavimlerinden bahsettiler, burada da milletten bahsediliyor. Bunlar arasında bir ilişki var demektir. Kur’an böylece kelimeleri öyle yerleştirir ki onların karşılaştırılmasından pek çok mana çıkar.

İki millet vardır.

Biri İbrahim milletidir.

Diğeri bunun dışındaki millettir.

Yahudilik, Brahmanizm, Hıristiyanlık ve İslâmiyet İbrahim milletidir. Bugün bunları reddeden kapitalizm, sosyalizm, nasyonalizm İbrahimî olmayan millettir. İbrahim milletine mensup olanlar zamanla dinlerini bozarak küfür milletine girmişlerdir. Bugün uygulanan küfür dinidir, küfür düzenidir. İslâmiyet dâhil bütün dinler/düzenler tahrif edilmişlerdir. Yeniden dirilmek zorundayız. Kur’an ve müsbet ilim bizi Hakka götürecektir. Kur’an’ın üstünlüğü tahrif edilmemiş olmasıdır ama anlamı tahrif edilmiştir.

“Mülle” ağzı dikilmiş dolu torbadır. En büyük topluluktur. Bugünkü büyük din ve mezhepler anlamındadır. Yeni düzeni bu hak dinlerin birlikte çalışması kuracaktır. Din adamları değil, o dinlerin mensupları kuracaktır. Kooperatifler hâlinde organize olacaklardır.

“M” varlıktır. “L” belirleyicidir, tanıtıcıdır. Hak dinde olmadır.

وَلَنْ تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا (20)

Va LaN TuFLiXUv EiÜan EaBaDan (Va Lan TuFGıLUv EiÜan)

“Ve artık ebeden iflah olamayız.”

O zaman iflah olamayız.

“Ve”den sonra hazf olmuş cümle vardır. Eğer milletlerine avdet edersek artık iflah olmayız demektir. “İzen” buna işaret etmektedir. “İzen” bu kanaati verdirmektedir.

“Len” gelecekte hiçbir zaman demektir. İrtidat edenlerin tekrar imana gelmeleri çok zordur. Bu sebeple Millî Görüşçülerin veya Gülencilerin tekrar “Adil Düzen”e dönmeleri çok zordur. Döneceklerini ümit etmiştik. Referandumdaki ‘Evet’ler bu ümidimizi sona erdirdi. Allah isterse her şey olur. Bu sebeple biz başka parti veya cemaati tutmuyoruz. Kendi “Adil Düzen” semtlerimizi kuruyoruz. İnsanlara teker teker ulaşmak istiyor, bize ortak olmalarını istiyoruz. Cemaatlerin katılması ile bu işin olmayacağı birinci Akevler denemesinde ortaya çıkmıştır. Biz yeni cemaat olmayacağız. Biz yeni kooperatifler olacağız. Bir kooperatif değil, çok kooperatif olacağız. Herkes kendi partisinde kalacak, herkes kendi tarikatında kalacak ama hayatlarını “Adil Düzen”lerde birleştireceklerdir.

“Felah” “Felh” toprağın yarılmışı, çatlak toprak demektir. Tarlayı sürme anlamında “felah” kullanılmıştır. Tarlayı sürmek onu ekin ekilecek hale getirmek demektir. “Felah” bulmak da olgunlaşıp işe yarar hale gelmek demektir.

“F” bitişik kalmak şartı ile ayrılan yerdir. “L” belirliliktir. “X(Ha)” da harekettir. “Refah”la akrabalığı vardır. “Refah” malen ferahlıktır. “Felah” ise ruhen ve bedenen ferahlıktır.

 “Badae” başlamak demektir. “Ebeden” başı olmayan dolayısıyla sonu olmayandır. “B” geçittir. “D” çevredir. Hiçbir zaman demektir.

 

YORUM

Bu ayetin bize verdiği şudur: Ak Partililer dâhil Millî görüşçüler iflah olmayacaklardır. Gülenciler dâhil Risaleciler iflah olmayacaklar demektir. Çünkü onlar İbrahimî milletten küfür milletine dönmüşlerdir. Yeni peygamber gelmeyeceği gibi yeni mezhep veya yeni parti bizi felaha götürmeyecektir. Biz semt kooperatifleri olarak organize olacağız ve İbrahim milleti içinde orada yaşayacağız. Her hücre ayrı ayrı hak millette yer alacaktır. Zamanla onlar kendiliğinden yok olacaklardır. Bize saldırırlarsa da Allah onların üzerine bombalar yağdıracaktır. Bu hususu herkes iyice bilmelidir. Biz kimseyi düzeltmekle uğraşmayacağız. Biz sadece söyleyeceğiz, o da dinleyen olursa. Kör, dilsiz ve sağır olana bizim yapacağımız bir şey yoktur. Bize saldıran olursa biz hak yolda isek bize bir şey olmayacak, onlar helak olacaklardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Onlar size üstün olsalar sizi taşlarlar veya kendi topluluklarına döndürürler. O dem hiç kendinize gelemezsiniz.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Üzerinize zahir olsalar sizi recmeder veya milletlerine iade ederlerdi. İzen ebeden iflah olmazsınız.”

 

إِنَّهُمْ إِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا (20)

 

 

 

 

***

 

 



© 2024 - Akevler