İSRÂ SÛRESİ TEFSİRİ
Süleyman Karagülle
2286 Okunma
İSRA SÛRESİ 1-4 .AYETLER

İSRA SÛRESİ - 1. Hafta

1-4 ayet

 أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ (1) وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ أَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُونِي وَكِيلًا (2) ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا (3) وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا (4)

 

***

 

Surelerin dağılımı: 1+64+32+16+Tevbe=1+112+Tevbe=114

(7+3*4+1+1+1+1+3+7*4+10)+1=64+1=65

İsra Suresi 17. suredir, üçlü surelerin 8. suresidir. Bu sureler Mekke’de nazil olmuşlardır. İlk sekiz surenin açıklamalarıdır.

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا...

SüBXAvNa elLaUIy EaSRAv Bi GaBDaHUu LayLan MiNa elMaSCiDi eLXaRAvMı EiLay eLMaSciDi eLEAQÖAv elLaÜIy BaRaKNAv XaVLaHUv LıNuRiYaHUv MiN EaYAvTıNAv

“Ayetlerinden ona irae etmemiz için havlini mübarek ettiğimizin Mescidi Haram’dan Mescidi Aksa’ya abdini leylen isra eden sübhandır.”

“Sebhe” omuzlara atılan, esen rüzgârda kanatlar gibi açılan elbise demektir. Sonraları uçmak ve yüzmek anlamlarında kullanılmıştır. “Tesbih etmek” yüzdürmek veya uçurmak demektir. Arapçada mecaz olarak yüceltmek anlamına gelir. Tef’il babından teksir için kullanılır. Türkçede tarikatların kullandığı “zikir” Kur’an’da “tesbih” olarak geçmektedir. “Zikir” anlamak, anmak ve düşünmek demektir.

“Sübhan”ın Kur’an deyimleri içinde manası şudur. Yapılan işlerde eksik bir şey yapmamıştır. Yapılan her şey gerektiği için yapılmıştır, en uygun şekilde yapılmıştır. Örnek olarak Ay olmasa, Yer’in günlük ve senelik hareketleri olmaz. Diğer gezegenler olmasa, Ay’ın düzgün hareketi olmaz. Boş yere yaratılmış bir şey yoktur.

Yıldızlardaki hidrojen helyuma dönüşmekte ve çıkan ışıkla kâinat büyümektedir. Kâinatın büyümesi ile galaksiler birbirinden kopmaktadır. O halde kâinatta israf yoktur, eksik bir şey de yoktur.

“Allah’ı tesbih etmek demek, Allah’ın insana verdiği görevleri yapmak ve böylece eksik bir şey bırakmamak demektir.

Bu sure de bundan önceki sureler gibi uygarlaşmayı anlatmaktadır. Her şeyin gerektiği için ve uygun olarak yaratıldığını, olayların öyle düzenlendiğini anlatmaktadır. Bugün yeryüzünde mevcut olan kapitalizm ve sosyalizm ile karma ekonomik düzenler, dünyada olmuş olanların hepsi Allah’ın takdiri ile olmaktadır. Allah’ın bunlarda bir kusuru ve eksikliği yoktur.

Bundan önceki sure, “Allah’ın emri geldi, acele etmeyin” diye başlamıştı. Burada “Allah sübhandır, gereksiz bir şey yoktur, eksik bir şey de yoktur” denmektedir. Bundan evvelki surede Allah’ın emrinin geldiğini haber vermiş, bu sure ise bunun geliş şeklini anlatacaktır.

Ayet Mescidi Haram ile Mescidi Aksa’dan bahsetmektedir. Allah azim peygamberler göndermiştir. Bugün yaşayan dört büyük din ve uygarlık vardır, bunlar Hıristiyanlık, Müslümanlık, Budizm ve Hindu dinleridir. Bunların kitapları ahlâk kitaplarıdır. Düzen kitapları ise iki tanedir; Tevrat ve Kur’an. Kur’an’ın merkezi Mekke’dir. Tevrat’ın merkezi Kudüs’tür. Bu iki yer kıyamete kadar varlıklarını sürdüreceklerdir.

“Havlini mübarek ettiği” denmektedir. Buranın havline “bereketli hilal” denmektedir. Ortadoğu dediğimiz buralar çok bereketlidir. Önce Fırat, Dicle, hatta Nil ve birçok Ortadoğu suları burasını bereketlendirmektedir.

Buranın bereketi asıl üçüncü binyıl içinde olacaktır. Buralarda “Sular Vakfı” kurulacak ve tüm Ortadoğu dünyanın en bereketli yeri olacaktır. Güneydoğu Anadolu’da inşa edilmekte olan barajlar bunun başlangıcıdır. “Sular Vakfı” Ortadoğu topraklarına su verecek, verim belki on misli artacaktır. Bu artan ürünler toprak koyan ile su koyanlar arasında paylaşılacaktır. Buraların bereketli olmasının başka bir sebebi de petrol yataklarının en çok buralarda bulunmasıdır. Geçici olmakla beraber üçüncü binyıl uygarlığı petrolle kurulacaktır.

Bu topraklar bereketlidir, çünkü bugünkü uygarlığı kuran Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed bu topraklarda yetişmiştir. Buradaki irae rüyada gösterilendir. Bunun rüya olduğu bu surenin 60’ıncı ayetinde açıkça ifade edildiği gibi, “gece isra ettik” demekle gerçek isra olmadığı ifade edilmiştir. “İsra” zaten gece yolculuğudur, gündüz yolculuğu değildir, “leylen” denmesine gerek yoktur. Gece göstermek ancak rüyada olur. Çünkü geceler karanlıktır, bir şey görülmez, ancak rüyada görülür.

Burada gösterilen ayetler gelecek uygarlıklardır.

Buradaki “abd” marifedir. Kim kastedilmektedir? Tevrat’ta, İshak’ın oğlu Hazreti Yakup’un amcası İsmail’i Mekke’de ziyaret ettikten sonra, tekrar Kudüs’e doğru yol alır. Bugünkü Aksa Mescidi’nde uyurken rüya görür. Görülen rüya odur. Bundan sonraki ayette Hazreti Musa’ya verilenden bahsedilmektedir. Dolayısıyla buradaki “abd” ikinci adı İsrail olan Hazreti Yakup’tur. Bu ayetten dolayı adı “İsrail” olmuştur. Allah’ın gece yürüttüğü anlamındadır. Bununla beraber 60’ıncı ayette Hazreti Muhammed’e de hitap etmektedir. Demek ki benzer rüyayı Hazreti Muhammed de görmüştür. Rüyada gösterilen gökteki olaylar değildir. Rüyada gösterilen Ortadoğu’da olacak olanlardır, Ortadoğu peygamberleridir.

Hadis kitaplarında anlatılanlara Kur’an’da işaret yoktur. Biz Kur’an’ı yorumladığımız için oralardaki rivayetler üzerinde değil de Kur’an’da ifade edilenler üzerinde duracağız.

سُبْحَانَ

SüBXAvNa

“Sübhandır”

“Sin” dişler gibi dizilenlerdir. İnsanlık tarihi böyle tanelerden dizilmiştir. Toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve çiftçilik dizisinden sonra, Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazreti İsa ve Muhammed dizileri vardır.

“Bab” geçit, geçiş kapısı demektir. Dar boğazlardan geçmedir. Bin senede bir insanlık yeni uygarlıklara geçer.

“H” hareketi ifade eder. Yeni uygarlık ileri sıçrama yapar. Canlılarda evrim vardır. Topluluklarda da evrim vardır.

“Nun” harfi kelimenin bittiğini ifade eder. Tenvin ismin sonuna gelir. “Nun” da fiilin sonuna gelir. Eski uygarlık orada tamamlanır, yeni uygarlık başlar.

İnsanın nominal ömrü 100 yıldır; üçte birinde 33 yıl tesbih olunarak gelişme çağı anlatılır, üçte biri olan 33 sene olgunluk çağıdır, üçte biri olan 33 yıl da yaşlılık çağıdır.

Uygarlıklar da böyledir. 333 sene gelişirler, 333 sene duraklama çağını yaşarlar, 333 senede de çökme dönemini yaşarlar.

Ayrıca tüm insanlık 66 000 yıldır gelişmektedir. Olgunluk çağına girmiştir. Bu sure bu olgunluk çağını anlatmaktadır.

Hazreti Yakup Peygamberin ve Son Nebi’nin rüyalarında bu gösterilmiştir.

الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ

elLaUIy EaSRAv Bi GaBDiHi

“Abdini isra eden kimse”

“Sera” akan deredir, düzlüğe geldiği zaman kaybolur, görünmez olur, ileride tekrar ortaya çıkar. Gece yolculuğu ona benzetilmiştir. “Sır” kelimesi de akrabadır. “Serir” üstüne oturulan kanepe türü divandır. Üstüne oturup serinlemekten “sevinç”, altına bir şey gizlemekten “sır” anlamlarını kazanmıştır. “Serap” kelimesi de benzer şeyleri ifade eder.

“Sera leylen” demek gece karardı demektir. “Esra er-racülü leylen” demek adam geceyi yürüttü demektir. Kararttı değil geceledi deriz. Yani dışarıda gece kaldı anlamındadır. Heceledi, hece hece söyledi anlamındadır. Kur’an’da ifal babında “Esra” kelimesi “Bi” ile beraber söylenir ve “Leylen” kelimesi ile söylenir.

لَيْلًا

LayLan

“Leylen”

“Esra” kökünde gece manasını varsayarsak, “Leylen” kelimesini mutlak manasında olabilir. Gerçi “lale yelilu” fiili yoksa da hükmen var sayabiliriz. “Leyl” kelimesi görmeye manidir. O halde hakiki mana vermeyiz, mani karine vardır. “Leylen görmek” rüya görmek demektir. O halde “Leylen”e zarf olarak rüyada gördüm anlamını veririz.

“Leyl” kelimesi cins isimdir. Kelime müfrettir ama kendisi cemidir. “Temr” yani hurma gibi bir kelimedir. Tekili “Leylet”tir.

Bununla beraber bugün ışınlama üzerinde çalışılmaktadır. Bir cismi kendi ekseni etrafında döndürelim ve ışık hızına yaklaşalım, cisim küçülmeye başlar, daha doğrusu bize küçük görünür. Işık hızına vardığında artık görünmez olur. Bunu çok iyi biliyoruz.

Güneş’te demir ve karbon gibi elementler olduğunu gönderdiği ışıkla biliyoruz. Sonra Güneş ışığı bize gelince içinde demir veya karbon atomları da gelir. Işık hızına çıktığı zaman demir yok olmaktadır ama tekrar düşük hıza indiği zaman demir ortaya çıkmaktadır. Bunun anlamı şudur, bize yok oluyor gibi görünüyor ama aslında yok olmuyor.

Demek ki, mesela, bir insanı ışık hızına çıkarsak ışık hızıyla göndeririz, gideceği yere varınca insan sapasağlam çıkabilir. Bu durumda Mescidi Haram’dan Mescidi Aksa’ya ışık hızıyla gitmiş olabilir, uzaya da çıkmış olabilir.

مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ

MiNa elMaSCiDi eLXaRAvMı

“Haram Mescit’ten”

Haram Mescit denmiş olmasının sebebi orada savaşın haram olmasıdır. Cidalın haram olmasıdır. Oraya giren herkesin emin olmasıdır.

Kâbe’nin çevresi mescittir. Mikata kadar olan yerler mescittir. Dolayısıyla oralara tren koysak ve Kâbe’nin çevresinde dönse tavaf etmiş oluruz.

“Hıram” keçe demektir. “Ahram” prizma demektir. “Harem” kapalı korunmuş yer anlamındadır. Helalin karşılığı olarak da kullanılmaktadır. “Sacid” meyvesinin bolluğundan dolayı dalları veya gövdesi yere eğilmiş ağaçtır. Alnı yere koymaya “secde” denir.

Hazreti İbrahim İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa etti. Orası Mısır’dan Irak’a giden yolcuların konakladığı yer olmuştur. Orası harem hâline getirilmiştir. Orada kıtal yapılmaz. Emniyetli yerdir. Kim dâhil olursa emin olur.

Taşra bucaklara girebilmek için bucak sakinlerinden izin almak gerekir. Oysa Mekke’ye girerken kimseden izin almazsınız. Herkese açıktır. Herkes korunmuştur.

Hazreti Yakup Peygamber oradan kalkıp Suriye’ye doğru hareket etmiştir.

إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى

EiLay eLMaSciDi eLEAQÖAv

“Aksa Mescid’e”

Uzak mescit adını almıştır. Haram mescit ve uzak mescit. Aslında kusva uzaktan çok ayrılmış kenar yer demektir. “Dünya” bitişik kenar mahallesidir. “Kusva” ayrılmış komşu mahalledir, yerdir. Kusva mescidi, haram mescide benzer.

Haram Mescidi tüm dünyaya açık olduğu halde, Aksa Mescidi tecrit edilmiş bağımsız mescittir, İsrail oğullarına tahsis edilmiş yerdir. Tevrat’ta sınırları sayılan bugünkü İsrail devletinin bulunduğu yerdir. Batı Şeria ve Gazze İsrail topraklarına dâhildir. Kızıldeniz’e varan alan onlara ait değildir.

İsrail oğulları insanlığı uygarlaştıran bir ümmettir. Bugünkü Batı uygarlığı onların eseridir. Görevlendirilmiş bir kavimdir. Kıyamete kadar varlıklarını sürdüreceklerdir. İlimde ve ticarette hep hizmet edeceklerdir. Sayıları bir devlet olacak seviyede olmayacaktır. Belki bir bölge nüfusu kadar olacaktır; on milyon civarında olacak ama bağımsız olacaklardır. Onların kıbleleri Aksa Mescidi olacaktır. Siyasette ve dinde dünyaya hizmet etmeyeceklerdir. Onların güvenliğini Müslümanlar yani barış milleti sağlamış olacaktır.

الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ

elLaÜIy BavRaKNAv XaVLaHUv

“Havlini mübarek kıldığımız”

Güneş’e baktığınızda kesin kenarları belli olan bir daire görürsünüz, onun dışında bir beyazlık vardır, gittikçe söner. Buna “hâle” denir. Güneş çevresindeki gazlardan yansıyan ışıkları taşır. Bir kentin çevresinde olanlara “havl” denir

Kudüs’ün çevresi Ortadoğu’dur. Tevrat’ta bu Dicle ile Fırat arası olarak tanımlanmaktadır. Fırat ve Dicle Vadisi ile Nil Vadisi, uygarlıkların doğduğu yerlerdir.

Bunların suları ile gelecekte bunlar arasındaki sahalar en bereketli alanlar olacaktır. “Sular Vakfı” buraları sulayarak büyük ve bereketli üretimin olduğu yer olacak, ayrıca burası uygarlık merkezi olacaktır.

Ulaşımın olmadığı zamanlarda ayrı ayrı uygarlık merkezleri vardı. Şimdi tek uygarlık olacaktır. İnsanlığı tek devlet yönetmeyecektir. İstanbul da ekonomik merkez olma durumundadır. İlimde, dinde, siyasette ve ekonomide merkezler farklı olacaktır.

Dünyanın diğer meskûn olmayan yerleri de iskân olacak ama merkez buralar olacaktır. Dünyadaki bütün bölgelerin burada yerleri olacak ve burası uygarlığın merkezi hâline gelecektir. Geçmişteki merkez olma özelliğini geliştirerek koruyacaktır.

لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا

LıNuRiYaHUv MiN EaYAvTıNAv

“Ayetlerimizden ona irae edelim diye”

Hazreti Yakup Peygamber ve Hazreti Muhammed Peygamber rüyada Mekke’den Mescidi Aksa’ya dolaştırılmış, onlara gelecekteki uygarlık gösterilmiş, sokaklarında elektrik lambaları yanan yerler gösterilmiştir. Trenler ve uçaklar gösterilmiştir. Bizim şimdi bilmediğimiz şeyler gösterilmiştir.

Kur’an bunları anlatırken bize şunu söylemektedir. Bugün olmuş olanlar hep bizim takdirimizle olmaktadır. Uygarlaşma devam etmektedir ve kıyamete kadar devam edecektir.

Merkez başka yer mi olacak?

Örnek olarak ABD’de mi olacak, Rusya’da mı olacak, Çin’de mi olacak?

Hayır; uygarlığın merkezi Ortadoğu’da olacaktır. Onun merkezi de Kudüs olacaktır. Ne var ki Kudüs hizmet merkezi olacaktır. Orada İsrail oğulları olacak, bağımsız yaşayacaklar ama dünyaya hükmetmeyecekler, dünyaya hizmet edeceklerdir.

İnsanlık manevi birliğini Mekke’de, maddi birliğini de İstanbul’da sağlayacaktır. Bunlar da hükmeden değil hizmet eden yerler olacaktır. Dünyada ulusal devletler olacak ve devletler bağımsız olacaklar, “yerinden yönetim” ilkesi içinde merkez taşraya hükmetmeyecek, hizmet edecektir.

Ortadoğu halkları bunu iyi bilmelidirler. Ona göre kendi devletlerini kurmalıdırlar. Sömürülmeyecekler ama sömürmeyeceklerdir de.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi bunun için yanlıştır. Avrupa Birliği sömürme birliğidir. NATO, Avrupa ile Amerika işbirliği içinde dünyaya hükmetme birliğidir.

Adil Düzen” ile bu sömürü sona erecektir. Ortadoğu’nun hizmet merkezliği içinde Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika, Avrupa, Çin, Hint ve Avustralya kıtaları ayrı ayrı bölgeler olacak ama insanlığın içinde barış içinde yaşayacaklardır.

إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ (1)

EinNaHUv HuVa elSaMİyGu eLBaÖIyRu

“O semidir basirdir.”

Sübhan olan Allah semidir de basirdir de ve “İnne Allahe” denmemiş de İnnehu” denmiştir. Yani Allah’ın sübhanlığını açıklamıştır.

Olayların gelişigüzel olmadığını, Allah’ın takdiri ve denetimi içinde cereyan ettiğini “Sübhan” kelimesini açıklarken belirtmiştik. Burada “Allah semidir basirdir” demekle, yapılanları görmekte ve söylenenleri işitmektedir demektir.

“İnnehu”daki zamir şan zamiridir, bir yere işaret etmez. Bununla beraber daha önce anlatılanların tümüne işaret eder diyebiliriz. “Hüve ellezi esra biabdihi”ye racidir. Yani abdini Haram Mescidi’nden Aksa Mescidi’ne rüyada dolaştıran semidir basirdir. Ondan sonra neler olmakta ise ve bundan sonra neler olacaksa, hepsini görmekte ve söylenenleri duymaktadır. O’nun takdiri ne ise o olacaktır.

“Li Nuriyehu” denmektedir. Buradan şunu anlıyoruz ki rüyayı melekler göstermektedir. Allah gösterdi demiyor; ben gösterdim, biz gösterdik diyor. Yani varlıklar eliyle yapmaktadır.

إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ

EinNaHUv HuVa elSaMİyGu

“O semidir”

“Sem’ etmek” sesi duymak değildir, söyleneni anlamak demektir.

Allah akıl sahibi varlıkların tüm söylediklerini duyar ve anlar. Allah insanlardan kim ne söylerse söylesin duyar ve anlar. Şimdi benim duyduklarımı duymaktadır. Sizin okuduklarınızı da bilmektedir. Kendisinin görevlisi olarak yazıyoruz ve okuyoruz.

Bu mertebeyi iyi bilmemiz gerekmektedir.

Burada “Es-Semi’” harfi tarifle gelmiştir. Haberin marifeli gelmesi onu mübtedaya tahsis eder. Yalnız O semidir demektir. Ben duyduklarımı tam olarak anlayamam, ne kastettiğinizi bilemem ama O yalnız ağzınızdan çıkan kelimeleri duymaz, kastettiklerinizi de duymakta yani bilmektedir.

الْبَصِيرُ (1)

eLBaÖIyRu

“Basirdir.”

Bir şeyin beyninize düşmesi ayrı bir şeydir, onun estetik olması, bütün olması ayrı bir şeydir. Alıcı mercekler de şekilleri ekrana düşürür ama onun manasını kavrayamaz, anlayamaz.

Allah “basar” ile kişinin ne yaptığını, hangi amaçla yaptığını bilir.

Araya “Ve” harfi konmadığına göre ikisi birden faaliyettedir.

Duyu organlarının birlikte algılamalarına “algı” diyoruz, Arapçası “idrak”tir.

وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ أَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُونِي وَكِيلًا (2)

Va EAyTaYNAv MUvSay eLKiTABa Va CaGaLNAvHu HuDan Li BaNIy İSRAEİyLa EaN Lav TatTaPiÜUv MiN DUvNI y VaKİyLan

“Ve Musa’ya Kitabı ita ettik. Onu Beni İsrail’e benim dunumda vekil ittihaz etmeyin diye hüda yaptık.”

Hazreti Yakup Peygambere ve Hazreti Muhammed’e rüyada gösterdiği ayetlerden en önemlisini Hazreti Musa aleyhisselama anlatmaktadır, ona kitap verdiğini söylemektedir.

Kur’an’ın dışında yalnız Tevrat şeriat kitabı olarak vardır. Diğer dinler şeriatlarını ya peygamberlerinin sünneti ile veya âlimlerinin içtihatları ile tespit etmişlerdir.

Hazreti İbrahim’e sahifeler gelmiştir. Ancak sadece Hazreti Musa’ya mucize olsun diye gelmiştir. Tur’da gömmüş, sonra Hazreti Musa onu vahiy ile bulmuştu. Benim dışımda kimseyi vekil ittihaz etmeyin diye, İsrail oğullarına gönderilmiştir. Tevrat onlara inzal olunmuştur ama içindeki hükümler yalnız onlar için değil tüm insanlık için hidayettir. Başka kavimlere dayatma olmasın diye Tevrat yalnız İsrail oğullarına gelmiş, Kur’an ise tüm insanlığa gelmiştir. Son ifade ile benden başkasını vekil ittihaz etmeyin ifadesi bugünkü İsrail oğullarına hitap etmektedir.

İsrail oğulları Müslümanlarla birlikte Endülüs’e gitmiş, orada kurulan büyük uygarlığa katılmışlardır. Romalıların dışladığı Yahudiler İslâm sayesinde önce Kudüs’e girebilmiş, Süleyman mabedine kavuşmuşlardı. Sonra Endülüs’e gitmiş ve Batı uygarlığının temellerinde harçları olmuştu. Haçlı Seferleri ile Avrupa’ya İslâm uygarlığını götürmüşlerdi. Amerika’nın keşfinde rolleri olmuştu. Osmanlılara sığınmış ve Osmanlıların yönetiminde rolleri olmuştu.

İsrail oğulları dünyada rahat idiler. Ne var ki Sermaye tekeli oluşmaya başlamış ve dünyayı yönetme hevesine kapılmışlardı. Avrupa’daki derebeyleri ve kilise ile girdikleri savaşı kazanmışlardı. Avrupa zengin olmuştu. Dengeyi Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında kurdular. On dokuzuncu asrın sonunda Yahudiler ikiye ayrıldı. Birileri, artık gücümüz var, İsrail devletini kuralım diyordu. Birileri de, zaten dünyayı biz idare ediyoruz, İsrail devletine gerek yok diyorlardı. Bu çatışma hâlâ devam ediyor.

Dinler arası çatışma ile dengeyi kuramayınca, rejimler arası çatışma ile dengeyi kurmaya çalıştılar. Orada da başarısız oldular. Kur’an bunları hatırlatıyor. Onlara Tevrat verilmiştir ama onlar Tevrat’ı bırakıp şeytanla bir olmuş ve tüm dinlere saldırmaya başlamışlardır.

وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ

Va EAyTaYNAv MUvSay eLKiTABa

“Ve Musa’ya kitabı ita ettik”

Abdini isra etti ve Musa’ya Kitabı verdik.

Hazreti Yakup peygamberin görevini Hazreti Musa tamamlamıştır. Şeriat düzenine geçilmiştir. İsrail oğullarının görevi devam edecektir ama yeni görevler yeni peygamberlere verilecektir.

Hazreti İbrahim ilimde inkılap yapmıştır. Hazreti Musa ve Hazreti Davut şeriatta inkılap yaptılar, ekonomide inkılap yaptılar. Hazreti İsa ahlakta inkılap yaptı. Hazreti Muhammed de siyasette/yönetimde yani düzende inkılap yaptı.

Hazreti Musa’nın kitabı şeriat kitabıdır. Hazreti Davut peygamber onun şeriatına göre devlet kurmuş ve ekonomiyi düzenlemişti. Ne var ki bu devlet de Hazreti Nuh’un devleti gibi kavmi idi. İncil ve Kur’an’ın uygarlıkları ise beşeridir. Bundan dolayıdır ki kıyamete kadar uygarlığı geliştirmek bunlara aittir. Ne var ki bu dinlere girmek herkese açıktır.

وَجَعَلْنَاهُ هُدًى

Va CaGaLNAvHu HuDan

“Ve onu huda kıldık”

Musa’ya kitap verdik ve onu yani kitabı huda yaptık.

İnsan için “hadi” kelimesini kullanmaktadır. Dolayısıyla buradaki zamir Hazreti Musa’ya gitmez. Burada “Tevrat” kelimesi değil “kitap” kelimesi geçmektedir. Kur’an’da Tevrat’ın Hazreti Musa’ya verildiğinden söz etmemektedir. Oysa İncil’in Hazreti İsa’ya verildiğinden bahsetmektedir. Hazreti Musa’ya hep kitap verildiğinden bahsetmektedir.

O halde Tevrat bütün ahitler yani İncil’den önce gönderilen külliyedir.

Burada işaret edilen Hazreti Musa’ya gelen kitaptır. Başka ayetlerde Hazreti Musa’ya gelen kitabın ve Tevrat’ın insanlara hidayet olduğu belirtilmektedir.

“Biz onu İsrail oğullarına huda yaptık” denmekle, ondan onların yararlandığını ifade etmektedir. Bundan başkalarına etmemiştir anlamı çıkmaz.

لِبَنِي إِسْرَائِيلَ

Li BaNIy İSRAEİyLa

“İsrail oğullarına”

Hazreti Yakup aleyhisselam, Mekke’den dönerken, şimdiki Aksa Mescidi’nin bulunduğu yerde rüya görür. Orada inşa edilecek mescidin nasıl insanlığa merkez olacağı ve insanları uygarlaştıracak olan kendi zürriyetinin nasıl orada bulunacaklarını öğrenir.

“İl” Allah’ın kısaltılmış şeklidir. Sümerler “Eleha” değil de “Enlil” derler. “Allah’ın isrası” anlamındadır. “İsrail” adını bundan sonra almaktadır. Nasıl bugün Mekke’ye gidene “hacı” diyorsak, o da geceleri Kâbe’ye gittiği için “Allah’ın isrası” adını almıştır.

Yahudilerin vatanı orası olduğu için “İsrail oğulları” denmektedir. “Benî” kurallı çoğuldur. Bir kavmi ifade etmektedir.

Kur’an örnek kavim olarak İsrail oğullarını anlatmaktadır.

أَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُونِي

EaN LAvTatTaPiÜUv MiN DUvNIy

“Benim dunumda olanları ittihaz etmeyin”

“İttihaz” “Ahz”den iştikak etmiş bir kelimedir. İftial babıdır. Avuçlamak anlamındadır. Türkçede “edinmek” olarak tercüme ediyoruz.

Topluluklar bir şeyin etrafında toplanırlar.

1. Bu bir yer olur, orada bir araya gelerek birbirlerini tanır ve ilişki kurarak birlik olurlar. Bir başkan etrafında toplanırlar ve başkan birliği sağlar. Başkan etkin değildir. Nasıl yer etkin değilse kişi de etkin değildir. Erbakan Millî Görüşü oluşturmamıştır, Millî Görüşçüler Erbakan’ı başkan yapmışlardır.

2. Bir başka birleştirici şey ise kitaptır. Ortak kitapları olur ve onu okuyanlar birlik oluştururlar. Bunun yakın örneği Nur Risaleleridir. İnsanları Kur’an ile ilgili olarak yaptığı yorumların etrafında toplamıştır. Risalelerin güçlü olması değil, Risaleleri birlikte okumaları onları topluluk yapmıştır.

3. Bu seminerleri okuyanlar birleşirler, topluluk olurlar. Seminer sadece araçtır. Asıl birleşme birlikte okumadır. Başka şeyi okurlarsa onda da birleşme olur.

4. Dördüncü birleştirici şey ise Allah inancıdır. Tek Tanrı’ya inananlar birleşmelidirler ve tüm insanlık bir ümmet olmalıdır. Peygamberler bunu yapmışlardır.

وَكِيلًا (2)

VaKİyLan

“Vekil”

“Veli” vardır, “Vekil” vardır. “Kefil” vardır. “Halil” vardır. Hepsinde “L” harfi vardır. “L” birleştirici anlamındadır. “V” ile “F” harfleri eşleşir. “H” ile “K” harfleri eşleşir. İkisi dudaktan çıkar, ikisi boğazdan çıkar. “L” şemsiye olduğu halde dördü de kameriyedir. Dudaktan çıkanlar dış âlemi temsil ederler. Boğazdan çıkanlar iç âlemi temsil ederler.

Burada “V” ile “K” bir araya gelmiştir. “V” beni, “K” seni temsil eder. Bir kimsenin sırtını birine dayamasıdır. Bir askeri birlik düşünün. Er üstlerine itaat eder ama onlara itaati topluluğa itaat olduğu için eder. Başkana itaat eder, çünkü başkan topluluğu temsil eder. O halde burada amirler “veli” ise topluluk da “vekil”dir. İnsanlık da vekildir. Allah vekildir. Kâinatı var eden de başka vekilimiz yoktur. Diğerlerinin hepsinin velayet durumları vardır.

Evet, biz insanlığa hizmet ediyoruz; ama insanlık Allah’ın halifesi olduğu için hizmet ediyoruz, yoksa bizim esas mabudumuz Allah’tır. Bunu ifade etmek için de “Min Dûnî” denmiştir, “Min Dûninâ” denmemiştir yahut “Min Dûnillahi” denmemiştir.

İnsan, kendisini var eden ve ruhundan üflediği Allah ile bir olacaktır, O’nunla beraber olacaktır. O bana ne emrediyor diyeceksin ve ona göre hareket edeceksin.

Bunun anlamı şudur; son dayanağın Allah olmalıdır. Allah her insana hidayet eder, fücuru da takvayı da ilham eder.  O ne isterse onun yolunu gösterir. Allah’a teslim olarak onunla barış içinde hareket etmek gerekmektedir.

Bediüzzaman’ın Risaleleri insana bunu anlatmaktadır. Aslında tarikatlar da böyledir. Şeyhleri ile peygambere ulaşırlar, oradan da Allah’a giderler, onları aracı yaparlar.

Kur’an’ın istediği bu değildir. Herkes Allah ile doğrudan irtibatta olmalıdır. Allah emrettiği için şeyhe veya başkana itaat edeceksin. Bir üste, sonunda Allah’a itaat etmeyen kimseye itaat etmeyeceksin. Allah sana ne derse onu yapacaksın. Doğrudan Rabbine danışacaksın. O sana ne yapacağını bildirecektir.

Şimdi hapiste olan Risale-i Nur şakirtleri, Rablarına danışmalıdırlar. Gülen’i Tanrı’dan başka kefil edindikleri için bugün bu durumdadırlar. Tövbe etmelidirler. AK Partililer de Erdoğan’ı kefil ediniyorlarsa aynı durumda olurlar.

Devlet Başkanına karşı çıkmak ne kadar günahsa, yanlış yaptığı bir yerde yanlış yapıyorsun dememek de o kadar günahtır. Başkan istişareden sonra karar vermelidir. İstişare de bütün sözlere kulak vermesi ile olur.

ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا (3)

ÜürRiYaTa MaN XaMaLNAv MaGa NUvXın EinNaHUv KAvNa GaBDan ŞaKUvRan

“Nuh ile beraber hamlettiğimizin zürriyeti. O şekür bir abd idi.”

Kâinat bundan 13,7 milyar yıl önce yaratıldı. Galaksi ve yıldızların oluşması 7 ile 8 milyar yıl önce olmuştur. Canlıların var olması da 3-4 milyar yıl önce olmuştur. Denizde tek hücre olarak yaratılan canlı çok hücreli olmuş ve karaya çıkmıştır. Omurgalı hayvanlara kadar evrimleşmiştir. 60 000 yıl önce Afrika’da Nil Vadisi’nin yukarısında insan yaratılmıştır. Toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve çiftçilik dönemlerini yaşamış ve dünyaya yayılmıştır.

Bundan 5000 sene önce kuzeyde yaşayan Sümerler Fırat vadisine indiler ve orasını istila ettiler. Yerli halkla kaynaşarak barajlar inşa edip sulama ziraatına geçtiler. Daha önce küçük küçük köyler hâlinde yaşayan insanlar Irak’ta kentleşmeye başladılar. Birbirlerini tanımayan kimseler birlikte yaşamaya ve böylece uygarlaşmaya başladılar.

Bugün kesin olarak bilinmektedir ki ilk uygarlık Mezopotamya’da Hazreti Nuh peygamber tarafından başlatılmıştır ve oraya gelen peygamberlerin uygarlığı dünyayı uygar hâle getirmiştir. Önce Mısır’a, sonra Anadolu’ya ve İran’a yayılan medeniyet, Fırat ve Dicle’den sonra Hindistan’daki Ganj vadisine sıçramış, daha sonra Çin’deki büyük ırmakların vadilerine ulaşmıştır. Bu arada Bering Boğazı’ndan Amerika’ya da yayılmıştır. Yani uygarlığın kaynağı tek merkezdir, o da Hazreti Nuh’un geldiği Mezopotamya’dır.

Hazreti Nuh Peygamberin soyundan Hazreti Hud, Hazreti Salih,  Hazreti Lut, Hazreti Şuayb gelmişler ve Mezopotamya uygarlığını geliştirmişlerdir. Üçüncü derece denklemleri çözerek bugünkü astronominin temellerini atmışlardır.

MÖ 2000 yıllarında Urfa’nın civarında Ur şehrinde doğup büyüyen Hazreti İbrahim Hazreti Nuh’un zürriyetindendi. Hazreti İbrahim’in torunu Hazreti Yakup yani İsrail’in 12 oğlu Mısır’a gitmiş ve İsrail oğullarını oluşturmuştu. Bunlar kardeşlerini kuyuya atan zalimlerdi. Ama sonra tövbe edip Hazreti Yusuf’a tabi oldular, Allah’ın seçtiği kavmi oluşturdular.

Bugünkü FETÖ’cü subaylar da yarın “Adil Düzen”in kurucuları olabilir.

“Nuh’un zürriyeti” denmiyor, “Nuh ile beraber hamlettiğimiz kimseler” diyor. O halde gemide Hazreti Nuh’un oğullarından başkaları da vardır. Yüz kişi civarında olmalılar ve bir semti kurmalılar. Biz de bugün Nuh’un Gemisi yerine Yüz Lojmanlı Apartmanları öneriyoruz yani Hazreti Nuh’un semti kadar bir topluluk...

ذُرِّيَّةَ

ÜürRiYaTa

“Zürriyetine”

Kitap verilen Hazreti Musa’nın bedelidir. Bunun ibari manası, Hazreti Musa’nın Hazreti Nuh’un zürriyetinden olmasıdır. Kitabı Hazreti Nuh’un zürriyetinden olan Hazreti Musa’ya verdik anlamındadır. Bunun grameri tartışılabilir. Şu soru sorulabilir: Neden Hazreti Nuh’un zürriyetine, Hazreti İbrahim’in zürriyetine verilmiştir? İnsanlara yeni şeyler anlatmak zordur. Peygamberler bile görmediklerini zor anlarlar.

Bizim “Adil Düzen”i anlatamamamızın sebebi budur. Bir örnek gösteremedik.

İnsanlığı bir uygarlık çevresinde toplamak için Allah peygamberlik görevini bir aileye vermiştir, Hazreti Nuh ve Hazreti İbrahim zürriyetine. Hazreti Muhammed’de de bu böyle devam etmiştir. Hazreti Muhammed ile özel görevli nebilik sona ermiştir, soy esası da sona ermiştir. Bundan dolayıdır ki Hazreti Muhammed’in erkek evladından zürriyeti kalmamıştır. İlk dört halifenin çocukları halife olmamıştır. Hazreti Ömer oğlunu halife olmaktan men etmiş, bir evden bir şehit yeter demiştir.

Yirminci yüzyıla gelindiğinde cumhuriyet yönetimi dünyaya hâkim olmuştur. Sanayileşmeden önce cumhuriyetin uygulanması mümkün olmadığı için saltanat devri Osmanlıların sonuna kadar sürmüştür.

مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ

MaN XaMaLNAv MaGa NUvXın

“Nuh ile beraber hamlettiğimiz”

Hazreti Nuh gemiye kendisi yerleşmedi, Allah yerleştirdi; oğlunu da gemiye yerleştirmek istedi ama başaramadı.

Bir kooperatifi kurarken, bir partiyi kurarken kurucuları siz seçmezsiniz, onlar gelir. İstiklâl Savaşı böyle kazanıldı. Demokrat Parti, Millî Görüş partileri böyle doğdu. AK Parti böyle iktidarda. Ne var ki iktidara gelenler kendi kendilerini atamaya başlarlar. Bu şirktir.

Halk kendi temsilcisini kendisi seçmelidir. Kooperatifimiz herkese açıktır. Temsilcilerden birinin kabulü ile ortak olunur; çıkarılması için hakemler kararı gerekmektedir. Hiçbir temsilcinin kabul etmediği ortağı geri çevirmemek için de merkezi temsilcilik oluşturulmuştur. Bunların temsilcileri ortak almazlık edemezler.

Burada “Ellezî” gelmemiş, “Men” gelmiştir. Çünkü Hazreti Musa Hazreti Nuh’un zürriyetinden değildir, Hazreti Nuh ile beraber gemiye binenlerin zürriyetindendir.

Kur’an’ın nazil olmasından sonra İsrail oğullarına yüklenen görev sona ermiş, onların yerini müminler almışlardır. Mümin olmak için askeri nöbetlere katılmak yeterlidir.

Ne var ki tüm insanlığın ortak askeri birlikleri yoktur. Hakemlik sistemini kabul eden devletler müslim devletlerdir. Bunların ordularında askerlik yapanlar o ülkenin müminleridir. Devletler ayrıca mümin devlet olabilirler.

Bunun için şöyle bir kural geliştirilmiştir. Ülke dışında hakemler kararı ile mahkûm edilen ülkeye karşı savaş meşru ve helaldir. Bu savaşa devletler katılmazlar. Ülkedeki komutanlara ordu kurma ve katılma yetkileri verilir. İsteyenler onun komutasında askeri birlik oluştururlar, mâlî iştirak da alabilirler ve mahkûm olan devlete karşı savaşmaya katılabilirler. Böyle bir katılmaya izin veren devlet mümin devlettir.

Savaşan birliğin komutasını sıra ile mahkûm eden hakemler kurulu alır. Savaşma hakkına sahip olan devletler istedikleri kimseleri ortak edebilirler. İşte bu savaşa katılma yetkisini tanıyan devletler İsrail oğullarının görevini yüklenen devletlerdir. İnsanlığı yönetmek de bunların yetkisindedir. İlmi, ahlâkî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıklarını bunlar kurarlar. “Adil Düzen Anayasası”nda mümin devletler tanımı yapılmamıştır, eklenmesi gerekir.

Madde-x- Ülkedeki ehliyetlilere dışarıda savaşma birliğini kurma yetkisi verilir. Malen ve bedenen iştirak ederek askeri birliği kurarlar. Bunlar, hakemlerin kararı ile mağdur sayılan devletlere ve halk örgütlerine katılarak savaşabilir ve ganimetten yararlanırlar. Böyle birliklerine izin veren devletler mümin devletlerdir. Mümin olmak için müslim olma şartı vardır yani hakemliği kabul etmeleri gerekir.

إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا (3)

EinNaHUv KAvNa GaBDan ŞaKUvRan

“O şekür bir abd idi.”

Allah ona ilim verdi, gemi yapma sanatını öğretti, şeriatı öğretti.

O da tüm karşı gelmelerine rağmen gemileri inşa etti yahut bir gemiyi inşa etti.

Bizim gemimiz de yüz daireli lojmanlardır. Onun inşası ile meşgulüz.

Bu seminerleri okuyanların bu “şeküran” kelimesini iyi değerlendirmeleri gerekir. Çağın gemisini inşa etmek zorundayız. “Sosyal Tufan”a karşı duracak gemiyi üretmeliyiz. Yarın bu gemiler sosyal tufan denizindeki yüz lojmanlı gemiler olacak, daha ilerde bunlar uzaydaki yüz lojmanlı suni uydular olacaklardır.

وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا (4)

Va QaWaYNAv  EiLAv BaNIy EiSRAEİyLa Fıy eLKiTAvBı LaTuFsDunNa Fıy eLEaRWı MarRaTaYNı Va LaTAGLunNa GuLuvVan KaBİyRan

“Ve İsrail oğullarına arzda iki merre ifsad edeceksiniz, kebir uluv ile ulv olacaksınız.”

Tevrat ve Kur’an’da anlatılan İsrail oğullarının tarihini iyi takip etmemiz gerekmektedir. Bir dizi hazırlanmalıdır. Bu dizide Hazreti Nuh Peygamber anlatılacak... Sonra Hazreti İbrahim Peygamber anlatılacak... Hazreti Yusuf’un Mısır’a gitmesi anlatılacak... Hazreti Musa’nın Mısır’dan çıkması, çöllerde dolaşması, Hazreti Davut aleyhisselamın dönemi tarihlendirilecek, onun ve Hazreti Süleyman’ın zamanı anlatılacaktır.

Uygarlıkların bir özelliği vardır. Uygarlıkta bir süper güç oluşur ve daima onun yanında ikinci bir süper güç yer alır. Bugün iki süper güç olarak ABD ve Çin vardır. Bundan önce ABD ve Rusya idi. Ondan önce Osmanlılar ve Avrupalılardı. Daha önce Emeviler ve Abbasilerdi. Daha önce Yunanlılar ve Perslerdi. Hazreti Davut ve Hazreti Süleyman peygamberler zamanında süper güç İsrail oğulları idi. İsrail oğullarının karşısında Mısırlılar, İranlılar ve Hittiler (Hititler) vardı, ne var ki onlar ikinci derecede idiler.

Hazreti Süleyman’dan sonra İsrail oğulları güçlenmişler ve dünyayı ifsat etmişlerdir. Bunlar Babil’e sürülmüşler ve orada esir halde kalmışlardır.

İsrail oğulları bu esaret zamanında affedilmişler, tekrar Filistin’e dönmüşler, bir kısmı orada kalmıştır. Roma İmparatorluğu zamanında yine fesat çıkarmışlar ve sürülmüşler, Kudüs’ten kovulmuşlardır. Kur’an, bunların ilk vatanları olan Medine’ye gelip yerleştikleri yerde yani Medine’de (Hazreti Muhammed) devletini kurmuştur.

Fesat çıkardıkları için Medine’den ve Arabistan’dan da kovulmuşlardır. Ne var ki Hazreti Ömer Kudüs’ü barışla aldığı zaman Yahudiler oralara yerleştirilmiştir. Artık Hazreti Yakup peygamberin haber verdiği ve Hazreti Süleyman peygamberin inşa ettiği yere kavuşmuşlardır.

İslâm uygarlığı dünyaya yayılırken onlar Müslümanlarla beraber dünyaya yayılmışlar, hücredeki virüs gibi yaşamışlar, İslâm uygarlığını Avrupa’ya bunlar taşımışlardır.

Bugünkü Avrupa medeniyeti İslâm medeniyetidir.

1) Laik düzendir. Din ve kavim ayrılığı olmaksızın ortak yönetimin oluşturulması. Bu düzen Kur’an’ın Medine uygulamasında başlamış ve bugüne kadar gelmiştir. Avrupalılar bunu Müslümanlardan öğrenmişlerdir.

2) Serbest akit sistemidir. Devlet kendisi kanunlar yapmaz, halkın yaptığı sözleşmeleri güvence altına alır. Batılılar bunu özel hukukta aynen kabul etmişler, sadece tapu ve nikâhta Roma’nın merkezi kanun sistemini devam ettirmişlerdir. Kamu hukukunda bunu temsili ekseriyet sistemi şeklinde uygulamaya çalışmaktadırlar. Yahudiler İslâm’dan bunu da öğrendiler.

3) Kıyas metodudur. Tümdengelim, tümevarım Yunanlılar tarafından biliniyordu. Hazreti İbrahim aleyhisselamın zürriyeti İbranilerden öğrenmişlerdi. Kur’an ise kıyas metodunu getirmiştir. Tüme varma veya tümden gelme, yana gitme veya yandan gelmedir. Benzer yerlerde benzer hükümler üretme metodudur. Asıl dediğimiz birimleri kabul etme ve ona göre hükümleri yaygınlaştırmadır. Doğruluğunu uygulama ile ispat etmedir. Avrupalılar yani Batılılar bu metodu da İslâmiyet’ten öğrendiler.

4) Astronomiyi, coğrafyayı, pusulayı, barutu Avrupa/Batı İslâmiyet’ten öğrendi.

İşte, Batı’ya bunları aktaran İsrail oğulları olmuştur.

Avrupa gelişince Avrupa’daki Yahudiler de ekonomiye hâkim olmaya başladılar.

Önce derebeyleri ile savaştılar, krallıkları kurdular.

Sonra krallarla savaştılar, diktatörlükleri getirdiler.

Sonra diktatörlerle savaştılar, parti diktatörlüklerini getirdiler.

Bugünkü durum budur.

Bugün tüm dünyaya hâkimdirler. Buldukları karşılıksız doları dünyaya altın gibi kabul ettirdiler. Şimdi insanlar onların parasıyla yaşıyor. Bugünkü uygarlık dolar sayesinde doğdu. Sermaye başka hiçbir güce sahip olmadığı halde şimdi her şeye hâkimdir. Ekonomide zaten resmen hâkimdir. Kurduğu dev şirketlerle tüm ekonomiye hâkimdir. Herkes onun taşeronu olarak çalışıyor. Karşılıksız dolar sayesinde ilme, dine ve siyasete de hâkim haldedir. Dolar sayesinde basın ve yayın, okul ve sivil kuruluşlar hep onun emrindedir.

Dünyada 7 milyar insan vardır. Herkes dolar karşılığı para kullanmaktadır. Dolarda enflasyon yaparak herkesin cebindeki parasını çalarak vergi almaktadır. Benim bankadaki hesabımda 1000 TL vardır. Cebimde de 95 lira vardır. Ben şimdi 1095 liranın enflasyonu kadar vergiyi Amerikan Merkez Bankası’na ödüyorum. Tüm dünyayı böylece haraca bağlamıştır. Benim ödediğim vergi ile bana saldırıyor. Yazılarımı boğuyor. Sesimi kısıyor. Yakın dostlarımı darıltıyor. Biz buna çare olarak kooperatifçiliği ve kooperatifteki demir-çimentoyu (DÇ) bulduk ama onu da geliştiremiyoruz.

Bu da ikinci yükselişleridir.

Şimdi Kur’an bize bunları bildirmeseydi şaşkına dönerdik. Nitekim tüm İslâm âlemi Birinci Cihan Savaşı sonunda şaşkına dönmüştü. İslâm âlemi bundan 300 yıl önce henüz Batı’nın hâkimiyetine girmemişti, Batı’daki gelişmeden haberi yoktu. Osmanlılar hâlâ süper güçtü. ‘İslâm yüksektir, onun üzerine çıkılmaz’ hadislerini okuyup duruyorlardı. Tüm İslâm âlemi Osmanlıların gücüne dayanarak uykuya dalmıştı, dünyadaki gelişmelerden habersizdi.

Viyana bozgunu ile başlayan çöküş devam etmiştir. Avrupalıların deniz aşırı ülkeleri işgal etmeleri, Rusya’nın Orta Asya’ya kadar uzanması, tüm dünya Müslümanlarının esir hâle gelmeleri, İslâm âlemini şaşkına çevirmiştir.

Osmanlıların yıkılması, onun yerine kurulan Cumhuriyet’in Sermaye’nin yanında yer alıp irtidat etmesi ise İslâm âlemini tüm olarak karartmıştır.

İsrail oğullarının elindeki karşılıksız dolar dünyada en etkin silah olarak kullanılmaktadır. Tüm gücü ile parasıyla ve silahıyla dinlere cephe almıştır. Yalnız Kur’an ehlini değil, diğer dört büyük uygarlığı kuran dinleri de silahı ve sermayesi ile ezmeye başlamıştır.

İşte, 1960’lara geldiğimizde durum bu idi. Tüm dinlerin merkezi olan tüm İslâm âlemi, İslam’ın merkezi olan Türkiye dinsizlik içine girmişti. 1960 darbesi ile Sermaye artık darbelere son verecekti. Türkiye’de askeri darbe yaptı.

1960’lı yıllar, Sermaye’nin tepede olduğu, en büyük fesadın yapıldığı, dinsizliğin ayyuka çıktığı yıllardır. Beklenmedik bir şey oldu. İslâm düşmanı olarak yetiştirilen Türk ordusu Sermaye’nin oyununa oyun oynadı, Türkiye’ye gerçek demokrasiyi getirdi. Çok partili Anayasa yaptı ve Müslümanların da organize olmalarına izin verdi.

Bu ayetin işaret ettiği ikinci yükseliş 1960 yükselişidir. Dünyanın bütün dinleri İslâmiyet’e bakar, onu örnek olarak kabul eder ve kendi dinlerini ona göre geliştirirler. Dünya Müslümanları da Türkiye’yi örnek alarak kendi tarikat ve mezheplerini ona göre geliştirirler.

Eğer 1960’da Sermaye Türk ordusunu kullansaydı ve tekrar 1920’lere dönülseydi, yeryüzünde dinler silinip gidecekti. Türk ordusu öyle yapmadı, Adnan Menderes’i ve iki bakanı astı ama İslâmiyet’i de serbest bıraktı.

İslâmiyet ve komünizm serbest bırakılmıştı. Güya tarafsız hareket etmişti. Gerçekte ise komünizmi def edip İslâmiyet’i getirmişti. Çünkü Türkiye’de halk Müslümandı. Bundan sonra işler tersine dönecektir. Önce Türkiye’de, sonra İran’da, sonra Sovyetlerde, sonra Avrupa’da, sonra ABD’de dine doğru kayma olmuştur. Çin ve diğer sosyalist ülkeler ise dine karşı tutumlarını gevşettiler. Halk tam olmasa da kısmen mabetlerine kavuştu.

Bu gelişmeler bundan sonraki ayetlerde anlatılacaktır.

Bu ayet bundan yarım asır önceki durumu anlatmaktadır.

O günü yarın yazacak olanlar, o yılları tepe noktası olarak göstereceklerdir.

وَقَضَيْنَا

Va QaWaYNAv

“Ve kaza ettik”

Kader vardır, kaza vardır. Kaderde olaylar şartlara bağlanır. Şöyle olursa böyle olsun denir. Kazada şöyle ve sonunda böyle olsun denir. Yani birinde şartlara bağlı projedir. Diğerinde ise şarta bağlı olmayan projedir. Allah bir kısmını takdir etmiştir. İrade sahibi insan, melek, cin ve ruhun meşietlerine göre konan hükümlerdir. Kişiler nasıl isterlerse öyle olur. Burada farklı imkânlar tanınmıştır. İnsanların iradesi devreye girer ve insanlar iradelerine göre sorumlu olurlar.

Burada “kada/kaza” kelimesi geçmektedir. İsrail oğulları istese de istemese de bu böyle olacaktır. Buradaki sorumluluk o topluluğa katılmış olmadır. Yoksa o topluluğun onları yapması mümkün değildir.

Bundan dolayıdır ki biz Sermaye’nin yaptıklarını anlatıyoruz, yapılanların kötü olduğunu söylüyoruz ama onları suçlamıyoruz. İlahi kaza nedeniyle 15 Temmuz olmuştur. Gülen ve CIA yapmamıştır. Yapan Rothschildler’dir ama Rothschildler de suçlu değildir. Çünkü o Allah’ın kaderini değil kazasını icra etmiştir. Gülen’e saldırma bunun için de yanlıştır. O yapsa bile suçlu değildir, ilahi kaza gereği yapmıştır. Ben söylemiyorum, Kur’an söylüyor; “Kadderna” demiyor, “Kadayna” diyor.

إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ

EiLAv BaNIy EiSRAEİyLa

“İsrail oğullarına”

Evet, uygarlaşmanın gereği olarak “faizli sistem” yaygınlaşacak, “karşılıksız para” çıkacak ve dolar dünyaya hâkim olacak, sonra çekilip gidecek. Bunu kaza etmişizdir. Aynı zamanda bunun İsrail oğulları tarafından yapılmasını da kaza ettik, bu fesadı onlar yapacaklar.

İşte, İsrail oğullarına verilen bu görevi buradaki “İlâ” bildirmektedir. “Kadayna”dan sonra “Kulna” kelimesi mahzuftur. “İlâ” kelimesi bildirdi manasına da gelebilir. O zaman hazfa gerek kalmaz.

Canlılarda yapıcılar vardır, yıkıcılar vardır. Bakteriler ve virüsler yıkıcılardır. Bir de etobur hayvanlar vardır, onlar da sömürücülerdir. Yiyerek semirirler. Öyle yaratılmışlardır. İsrail oğulları da böyle etobur hayvanlar gibi diğer toplulukları sömürerek semirirler.

Etoburlar sayesinde denge oluşur. Otlar çoğalınca kuzular semirir ve kaçarlar, kurtlar onları yakalayamaz ve kuzular çoğalır. Kuzular çoğalınca otlar azalır, kuzular zayıflar, koşamazlar. Kurtlar onları kolayca yakalar ve öldürürler, böylece kurtlar çoğalır, kuzular azalır, dolayısıyla otlar çoğalır. Denge böyle oluşur.

İnsanlarda da durum böyledir. Bazen İsrail oğulları ve şeytan taifesi çoğalır ve galip gelir, bazen de Kur’an ehli galip gelir. Böylece uygarlıklar değişir ve yeni uygarlık doğar. Hukukta ilerleme olur, sanayide ilerleme olur.

Demek ki iki merkez olacak.

Hıristiyan ve Müslümanların geliştirdikleri merkez, Hak merkezi.

Yahudilerin ve müşriklerin geliştirecekleri merkez, batıl merkezi; onlar da sanayide uygarlaşmayı gerçekleştireceklerdir.

Savaş bu yarışın ciddiyetini gösterir.

فِي الْكِتَابِ

Fıy eLKiTAvBı

“Kitapta”

Burada verilen kitap Hazreti Musa’ya verilen kitap değildir. Yani bu haber Hazreti Musa’nın Tevrat’ında değil, ondan sonraki Tevrat’ta zikredilmiştir. Onun için kitap zikredilmiş, zamir yapılmamıştır.

Hangi kitapta nerede yazıldığını bilemiyorum. İlimde işbölümüne onun için ihtiyaç vardır. Mütehassıslar bunun yerini bulup söylemeli ve bu seminerin yorumuna eklemeli, seminerimize katkıda bulunmalıdırlar.

Bizim yanlışlarımızı bulan yorum yerine, bizim yanlışlarımızı düzelten ve doğrularını ekleyen yorumlar istiyoruz.

لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ

LaTuFSiDunNa Fıy eLEaRWı

“Arzda ifsat edeceksiniz”

Cinsel istismarı ve zinayı yaygınlaştıracak, aile müessesesini çökerteceksiniz. İnsanları inançsız hâle getirip ahlaksızlaştıracak, ayyaş, saldırgan ve terörist hale getireceksiniz. Gümrükleri ve vizeleri sistemleştirip insanların gelir dağılımı dengesini bozacaksınız. Sizin sömürü düzenini öğrensinler diye sizin dışınızdaki gerçek ilim müesseselerini yasaklayacaksınız. Halkı organize edip devlete karşı silahlı kıyamı gerçekleştireceksiniz. Devletlere silah satıp fitne ile birbirlerine saldırtıp harp ateşlerini yakacaksınız. Bürokratik düzenle halkı işkenceye alacaksınız. Ekseriyet sistemi ile halkı birbirine düşüreceksiniz ve siz sömüreceksiniz. Basın/medya sizin iftira ve saldırı silahınız olacak. Rüşvet mafyası, senet mafyası, uyuşturucu mafyası, silah mafyası ile dünyayı fesada vereceksiniz.

Bunların tamamını görmek isteyenler bizim “100 sorun - 100 çözüm” kitabımıza başvurabilirler. www.akevler.org sitemizin “Kitaplar” bölümünde bunlar vardır.

Birinci fesat Ortadoğu’da çıkarılmıştı.

İkinci fesat ise tüm dünyada çıkarılmaktadır.

Biz bugün tüm yeryüzü olarak anlıyoruz. Uzayda da fesat çıkarılmaktadır. Uydular birer fesat merkezidir. Tüm medya o uydulardan dünyayı zehirlemektedir.

مَرَّتَيْنِ

MarRaTaYNı

“İki merre”

“Kerre”de olanlar devam eder, yaptığınız yok olmaz, üst üste eklenir.

“Merre”de ise birincisi yok olup ikincisi var olur.

Fesadın birisi o zaman yok olmuştur.

Bugün de bu fesat yok olacaktır.

Bundan sonra bu güçte böyle bir fesadı çıkaramayacaklardır. İsrail oğullarının son uluvlarıdır bu. Birinci Kur’an uygarlığı o günkü teknoloji ile kurulamayacağı ve sermaye terakümüne ihtiyaç olduğu için İsrail oğullarının görevi devam etmiştir. Bu görevi de başarı ile yapmışlardır. Şimdiden sonra Kur’an düzeni uygulanacağı için dünya çapında böyle etkin bir fesadı bir daha çıkaramayacaklardır.

وَلَتَعْلُنَّ

Va LaTAGLunNa

“Ve uluv edeceksiniz”

Evet, her ikisini de görmüş bulunuyoruz.

Hazreti Süleyman aleyhisslamın cinlere hükmetmesi kıssaları bütün halk dillerinde dolaşmaktadır.

Bugün ise cebinizde taşıdığınız dolara endeksli paranın esiri olarak onların yüceliğini görmekteyiz.

عُلُوًّا كَبِيرًا (4)

GuLuvVan KaBİyRan

“Kebir uluvva ulaşacaksınız.”

Yani süper güç olacaksınız, timsahın iki çenesi de sizin ağzınız olacaktır.

Birincisinin kıssalarını Tevrat ve İncil’de okuyoruz, Kur’an’da okuyoruz.

İkinci uluvlarını da bugün yaşıyoruz.

İlahi olmayan hangi kitap üçüncü bin yılın başlama hikâyesini bu kadar açık ve beliğ olarak anlatabilir.