ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
Süleyman Karagülle
2014 1.Baskı
1202 Okunma
BASIN HİZMETİ

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER – XIV

BASIN HİZMETİ

 

بسم الله الرحمن الرحيم

الذين يستمعون القول فيتبعون أحسنه أولئك الذين هديهم الله و أولئك هم أولو الألباب   زمر (39/18)

“Her kavli istima’ eder de ahsenine tâbi olanlar, Allah’ın kendilerine hidayet ettiği kimseler bunlardır. Elbâb sahibi de bunlardır.”  (Zümer, 39/ 18)

 

الذين يبلغون رسالات الله ويخشونه و لا يخشون أحدا إلا الله و كفى بالله حسيبا   الاحزاب  (33/39)

“Onlar Allah’ın risâlâtını tebliğ ederler ve O’ndan haşyet ederler, Allah’tan başka kimseden haşyet etmezler. Hesap sorma bakımından Allah yeter.” (Ahzâb, 33/39)

 

Bu iki âyetten birincisi, bütün sözlere kulak vermemiz gerektiğini emrediyor. Sonunda diyor ki; “Allah böylelerine hidâyet eder.” Sonra da ekliyor; “Elbâb sahibi bunlardır.” diyor. Şimdi bu âyetin mânâsını tüm Kur’an için düşünelim. Daha Kur’an’ın başlangıcı olan Fatiha Sûresi’nde; “Bizi mustakim sırata hidâyet et.” diye dua ediyoruz. Oradaki duamızdan maksadımız; “Biz doğru yola gitmek istiyoruz. Bunu içtihat etmekteyiz. Sen bizi içitihadımızda yanıltma.” diyoruz. İşte Kur’an bu âyette de diyor ki; “Eğer siz hidâyeti istiyorsanız her söze kulak verin. Her sözü dinleyin, işitin.” Demek ki, içtihadın birinci şartı her söze kulak vermektir. Burada dikkat edeceğimiz diğer husus da; “esmiû” denmeyip “istemiû” denmiş olmasınadır. Yani bize söyleneni dinlemeyeceğiz. Biz sorup öğreneceğiz. Bunun ne kadar zor olduğu aşikârdır. Biz her sözü nasıl işitip dinleyeceğiz? Herkese nasıl gidip soracağız? Elbette bu mümkün değildir. Tabii ki, her emrim arkasında “Mâ isteta’um” kaydı vardır; bu “Gücünüz yettiği kadar.” demektir. Bunu nereden biliyoruz? “Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez.” Âyetiyle, hac farizasındaki “gücünüz yettiği” kaydıyla biliyoruz. Diğerlerini buna kıyas ediyoruz. Görüyorsunuz ki, içtihat tefsirden tamamen farklıdır. Tefsir ederken bir âyetin mânâlarını anlatıyorsunuz, içtihat yaparken değişik âyetleri yan yana getirip sonuçlara varıyorsunuz.

Bu âyetin içtihatla yakın alâkası da şuradan gelmektedir. Âl-i İmrân Sûresi’nde; “Müteşabih âyetlerin mânâsını elbâb sahipleri âlimler bilir.” diyor. Burada da; “Elbâb sahibi bunlardır.” diyor. O halde içtihadın şartı, her söze kulak veren olmak gerekir. Her söze kulak vermeyen kimse elbâb sahibi değildir. Dolayısıyla içtihada da ehil değildir.

Bu âyette dikkat edeceğimiz başka bir husus; burada emir siygası kullanılmamış, sadece çoğul olarak ancak bunlara hidâyet edileceği bildirilmiştir. İçtihadın yanında ittibaı da meşru kılmıştır. İşte burada bu tergib var ama emir yoktur. “Bilmeyenler ehl-i zikre sorabilirler.” âyetiyle de bu izah edilmektedir. Yani her sözü işitme emri herkese değil müçtehitlere farzdır. Ne var ki, halkın arasında müçtehitlerin olması da farzı kifayedir. Bu bizi iş bölümüne ve teşkilatlanmaya götürmektedir.

Yine bu âyette; “sözü istima’ eder” demiyor da, “istima’ ederler” diyor. Yani herkesin her sözü bilmesi sözkonusu değildir. Ben soracağım kimsem olursa o sözü bilmiş olurum. Gerektiğinde sorarım. Bunun için de bir teşkilata ihtiyacımız vardır. İşbölümü yaparak aramızda bilgi taksimatını yapmalıyız.

Burada bir yere daha işaret ederek bu âyet üzerindeki sözlerimizi şimdilik sona erdirelim.

“El-kavl” harf-i tarif ile gelmiştir. Bu ahd için olamaz. O zaman tek sözü işitmiş olacağız. Bunun anlamı yoktur. Zaten bunun böyle olmadığı, “en iyisine uyarlar” ifadesiyle açıklanmıştır. Cins için de yine en iyisine uyarlar, tâbirinden anlaşılıyor ki, istiğrak içindir. Her söze, bütün sözlere uyarlardan başka mânâ verilemez.

İkinci âyet de Kur’an’ı tebliğ görevimizi ifade ediyor. Kur’an’ı kâffeten linnâs. rahmeten li’l-âlemin yani bütün insanlara, herkese, rahmet kelimeleri ile bütün insanlara ulaştırmamız gerektiğini ifade etmektedir. Bu emir de bizim teşkilatlanmamız gerektiğini, herkese risâlâtı ulaştırmamız gerektiğini bildiriyor Nasıl ulaştıracağız? Bunu ancak her dilde neşriyat yapmak suretiyle ulaştırabiliriz. Burada ne kadar önemli görevlerle yüklenmiş olduğumuz aşikârdır.

Veda Haccı’nda Hz. Peygamber müminlere bu görevi vermiştir. Demek ki, bir basın ve yayın teşkilatı kurmamız gerekir. Bu bize farzdır. Müslümanlar hâlâ sadece cami yapmak ve Kur’an ezberlemekle yetiniyorlar. Bu âyetlerde emir değil haber vardır. Ancak; “Hesap sorma bakımından Allah yeter.” Demesiyle, güçleri yetmeyenlerin hesap vereceklerini ifade etmekle tebliğin farz olduğu ifade edilmektedir. Bundan sonra gelen âyette; “Ey iman edenler!” diyerek devam ettiğine, bu da çoğul olarak geldiğine göre, burada mükellef olanlar mü’minlerdir.

Demek ki, bizim iki görevimiz vardır. Bunlardan biri yeryüzündeki bütün insanlara ulaşarak onlardan bilgi almak, onların görüşlerini alarak istişare etmektir. Diğeri ise bizim bilgilerimizi birleştirerek tüm insanlara ulaştırmaktır. Bunun için dört adet müessese geliştirilmiştir.

a)    Kur’an’ı bütün dünya dillerine çevirerek ulaşmak. Yalnız Kur’an’ı değil, Kur’an’ın ihtiva ettiği bütün ilimleri onların dillerine çevirerek ulaşmamız gerekir. Bu Kur’an’da “Bi lisanı kavmihim/ Kendilerinin dilleri ile anlatma”nın emredilmiş olmasından ileri gelir. Buna karşılık onların yazılı metinlerini da Arapçaya çevirmemiz gerekir. Böylece Arapça ve Kur’an dillerin merkezi olacaktır. Buna “Basın Müessesesi” diyoruz.

b)    Bu yeterli değildir. Televizyon, radyo gibi kuruluşlarla yine herkesin dilinde neşriyat yaparak onlara ulaşmalıyız. Bütün dünyada yapılan neşriyatın, haberlerin, görüşlerin özetlerini Arapça yayınla yine dünyaya duyurmaktır. Buna da “Yayın Müessesesi” diyoruz.

c)    Bastığımız kitapları veya basılan kitapları yerlerine ulaştırmak, eşyaları taşımak, insanları götürüp getirmek için ulaşım ağını kurmamız gerekir.

d)    İkili ilişkiler kurup haberleri birbirlerine ulaştırma imkanını sağlamak için de haberleşme ağını kurmalıyız.

Görülüyor ki, 25 hizmetin her biri Kur’an’ın bize emrettiği müesseselerin tesisinden başka bir şey değildir. İleride Kur’an’ı okuyup da emirleri telakki ettiğimiz zaman, 25 Genel Hizmet kurulmadan bunların hiçbirisinin yapılamayacağını kolaylıkla anlamış oluruz. 25 hizmet kendiliğinden oluşmuş hizmet değildir. İnsan bedeninin hizmetleridir.

a)    İnsanda ruh var, beden var. Toplulukta halk var, toprak var. İnsanın bedeninde hayat var, ruhunda nefis var. Toprakta mülkiyet var, halkta malikiyet var, hakimiyet var. İşte dört tescil hizmeti böyle doğuyor; nüfus, tapu, zimmet muhasebesi, envanter muhasebesi.

b)    İnsanda fikir var, his var, irade var, ünsiyet var. Toplulukta bunların karşılığı olan ilim, din, ekonomi ve yönetim var. Halkın bunlara göre eğitilmesi ve teminatlı diplomaların verilmesi gerekir. İlmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıkları buradan oluşmaktadır.

c)    Sözleşmelerin yapılması ile işbölümü yapılmaktadır. Kontrollerin yapılıp malların ambarlara teslimi ile işler tamamlanmaktadır. Soruşturma ile sözleşmelerin ne derece yerine getirildiği ortaya konmakta. Hakemlerce de ortak üründen herkesin hakkı verilmektedir. Kur’an’da bu hizmetler; kitabet, istişhad, şehadet ve hakemlik müesseseleri ile tesbit edilmektedir.

d)    İnsanlar basın, yayın, ulaştırma ve haberleşme yoluyla organize olmaktadırlar.

e)    Sağlık, bakım, plan ve güvenlik ise; kendinizi tehlikeye atmayın, salât ile birbirinizi muhafaza edin, iman edin gibi âyetler ile emr olunmaktadır.

f)     Zekât, karz-ı hasen, kütüb ve tebliğ müesseseleri ile de diğer hizmetler anlatılmaktadır.

Bunlara başkanlığı da eklerseniz, Kur’an’ı okuduğunuz zaman ne yapılacağı yanında, kimin yapacağı da ortaya çıkmaktadır. Böylece Kur’an anayasa hükümlerini de ihtiva etmektedir.

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER – XIV

BASIN HİZMETİ

TEŞKİLAT

Semt, 300 ile 1000 kişi arasında nüfusu olan en küçük hizmet topluluğudur. Her semtte 10’a yakın basın temsilcisi vardır. Bu temsilciler temsilcilikle geçinmezler, başka işler yaparlar. Temsilcilikle ek gelir elde ederler. Basın temsilcileri semtlerinde bulunan işyerlerinin basın sözcüleridir. Semtte küçük işyerleri vardır. Semti ortalama 500 nüfuslu kabul edersek, çalışan sayısı 200 kadardır. Bir işyerinde ortalama beş kişi çalışğını kabul edersek, demek ki yaklaşık olarak 40-50 civarında işyeri olacaktır. Beş işyerine bir basın sözcüsü düşecektir, demektir. Basın sözcüsü bu işyerlerinden birinde çalışandır. Ama ayrıca beş-on yerde de basın temsilcisidir.

Basın temsilcisi ayrıca o semtte bulunan 500 kişiden bazılarının basın temsilcisidir. 10 basın temsilcisi olduğuna göre, bir kimsenin 50 kişinin basın hizmetlisi olma durumu vardır. Bir kimsenin bir semtte basın temsilcisi olabilmek için ilçedeki basın görevlisinin o semt temsilciliğini almış olması gerektiği, o semtteki halkın en az beşte birinin de basın temsilciliğini kabul etmiş olması gerekir. Bir ilçedeki basın görevlisi eğer o semtte temsilci bulamazsa o semtteki kimselere hizmet veremez. Ne var ki, semtte bulunan bir basın hizmetlisi ilçedeki değişik basın görevlisini temsil edebilir. Basın görevlisi de değişik basın temsilcisini istihdam edebilir. Basın temsilcisinin işyerlerinde hizmet verme şartı yoktur.

Her semtte bu 10 kadar basın temsilcilerini koordine etmek, semtte bulunan ortak basın araçlarını ve yerini korumak, temizliğini ve bakımını yapmak üzere de basın sorumlusu bulunur. Bu basın sorumlusunu bucaktaki basın bakanı atar. Bu sorumlu basın araçları ve yerlerinin yönetimi bakımından semtin yöneticisine bağlıdır. Basın hizmetleri bakımından bucaktaki basın bakanına bağlıdır. O atar ve alır. Semt yöneticisinin de alınması hususunda yetkisi vardır. Gerek basın temsilcilerinin, gerekse basın sorumlusunun denetlenmesi bucak ilmi şura üyeleri tarafından yapılır. Hesap ilçe hakemlerine gidilerek çözülür.

İlçelerde 10’a yakın basın görevlisi vardır. İlçelerdeki basın görevlileri il ilmi şûrası tarafından atanmışlardır. Sıralama usûlü ile atanmışlardır. Sonra ilçe halkı tarafından basın görevlisi olarak kabul edilmişlerdir. Kabul edenlerin sayısı ilçe halkının en az beşte birini temsil etmesi gerekir. Ortalama 50 000 nüfuslu olan ilçelerin ortalama hizmet verdiği kimselerin sayısı 50 00 kişidir. Bunların 100 köyde de birer temsilciliği olduğu kabul edilirse, bu hizmeti verebilecek kadronun varolduğu kabul edilir. Ayrıca il basın bakanı tarafından atanmış basın sorumlusu vardır. Basın sorumlusu oradaki basın vakfının yöneticisidir. Yönetim kurulunu ise basın görevlileri oluşturur. Basın vakfı bakımından ilçe yöneticisine bağlıdır. Basın hizmetlerinin ahenkli bir şekilde yürümesi için il merkezindeki basın bakanına bağlıdır. Bir basın görevlisinin il ilmi şûrası tarafından atanmış olması, halkın beşte birinin de bunu kendisine hizmet eden kimse olarak seçmesi yeterli değildir. Ayrıca bölge merkezinde de en az beş, en çok yirmi yazarları kendisine müşavir seçmiş olması ve onların bunun müşavirliğini kabul etmeleri gerekir

Gerek ilçedeki basın görevlilerini gerekse basın sorumlularını denetlemek ildeki ilmi şûra üyelerinin görev ve yetki alanlarındadır. Hakemlere giderek görevlerine son verdirebilirler. Yahut kararlarını iptal ettirebilirler. Tazminata mahkum ettirebilirler.

Bölgelerde 100’e yakın yazar bulunur. Bu yazarlar ülke ilim şûrası tarafından sıralama usûlü ile seçilmişlerdir. Ülke ilmi şûrası ülke başkanının başkanlığında yaptığı toplantıda basın ihtisas vakfını açar veya kapayabilir. İhtisas vakfını tesise karar vermişse, onun kurulması için gerekli tahsisatı belirler. Bu ihtisas kısmının açılabilmesi için kıta merkezinde en az       alimin bunu kendilerine ihtisas konusu yapmış olmaları şarttır. Adları ayrı da olsa 10 kadarını birleştirip bir ihtisas konusu içinde mütalaa etmesi de yine il ilmi şûrasının yetkisindedir.

Bölgede ihtisas hizmeti verebilmek için yüksek öğrenimini görmüş olmak, il ilmi şûrası tarafından atanmış olmak, o basın dalında kıta merkezinden icazet almış olmak, ayrıca ilçelerdeki hizmet görevlilerinin onu danışman olarak kabul etmiş olması gerekir. Bu danışmanların sayısının hizmet verdiği kimselerin sayısının %5’den az olmaması gerekir.

Bölgede her ihtisas bir vakıftır. Yönetim kurulu üyeleri buraya atanan mütehassıslardır. Ayrıca her vakfa devlet merkezindeki basın bakanı tarafından bir basın sorumlusu atanmıştır. Koordineyi bu kişi sağlar, vakfı bu yönetir. Vakfı yönetme bakımından bölge yönetimine bağlıdırlar. Hizmet koordinasyonu bakımından devlet merkezindeki bakanlığa bağlıdırlar. Bu sorumlulardan biri aynı bakanlığa bağlı vakıflar arasında da koordine sağlar. Yahut bu sorumlu tek olabilir.

Kıta merkezlerinde müçtehit yazarlar bulunur. Bunlar insanlık ilmi şûrası tarafından sıralama usûlü ile atanmışlardır. Bunların sayısı her kıta merkezinde 1000 kadardır. Her ihtisas konusunda 100 kadar müçtehit vardır. Bunlar kendi sahalarını kendileri belirlerler. Hangi ihtisas grubuna girdiğini ise ülke ilim şûraları karar verir. Buralarda araştırma vakıfları vardır. Burada bir konuda müçtehit olmak, değişik ülkelerdeki mütehassısların sizi müçtehit kabul etmesi ile olur. Bu mütehassısların hizmet verdikleri ilçedeki görevlilerin sayısına göre yeter %’de bulunmalıdır.

Araştırma vakıfları insanlık ilmi şûrası tarafından tesis edilir. Kuruluş harcamaları oralardan sağlanır. Sonra vakıflar galliye olarak çalışırlar. Müçtehitler ise onları danışman olarak kabul ettikleri kimselerin beşte birlerine ortak olurlar.

 

YAYIN ORGANLARI

Müçtehit olmak için Latince ve Arapça bilmek gerekir. Telifler Arapça veya Latince yapılmalıdır. Bunlar merkezi yayın organlarında yayınlanmalıdır. Bunlar şunlardır.

a)    25 Genel Hizmeti içeren nazarî, tabiî, amelî ve hikemî olmak üzere 100 ilmin 600 sahifelik ortak metni hazırlanmalıdır. Bunu dünyanın bütün ülke ilmi danışma başkanları kendi dayanışması içinde hazırlar ve insanlıktaki temsilcisi aracılığı ile insanlık meclisine iletir. İnsanlık meclisinde bunlar sıralanarak derecelendirilir. Derecelendirmede telif birincisi ile takdir birincisi bir baş müellif seçerler. Bunlar metinleri telif ederler. Bu metinler aleyhine hakemlere gidilip maddeler iptal ettirilebilir. Hatta yarışmaya yeniden gidilebilir.

b)    Ayrıca her ilim 600 sahifelik şerhi ihtiva eder. Bu şerhler ilgili bakanlıklar, kendi ülkelerindeki mütehassısların iştiraki ile yine yarışma yoluyla hazırlatırlar. Bunlar insanlık merkezinde ilgili bakanlığa gider. Bakanlık bunları yine meclise sıralatır. Sonunda oluşan telif kurulunun her biri kendi konularındaki 600 sahifelik metni hazırlamış olur. Bunlar da Arapça ve Latincedir.

c)    Tesbit çalışmaları: Metinde geçen her kelime veya iki kelimenin terkibinden oluşan konular üzerinde tesbit çalışması yapılır. Tesbit çalışmasında metinlerde geçen kurallar ispatsız kabul edilir. Şerhlerdeki ispat yollarına işaret edilir. Sonunda deney veya gözetlemeler cetvel haline getirilir. Tesbitler külliyatına yerleştirilir. Benzer tesbit daha önce yapılmışsa teyit edilir ve yalnız sapma varsa işaret edilir. Bu çalışmayı yüksek ehliyetliler yapar ve bunlar master çalışmalarıdır. Orta ehliyetlilerin gözetiminde ilk ehliyetliler de bu çalışmalara katılabilirler. Bunlar da Arapça veya Latince metinlerde yayınlanır.

d)    Telif çalışmaları tesbit çalışmalarının değerlendirilmesidir. Bu doktora yani içtihat çalışmalarıdır. Bu çalışmalar metin veya şerhlerdeki ifadelerin güncelleştirilmesi için yapılmış olur. Her üstün ehliyetlinin çalışması yayınlanır. Değişiklik ise ilmî şûra üyelerinin ittifakı ile sağlanır.

İleride uluslararası yazı gelişecektir. Bu şekil diline benzer yazı dili olacaktır. Kelimeye belirli bir kavram yüklenecektir. Herkes kendi dilinden onu okuyacaktır. Arapça yazısı bu şekle çevrilebilir. Misal olarak “Kamer” kelimesi (hilâl) şeklinde yazılarak aya benzetilebilir. Altına, üstüne, sağına, soluna işaretler konarak kelimenin çekimleri veya üretimi yapılabilir. Bu işaretlerin Arapça karşılığı olmayabilir. Ama başka dillerin özelliği bu yazıya böylece aktarılabilir. Türkçenin son ekleri, batı dillerinin ön ekleri, değişimli dillerin ara ekleri dilin içine girmiş olur. Böylece tüm insanlığın dillerdeki özellikler bu ortak yazı içine sokulabilir. Bilgisayarla tercüme yollarına gidilebilir. Bütün dillerden Arapçaya tercümeler yapılmalı, Arapçadan da diğer dillere tercüme yapılmalıdır. Bu görev üstün ehliyetli ihtisas sahiplerine düşer.

Bunun dışında her semtte herkesin bir basın temsilcisi vardır. Halk yayınlatmak istediği hususları bunlara iletir. Her semtteki basın temsilcisinin bucak merkezinde yayınlanacak haftalık dergide ayrılmış yeri vardır. Onu kendisi ayıklayarak düzenler ve bucak merkezindeki ilmi danışmana gönderir. İlmi danışman onu yayın organına aynen koydurur. Bunun dışında ilmi danışmanlara da ayrılmış yer vardır. Onlar da makale yazarak dergi hazırlanır. Bu dergi internet vasıtasıyla yayınlanır. İsteyen yazıcıdan alabilir. Bunlar saklanır. Ayrıca herkes kendi evrak kayıtlayıcısına kendi yazılarını saklatır. Onların konu ve özetleri buralarda yayınlanmış olabilir.

Basın temsilcileri beğendikleri yazıları aynen yayınlanmak üzere bucak merkezine gönderdikleri gibi, ilçe basın görevlilerine de gönderirler. Onlar da bunları eleyip birleştirirler veya aynen hazırlayıp il merkezindeki ilmi dayanışma sorumlularına gönderirler. Yine haftada bir çıkan il dergisinde bu yazılar yer alır. İlmi danışmanlara ayrılmış sahifelere de ilmi danışmanlar yazılarını yazarlar. Bu da bilgisayarda yani internette yayınlanır. İl meclis üyelerine de bu dergide yer ayrılır.

İlçedeki basın görevlileri il merkezine yazılarını gönderdikleri gibi, bölge merkezlerindeki mütehassıslar da değişik yazıları gönderirler. Bu mütehassıslar kendileri eleyip yazıları birleştirirler, ülke merkezine gönderirler. Burada her ihtisas için bir dergi çıkar ve bunlar o dergilerde yayınlanır. Ayrıca ülke merkezindeki dayanışma sorumluları da yazılar yazıp bir merkezi dergi yayınlarlar. Ülke meclis üyelerine de bu dergide yer verilir. Bu dergi günlük yayınlanır.

Dünyanın bölge merkezlerinde yayınlanan dergiler Arapçaya çevrilerek kıta merkezlerine ulaştırılır. Kıta merkezindeki Arapça yazarları bunlardan yazı ve makaleler çıkararak Arapça metin hâline getirirler. Oradaki ilmi danışman sorumluları ve meclis üyeleri de dahil olmak üzere kendilerine ayrılan yerde yazı yazarak bir dergi yayınlanır. Bunlar bilgisayarlarda yayınlanır. Bunlar dünya dillerine çevrilir.

Basın insanlığın hafızası olarak oluşmaya başlar. Bu yazılar hazırlanırken olaylar cereyan ettikçe olayların tarihçeleri de birleştirilir.

Bütün bu halk yayınları kamu bütçesinden harcama yapılarak oluşturulur. Yazarların aylıkları hep genel hizmet faslından verilir. Ayrıca her türlü basın serbesttir. Sansüre tâbi değildir. Söylenirken suç olanlar yazıldığında da suç olur. Söylendiğinde suç olmayanlar yazıldığında da suç olmaz. Hatta söylenmesi suç olan birçok şey kapağında içinde neler olduğu belirtilmek şartıyla suç olmaz. Çıplak gezmek suçtur. Ama çıplak resimler kapakta olmamak şartıyla ve içinde çıplak resimler vardır denmek şartıyla suç olmaz.

          

OKUMA HAKKI

İnsan olarak herkesin kendi düşüncelerini bucak, il, ülke ve insanlığa duyurma hakkı olduğu gibi; onların neşrettikleri şeyleri de okuma hakkı vardır. Duyurma hakkını basın temsilcileri eliyle yapmaktadır. Basın temsilcileri hizmet vermiş oldukları kimselerin yazma arzularını imkan nisbetinde duyururlar. Hakkını vermeyen hizmet verenini değiştirirler. Kendi semtlerinde veya ilçelerinde veya bölgelerinde veya kıtalarında imkan bulamazlarsa çevrelerini değiştirirler. Hiçbir yerde bulamazlarsa kendi özel imkanları ile her zaman yapabilirler.

Haftalık dergilerde yer alan yazıların özetleri de yayınlanır. Hafta sonunda özet yazılar bir dergide toplanır, kalanı arşive kaldırılır. Ayrıca yıl sonunda yıllık özet yapılarak son beş yılın özeti yayınlanır. Beş yıllık özetlerle her yıl dergi çıkar, bunlarda son yüzyılın özetleri yayınlanır. Bu şekilde oluşturulan dergilerin hepsi bilgisayarlarda bulundurulur. Halk ücretsiz istediği bilgilerin kopyasını kendi bilgisayarında alır. Arşivde olanlar da istenebilir. Ancak bunlar ücrete tâbi olur.

Basın evleri yayınlayacakları kitap veya vakitli dergi veya gazeteleri için abone kuponları çıkarırlar. Bunları mağazalar aracılığı ile hizmet kuponları karşılığı satarlar. Elde ettikleri meblağ ile iki misli kitap basıp ambarlara teslim ederler. Basın hizmetine verilen ikinci abone kuponları ki bunlar satılan abone kuponları kadardır. Hizmet kuponları ile satılır. Hizmet kuponları halka verilen hizmetten yararlanma kuponlarıdır. Bunlarla aşağıdaki hizmetlerden yararlanmış olurlar.

Basın, yayın, ulaşım ve haberleşme hizmetleri bir; su, elektrik, ısıtma ve gaz harcamaları için başka bir hizmet kuponu çıkarılır.

Basımevleri aldıkları selem senetlerini hizmet kuponları ile mağazalar eliyle satarlar. Elde ettikleri hizmet kuponlarını kasalarda nakde çevirirler. Basımevlerine sipariş verirler. Basımevleri sipariş aldıklarının iki mislini basılmış olarak ambara teslim edip kredilerini kapatırlar. Hizmet kuponlarının kasa değeri kasadaki stokla ayarlanır. Kasaya piyasaya sürülen hizmet kuponunun beşte biri konur. Beşte bir stok sabit kalacak şekilde kuponun Türk Lirası değeri tesbit edilmiş olur.

Halka değişik kriterlere hizmet kuponları verilir. Halk bu hizmet kuponlarını isterse satar ve hizmet hakkını başkasına devreder. İsterse satın alır ve daha çok hizmet hakkından yararlanır. Hizmet hakkını nakde çevirip başka ihtiyaçlarını giderebildiği gibi hizmet hakkı ile istediği hizmeti tercih etmiş olur.

Hizmetin cinsi ve kalitesi ise serbest piyasa oluşturacaktır. Yani çıkarılan bir kitap siparişi alınmışsa basılacaktır. Kişi bu kitabı baştan sipariş vermiş olacaktır. Ne var ki, verilen siparişin iki misli kitap piyasaya çıkmıştır. Bu kitapları sipariş vermeyenler basılınca alacaklardır. Bu kitap kıymetli ise fazla hizmet kuponu ile satılacaktır. Değilse ucuz satılacaktır. Burada tam denge vardır. Kitaplara rağbet azsa fiyatları ucuz olacaktır. Fazla ise fiyatları yüksek olacaktır.

Görülüyor ki, selem sistemi ile kitapların piyasası serbest olarak oluşmaktadır. Ama basım ve basın evleri serbest piyasa da faaliyet göstermektedirler. Bunlardan iki misli matbu olanları teslim dışında bir vergi istemektedir. Bunların taşınmasını da kamu tekeffül etmektedir. Bunlardan başka vergi alınmamaktadır. Ancak basın içinde kamunun beşte bir kadar yazı yazdırma hakkı vardır. Bu yazarların ücretleri kamudan karşılanacağı için basımevlerine bir yük getirmemektedir. Diğer resmi yazarlar da ücretlerini kamudan almaktadırlar. Ancak ilmi dayanışma ortaklarına kadrolar tahsis edilmiştir. Bunların takdiri ile istedikleri basımevinde yazmaları şartı ile bir pay verilir.   

Okuyuculara okuma hakkını tanıyoruz. Bunu isterlerse okuma yerine başka hizmetlere kaydırırlar, isterlerse burada harcarlar. Genel hizmet kredileri genel hizmette harcanır. İstersek basın hizmetinin payı bu olsun dersek, o zaman sadece basın hizmet payı olarak kredi vermemiz gerekir.

 

İŞLETMELERDE BASIN

Her işletmenin bir basın görevlisi ve bu basın görevlisinin işletmeler içinde basın temsilcileri vardır. Basınla ilgili her konu bunlarla hallolur. Basılacak bir şey varsa bunlar tarafından bastırılır. Satın alınacak bir basın varsa bunlar tarafından satın alınır. Basına bir duyuru veya reklam verilecekse bunlar tarafından verilir. Bu işi basın temsilcisi takip eder. Kendisi başaracaksa doğrudan bu hizmeti verir. Kendisi başaramayacaksa ilçe merkezindeki basın görevlisine sorununu iletir. O kendisi başarabilecekse başarır. Başaramayacaksa ilçedeki diğer hizmetlilere sorar. Yeterince bilgi alamazsa bölge merkezindeki danışmanlarından bilgi alır. Danışmanlar kendileri bilemezlerse diğer danışmanlara sorarlar. Başaramazlarsa, kıta merkezindeki üstün basın danışmanına baş vurur. Bu yolla basınla istenen tüm bilgi tüm dünya ile ilişkili hâle gelir.

İnsanlar arasında ilişki kurmada gittikçe kolaylık sağlanmıştır. Artık haberleşme için ucuzluk dışında sorunumuz kalmamıştır. Bir gün cep telefonları parasız hâle geldiğimiz zaman fiziki zorluk ortadan kalkacaktır. Böyle imkan gittikçe yaklaşmaktadır. Bunun için kurulacak kooperatiflerin özel fonları dahi bunu sağlayacaklardır. Ne var ki, haber kaynakları çoğalmıştır. Onlara bilgi olarak ulaşma çok daha zor hâle gelmiştir. İnsan zekasına ve bilgisine her zaman ihtiyaç duyulacak, her zaman daha fazla insanın fikri gücü devreye girecektir. Çözüm ancak o zaman mümkün olacaktır.

Basın hizmeti sadece basını temin etmekle kalmaz. Basının içinde neyin nerede olduğunu yani sayfaları bulmuş olur. Tezgahın başında çalışan bir kimsenin bilgi programında bir şeye ihtiyacı olmuşsa, bu programı ve bu program hakkındaki bilgiyi nereden bulacaktır? Basından bulacaktır. İşte bunun için kendisi katalogları araştırmaz, kendisi dükkan dükkan dolaşıp bilgi istemez. İşletmenin basın temsilcisine istediğini bildirir. O da bağlı bulunduğu basın hizmetini harekete geçirerek bu sorununu çözer. Kapitalizm düzeninde bunlar özel firmaların para ile yapmasına bırakılmıştır. Bu doğru değildir. Çünkü üretim kollektiftir. Bir tornacının bir parçayı geciktirmesi, hele bozuk yapması tüm imalatı aksatır. Tüm işletme zarar eder. Buna meydan vermemek için tornacının basın sorununu diğer sorunlar gibi bizim gidermemiz gerekir. Bu takdirde işletme işlerini zamanında uygun yapabilir.

Bir işletmenin değişik yerleri ve cihazları vardır. Bu yer ve cihazların basın cepleri vardır. O ceplerin içinde ilgili basılı evrak bulunur.

a)    Cihaz veya yerin projesi ve kullanma talimatı. Bakım talimatı. Ayar talimatı.

b)    Cihaz veya yerin bakım zamanlarını, kademelerini, kimlerin bakımını yaptığı.

c)    Cihazın hangi tarihlerde ne gibi işlemde kullanıldığı ve ne kadar ürettiği.

d)    Cihazın zilyetlik sorumlusunun kim olduğu. Cihazın kimin sorumluluğunda çalışğı.

Bunun dışında benzer cihaz veya yerlerin genel özellikleri ve kullanım talimatları, işletmenin genel özellikleri, işletmenin akışı ile ilgili bilgiler. İşletmenin akış şeması, sorumluları, kadroları gibi bilgi bültenleri. Mamullerin tanıtılması ve kullanılması ile ilgili bilgileri ihtiva eden broşürler.

Bunların dışında yayınlanmakta olan dergi, gazete veya kitaplarda gerekli reklamları vermek ve tanıtmak da basın hizmetine aittir. Her işletmenin verdiği genel hizmet payı kadar resmi ve özel basının resmi sütunlarında kendi reklamını yapma hakkı vardır. Bu basın ürünlerinde para karşılığı reklam verilmez. Buralarda reklam için yer ayrılır ve basın hizmetine reklam karşılığı bölüştürülür. Bu bölüşmede ödenmiş genel hizmet payı temel rol oynar. Kamu hizmetleri ödenen kamu hizmet payı karşılığı yapılır. Başkaca bir ücret alınamaz.

şarıda basılmış ama işletmelerde bulundurulması gereken kitap, dergi ve gazeteler olabilir. Bunları temin edip işletmenin kitaplığına koymak, bunları okutmak, evlere vermek, sonra alıp yerleştirmek de basın hizmetine aittir. Bu kitaplar satın alınabildiği gibi, kütüphanelerden iade edilmek üzere de istenip getirtilebilir. Bunun daha ileri şekli vardır. Herkes kendisinde bulunan kitapları kompitüre yükler. Özet bilgi verir. Basın temsilcisi böyle bir kitabı bulunca talip olana haber verir. O da direkt olarak kitap sahibinden ister. Karşılıklı haberleşerek kitap kullanmak üzere temin edilmiş olur. Benzer bağlar bilgi sahipleri arasında da kurulur.

Belli fikir ve görüş sahipleri tartışmak istedikleri konuları basın temsilcileri aracılığı ile duyururlar. Böylece iki kişi tartışmaya başlar. Bugün insanlar arasında tartışma son derece düzensiz ve göstermelik olarak yapılmaktadır. Gerçekten inanmış ve bilgiye bağlı bir tartışma dünyası henüz oluşmamıştır. Eskiye nisbetle çökmüştür. İnsanlar sadece para getirecek nesnelerin peşinde koşmaktadırlar. Maddiyat o kadar insanları sarmıştır ki, para sahibi olmanın dışında kimse bir şey istememektedir. Halbuki dünyanın en zevkli şeyi ilimdir. İnsanların âhirette de en önemli meşgaleleri ilim olacaktır. İlimlerini geliştirenler daha üstün makamlara erişeceklerdir. Basın temsilcileri basın hizmetini verdikleri işletmelerden hizmet payı alacaklardır. Bu paylar basın hizmetinin gelirleri olacaktır.

 

BASINDA YARIŞMA

İlmi şûra basında yarışmalar tertip eder ve bu yarışmalarda yarışanları ödüllendirmek için ödenek ayırır. Bu ödenek kamu bütçesinden ayrılabileceği gibi, bunun için kurulmuş vakıflarca da sağlanır. Bununla ilgili vakıflar kurmak yahut ödenekler ayırmak tamamen ilmi şûraların yetki alanındadır. Bu ödüller bucakta, ilde, ülkede ve insanlıkta tertiplenir. Burada yazılan yazının konusunu seçmek ve konunun çerçevesini koymak, yarışı finanse edenlerin yetkisindedir.

Yarışa katılanların konu ile ilgili bir eser hazırlayıp hazırlamadığını belirlemek yine ilmi şûra üyelerine aittir. Yazılar onlara verilir. Onlara bir kontenjan tanınır. Kendilerine gelen yazıları ilk olarak onlar okur ve elerler. Bir şûra üyesinin yarışmaya uygun gördüğü eser yarışmaya girer. Yarışacak eserler doğrudan ilimi dayanışma sorumlularına verilir. Bucak yarışmasında kendisine gelen eseri kendisi eler ve yarışa koyar. İle gidecekleri ise sadece sıralar ve il ilmi dayanışma sorumlusuna gönderir. Onlar uygun gördüklerini incelerler, il yarışmasına katılacaklarını kendileri seçerler, ülke yarışmasında kendileri de sıralar ve ülke yarışmasına gider. Ülke ilmi dayanışma sorumluları da gelen bütün yarışmalarını sıralarlar. Elerler ve ülke yarışmasına gönderirler. İnsanlık yarışması ise insanlık ilmi dayanışma sorumlusuna gönderirler.

Hâsılı, yarışmanın yapıldığı merkezin ilmi dayanışma sorumlusuna taşra ilmi dayanışma sorumlularının sıralamalarındaki dereceleri ile gelen yarışma konuları onların görüşlerini de değerlendirerek kendisi bir sıraya koyar. Böylece bu sıra ile sıralanmış olarak yarışmaya sokulur. İlmi dayanışma sorumlularına verilen kontenjan vardır. O sayıdaki yarışma eserini yarışmaya koyarlar. İlmi dayanışma sorumlularının takdirleri burada biter. Tartışmaya katılacak toplam yarışçı sayısı ilmi şûra tarafından orta değer ile belirlenir. Şûra üyelerinden her biri bir sayı belirler. Bu sayılar sıralanır, orta sayı karar sayısıdır.

Bu sayının ilmi dayanışma sorumlularına bölüştürülmesi ilmi dayanışma sorumlularının danışman olduğu kimselerin sayısı ile orantılıdır. Böylece her biri gücüne göre yarışmacıyı yarışa sokmuş olur. Kamu bütçesi dışında ek finans sağlayan kimseler bu sayıyı sınırlayabildikleri gibi değişik ilmi sorumlusuna kendileri bölüştürebilir. Ayrıca yarış vakıf tarafından finanse ediliyorsa bu ilk eleme sisteminde özel şartlar ve kurallar koyabilir. Benzer özel şart ve kurallar yarış çerçevesi içinde bunlar tarafından konur.   

Yarışta sıralamayı yine yarışa katılanlar yaparlar. Her biri diğerlerinden istediği kadarını tetkik eder ve sıraya koyar. Bu sıralamayı yarışa koyanların değerlendirmelerini esas alarak koyabilir, kendisi de inceleyerek koyabilir. Böylece her yarışçı diğer yarışçılardan sıra numarasını alır. Bir yarışçının aldığı sıra numaralarının terslerinin toplamı yarışçının telif derecesini verir.

Telif derecelerine göre yarışçılar sıralanır ve telif sırası belirlenir. Bir kimsenin verdiği sıra ile telif sıraları arasındaki farklara takdir sapması denir. Bir kimsenin takdir sapmalarının kareleri alınır, toplanır. Tüm yarışçıların sayısı ile aynı sayının bir fazlasına bölünür. Sonucun kare kökü alınır. Bunun kesir sayısı yanılma derecesini verir. Yanılma dereceleri küçükten büyüğe göre sıralanır, takdir sırası bulunur. Tersleri alınarak takdir derecesi bulunur.

Bir yarışmacının aldığı takdir derecesi ile telif derecesinin toplamı yarışma derecesini verir. Buna göre sıralanarak yarış sırası bulunur. Yarış sırası bir kimsenin bir metni telif kabiliyeti kadar, başkasının eserini takdir kabiliyetini de içerir. Ödül ikiye bölünür. Yarısı takdir derecesine göre yarısı da telif derecesine göre bölüştürülür. Yarışma derecesine göre yarış sırası verilir.

Yarışanların aldığı derecelerin toplamı toplam dereceyi verir. Ödül toplam dereceye bölünür ve birim derecesinin ödül payı bulunur. Herkesin kendi derecesi ile çarpılarak yarışmaya girenlerin ödül miktarları ortaya çıkar. İlmi dayanışma ortaklarının elemesinden geçen her eser az veya çok bir ödüle sahip olur. En küçük sıra birden başlatılmayabilir ve böylece büyük ödüller arasında çok büyük fark bırakılmayabilir. Bu husus yarış sözleşmesinde belirtilir.

Bu yarışlara kişiler o yılki eserleri ile katılabildikleri gibi geçmiş yılların eserleri ile de katılabilirler. Geçmiş yıllarda derece almış eserlerle katılma şartı da getirilebilir. Tarihte Mevlana’nın Mesnevi’si gibi, yahut Kuran Meâli gibi eserler ile de yarış düzenlenebilir. Bu düzenlemede ödül kazanan eserleri telif hakları bu eserlerin vakıflarına verilir. Böylece klasik eserlerin vakıfları oluşur. O vakıflar mezkur klasik eserleri bastırıp satarlar. Bu satışlardan gelen nakitle yarışlar düzenlenerek o eseri okuyanlara, özet çıkaranlara, kritik yapanlara ödüller dağıtılabilir. Demek ki basın yarışları bir taraftan halkı yeni eserler üretmeye yarar, diğer taraftan eski eserlerin izlenmesini de sağlar. İnsanlara ne okumaları gerektiği için baskı yapılmayacaktır. Ama ma’şeri vicdanların onayı ile teşvik yapılmaktadır.

 

BASINDA ÜCRET     

Bucağın toprakları semtlere bölünmüştür. Kır kesiminde semtin adı köydür. Kent kesiminde semtin adı kenttir. Semtin nüfusu 300 ile 1000 arasındadır. Yaklaşık olarak 100 aile bulunur. Buralarda küçük işletmeler bulunur: Küçük işletme on kişiden daha az kimsenin çalışğı işletmedir. Ortalama beş kişi çalışğını kabul edersek, yüz aile içinde de 200 kişi çalışıyorsa, bir semtte 40 işyeri bulunacaktır. Bir bucakta ise 400 küçük işyeri bulunacaktır. Bunların bir kısmı ilçedeki işyerlerinde çalışacak bir kısmı ise bölgedeki işyerinde çalışacaktır. Öyle bucak olabilir ki o bucakta hiçbir işçi çalışmayabilir. Buradaki basın temsilcileri ilçedeki işyerlerinde çalışarak oradan paylarını almış olurlar.

İşletmelere genel hizmet verenlerin verdikleri kuruluş, bucak, il, ülke veya insanlık olabilir. Buralarda toplanan genel hizmet payı buralarda bölüşülür. Hiç işletmenin olmadığı kuruluşta böyle bir bölüm olmayacaktır. Hizmetler hep ilçedeki hizmet görevlisine göre bölüşülecektir. Basın temsilcisi beşte birini basın ilçedeki basın görevlisi verecektir. Toplanan ortak fon nerede toplanırsa toplansın ilçelerdeki basın görevlilere verilecektir. Basın görevlisi beşte biri halka hizmet veren temsilcilerine bölüşecek, beşte birini de bölgedeki danışmanlara verecektir. Bölgedeki danışmanlar da insanlık içindeki üstün danışmanlarına vereceklerdir.

İnsanlıkta toplanan halka hizmet fonları dünya bucaklarına nüfusları adedince, ülkede toplanan büyük işletmelerden alınan ortak halka hizmet fonları ülke ilçelerine nüfuslarına göre, ilde toplanan ortak basın halka hizmet fonları il ilçelerinin nüfuslarına göre bölüştürülür. Bunun beşte biri gerisin geriye danışmanlara gider, beşte biri de ilçe semtlerine temsilcilere gider. Böylece tüm insanlık dayanışma içine girmiş olurlar. Ama her ilçe de kendi özel konumunu korumuş olur. Yani zengin ilin ilçeleri daha çok hizmet paylarını alacaklardır. Zengin ilçeler de diğerlerinden daha fazla pay alacalardır.

Genel kural şudur. Her hizmet temsilcisi hizmet verdiği yerden aldığı hizmet payının yarısını bulunduğu kuruluşun ortak fonuna verir. Bunlar bucak, il, ülke ve insanlıklarda toplanır. Kendi payının beşte birini de izinli olduğu ilçe hizmet görevlisine verir. Halka hizmet fonları ise kuruluş merkezlerinden nüfuslara göre ilçelere bölüştürür. İlçelerde de hizmet verdikleri kimselerin sayısına dağıtılır. Bu paylar insanlık, ülke, il ve bucaklardan gelmiş olur. Bunlar da aldıkları bu paylar ile hizmet verdikleri işletmelerden aldıkları payların beşte birerlerini semtlerdeki halka hizmet veren temsilcilerine, beşte birerlerini de bölge merkezlerindeki mütehassıslara verirler. Mütehassıslar da insanlıktaki üstün ehliyetlilere verirler.

Bölgelerde işletme hizmet sorumlusu üstün ehliyetliler olur. Büyük işletmelerdeki temsilciler büyük işletmelerdeki görevlilere onlardan işletme sorumlusuna verirler. Kıta merkezlerindeki üstün işletmelerde ise temsilciler görevlilere, görevliler mütehassıslara verirler. Onlar da üstün ehliyetlilere beşte birerler olarak verirler. Böylece diğer hizmetler gibi basın hizmetlileri remi ücretleri bölüştürürler.

Burada belirtilmesi gereken bir hususu bu kamu hizmeti yüklenen kimseler için hiçbir başka iş yasak değildir. Her türlü iş yapabilirler ve her tülü kazancı temin edebilirler. Sadece nöbetleşerek koruma, güvenlik ve savunma hizmetleri gören kimseler bu hizmetleri gördükleri merkezlerde herhangi kazanç faaliyetinde bulunamazlar. Semt, ilçe, bölge ve kıta yöneticileri ise kendi çevrelerinde il, bucak, ülke ve insanlık başkanları ise kendi kuruluşlarında başka faaliyetlerde ancak temsil ettikleri kuruluş adına faaliyette bulunurlar. Bunlar başkan oldukları zaman mallarını kuruluş mal varlığı ile birleştirip mudarabe ortaklığını kurarlar. Öldüklerinde malları aynen varislerine iade edilir. Kâr - zarar kuruluşun olur.

Bu şekilde hizmet edenler kazançlarına göre hizmet verirler. Eğer refah dönemi ise işletmelerin işleri çoktur, gelirleri de fazladır. Serbest rekabet olduğu için genel hizmetlerini çoğaltırlar. Eğer kriz zamanı ise üretim azdır. Hizmete ihtiyaç da azdır. O zaman kendileri üretime doğru kayarlar. Yahut savaş hallerindeki hizmetle barış hallerindeki hizmetler farklıdır. Ona göre hizmet görürler.

Halkın serbest iş yaparken de belli işleri yapabilmeleri için ehliyetli olmaları gerekir. Basın ehliyetine sahip kimselere yazdıkları yazılardan bir cezaya uğrarlarsa bunları dayanışma ortaklıkları öder. Ama basın ehliyeti olmayanlar bir zarara sebebiyet verirlerse onu kendileri öderler. Basın yerleri de ehliyetsiz kimseleri çalıştırabilirler. Ancak ehliyetsiz kimselerin verdiği zararları kimseye tazmin ettirmezler. Fiil vuku bulmadan yani zarar doğmadan kimse cezalandırılmaz. Ancak zarar vuku bulunca ehliyetsizler kusurun kendilerinde olmadığını ispatla yükümlüdürler. Ehliyetliler de kusurun onlarda olduğunu karşı taraf isnatla yükümlü olur. Birinde dayanışmaca tazmin edilir, birinde edilmez. Genel hizmetlerde hizmet halka bedava verilir. Ekonomik işletmelerde ise cirodan pay olarak verilir.

 

KOOPERATİFLERDE BASIN

İnsanların hastalığı vardır. Bir roman okuyan kimse için de söylenenlerin hepsi tamamen uydurmadır, biliyor. Ama yine de onu zevkle okuyor. Keza bir film seyreden de onun tamamen uydurma hayal mahsulü olduğunu biliyor, yine de seyrediyor. Eskiden şamanlar vardı. Herkes onların bir şey bilmediğini, bir şey yapmadıklarını biliyorlardı. Anlatılan kerametlerin de uydurma olduğunu biliyorlardı. Ama halk yine onların söylediklerine ve yaptıklarına inanıyor ve büyü yaptırıyorlardı.

Demek ki insanda bir fikri meleke var, bununla ilmediyor. Kâinatın gerçeklerini biliyor. Buna karşılık insanda bir his melekesi vardır. Bununla inanıyor. İnsan davranışlarını ilimden çok inançlara dayandırıyor. Bir insanı her zaman bildiklerinin aksine inandırabilirsiniz. Bütün Hindular bilirler ki inek tanrı değildir. Ama yine de tanrı olduğuna inanıyorlar. Bütün halk diktatörlerinin tanrı olmadığını biliyorlar ama yine gidip mezarlarında, heykellerinin karşısında onlara tapıyorlar. Velilerin kerametlerinin olmadığını biliyorlar ama onun kerametine inanıyorlar.

İnancı sağlayanın başında yalan haber gelir. Haberin yalan olduğunu herkes bilir ama işine geldiği için o habere inanmış görünür, hep birbirlerini kandırırlar. Bu gerçekleri bilen bütün merkezler hep yalan haberi kendilerine dayanak yaparlar. Yalan haberin bir numaralı kaynağı ve yayıcısı basındır. Basın gerçek dışı inançları takviye için gerçek dışı haberler üretir ve yayarlar. Herkes kendi ideolojisine uyan neşriyatı okutur. Yalan olduğunu bilir ama bu yalanla kendisini değil de karşı tarafı kandırdığını kabul eder ve inançlarına uyan haberleri zevkle okur. Kendisine muhalif gazete veya dergi ne kadar doğru söylerlerse söylesinler okumaz, duysa da inanmaz. Aksini bilir de ona inanmaz.

Bu sebepledir ki, basın organları belli görüşleri içeren yazarları toplamakta ve görüşleri paylaşan okuyucuların okuduğu organ olmaktadır. Bu da ülkeyi tamamen bilmektedir. İslâmiyet bu zihniyetle mücadele etmiş, yalancıları şiddetli bir şekilde azaplandıracağını bildirmiştir. Yalancılardan çok yalanlayanları yani bile bile yalanlayanlar savaş açmıştır.

İslâmiyet daha da ileri giderek İslâmiyet’i din olarak ilmiyle imanı birleştiren kimse olarak tanınmıştır. İlme inananı bildiklerine inanan kimse diye tanımlamıştır. Bildiklerine inanmayanları da kâfir, yani örten ilân etmiştir. Kâfir ile mü’min arasındaki fark budur. Biri ilme aykırı, bildiklerinin başkasına inanır; mü’min ise doğruya inanır ve ilmin verilerine inanır.

Çağımız ilmin zirveye ulaşğı çağdır. İslâm’ın ise en çok zayıfladığı çağdır. Bunun sebebi şudur ki, Batı Medeniyeti İslâm’a değil küfre dayalı medeniyettir. Çünkü o kuvvet medeniyetidir. Onlara göre insandan daha güçlü varlık yoktur. İnsanların içinde de en güçlü olan baş tanrıdır. Bunların yalan ve saçma olduğunu batı herkesten çok bilmektedir ama küfrederek aksine inanmaktadır. Şeytan da öyle değil midir? Bilmediği için değil, bile bile isyan ettiği için kâfir olmuştur.

Bugünkü iktidarlar iktidarı küfre dayandırmışlardır. Bunu lâiklik adı altında resmen savunuyorlar. Araç olarak basını küfürlerine âlet olarak kullanıyorlar. Her gün yalan haberlerle ve tahrif edilmiş yorumlarla sahifelerini dolduran basını devlet bütçesiyle beslemektedirler. Doğru medyayı ise şiddetle cezalandırmaktadırlar. Herkesin eli kolu bağlı, güçlülerin, sermaye mafyalarının yalancılık borusunu öttürmektedir. Bu sebepledir ki, o basında adil düzen yer almaz. Müslüman olduklarını iddia eden münafıkların basınında da yer almaz. Çünkü onlar mezhepte beyne zâliktirler.

Ülkemizdeki basının başka özrü de ülkemizin basını dıştan besleme olarak gelişmiştir ve hâlâ öyle gelişmeye devam etmektedirler. İstiklâl savaşımızı kazandık ama iktisadi savaşımızı kazanamadığımız için basınımız onların sömürü aracıdır. Bu basın en saçma haberleri öyle baskı aracı olarak kullanır ki herkes korkar ve kaçar. O halde ne yapmalıyız? Nasıl yapmalıyız ki, basınımızı yalan üreten baskı kaynağı olmaktan çıkaralım. İşte bu sebeple de halk kendisi örgütlenmelidir. Kooperatifler kurmalıdır. Kendi yazarlarını oradan desteklemelidir. Baskı altına almadan, yalan yazmaya zorlamadan desteklemelidir. Yalan yazsın ama kendi isteğiyle yazsın, açlık korkusuyla yazmasın. Bunun için mala mal marketleri kurduğumuzda işletmemizin basın hizmeti yazıcıları maddeten hizmetleri karşılığı destekleyeceğiz, ama onların yazılarını asla sansür etmeyeceğiz. Onlar küfürde de hür olacaklar. Mü’min yazarlar ile kâfir yazarlar minderde halkın önünde yarışacaklar. Orada galip geleceklerdir.

Ayrıca marketlerimizde her çeşit basın satışı karışılmadan satılacak. Kitapların, dergi ve gazetelerin maliyetleri yarıya inecektir. Dağıtımı da bedava yapacağız. Böylece basınımızı esaretten kurtaracağız. Halkımız ne isterse onu okuyacak. Halk kâfirse küfür gazetelerini okuyacak; halk mü’min ise mü’min gazetelerini okuyacak. Birbirini tanıyacaklar, birbirleriyle basında ve kahvede tartışacaklar. Birbirinin muhalifi olacaklar, ama birbirinin düşmanı olmayacaklar. 

 

DOĞU - BATI MEDENİYETİ

Kooperatif yönetim kuruluna bir yazar girmelidir. Bu yazar kooperatife 10 yazar bulmalıdır. Bu yazarlar dergi çıkarmalıdırlar. Bu yazar soruşturma sonucu öğrenilen ortaklardan 10 kadar ortak yazar bulunmalıdır. Bu 10 kadar yazar haftada bir gün toplanmalıdırlar. Bu yazarlar bu dergide yazı yazmalıdırlar. Her birerlerinin yazısı diyelim ki ikişer sahife olsun. Bu dergi internette dergi olarak yayınlanmalıdır. Bu dergide her yazar kendisine bir konu seçmelidir.

Bu yazarların sahifeleri şu şekilde olmalıdır:

a)    Yazarlardan biri o hafta cereyan eden olayları haber olarak özetlemelidir. Bunun için yazarlardan her biri bir yazarın yazılarını takip etmeli, belli oturumları izlemeli ve haftalık toplantıda bu yazara bilgi vermelidirler. Önemli sahifeler işaretlenmelidir. Böylece özetleme yapacak yazarda oluşan bilgiler özetlenerek dergiye girmelidir. Bu olaylar içinde kooperatifi ilgilendiren haberler de yer almalıdır.

b)    Yazarlardan biri de haftalık olayların yorumunu yapmalıdır. Ancak bu yorum yine diğer yazarların yorumlarının sonucu olmalıdır. Her yazar kendi görüşünü ve yorumunu her hafta toplantı yapar. Yorumcu yazar onu dinlemiş olur. Sonra olayların değişik yorumlarını içeren alternatiflerini sunar. Kendi yorumunu da ekler.

c)    Yazarlardan biri yorumla ilgili tarihçe yapar. Nereden başladı ve nereye geldi? Bu olaylar nasıl oldu? Bundan sonra nereye gidilecektir. Akış bizi nereye götürüyor. Mesela, gelecek haftaların ve yılların ekonomik tahminleri yapılacaktır. Ekonomik parametreler nelerdir? Basit ayıraçlar vardır.

Altının değeri, doların değeri, inşaat işçiliği, buğday, demir, gümüş ve kiralar.

Elektrik ve yakıt tüketimi, haberleşme saatleri ve sayısı.

Bütçe açığı, gelirler, giderler. Bütçe ile kesin hesap arası uyum.

İthalat ihracat açığı.

ş borç yükünün artması veya azalması.

Faizlerin, borsanın, enflasyonun birbirine göre nisbetleri.

Bunlar adım adım takip edilir. Ve bunların rakamlarını veren karşılaştırmalar yapılır.

d)    Kooperatif halktan belirlediği kimseleri ortak eder ve kendilerine yakınları olan on kişi ile her hafta şifahi olarak sorular tevcih eder. Onlardan aldığı cevapları rakamlar ve ya internete girer veya kooperatif merkezine ulaştırır. Böylece her hafta değişik konularda halk oyu yoklaması yapılır. Bu soruları tevcih eden kimseler değişik zihniyetteki kimseler olur. Böylece elde edilen sonuçlar yayınlanır. Elde edilen sonuçlar ne ise o yayınlar, değişiklik yapılmaz.

e)    Bir yazar da haftalık halk yoklamalarında elde edilen sonuçları değerlendirir ve yorumunu yapar, gelecek hakkında tahminlerde bulunur.

f)     Başka bir yazar şiir sahifesini yönetir. Şiirler o yazara gelir. Yazarlar haftanın bir gününde toplandıklarında şiirleri sıralarlar ve bu şiirlerden ön sırayı alanlar yayınlanır. Diğer şiirlerin sadece sıraları yer alır.

g)    Haftanın kitaplarını tanıtan sahife bulunur. Yeni basılmış kitabın özetini verip bir tanesini kooperatifimize gönderirse o özet o sahifede yayınlanır. Böylece kitabı da tanıtmış olunur. Ayrıca yazarlar toplantısında bu kitaplar sıralanır ve sıralama dereceleri de yayınlanır.

h)    Her hafta mutlaka tanınmış veya orijinal fikirleri olan kimselerden biriyle röportaj yapılır ve onun görüşleri aktarılır.

i)      Her hafta ülke içinde değerli biri tanıtılır. Böylece ortaklarımızın bilmeleri gereken kişileri yakından tanımış olurlar.

j)     Her hafta ilimizden biri özellikleri ile tanıtılır. Bu hususta hazırlık yapan kimsenin yazısının özeti yerleştirilir.

Böylece elde edilen dergi internette yayınlanır. Buraya hizmet verenler saatlerini yazarlar. Sonra bu dergiye reklam verenlerin sayıları bir dergiyi çıkaracak seviyeye geldi mi dergi çıkarılmaya başlar ve bu dergi satılmaya başlanır. Derginin kâğıt ve matbaa parası reklamlardan karşılanır. Yazarlar ve diğer hizmetliler ise derginin satışından gelen meblağları paylaşırlar.

Satış yapıldıkça o gün satılanların %5’i saat derecelerine eklenir. Böylece eski saat derecelerine saatler eklenmiş olur. Bankada yığılan meblağ tüm saat derecelere bölünür, elde edilen miktar o gün ayrılanlara verilir. Ayrılanların payları azalmış olur. Böylece kurucular da paylarını almış olurlar. Derginin bu şekilde çıkarılması için birinin bu görevi yüklenmesi gerekmektedir. Kooperatifimizin çok ağır yüklerle yüklü olduğunu biliyoruz ve görüyoruz. İnanmış insanlara ihtiyacımız vardır. Bu insanların bizi bulmaları için bizim sabır gösterip varlığımızı sürdürmemiz gerekmektedir. Bu haftalık toplantılarını yapmalıyız. Elimizden gelen katkıları yapmalıyız. Bir gün vakit dolacak ve çoğunuz o günlerin geldiğini göreceksiniz. Sabretmeniz gerekiyor.  

 

İLMİ ÇALIŞMALAR   

Tarihte bütün medeniyetler sentezle oluşmuştur. Nasıl canlılar eşleşerek çoğalırlarsa, medeniyetler de eşleşerek oluşur. Tarihte daima hakim olan iki medeniyet olmuştur, doğu ve batı medeniyetleri hep böyle oluşmuştur.

a)    Mezopotamya Medeniyeti, Orta Asya’dan gelen Sümerlerle yerli Sami ırkının karışması ile oluşmuştur.

b)    Mısır Medeniyeti, Mezopotamya Medeniyeti ile Afrika yerlilerinin eşleşmesi ile doğmuştur.

c)    İbrani Medeniyeti, Mezopotamya kaynaklı İbraniler ile Mısır Medeniyetlerini sentezlemeleri ile doğmuştur.

d)    Elen Medeniyeti, Hint Avrupai ırkla Mezopotamya ve İbrani ve Mısır medeniyetlerinin etkisi ile doğmuştur.

e)    Hıristiyanlık Medeniyeti, Greko-Romenler içinde İbraniler oluşturmuştur.

f)     Bizans Medeniyeti, Romalıların Hıristiyanlaşması ile doğmuştur.

g)    İslâm Medeniyeti, Türklerin İslâmlaşması ile Akdeniz medeniyeti içinde doğmuştur.

h)    Batı Medeniyeti ise Haçlı Seferleri ile eşleşen İslâm ve Hıristiyan Medeniyetinin ateistleşmesi ile doğmuştur.

i)      Bundan sonra gelecek medeniyet de ateist batı medeniyeti ile tarih olmuş İslâm Medeniyetinin eşleşmesi ile doğacaktır.

İlimler mantık ve matematik olmak üzere ikiye ayrılır. Mantık ilimleri kavramlar üzerinde durur. Hukuk ve dil mantık ilimleri ile gelişir. Matematik ilimleri ise sayılar üzerinde durur. Sanayi ve müsbet ilimler matematikle gelişir. İslâmiyet’in mantık ilimleri batının çok üstündedir. Matematik ilimlerinde ise batı Müslümanlardan çok öndedir. Yeni medeniyet mantık ilimleri ile matematik ilimlerinin sentezi ile oluşacaktır. Matematik ve ilimleri Latince’de gelişmiştir. Mantık ile ilimleri Kur’an Arapçası’nda gelişmiştir. Yeni medeniyet bu iki dilin eşleştirilmesi ile doğacaktır. Batı ile doğunun sentezi, gelecek bin yılın esası, Kur’an Arapçası ile Batı Matematiğinden oluşmuş müsbet ilimlerin sentez edilmesi ile oluşacaktır.

Bizim görevimiz Kur’an ile matematiği yan yana  sentez yapıp yeni medeniyeti oluşturmaktır. Bunu nasıl yapacağız? Batının müsbet ilimlerini öğreneceğiz. İslâm’ın Kur’an ilimlerini öğreneceğiz. Bunları sentez edeceğiz. İşte bunu yapabilmemiz için buna inanmak ve bunun için sahâbeler gibi cihada başlamaktır. Biz birkaç kişi bu yolda azimle faaliyetteyiz. Eğer sabırla devam edersek, Allah bizlere yardım edecek insanları gönderecektir. Bu hususta azimle çalışan insanlar vardır. Ne var ki, biz onlarla hep beraber olmak istedik, onlar hep bizden kaçtılar. Onlar kısa yolu tercih ettiler.

Türkiye doğu-batı sentezi yapacak tek ülkedir. Türkiye’de bunu bilinçle kavrayan tarihte iki kişi biliyorum. Biri II. Abdülhamit, diğeri Mustafa Kemal. Batı ile doğuyu sentez etmek için gerekli siyaseti gütmüşlerdir. Abdülhamit bir taraftan medreseleri güçlendirirken, diğer taraftan batı tipi okullar açmıştır. Bununla sentez olacağını sanmış. Oysa sentez olmamış, sadece okullar medreseleri sonra ortadan kaldırmıştır. Mustafa Kemal de; önce batı medeniyetine yetişelim, sonra müsbet ilme dayanarak muasır medeniyetin fevkine çıkalım demiş ve İslâmiyet’in köhnemiş müesseselerini kaldırmıştır. Bunda da başarıya ulaşılamamıştır. Çünkü köhnemiş müesseseleri kaldırmış ama yerine yabancı eskimiş müesseseleri getirmiştir. İstenilen sentez olmamıştır.

Bununla beraber, II. Abdülhamid’in batı okullarında yetiştirdiği kadrolar Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular ve bugün Türkiye doğu-batı medeniyetini sentez ederek güçlü Türkiye’yi onların siyaseti buraya getirdi. Bugün yeryüzünde batı medeniyeti ile İslâm medeniyetini birlikte götüren başka bir ülke yoktur. Türkçe bugün dünyanın en zengin dilidir. Çünkü Arapçadan pek çok eser Türkçeye aktarılmıştır. Daha da aktarılmaktadır. Batıdan da hemen hemen her eser Türkçeye çevrilmektedir. Bugün bu iki medeniyetin sentezine elverişli başka bir dil yoktur. Arapçada batı medeniyeti aktarılmamıştır. Batı dillerine de İslâm medeniyeti aktarılmıştır.

Türkçenin zengin yardımcı fiilleri olması, kelimeleri köklerle türetme kabiliyeti olması sebebiyle dünyanın bütün dillerinden Türkçeye çeviri yapmak kolaydır. Harf inkılâbı bu hususta çok yardım etmiştir. Kur’an kursları, imam hatip okulları bu senteze doğru çok büyük vasat hazırlamıştır. Batı bunu bildiği için Kuran kursları ve imam hatip okulları düşmanlığını yapmaktadır. Burada Türk Müslümanlarının da büyük eksiklikleri vardır. Ne Kur’an ne batı ayrı ayrı tedrisle sentez edilemez. Artık sentez eden müesseseler kurmalıyız. Bu da okullar ve kurslar değildir. Bunlarla ilgili yayınlar yapmalıyız. Bu yayınları videolara, disketlere, sidilere yerleştirmeliyiz. Müslümanların buna aklı ermelidir. Günü gelmediği için bizden kaçanlar, bir gün gelecek hep Allah’ın dediklerine geleceklerdir. Fevc fevc Allah’ın dinine geleceklerdir. Bizim için asıl yapılacak şey çalışmaları sürdürmek, Allah’ın gelecek yardımını beklemektir. Sabırdır. Allah Kur’an’da; ““Yardım ne zaman?” diyorlar. Biliniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” demektedir. Allah’ın yardımı yakındır. Allah bizden sabırla devamımızı istemektedir.

 

DUYURU VE DÂVET

İnternette bir sahife açmalıyız. Burada kısaca ne yapmak istediğimizi anlatmalıyız ve onları çalışmalarımıza dâvet etmeliyiz.

1.    Her hafta Kur’an Matematiği adı altındaki seminerlere devam ediyoruz. Buna katkınız şöyle olur:

Bir)                     Cuma günü saat 19.30’da İslâm Medeniyeti’nde yaptığımız seminerlere katılırsınız.

İki) Gelip katılamıyorsanız, evlerinizde ailenizle birlikte arkadaşlarla beraber bunları okursunuz. Anlayamadığınız yerleri geçersiniz. Sonra zamanla anlarsınız.

Üç)Okuduklarınızda takıldığınız yer varsa veya düzeltmek istediğiniz yer varsa katkıda bulunursunuz.

Dört)                Kendiniz de internette bir sahife açar ve çalışmaya başlarsınız. Kendiniz de Kur’an Matematiğine benzer seminerler yaparsınız. Siz bizim çalışmalarımızı biz de sizin çalışmalarınızı duyururuz.

2. Kur’an’ın kelimelerini sıralıyoruz. Her kelimenin etimolojisini yapıyoruz. Kur’an’ın Osmanlıca ve öz Türkçe tercümeleri üzerinde çalışıyoruz. Bunlara katkınız:

Bir)                     Bu tercümelerimizi takip eder üzerinde çalışmalar yaparsınız. Düzeltmeler yaparsınız. Bize bildirirsiniz.

İki) Kelimelerin etimolojisini bulup koyuyoruz. Siz de kelimelerin ilk çıkışını bulur bize önerisiniz, bunda tartışırız.

Üç)Kur’an kılavuzu olan “El-Mu’cemu’l-Müfehres”i alırsınız. Onlar tarih sırasına göre dizilmiştir. Siz mânâların çeşitliliğine göre dizersiniz. Kelimeyi o şekliyle yerleştiririz.

Dört)                Kökten diğer mânâların hangi mânâ ilişkileri ile türediğini tesbit edersiniz. Böylece Kur’an lugatının hazırlanmasına katkıda bulunursunuz.

3.    Usûlü fıkıh yeniden tedvin edilmelidir. Çağımızın gelişmesinin metodolojisini vermelidir. Bunun için biz Molla Hüsrev’in Mir’at kitabını seçtik. Onun üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Buna katkınız şöyle olur:

a)    Arapça, Osmanlıca ve Türkçe metinler yayınlanmaktadır. Bu metinleri takip eder, öğrenebilirsiniz.

b)    Bu metinler bugünkü sorunları çözecek şekilde yeniden düzenlenmektedir. Bazı yorumlar ve değişiklikler getirilmektedir. Onların üzerinde durur, bize yardımcı olursunuz. Bizimle tartışırsınız.

c)    Bu metinlerin kavramları açıklanmaya başlanmıştır. Siz de kendiniz açıklarsınız. Daha doğrusu bizim açıklamamızı ele alıp onu geliştirirsiniz.

d)    Batı ilimlerinin gelişmesinde uygulanan ve parça parça her ilimde serpiştirilmiş metotları usûlün bu metninin içine veya şerhine yerleştirirsiniz.

4.    25 Genel Hizmete tekabül eden nazari, tabii, ameli ve hikemi ilimlerinin 6’şar sahifelik Arapça metinlerini hazırlamamız gerekir. Bu 25 ilmin neler olduğunu daha önce yayınladığımız sistematiklerde açıkladık.

Bir)                     Siz bunlardan birini alıp önce Türkçe 6 sahifelik metin hazırlarsınız. Mesela, bu fizik ilmi olabilir.

İki) Sonra bu  metindeki terimlere Kur’an’dan kelimeler alırız. Onları Osmanlı metinde yerleştiririz.

Üç)Sonra o metinleri Arapça ifadelere dönüştürürüz.

Dört)                Sonra da o metnin ifadelerini açıklayan o ilimle ilgili lugat hazırlarız. Mesela, Kur’an’ın ekonomi ilmine göre kavramları veya tefsiri.

Bu çalışmalara katılmaları için insanları çağıracaksınız. Nuh aleyhisselâm gibi yapacaksınız. Gece çağıracaksınız, gündüz çağıracaksınız. Yüksek sesle çağıracaksınız. Açık çağıracaksınız, kapalı çağıracaksınız. Siz bıkmayacaksınız. Gelen gelecektir. Gelmeyenleri sosyal tufan beklemektedir. Türkiye göz göre göre uçuruma gidiyor. Kulak veren yok. Parmaklarını kulaklarına tıkamışlar!..

Türkiye’de 12.5 milyon insan işsizdir. Bunun Türkiye’ye maliyeti 75 milyar doların sigara dumanı gibi heba edilmesidir. 10 milyar dolar için Türkiye’yi satıyorlar. Oysa bize kulak verseler, birbuçuk ayda 10 milyar dolar kazanacaklardır. Bu işsizlik böyle sürdürülürse, bunlar borçla kapatılırsa, Türkiye kaç yıl daha yaşar? Oysa çözüm çok basittir. Bunu Keynes keşfetmiştir. Nâkıs istihdamda yeni para basmak eğer kriz yalnız ülkede ise enflasyon yapmaz. Tam tersine sadece doların değerini yükseltir. Tam istihdamı sağlar ve ihracatı artırır. Bunu bilmeyen yoktur. Esaret  içinde ihanettedirler.

Türkiye’de her ailenin 10 000 dolar dış borcu vardır. Kazancının yarısını faize veriyor. 15 sene sonra Türkiye’de her ailenin 100 000 dolar borcu olacaktır. Türkiye yetmez, bir Türkiye daha versek yine borcumuzu savamayız. Batı bizi esir edecek, karnımızı doyuracak diye sanıyorsak, yanılıyoruz. Batı intikam peşindedir. Bizi bin yıllık işgalci kabul ediyor. Kökümüzü kazıma peşindedir; hem de bir yere tehcire imkan vermeden kökümüzü kazıma! Borcunu öde öyle git diyecek.  İşte size haber verdiğim sosyal tufan budur.

Oysa Türkiye bu borcunu bu âtıl emeği faaliyete geçirse iki-üç yıl içinde faizi ile birlikte çözer. Bunun için Allah’ın uyarılarına kulak vermek gerekir. Bunun için devlet yetkililerinin bunları duymaları gerekmez. Halkın duyması ve faaliyete geçmesi gerekir. Geçerse, kurtulacaktır. Geçmezse, helâk olup gidecektir.

Eskiden bu helâk haberlerini peygamberler mucize göstererek veriyordu. Şimdi ise müsbet ilim bu haberleri veriyor. Biz yanlış mı hesap ediyoruz? Sesimizi neden boğuyorsunuz? Neden konuşturmuyor, neden dinlemiyorsunuz? Niçin hatamızı göstermiyorsunuz da rahatlayalım. 10 milyar dolar ne işe yarayacaktır? Türkiye’de daha fazla işsizlik yaratacak, ihracat açığını daha da artıracak, Türkiye’yi daha fazla borca muhtaç edecektir. Gemi batıyor. Dış borç suyunu aldığı için batıyor. Tüm Türkiye daha çok su alması için uğraşıyor. Allah’ıma ne duâ edeceğimi de bilemiyorum.

 


ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
1-ADİL DÜZENE GİRİŞ
2032 Okunma
2-BAŞKAN
1420 Okunma
3-EVRAK KAYITLARI
1514 Okunma
4-YAPI KAYDI
1369 Okunma
5-MUHASEBE
1293 Okunma
6-İLMÎ DAYANIŞMA
1265 Okunma
7-MESLEKÎ DAYANIŞMA
1366 Okunma
8-DİNÎ DAYANIŞMA
1265 Okunma
9-SİYASÎ DAYANIŞMA
1180 Okunma
10-TESCİL HİZMETİ
1189 Okunma
11-TESBİT HİZMETİ
1210 Okunma
12-TAHKİK HİZMETİ
1228 Okunma
13-TAHKİM HİZMETİ
1224 Okunma
14-BASIN HİZMETİ
1202 Okunma
15-YAYIN HİZMETİ
1373 Okunma
16-ULAŞIM HİZMETİ
1213 Okunma
17-HABERLEŞME HİZMETİ
1232 Okunma
18-UYARI HİZMETİ
1205 Okunma
19-ARAŞTIRMA HİZMETİ
1233 Okunma
20-AMBAR HİZMETLERİ
1189 Okunma
21-BANKA HİZMETLERİ
1255 Okunma
22-PLANLAMA HİZMETLERİ
1184 Okunma
23-BAKIM HİZMETLERİ
1215 Okunma