ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
Süleyman Karagülle
2014 1.Baskı
1366 Okunma
MESLEKÎ DAYANIŞMA

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER - VII

MESLEKΠ DAYANIŞMA

İlim amel içindir. Teorik ilimler öğrenildikten sonra pratik ilimlere geçilecektir. İnsanları altı ilmi dereceye ayırmıştık. Bunlar; başlangıç, temel, ilk, orta, yüksek ve üstün sınıflardır.

Kuvveti üstün tutan anlayışa göre insanlar doğuştan üstün doğarlar.

Bunlar da dört gruba ayrılırlar:

a)    Üstünlük soyla ilgili olup her hususta diğer insanlardan üstün olan insanlar vardır. Tarihte hanedan anlayışı uzun zaman egemen olmuştur. Irk üstünlüğü günümüzün de çekim alanıdır. (Monarşistler)

b)    Askerlerin çocukları asker doğar ve diğer insanlardan üstün oluyorlardı. (Sosyalistler)

c)    Rahiplerin çocukları üstün doğar ve diğer insanlardan üstün oluyorlardı. (Teokratlar)

d)    Nihayet zenginlerin çocukları zengin doğar, diğer insanlardan üstün oluyorlardı. (Kapitalistler)

Bunun yanında Marx gibi filozoflar da insanlar arasında farklılık olmaması, bütün insanların eşit olması ilkesini getirmişlerdir. Bu teorinin uygulandığı yer hiçbir zaman olmamıştır. Olması da mümkün değildir. Her şeyi bıraksak, çocuklarla büyükler bir olmayacaklardır. Akıl hastaları akıllılar ile bir olmayacaklardır. O halde insanlar arasında eşitlik olmayacağı kesindir. Ancak bu sınıflama ve derecelendirme nasıl olacaktır. Bunun üzerinde durulması gerekir.

Bunun için Kur’an’ın getirdiği temel ilkeler vardır:

a)    Kur’an’a göre tüm insanlar, kadın olsun erkek olsun herkes, aynı nefisten yaratılmışlardır. İnsan olarak aralarında fark yoktur. Kur’an’ın bu bildirisi bugünkü genetik ilmi tarafından doğrulanmıştır. Her canlı türünün kendisine özel Koromozomları (Salsalleri) ve bu kromozom üzerine dizilmiş Genleri (Xamaları) vardır. İnsanlar eşleşerek yeni insanlar oluşturmaktadırlar. Esas yapı itibariyle insanın tür olarak yapısında fark yoktur. Dolayısıyla kişiliklerinde de herhangi bir ayrıcalık yoktur.

b)    İnsanlar farklı gen yapılarına sahiptirler. Kimi siyah, kimi beyaz; kimi kadın, kimi erkektir. Ancak bunlar değişik özelliklerdir, üstün özellik yoktur. Yani insanlar farklıdır ama bu farklılık kişilikte üstünlük sağlamamaktadır. Herkes kişi olarak eşittir. Farklılık toplulukta görev, yetki ve hakların bölüşülmesinde doğmaktadır.

c)    İnsanlar gerek yaradılıştaki özellikleri, gerekse sonradan eğitim veya faaliyet yoluyla elde ettikleri özelliklerine göre değişik ehliyete sahiptirler. Yani, değişik iş yapma imkanına sahiptirler. Mesela, pilot olmayan uçak kullanamaz. Erkek çocuk doğuramaz. Kadın erkek kadar savaşamaz. İşte bu kabiliyete “ehliyet” diyoruz. Yine bir ehliyetin diğer ehliyetten üstünlüğünden çok; belli işte şu kişi daha ehildir, diğer işte de diğeri daha ehildir. Toplulukta bir işi yüklenip götürmek için ehil olmak gerekir. Bu ehilliği eskiden birbirini tanıyan kimseler kendileri takdir ediyorlardı. Bugün ise insanlar birbirini yakından tanımıyorlar. Diğer taraftan tanısalar da ehliyetlerini takdir edecek durumda değildirler.

d)    Bugün “resmi ehliyet”e ihtiyaç vardır; “teminatlı resmi ehliyet”e ihtiyaç vardır. Şunu belirtelim ki, bugün ifrat ve tefrite gidilmektedir. Bazı konularda resmi ehliyet hiç aranmamaktadır. Mesela, sıvacı olmak için diplomaya gerek görülmemektedir. Bazılarında ise ehliyetsiz iş yasaklanmaktadır. Oysa “Adil Düzen”de resmi ehliyet vardır; hem de “teminatlı resmi ehliyet” vardır. Ancak teminatı olmayanlar da iş yapabilmektedir. Yasak değildir. Ehliyetsiz araba kullanabilirsin, ehliyetsiz hastayı tedavi edebilirsin, ehliyetsiz mühendislik yapabilirsin, avukatlık yapabilirsin. Ancak bunlarda şu hususlar ortaya çıkar:

1-    Ehliyetsiz iş yapanlar verdikleri zararları bilgisizlikten vermişlerdir. Aksini ispat külfeti zarar verene aittir. Ehliyetli olanların verdikleri zarar kendi kusurları olmadan olmuştur. Aksini iddia eden taraf ispat etmekle mükelleftir. Mesela, bir hastayı doktor tedavi ediyor. Hasta ölüyor. Ölümün doktorun kusurundan dolayı olduğu ispat edilmedikçe doktor sorumlu değildir. Bir üfürükçü de hastayı tedavi ederken hasta ölse, hastanın kendiliğinden öldüğünü üfürükçünün ispat etmesi gerekir. Yoksa üfürükçü suçludur. Yani, ehliyetli olan işi düzgün yapmış kabul edilir, aksini iddia eden ispatlar. Ehliyetsiz olanın zararı ise ehliyetsizlikten doğmuştur, tazmin eder.

2-    Ehliyetli olanların verdikleri zararlar dayanışma ortaklıklarınca tazmin edildiği halde, ehliyetsiz olanların zararları dayanışma ortaklıklarınca tazmin edilmez. Kişinin de ödeme gücü yoksa zarar tazmin edilmemiş olur. Yani ehliyet işin aynı zamanda sigortasıdır. Ehliyetsiz kimseyi çalıştıranlar işlerini sigortalamamış olurlar.

3-    Yapılan işler genel hizmetlik işleri ise ücretler kamu bütçesinden ödenir, bedava yapılır. Ehliyetsiz olanlar bu hizmetlerinin ücretlerini kendileri verirler. Kamu bütçesinden bunlar yararlanamazlar.

4-    Ehliyetli olanlar hata yaptıkları zaman cezaları ehliyetlerinin ellerinden alınmasıdır. Dolayısıyla işlerini dikkatli yaparlar. Ehliyetsiz olanların elinden alınacak bir şey olmadığı için işlerini kandırmaca yaparlar. Bu sebepledir ki, bugün ehliyetsiz kimsenin araba kullanması veya doktorluk yapması suçtur. Oysa Adil Düzende böyle bir suç yoktur. Belirtilen dört müeyyide yeterlidir.

Bu “hâkim devlet” değil de “hâdim devlet” olmanın gereğidir. Bu sayede ehliyetliler sınıf oluşturup tahakküm kuramıyorlar. Yoksa nasılsa avukatlığı biz yapıyoruz diye mesleki taassuba girer ve sınıf oluştururlar. Başkalarının o mesleğe girmelerini de önlerler.

 

KOOPERATİFİN YACAĞI İŞLER

Biz bu genel hizmetleri hep kooperatif seviyesinde düşünüyoruz. İleride Adil Düzen Partisi kurulur, iktidar olunursa; o zamanda nasıl hareket edileceği hususu bu yazılarımızın konusu değildir. O konular parti programında yer alacaktır. Ancak biz bir iş yaparken şunları göz önüne almak zorundayız.

Çevremizde Adil Düzen yoktur. Biz kendi başımıza Adil Düzene ait bir işletme kuracağız. Bunun nasıl başaracağız? İlk canlı gibi biz de şimdi tek hücre olarak Adil Düzeni oluşturacağız. İşletmemizin içi Adil Düzene uygun olacak, dış ilişkilerimiz ise çevre şartlarına uyacaktır. Bunun için bizim çevre ile ilişki kuran aracılara ihtiyacımız vardır. Kur’an bunları da bize öğretmiştir.

 

Kur’an’a göre dört tür insan vardır:

1-    İnanmışlar ve kendilerine bir başkan seçmişler. Onun hakemliğinde Adil Düzen işletmesinin teorisini geliştiriyor ve işletmeyi yönetiyorlar. (Kur’an bunlara “evvelûn, sâbikûn, mukarrebûn” diyor.)

2-    Adil Düzene uymayı kabul etmişler ama kendileri Adil Düzen için çaba göstermiyorlar. Sadece ilişkilerini Adil Düzene göre kuruyorlar. Adil Düzene inananlar bunlarla iş yaparlar. Adil Düzene uymayı da kabul etmeyen kimselerle direkt ilişki kurmazlar. Başkan bunlarla da iş ilişkileri kurmaz. (Kur’an bulara “Ashab-ı Yemin” diyor.)

3-    Bundan sonra gelenler, kendileri Adil Düzene göre iş yapmıyorlar, ama Adil Düzene karşı da değildirler. İnsani ilişkileri insanlık kuralları içinde sürdürüyorlar. Mesela, bunlar ortaklık olarak iş yapmıyorlar, işçi olarak iş yapıyorlar. Bunları ashab-ı yeminler ücretle çalıştırırlar, ama işletmeden ise emek payı olarak alırlar. Kâr - zarar onların olur. Bunlardan sabit kira ile kiralarlar, işletmemize ortaklık payı şeklinde koyarlar. Böylece işletme içinde Adil Düzen kuralları uygulanır. Ortaklar ise dışarı ile olan ilişkilerinde cari sistemi uygularlar.

4-    Adil Düzene karşı çıkan insanlar da olacaktır. Bunların şerrinden uzak kalabilmek için tedbirler almak gerekecektir. Bunun için onlardan uzak durmak gerekir. Bunun çaresi, onların etkili olacağı işleri yapmamaktır. Ona dair işletmeleri kurmamaktır. Bunları şöyle sayabiliriz:

1)    İhracat veya ithalata dayalı işletmeleri kurmamaktır. Çünkü bu alan sömürücü sermayenin elindedir. Bizi batıracak şekilde ayarlama yaparlar.

2)    Tekel olan işlere ait işletmeler yapılmamalıdır. Çünkü tekel her zaman bizi çökertir. Devletin de tekel olduğu unutulmamalıdır. Merkezi yönetim devam ettikçe, sadece devlete satacağımız veya sadece devletten alacağımız bir mala dayanan işletme kurmamalıyız. Devlet cari sistemle çalışıyor, ihtiyaçlarını da cari sistemde karşılasın.

3)    Bugünkü kanunlara göre meşru ama bize göre gayrimeşru olan işletmeleri de biz kurmamalıyız. Mesela, sigara ticareti yapmamalıyız. Ücretli avukat, doktor, mühendis çalıştırmamalıyız. Bunları cirodan pay ilkesi içinde istihdam etmeliyiz.

4)    İslâmiyet’te meşru olmakla beraber, eğer bugünkü mevzuata aykırı ise işletmemiz onu da yapmamalıdır. Mesela, İslâmiyet’te gümrük yoktur. Kaçakçılık da yoktur. Ama biz kaçak mal ticaretinin işletmelerini kurmamalıyız.

ş mevsimlerinde sera yaparlar, fideleri orada yetiştirirler. Mart gelince onları açık yere taşırlar. Bazı seralar vardır ki hep serada iş yaparlar. Biz de Adil Düzeni böyle bir serada kuracağız. Onu çevreden yalıtacağız. Ondan sonra eğer bahar gelirse dışarıya taşırız. Yoksa hep serada imalata devam ederiz. Ancak unutmamak gerekir ki, üretim serada olsa dahi ürün dışarıya satılacaktır. Ham madde, su ve elektrik dışarıdan alınacaktır. O halde pazarlama Adil Düzene göre değil, cari düzene göre yapılacaktır. Ancak bunu işletme yapmayacak, ortaklar yapacaktır.

 

Bunu Ahşap Evler ve Market üzerinde açıklayalım.

Akevler bir işletme kurmuştur. Burada Ahşap Evler üretecektir. 100 ortağımız her ay 100’er dolar vereceklerdir. Ayda 10 000 dolar gelecektir. Adil Düzene göre 10 işçi çalıştırılacak ve her ay bir ev imal edilecektir. Burada olan kısım tamamen Adil Düzene göre çalışacaktır. Bu evler ne olacaktır? Bu evler yine Adil Düzene göre oluşmuş bir sitede yerleştirilecektir. Bu sitedeki evler ortakların olacaktır. Ortaklar bu evleri ne yaparlar? İster satar, ister kendileri otururlar. Satarlarsa, işletmemiz devam eder. Satamazlarsa, işetmemiz durur. Eğer siparişler çok gelirse iş ortaklarımızdan parçaları pahalı alacağız. Onlar gidip başka atölyelerde imal ettirecekler ve bize satacaklardır. Böylece yine Adil Düzen işletmemizi korumuş oluruz. Dışarıyla biz değil, ortaklarımız aracılığıyla ilişki kurarız.

 

Marketlerde de tamamen Adil Düzenin kurallarını uygularız. Tüccar ortaklarımız dışarı ile ilişki kurarlar. Onlar dışarıdan çekle veya bono ile mal alırlar. Getirip mağazaya konsinye olarak koyarlar. Satılmazsa, başka mal da olsa geri alırlar. Böylece Mala-Mal Mağazaları çalışmaya başlar.

Demek ki, Adil Düzen sosyal seralı bir işletme tarzı ile faaliyete geçecektir. Adil Düzene göre bir hizmet getirilmeden cari düzende huzursuzluk yapacak işlerden kaçınmalıyız. Sosyalistlerin hatalarına düşmemeliyiz.

 

MESLEKİ DERECELER

 

İLMİ                              EHLİYET                        İŞ                    İLK   SON               YILDA           GERİ

RÜTBE        ÇEVRE         NİSBET         ÇEVRESİ     DERECE DERECE            ALDIĞI       HİZMET

                                                                                                          YAŞI YAŞI              DERECE      YAŞI

BAŞLANGIÇ       -                     -                İlçe                    7                    40                      5                    48

TEMEL         BUCAK         1/3                   İl                     10       43                      6                    50

İLK                            İLÇE              1/10                 Bölge              15       48                      7                    55

ORTA                        İL                   1/100               Ülke                20       53                      8                    60

YÜKSEK                  BÖLGE         1/1000             Kıta                25       58                      9                    65

ÜSTÜN                     ÜLKE            1/10000           İnsanlık          30                    63                    10                    70

Açıklamalar:

a)    İlmi rütbeler ilmi dayanışma ortaklıklarınca tevcih edilir. Nüfus sayısına göre tevcih edilir.

b)    İş çevreleri içinde teminatlı işler yaparlar.

c)    En ilk yaşı dolduranlar o ehliyeti iktisap ederler.

d)    Her yıl bir yerde çalışsın çalışmasın mesleki derece alırlar.

e)    Son derece yaşından sonra da işlere devam ederler. Mesleki dereceleri artmaz. Emeklilik dereceleri her yıl artar.

f)     Geri hizmet yaşından sonra sorumluluk ve ağırlık dereceleri 1’den yukarı olmaz.

Dereceler şöyle sınıflandırılır:

a)    İlmi derece. İlmi rütbelilerin her yıl kendiliğinden aldığı derecedir.

b)    Kabiliyet derecesi. Mesleki kuruluşların kabiliyetlerine göre tevcih ettikleri derecelerdir. 1 ile 2 sayıları arasında bir katsayıdır.

c)    Sorumluluk derecesi. İşyeri derecesidir. O kadroya atanan hiçbir iş yapmasa da sorumluluğu vardır ve ücret alır.

d)    Ağırlık derecesi. İşyerindeki kişilerin yıpranmaları ve ağırlıklı olması sebebiyle verilen bir değerdir.

Emeklilikte ilmi derece ile ağırlık derecesi esas alınır. Kabiliyet ve sorumluluk dereceleri etki etmez. Ağırlık nisbetinde daha çok çalışş olur. Ona göre ilmi derecesi yükseltilir.

Emek payının paylaşılmasında kabiliyet ile sorumluluk esas alınır. İlmi derece şart olarak ortaya konur. Ağırlık ise, aynı işi yapan herkes için aynı ağırlık kabul edilir.

Götürü verilen işlerde ehliyet sadece şart olup o işi yapabilmek için o ehliyet şartı aranacaktır.

Ücretlerde ise ilim, kabiliyet, ağırlık ve sorumluluk esas alınarak değerlendirme yapılır.

İŞLERİN YÜRÜTÜLMESİ İÇİN TARİHTEKİ AŞAMALAR ŞÖYLE OLMUŞTUR:

a)    Kollektif üretim aşaması. Bu aşamada kişilerin başında bulunan kimse kişilere ne iş verirse onu yaparlardı. Sonunda başkan ihtiyaca ve katkıya göre ortak ürünü bölüşürdü. İlkel üretim biçimi budur.

b)    Tarım döneminde herkesin kendi işyeri vardı. Kendisi çalışır, üretir ve pazarda satardı. Yahut kendisi tüketirdi. Aile fertleri bir arada çalışırdı.

c)    İşçilik döneminde işyeri patronun olmaktadır. O iş vermekte, iş yapanlar da onun isteklerine göre iş görürler. Burada kişilerin teşebbüs kabiliyetleri tamamen ellerinden alınmıştır.

d)    Adil Düzen döneminde yukarıdaki üç üretim şekli varlığını sürdürecektir. Tamamen ortadan kalkmayacaktır. Ancak standart işlerde ve malların üretilmesinde tamamen yeni üretim biçimi ortaya konacaktır. Genel hizmet üretim şeklidir.

Bir kimse mesela kavaktan kapı imal etmeyi tasarlamıştır. Bunu projelendirir, denemeler yapılır, kontrol şekilleri belirlenir. Bir taraftan örnek olarak kapı çıkar, diğer taraftan onun detay ve imalat projeleri ortaya çıkar. Bu proje ve örnek kooperatif tarafından bedelsiz teşhir edilir. Bunu gören sermaye sahibi tüccar 200 kapılık ham madde alacağını ilan eder. Karşılığında 150 kapı ister. Kimse imal etmez. Her gün veya hafta miktarı düşürerek imal edecek atölyeyi arar. Mesela, 90 kapıya inince siparişini almış olur. Üretici 200 kapılık ham madde alır, 90 kapısını tüccara verir. Tüccar bunu Mala-Mal Mağazasına koyar. İşçiler de kendi paylarını Mala-Mal Mağazalarında istedikleri değerle koyarlar. Halk da bunu satın alır. Almazsa gecikir. Sermaye payından yararlanılarak fiyat düşmeye başlar. Sonunda satılır. Halk onu kullanır. Beğenirse, artık süratle üretilmeye başlanır.

Burada görülüyor ki, proje üretim biçiminde hâkim olan projedir. Serbest fiyat ve ücretlerdir. Kooperatifin görevi bu sistemi çalıştırmaktır. İnsanlık önce bir maldan başlayarak ileri teknolojiye ulaşacaktır. Bunun ilk denemesini yapacağız.

 

İŞYERLERİ

Teşebbüsler dört derecededir.

1)    10 kişiden az işçinin çalışğı işletmelere küçük işletmeler denir. Küçük işletmeler köylerde oluşturulur. Köyün ortalama nüfusu 500’dür. 200 aile vardır. İkişer kişi olarak alsak 10 işletme, beşer kişi alsak yine 40 kadar işletme olacaktır. Burada istihdaf edilen hedef her köyün bir malı üretmesi ilkesinden hareket edilmelidir. Bedava taşıma sistemi geliştirilmiş olacağı için bu köyde üretilen diğer köye gidecektir. Bunların genel hizmetini bucaklar yapar.

2)    Bir ilçede 100 köy vardır. İlçe merkezlerinde orta derecede işletmeler kurulur. Bunlar 100’den fazla işçi çalıştıran işletmelerdir. İlçe merkezlerinde yer alırlar. Her ilçe kendisine bir standart mal alır ve onu üretir. Parçalar köylerde üretilir. İlçeler ise montajını yaparlar. Bunların genel hizmetini iller yapar. 

3)    Bir bölgede 100 ilçe vardır. 1000’den fazla işçi çalıştıranlar büyük müteşebbislerdir. Her ilçe halkın ihtiyacı olan temel maddeleri üretir. Savaş zamanında her bölge kendi kendine yeterli olmalıdır. Ülke 10’a yakın bölgeye ayrılmıştır. Savaşta bir cephe düşse bile kalanları kendi kendine yeterli olmalıdır. Büyük teşebbüslerdir. Bunların genel hizmetini ülkeler yapar.

4)    Üstün teşebbüsler kıta merkezlerinde bulunur. Bunlar uluslararası firmalardır. Daha çok taşıma ve tehlikeli madde ticaretini yaparlar. Bunların genel hizmetini insanlık yapar.

İŞLETMELER DÖRT ÇİFT GİRDİYE SAHİPTİRLER:

a)    TESİS VE ALT YAPI HİZMETLERİ: Bunlar mülk ortaklığı ile oluşur. Planlamada yer alınan şekilde inşaat yapılır. Her sitenin kendine has mülkiyeti vardır. Hatta her arsanın mülkiyet durumu farklıdır. Bir de buraya altyapı getiren vakıf kurumlar vardır. Altyapı tekeldir. Özel işletmeye verilemez. Ancak vakıf müesseseler bu tesisleri işletir ve bakımlarını yaparlar. Vakıfların işletilmesi de genel hizmet meyanındadır. 25 hizmetten biri de bakım hizmetleridir. Vakıfların bakımı bunlar tarafından yapılır. Vakıfların işletilmesi ise ulaştırma genel hizmetleri arasında yapılır. Elektrik ve su alıp satma da ayrı vakfın işidir. Bunlar da ambar hizmetleri içindedir.

b)    İŞÇİLİK VE BAKIM İŞÇİLİĞİ: Ayrı bir girdidir. Üretim işçileri ürettikleri mal kadar pay alırlar. Bakım işçileri ise bakımını yaptığı makine ve yerlerde üretilen ürün miktarınca pay alırlar. Üretimden pay alanlar özel mülkiyet içinde bunu bölüşürler. Oysa bakım işçileri çalışmaları nisbetinde aralarında bölüşme yaparlar ama toplam paylarını üretimden alırlar. Böylece işletmelerinin devamlı çalışır halde bulunmalarını sağlarlar.

c)    HAM MADDE VE YARDIMCI MADDE ORTAKLIĞI: Ham maddeyi getirip işletmeye verirler. İşletmeden de mamul madde alırlar. Ne var ki, elektrik ve su gibi bazı maddeleri kendileri getirmez, vakıflara öderler. Vakıflara yine üretimden bir pay verilir. Bugün bunu bir ortak yüklenir, kâr ve zararı onun olur.

d)    NİHAYET, GENEL HİZMET VE DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI VARDIR: Genel hizmet yapılacak işleri yapar, dayanışma ise zararları tazmin eder. Mesleki dayanışma beceri ehliyetini verir, kişi beceriksizlikten bir zarar yaparsa dayanışma içinde ödenir.

Herhangi bir ilmi derecede üstün ehliyetli olanlar genel kültüre sahiptirler. İhtisas işleri yoktur. Oysa mesleki dayanışma ortaklıkları ortaklarına mesleki ehliyet tevdi ederken ihtisaslarına göre tevdi ederler. İlk ehliyet 25 mesleğe göre yapılır. Fakültelere göre oluşan mesleklerdir. Hangi fakülteler hangi meslekleri icra ederler? Yani fakülteler bir taraftan ilimlerin bir uygulama örneğini verirler, diğer taraftan fakülteleri ilgilendiren mesleklerin pratiğinde eğitim yaptırır ve meslekle ilgili diplomalar verirler.

Fakültelerin verdiği mesleki diplomalar, meslekle ilgili bütün bilgileri öğretmekten ibarettir. Tıpla ilgili tüm bilgileri kendilerine verirler. Böylece mesleklerin dağılmaları ve parçalanmaları önlenir. Ancak bundan sonra meslekte ihtisaslaşma başlar. Yüksek ehliyet alanlar ihtisas da yapmış kimselerdir. Tıbbın değişik kollarında ihtisas yapmışlardır. Bunların sayısı ne kadar olacaktır? Bunu önceden kestirmemiz mümkün değildir. Tıp ilminin gerekleri kadar olacaktır. Pek fazla ihtisaslaşma da söz konusu olmayacaktır. Çünkü o takdirde de dağılma olabilir.

Ayrıca orta ehliyetliler ilk ehliyetlilere belli konularda izin verecek ve orada istihdam edeceklerdir. Demek ki, merkez ister istemez orta ehliyetliler olacak ve ilçelerde yer alacaklardır. Mesleki eğitim teoriden ziyade pratik yapmakla mümkün olur. Bir orta ehliyetli mesleki eğitimini bölgelerdeki mesleki okullardan alır. Bunun için değişik mütehassısların yanında belli zaman içinde asistanlık yaparlar. Değişik konularda bilgi edinirler. Bunları birleştirip pratisyen olmuş olur. Bölgedeki her mütehassıs bir mesleki dayanışma ortaklığına bağlıdır. Mesleki dayanışma ortaklığına da belli sayıda orta ehliyet verme kontenjanı verilmiştir. Mütehassıs kendisine başvuran ve kendisine asistanlık yapacağı kimselerin çırağı olarak ders alır. Yetiştiği zaman ona ehliyet verir. O da ilçelere gidip mesleki faaliyete başlar. Kendisini yetiştirenin danışmanıdır. Gelirinin beşte birini diğer danışmaları ile paylaşmaktadır. Onların geliri de halkın onları hizmetli kabul etmesiyle başlar. Böylece sonunda herkes halk için çalışmak zorundadır. İşte “demokrasi” de budur. Oy atıp sonra ‘canıma oku’ demek demokrasi değildir. Bir konuda ihtisas kazanma işi ise daha da önemlidir.

Akademik kariyere sahip olanlardan herhangi biri bir meslekte otorite olmak istiyorsa, önce o meslekte ihtisas sahibi olacaktır. Mesela, göz doktoru olacaktır. Yahut ceza hukukçusu olacaktır. Sonra dünyadaki bütün kıta merkezlerini dolaşıp her kıta merkezinin yanında 6 aydan az staj yapmamak üzere onun vizesini alacaktır. Bunların da yeryüzünde kadroları vardır. Kendi sahasında otorite olacaktır. Ancak bunların kadroları ülkelere göre tahsis edilmiştir. Yani o otoriteler o ülkede olanlara ehliyet vereceklerdir. Otoriteler ilmi faaliyetlerini insanlık içinde yaparlar, talimatları ise ülkeleri için hazırlarlar.

Burada görülüyor ki, ilimde rütbe almak kollektif imtihanlar esasına göre olmakta, meslekte ise rütbe almak tamamen kişilerin özel ehliyetleri ile mümkün olmaktadır. El vermek veya ocağı sürdürmek demokratik anlayışı da sürdürecektir.

İşyerlerinde kalfalık, işçilik yahut çıraklık yapmak üzere verilecek ehliyetler tamamen ilçelerdeki hizmet görevlileri tarafından yapılacaktır. Onlar eğitip yetiştirecek ve onlar o meslekte ihtisas iznini vereceklerdir. Yahut işçilik veya çıraklık ehliyetini vereceklerdir. Tabii ki bu ehliyeti kazanmak için önce ilmi ehliyete sahip olmak gerekecektir.

KOOPERATİFLER NE YAPACAKTIR?

a)    Kooperatifler bugün geçerli olan diplomaları esas alacaktır.

Okur-yazar olmayanları başlangıç,

Yeter derecede okur-yazar olanları temel,

Sekiz yıllık öğrenimini yapanları ilk,

13 yıllık öğrenim yapanları orta,

Yüksek tahsil yapanları yüksek,

Akademik kariyeri olanları da üstün ilmi ehliyetli olarak sayacaktır.

b)    Ayrıca teknik okul veya fakültelerden mezun olanları da kendi mesleklerinde mesleki ehliyeti almış kabul edecektir.

c)    Bunları kendisi özel yöntemle seçip kooperatif içinde teminatlı mesleki faaliyet göstermesine izin verecektir.

d)    Bu seçme imtihanının yapabilmesi için baştan on kişilik yüksek öğrenim yapmış üstün kurucu atayacaktır. Bu üstün kurucular kooperatif içinde hizmet talimatlarını hazırlayacaklardır. Bunların programlarını yapacaklardır. Ondan sonra bu metinlerden imtihan olunarak kendilerine teminat verilecektir.

Hizmet kurucularından her biri ayrı ayrı bir yönetmelik yapar. Sonra bu yönetmelikleri kendi aralarında sıralarlar. Telifte birinci gelenle takdirde birinci gelen kuruculardan birini baş danışman yaparlar. Üçünün çalışmasıyla son metin ortaya çıkar. Bu metin üçünün ittifakı ile oluşur. Diğer kurucuların bu metinde itiraz etmedikleri hususlar bırakılır. Bu hizmet metni olur. Sonra her kurucu kendisine göre bu metindeki eksikliklerini tamamlar. İşletmeler kendilerine kimi danışman seçiyorlarsa o işletmede o metin geçerli olur.

Gerek ortak metin gerekse kurucu metinlerinde uygulamada bir zorluk çıkarsa, bütünlüğü bozacak farklılıklar olursa, o zaman hakemlere gidilir ve hakemler son sözü söylerler. Şartların değişmesi ile bir hüküm değişecekse yine hakemlerin kararı ile değişir.

Yapılan talimatların, projelerin, kararların yorumu yapanlar tarafından yapılmaz. Tüm metinlerin yegane yorumlayıcısı hakemlerdir. Kooperatifin ilk kuracağı hizmet hakemler hizmeti olacaktır. Arkasından, hatta daha önce, muhasebe hizmeti esas alınacaktır.

Demek ki kooperatifin kurulmasını herkes bir sermaye sorunu olarak görür. Oysa sermaye en kolay temin edilebilecek nesnedir. Sermayeniz olur. Siz bir zeki insanı alırsınız, ona muhasebe hizmetini kurdurursunuz. Onu sizden ayırmak için şeytan devreye girer ve onu sizden ayırırlar:

a)    İlk yaptıkları iş, ona sizin verdiğinizden fazla imkan verir ve onu sizden uzaklaştırırlar. Eğer geri dönme tehlikesi varsa, onu yerinde tutarlar. Eğer geri dönme imkanı kalmazsa, işinden de atarlar.

b)    Sizin kuruluşunuzda hizmete devam ederse; ona anasını, babasını, eşini, kardeşini, dostunu musallat edip baskı yaparlar ve ona bu hizmeti bıraktırırlar.

c)    Bu da bir sonuç vermezse, onunla iş ilişkilerini keserler ve tüm yakınlarına boykot ilan ederler.

d)    Bu da sonuç vermezse, ona mafyayı musallat ederler, tehdit ederler, korkuturlar. Maliye ile tehdit ederler. Savcı ile tehdit ederler. Mafya ile tehdit ederler. MİT ile tehdit ederler...

Şikayet ve ihbarlarda bulunarak bütün bunları sizin aleyhinize kullanırlar ve harekete geçerler. Siz eğer inanmış değilseniz, Allah’a güvenmiyor ve bu işleri Allah için yapmıyorsanız, o zaman bu baskılara dayanamaz ayrılırsınız. İşte asıl zor olan taraf inanmış insanı bulmaktır. Hazreti İsa; “Allah’a giden yolda bana kim yardımcımdır?” demiş ve ancak 12 arkadaş bulabilmişti. Bugün iki milyar insan 2000 sene sonra Hz. İsa’nın arkasındadır. Aramızda Hazreti İsa yoktur, ama Kur’an vardır. Bugün gelişmiş olan ilimler vardır. Kimler Allah’ın yolunda birleşirlerse onlar gelecek bin yılın medeniyetini kuracaklardır. Bu yazdıklarımızı gelecek nesillere aktarırsanız yine hizmetiniz çok büyük olacaktır. Bu yazılanlar önemli değil. Herkes biraz çalışır Kur’an’a kulak verirse bunları bulur.

Bizim asıl meselemiz insanları buna inandırmaktır.

Biz inanırsak Allah inananlara bizi arkadaş eder.

Biz İzmir’de 1967’den beri böyle çalışmalara girdik. Buralara kadar geldik...

Tekrar hatırlatalım. Bugün Türkiye inananları her alanda en yüksek seviyededirler.

a)    Siyasette İslâmiyet zafere ulaşştır. Türkiye’nin en güçlü partisini İslâmiyet’i savunanlar oluşturdu. Bu yetmedi, bugün bütün partiler, HADEP ve CHP dahil hepsi İslâmiyet’e karşı cephe oluşturmaktan vazgeçmişlerdir. Hatta dostu olmuşlardır. Nereden nereye geldik? İnsanlar 1960’larda inananların siyasette yerleri olmayacağını sanmışlardı.

b)   Dinde ülkemiz bütün dünyada teşkilatlanmıştır. Modern bir tarzda teşkilatlanmıştır. Müsbet ilmin savunucusu olarak teşkilatlanmıştır. Üniversiteleri ile teşkilatlanmıştır. Fatih Üniversitesi’ni kapatıyorlarmış! Onların elinden ancak bu gelir! Mikropların işi budur. Onlar kapatırlar, ama şunu unutuyorlar. Biz inananlar her zaman daha çoğunu ve daha iyisini açma gücüne sahibiz. Türkiye’de bu olmuyor mu? Allah’ın arzı yani Dünya geniştir. Kim dâvet ederse orada açarız. Ama şimdi biz güçlüyüz.

b)    İlimde mi? İşte bu seminerler gösteriyor ki, biz ilimde çok güçlü hâle geldik. Korkak üniversiteler bizimle karşılaşmak için meydanlarda bile yoklar! Bizi saymıyorlar! Bizi konuşturmuyorlar, bizimle görüşmüyorlar! Görüşemezler, çünkü bizim elimizde müsbet ilmin meş’alesi var. Onların mumları bile yok. Sadece zor görülen yaftaları var.

c)    Ekonomiye gelelim. Bakın ne haldeler? Göreceksiniz, Adil Düzen işletmeleri insanlığı krizlerden kurtaracaktır. Bugün de en çok ayakta duran veya ayakta kalan Anadolu sermayesidir. Şubat operasyonlarını (28 Şubat 1997 ve 21 Şubat 2001) Anadolu sermayesini çökertmek için yaptılar. Kendileri boğulmaya başladılar. Şimdi dışarıdan kredi alarak Anadolu sermayesini yeniden vuracaklar. Göreceksiniz. Onlar çökecek, ama Anadolu sermayesi varlığını Türkiye’de sürdürmezse dünyada sürdürecektir.

Biz sizlere bilgilerimizi aktarıyoruz. Bundan sonra siz bıraktığımız yerden devam edeceksiniz. Şimdiye kadar Adil Düzenin uygulaması yapılamadı. Teorisi geliştirildi. Denemeler yapıldı. Sizlere projeler üretiyoruz. Gelecekte siz uygulayacaksınız. Siz başaramazsanız, ulaştırdığınız kimseler uygulayacaktır. Cesur olunuz, korkulacak bir şey yoktur. Firavun sihirbazları çağırmış, onlara Musa’nın sihrini çürütün demişti. Firavun bile bunlardan haysiyetli idi. Çünkü o Musa’yı dinliyordu. Bunlar bize kulak vermiyorlar. Bizi söyletmiyorlar. Gark olup gideceklerdir. Büyücüler Hz. Musa’nın mucize gösterdiğini görünce teslim olmuş ve iman etmişlerdi. Firavun onları tehdit etti. Onlar da; ne istersen onu yap, ne yaparsan bu dünyada yaparsın, âhirette değil, dediler.

Türkiye bir gün mutlaka bizimle karşılaşmak ve bizi dinlemek zorunda kalacaktır. Yazarlar yanımızda yer alacaklardır. O gün artık patronların tehdidinden korkmayacaklardır.

İşte o zaman Türkiye Adil Düzene gelecektir.

Bu yolculuğumuzda ameli olarak ilerleyebilmemiz için biz iki tane işletmeyi mutlak olarak faaliyete geçirmemiz gerekmektedir. Bunun için yeter sayıda inanmış ortağa ihtiyacımız vardır. Allah bize bu ortakları gönderecektir. Göndermiyorsa, bizde bir eksiklik vardır. Onu düzeltmemiz gerekir.

Eksikliğimiz nedir?

Başta benim eksikliğimdir. Yaşım dolayısıyla ben birinci derecede öne çıkamıyorum. Sizden de, aranızda ben oldukça çıkan olmuyor. Bu hususta bize rakip birinin ortaya çıkması gerekir. Günü gelince o da çıkacaktır. O zaman ben rahat edeceğim, siz de daha aktif birisini bulmuş olacaksınız. O zaman başarıya ulaşılacaktır.

Biz yeni inanmış ortaklar arıyoruz. Aradıklarımız kimlerdir?

a)    Kooperatifimiz bir Ahşap Ev Modeli imal etmiştir. Bununla ilgili işyeri kurmuştur. Artık bu ortaklığı sürdürecek bir müteşebbis aranmaktadır. Müteşebbis Adil Düzene göre evleri sipariş alacak, bize yaptıracak ve satacaktır. Bunun için sermayeye değil müteşebbise ihtiyacımız vardır. Sermaye ortaklık şeklinde oluşacaktır. Ortakları beraber bulacağız.

b)    Bir Süper Market Adil Düzene göre kurulup işletilecektir. Yine sermayesi olan değil, inanmış müteşebbis arıyoruz. Bekliyoruz. Sermaye ortaklık içinde temin edilecektir. Ortakları birlikte bulacağız.

Allah iki sahada müteşebbisleri gönderecektir. Ne zaman? Günü gelince.

Biz hazırlığımızı yapmaya çalışalım. Yeterli seviyede bilgimiz artsın. Programlar oluşsun.

Şimdilik mevcut arkadaşlarla biz neler yapabiliyoruz?

a)    Adil Düzen İşletmesi ile ilgili statüyü seminerlerde oluşturuyoruz. Genel Hizmetleri yazılı hâle getiriyoruz. Kitaplar yayınlıyoruz. Otuz yıllık çalışmalar artık toparlanmaktadır. Artık yeterli bilgiye sahip bulunuyoruz. Bunu bir örnekte göstermemiz gerekir.

b)    Bugün bir işletmeyi kurmak demek muhasebesini kurmak demektir. Muhasebe programı hazırlanmaktadır: Hazırlanmıştır. Uygulama ile son şeklini alacaktır.

c)    Marketi faaliyete geçirecek yeri de temin etmekteyiz.

d)    Ahşap Evleri üretebiliyoruz.

Allah’a giden yolda bize katılacak insanlara ihtiyacımız vardır. Bunu da bekliyoruz.

Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi iki önemli teşebbüse girişmiştir.

a)    Demontabl taşınabilir Ahşap Evler imal etmektedir. Birlikte çalışacağımız ortak aranmaktadır. Sermaye ortağı değil, iş ortağı aranmaktadır.

b)    Mala-Mal esasına göre çalışan bir Market tesis etmek istemektedir. Bunun için birlikte çalışacağımız ortak aranmaktadır. Sermaye ortağı değil, iş ortağı aranmaktadır.

Telefon                       : 0216.391 56 02                    0232.244 93 09 – 10              0532.246 68 92

Adresler          : AKEVLER KOOPERATİFLERİ, AKELER SİTESİ, YEŞİLYURT/ İZMİR

                        : AKEVLER İST. KOOP. Selmanağa Mh. Yeniyol Sk. No: 3/7 ÜSKÜDAR/ İSTANBUL

Geniş Bilgi      : www.akevler.org

Şimdi çalışmaların nasıl olacağı hususunda bir proje üretelim.

Bir Mala-Mal Marketimiz var. Buranın tüccar ortakları var. Biz onlara kredi vermişiz. 1000 gram altın karşılığı mal alıp mağazamıza koyabilirsiniz. Satıştan %2 sizin olur. Karşılığında mal alacaksınız. Buraya mal koyanlara kart veriliyor. Alacakları gram altın olarak yazılıyor. O da mağazadan istediği şeyi alma hakkına sahip.

Mahallemizde oturan bir kadın var. Geliyor ve tüccarlarımızdan iş istiyor. Tüccar diyor ki; bak, bu mağazada Tokat’tan gelen ve çuvala doldurulmuş olan pirinç var. Mağazamızda bu paket paket satılacaktır. Ayrıca yine satılmak üzere mağazamızda naylon torba var, onu da sana vereceğiz. Mağazamızda satılmak üzere konan teraziler var. Sana bir de terazi vereceğiz. Evine çuval çuval pirinç getireceğiz. Torba torba pirinç alıp götüreceğiz. Bir kilo pirinç yarım gram altındır. Senin yevmiyen de 1 gram altın olsun. Dakikada bir kilo doldurduğumuzu kabul edelim. Saatte 60 torba doldurabilirsin. Günde 500 torba doldurursun Sana 500 torbasına 2 gram altın yanı bir kilo pirinç (veya daha fazlasını) vereceğiz. Tartılarak alınacaktır.

Böylece tüccar kendi kredisini kullanarak çalışana iş vermiş oluyor. Bu anlaşmayı yapmadan önce bu işi yapacak kimse kooperatife gelecek ve kayıt olacaktır. Önce pirinci usulüne göre paketleme yapıp yapamayacağı hususunda imtihan yapılacak, buna “pirinci torbalar ehliyeti” verilecektir. Tüccarımız daha sonra onunla anlaşş olacaktır. Eğer bu iş yapılırken bir hasar ortaya çıkarsa bunu kooperatif ödeyecektir.

Burada bu işi yapan kimse kendisine iş bulmuştur. Bu işlerin yürümesi için serbest pazarlık cari olmakla beraber çalışmaz. Çünkü henüz fiyatlar oluşmamış, bilgiler durulmamıştır. Bunun için hesaplar ve denemeler yapılarak baştan paketlemeye ne kadar altın-gram verileceği tesbit edilip ilan edilir. Ondan sonra tüccar ve işçiler devreye girer. Peki, bunları kim tesbit edecektir? Bu proje işidir. Projeyi, projeyi yapan hizmet ehli yapacaktır. Projeler kooperatifçe satın alınacaktır. Karşılığında mağazalarımızdan mal satın alma sistemi uygulanacaktır. Projeye verilecek karşılık proje fonunda toplanan miktar kadar olacaktır. Önce mesleki dayanışma ortaklığı tarafından proje yapma ehliyeti verilecektir. Proje yanlış olur da zarar doğarsa, onu kooperatifin bu dayanışma ortaklığı ödeyecektir. Sonra market müşterileri arasında ne gibi işler yapılabileceği hususunda projeler üretilecektir. Şimdilik bu işleri evlerinde yapacaklardır. Sonra ortaklığa dükkanlarını koyanlar olunca onlara “Mala-Mal Mağazaları”ndan paylar verilecektir.

Proje yapanlar projeyi kooperatife teslim ettikçe harcanan saatler göz önüne alınarak değerlendirilip kooperatife verilecektir. Takdir, projeleri değerlendirmeye yetkili kılınan kimse tarafından yapılacaktır. Ortağın veya başka ortakların hakeme gitme hakkı saklıdır. Proje, proje saat üzerinden değerlendirilecektir. O güne kadar harcanan proje saatleri toplanacak, proje fonunda mevcut paraya bölünerek bir proje-saat karşılığı bulunacaktır. Çıkmak isteyen ortağa bu bedel verilecektir.

Zaman geçtikçe proje fonundaki bedeller artacak, projeler de artacaktır. Ancak proje-saat ucuz olunca kişiler proje üreteceklerine başka işler yapacaklardır. Bu arada proje fonu zenginleşecektir. Proje-saat yükselince kişiler orada çalışmaya başlayacaklardır. Böylece projelere harcanacak saatler kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bütün bunlar mesleki dayanışma ortaklığı tarafından yapılan projelerin teminat altına alınmasıdır.

Projeler belli olunca bunlar kooperatifin diğer müesseseleri tarafından çevre halkına duyurulur ve bu işlerin yapılması istenir. Bu suretle ortaklar iş bulmuş olurlar. “Herkese Aş ve Herkese İş” formülü böylece oluşmuş olur. Böyle bir marketi kurabilmek için İstanbul’u dolaşıp market olacak yer aranmalıdır. Bu şekilde ortaklığa marketini koyacak yer bulunmalıdır.

Türkiye batmaktadır. Ama kimse bu çözümlere kulak vermiyor.

Bir ilan vermeliyiz.

 

 


ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER
1-ADİL DÜZENE GİRİŞ
2032 Okunma
2-BAŞKAN
1420 Okunma
3-EVRAK KAYITLARI
1514 Okunma
4-YAPI KAYDI
1369 Okunma
5-MUHASEBE
1293 Okunma
6-İLMÎ DAYANIŞMA
1265 Okunma
7-MESLEKÎ DAYANIŞMA
1366 Okunma
8-DİNÎ DAYANIŞMA
1265 Okunma
9-SİYASÎ DAYANIŞMA
1180 Okunma
10-TESCİL HİZMETİ
1189 Okunma
11-TESBİT HİZMETİ
1210 Okunma
12-TAHKİK HİZMETİ
1228 Okunma
13-TAHKİM HİZMETİ
1224 Okunma
14-BASIN HİZMETİ
1201 Okunma
15-YAYIN HİZMETİ
1373 Okunma
16-ULAŞIM HİZMETİ
1213 Okunma
17-HABERLEŞME HİZMETİ
1232 Okunma
18-UYARI HİZMETİ
1205 Okunma
19-ARAŞTIRMA HİZMETİ
1233 Okunma
20-AMBAR HİZMETLERİ
1189 Okunma
21-BANKA HİZMETLERİ
1255 Okunma
22-PLANLAMA HİZMETLERİ
1184 Okunma
23-BAKIM HİZMETLERİ
1215 Okunma