ADİL DÜZEN PARTİSİ PROGRAMI
Süleyman Karagülle
1704 Okunma
ANAYASANIN DEĞİŞMEZ ESAS MADDELERİ

I.BÖLÜM

 

ANAYASA’NIN DEĞİŞMEZ

ESAS MADDELERİ

Mahiyeti:

Madde-1) Bu  ek anayasa maddeleri 7.11.1982 tarih 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasasının  17.6.1987  tarih  ve 3361 sayılı   8.7.1993  tarih  ve 3913 sayılı kanunların tadili ile  yürürlükte olan  anayasanın   devamı maddeleri içermektedir. Yürürlükteki anayasanın 4’üncü maddesinde belirtilen değişmezlik ilkesi saklıdır. Diğer maddeler ile birlikte uygulanır. Ek anayasa maddelerinin uygulamada önceliği yoktur. Anayasa veya ek anayasa maddeleri arasındaki aykırılıklar, nizasız hallerde uygulayıcılar tarafından, niza hallerinde yargı tarafından kendi içtihatları ile giderilir.

 

Yeri:

  Madde-2) Anayasa ve ek anayasa, birlikte Türk ulusunun Türkiye’de kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yönetiminde uygulanır.

 

Esas Madde:

    Madde-3) Dili Türkçe, merkezi Ankara, bayrağı al zemin üzerinde ak ayyıldız ve  marşı “İstiklal Marşı” olan Türklerin Türkiye’de kurduğu ulusuyla ve ülkesiyle  bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti insanlık içinde yerinden yönetime saygılı, demokratik, laik, liberal ve sosyal, hakemlerden oluşan bağımsız ve tarafsız yargı güvencesinde çoklu bir hukuk devletidir.

Bu anayasa ve ek anayasanın diğer hükümleri dahil bu maddeye ve müsbet bilime aykırı bulunan tüm mevzuat mulgadır. Mevzuatın müsbet bilime ve bu maddeye aykırılığı tarafların seçtiği birer hakemle onların seçeceği başhakem tarafından oluşan bağımsız ve tarafsız yargı tarafından tespit olunur. Bunlar değiştirilemez.

 

AÇIKLAMA “Esas madde”:

Anayasalar iki şekilde değişir: Biri anayasada mevcut değişme kurallarına göre gerçekleşir. Yürürlükteki Anayasa’da değişme kuralları gösterilmiştir: Parti kurulur, mecliste grup oluşturulur, diğer partiler ile anlaşılır, üçte iki çoğunluk sağlanırsa anaya değişikliği yapılır. İstenen meşru yol budur. Biz bu yolun geçerli olmasını istiyoruz.

İkinci yol ise 1961 ve 1982’de olduğu gibi askeri müdahale ile anayasa değişikliğinin yapılmasıdır. Eğer normal yollarla anayasa değişikliği yapılamazsa ülkenin ihtiyaçlarının giderilmesi için askeri müdahale zorunlu hale gelebilir. Bir süre sonra askeri müdahaleler de sorunu çözemez hale gelir. Çünkü müdahale demek çözüm demek değildir. Bu defa askeri müdahaleler sıklaşır. 1960’ müdahale oldu, yeni anayasa yapıldı. 1971’de tekrar müdahale oldu ve Anayasa’da tadilat yapıldı. 1980’de bir müdahale daha yapılma ihtiyacı hissedildi ve yeni Anayasa ile sorunlar çözülmeye çalışıldı. 1997’de yeni bir müdahalenin zorunlu olduğu kanısına varıldı ve tekrar müdahale yapıldı. Bu müdahalenin nasıl bir sonuç doğuracağı süreç tamamlanmadığı için tahminden öte bir şey söylemek mümkün değil. Bütün bu gelişmeler askeri müdahalelerin getirdiği çözümlerin kısa vadeli olduğunu göstermektedir. Bu yöntemle sorunların kalıcı olarak çözülemeyeceği görülmektedir

Askeri müdahalelerin zararı yalnız sivillerin geçirdiği sıkıntılarla sınırlı değildir. Bu gelişmeler orduyu da yıpratmaktadır. Çünkü ordu siyasete bulaşmakta, tasfiyeler olmakta ve parçalanma tehlikeleri yaşamaktadır. Osmanlılar Balkan Savaşı’ında böyle bir felakete uğramış ve ağır bir yenilgi almıştır. Bugün Türkiye’nin karşılaştığı en büyük sorun budur. Ordu bölünmezse ülkeye bir şey olmaz. Yönetim askerde veya sivillerde veya İslamcılarda veya laikçilerde olsa da bir şey değişmez. Türkiye siyasetinin yönü bellidir. Yönetimin de yönü bellidir. Tehlikeli olanı ordunun bölünmesidir. Bunu önlemenin tek yolu vardır: Orduyu siyasetten uzak tutmaktır. Bu da sivillerin Anayasa’da gösterilen yöntemle Anayasa’yı değiştirmesi ile olur.

Anayasa’nın bugün kabul edilen yöntemle değiştirilmesi mümkün değildir. Bir maddenin değiştirilmesi için yıllar sürüyor, değiştirilse de uyum kanunları çıkarılamıyor. Çıkarılsa bile bunlar halka ve hakimlere öğretilemiyor. Öğrense bile uygulamada halk direniyor. Hasılı bu yöntemle Anayasa’nın değiştirilmesi fiilen mümkün değildir. Askeri yöntemlerle değiştirme de bir sonuç vermiyor. Sivil yolla da değiştirilemiyor. O halde yeni bir yol aramak gerekmektedir. Biz bu yolu öneriyoruz ve bunu yapacak siyasi iradenin oluşması için program hazırlıyoruz.

Yeni yöntem nedir?

Anayasa’nın hukuken ve fiilen değişebilmesi için Anayasa’nın tabi olacağı esas hükümler belirlenmeli ve bu hükümler değiştirilmelidir. Diğer tüm mevzuatı tarafsız ve bağımsız mahkemelerin denetimine verilmelidir. Bağımsız yargı, esas maddelere aykırı olan kısmı açıklasın. Bir taraftan parlamento anayasa ve yasaları yapsın, diğer yetkili kurullar da yasalar çıkarsın. Bütün bunlar yargı denetiminde olsun, esas maddelere uymayan kısımlar da devamlı olarak ayıklansın. Nasıl biz ağzımıza yiyecekleri alır, yer ve faydalı olanı hazmeder, kana karıştırırsak, benzer şekilde kanunlar yapılır. Yargı bunları süzer ve posaları dışarı atar. Böylece ülkenin bünyesinde ülkeye yarayışlı ve ülkenin yapısına uygun mevzuat üretilmiş olur. Bu da böyle sürüp gider. İşte “esas madde” yargının filitresi olan maddedir.

 

Peki bu esas madde nedir?

Bu madde Anayasa’da belirtilen değişmez maddelerdir. Bu maddeleri biz hukuk yoluyla değiştirmeyiz. Çünkü bunlar Anayasa’nın dördüncü maddesinin teminatı altındadır, değiştirilmesi teklif  bile edilemez. Biz bunu bir maddede toplayıp eksik olan bir iki prensip daha ekleyerek maddeleştirmeyi uygun buluyor ve buna esas madde diyoruz. Bir başka deyişle, Anayasa’daki değişmez maddeleri toplayıp “ek geçiş anayası”nda da tek bir madde olarak ifade ediyoruz. Burada Anayasa’nın değişmez birinci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti” belirtilmiş olup diğer değişmez ilkeler bir bir sayılmıştır.

Bu esas maddenin içine ayrıca “değişmezliği ve buna aykırı hükümlerin mülga olduğu ve bu hususu tespitin hakemlerden oluşan bağımsız ve tarafsız yargıya ait olduğu”da eklenmiştir. Yani, bu ilkeler de değişmez maddeler içine yerleştirilmiştir. Bu değişmez esas maddelere demokratik, laik ve sosyal devlet ilkelerine liberallik de eklenerek denge sağlanmıştır. Bir de hukuk düzenine “çoklu” niteliği eklenmiştir. Esas madde böyle oluşmuştur. Eski anayasanın değişmez maddelerine ve bu esas maddeye aykırı olmayan hükümler yürürlükte olduğu için aynı ifadelerin kullanılmasına gerek görülmüştür.

Bir devlet düzeninin anayasasının yaz boz tahtasına dönüşmemesi için bünyesinde değişmez maddelerin yer alması gerekmektedir. Esasen bu temel hukuk anlayışına aykırıdır; şimdiki neslin gelecek neslin iradesine ambargo koymasıdır ve ulusal egemenliğin kayıt altına alınmasıdır. Söz konusu değişmez maddelerin içinde ileri değişme zorunluluğu ile karşılaşılanlar olabilir. Örneğin, ülke çok büyüyüp nüfusu 100 milyonu geçerse hukuken bölünme durumunda kalabilir. O halde bu bölünmez bütünlük ifadesi o tarihte geçersiz kalabilir. Ancak biz bugün bu prensibi hukuk kuralları içinde değiştiremeyiz. Onu o duruma gelindiğinde askeri müdahale ile gerçekleştirirler. Diğer taraftan bu bölünmezlik baştan yazılmasaydı iyi olurdu. Mademki yazılmış ve bugün biz bunu çıkarırsak sanki ülkenin bugün bölünmesini istiyormuş gibi oluruz. Bu da son derece tehlikeli bir düşünce ve anlayış olur. Bu nedenle esas madde içinde “bölünmez bütünlük” ifadesi korunmuştur.

Bu esas maddeye bir de “Türkiye’de Türklerin kurduğu” sözünü ilave ettik. “Bölünmez bütün” olan Türkiye topraklarıdır. Bu aynı zamanda başka ülkelerin topraklarının da Türkiye’ye ilhak edilemeyeceği anlamına da gelir. Demek ki, “Yurta sulh dünyada sulh” ilkesi de esas madde içindedir. Değişmez maddeler içinde “Atatürk Milliyetçiliği” geçmektedir. Biz bunu “Türklerin” kelimesi ile belirttik. Bu esas maddede geçen kelimelerin tanımlarını değişmen maddelerin içine yerleştirmedik. Bunun iki nedeni vardır. Bunların tanımı henüz yapılmamıştır. Demokratiklik nedir? Laiklik nedir? Sosyal devlet nedir? Hukuk düzeni nedir? Atatürk Milliyetçiliği nedir? Kesin olarak bilinmemektedir. Bu tanımlar tarafsız ve bağımsız yargı tarafından ulusal bilinç çerçevesi içinde zamanla berraklaşır. Bu nedenle değişmez maddeler içinde tanımlar yer alamaz. Bu ulusal uzlaşmayı değil, bir dayatmayı içerir.

Esas madde içinde tanımlara yer vermeyişimizin başka bir nedeni de değişen şartlar altında sözlere değişik tanımlar getirilmesidir. Hayat değişince kelimelerin anlamı da değişir. Örneğin, Manisa denince Akhisar’ı da içine alır. Ama Akhisar il olursa Manisa’nın sınırları dışına çıkar. Değişmez maddeler arasında Manisa’yı tanımlarsanız hareket imkanınız kalmaz. Nitekim İstiklal Savaşı’ndaki “hakimiyet-i milliye” kuralı, bugün çok farklı şekilde anlaşılmaktadır. Bunu bilen anayasacılar, “Hakimiyet milletindir” ilkesini değişmez maddeler arasına almamışlardır. Biz bunu “hukuk devleti” ve “yerinden yönetim” ilkeleri ile içine alıyoruz. “İnsanlık içinde” deyince de milli hakimiyeti yeniden tanımlıyoruz.