Büyük resim-küçük resim
1098 Okunma, 1 Yorum
Ahmet Taşgetiren - Bugün
Zübeyir Erol

Hani bir söylem var:

Büyük resim, küçük resim diye...

Önce büyük resmi görmek lazım sonra onun içindeki küçük resmi görmek lazım. Yani küçük resmi büyük resim yerine koymamak lazım.

Diyorum ki, Usame Bin Ladin falan küçük resimler...

Onun öldürülmüş olması da küçük resim.

Irak da resmin bir parçası, Afganistan da... Filistin, Bosna veya Çeçenistan da...

Şu sıralar İslam coğrafyasında ülke ülke yaşanan gerilimler, arayışlar da...

Büyük resim ne peki diye sorarsanız bana göre büyük resim, bu büyük coğrafyanın mazlumiyeti ve tarih sahnesine yeniden özne olarak çıkma mücadelesidir.

100 yıllık mazlumiyet ve yüz yıllık mücadele...

Türkiye'nin yaşadığı sancılar da odur, bu sancılardan kurtulma çabası da odur.

Dolayısıyla küçük resimlerde olan bitene, büyük resimdeki yerine göre değer vermek ve anlam yüklemek gerekiyor.

Amerikan kuvvetleri, Afganistan'a girmiş. Irak'ı işgal etmiş. Saddam'ı öldürmüş, Usame Bin Ladin'i öldürmüş.

Soralım kendi kendimize:

Bu Amerikan eylemleri, İslam coğrafyasının mazlumiyeti noktasında ne anlam taşıyor?

Bu Amerikan eylemleri, bu coğrafyanın sancılardan kurtulma mücadelesine nasıl etki yapıyor?

Soralım kendimize:

Irak'ın işgali, İslam coğrafyasını daha özgür mü kıldı?

Soralım kendimize:

Afganistan'daki Amerikan işgali, Asya'da İslam'a daha bir etkinlik mi kazandırdı?

Soralım kendimize:

Usame Bin Ladin veya Saddam öldürülünce, dünyada yüzümüz daha ak mı dolaşmış olacağız?

Ben diyorum ki, mazlumiyet orada öylece duruyor.

Ben diyorum ki, İslam coğrafyasının kendini inşa problemi, orada öylece duruyor.

Ben diyorum ki, İslam toplumlarının, tarih sahnesine yeniden ve özne olarak çıkması zarureti, orada öylece duruyor.

Biz, bütün bir coğrafya olarak, bütün bir İslam dünyası olarak, üzerimize giydirilen yüz yıllık deli gömleğini atabilmiş değiliz.

Hâlâ bizim coğrafyamızda başkalarının at koşturduğunu görüyor, senaryosu başkaları tarafından yazılmış savaşlardan, öldürme operasyonlarından kendimize mutluluk üretmeye çalışıyoruz.

Irak'ta da, Filistin'de de, Afganistan'da da ölenler bizim insanlarımız.

Aslında bir düşünsek:

Usame Bin Ladin de, Saddam da, Mübarek de, Zeynelabidin Bin Ali de, Kaddafi de, bizim yazmadığımız bir senaryonun kahramanları...

Dün onlar çıkarıldı başrole, bugün bizim coğrafyamız için senaryo yazanlar onları öldürme gereği duyuyor.

Biz dün onlara selam durdurulduk, bugün onların öldürülmesine selam durduruluyoruz.

Neden?

Çünkü büyük resmi kaybediyor ve küçük alanlardaki hikâyelerle meşgul ediliyoruz.

100 yıl önce bu coğrafyaya biçilen mazlumiyet statüsünü görebilseydik, bunun bu coğrafya için zillet olduğunu, ezilme olduğunu, sömürülme olduğunu, bu coğrafyanın tarihten düşürülmesi olduğunu görebilseydik... Ve içimizde, bu mazlumiyetten kurtuluş noktasında bir karar oluşturabilseydik...

Bu mazlumiyetin, insanlık adına büyük kayıp olduğunu bilerek... Bu mazlumiyetin sadece bir insan topluluğunun değil, İslam gibi bir ilahi armağanın tarih dışına itilmesi anlamına geldiğini bilerek... İslam coğrafyasını yeniden tarih planına taşımanın, bir büyük insani misyon olduğunu bilerek... Bir karar oluşturabilseydik...

Her şeyin anlamı değişirdi.

Biz İslam toplumları henüz bu coğrafyaya karşı yürütülen savaşı tam idrak edebilmiş değiliz. Zihinlerimiz berrak değil.

Zihinlerin berraklığı bir anlamda Mevlana Hazretleri'nin, pergel metaforuna benzer. Sağlam bir dayanağın olsun, dünyayı dolaş.

Küçük resimlere bak ama büyük resmi unutmayarak...

Demek isterim ki, coğrafyamızda olan bitenlere bakarken, kendi gözlüğümüzü takmayı unutmamalıyız.

Değilse şu birkaç güne sığan çelişkili bilgiler bizleri dezenformasyon manyağı yapar:

-Bin Ladin silahla direndi, hayır silahsızdı, karşı koydu, hayır hiç karşı koymadı, helikoptere ateş açıldı, hayır helikopter kaza yapıp düştü, kadını canlı kalkan olarak kullandı, hayır eşi kendisini kocasına siper yaptı, çatışmada öldü, hayır sağ yakalandı ve çocuklarının gözü önünde öldürüldü... Hangisi doğru. Amerika dünyanın aklıyla oynuyor. Bizdeki kimileri de tempo tutuyor!

Ben diyorum ki:

Dünyada Amerikan-İsrail terörü, en azından El Kaide terörü kadar konuşulur hale gelinceye kadar, İslam dünyası ile ilgili terör değerlendirmelerinin tamamını, zihinsel terör olarak değerlendireceğim.

 

Yorum:

Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek

Türkiye, Arap ülkelerindeki demokratikleşme talepleri ve arkasından yaşanan olayları geçmiş tecrübelerinden ötürü en iyi okuyabilecek ülkedir. Burada yapılmak istenen İslamiyet’in idare ve yönetim hususunda çağın gerisinde ve eksik olduğunu düşündürüp körü körüne Batı’nın demokrasi dediği ekseriyet sistemi anlayışını yerleştirmektir. Arap dünyasındaki halk hareketleri görüntüsüyle amaçlanan, Müslümanlar batılılaşıyor ve başka seçenekleri de yoktur anlayışını size de benimsetmektir. Diyeceksiniz ki bu hareketler durup dururken gerçekleşmiyor; halk sefil, yöneticiler diktatör veya zorba falan. Elbette ama bunun çaresi kendini batıya teslim etmek değildir. (Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek…) Aksine bizim çıkarmamız gereken sonuç İslamiyet’i ne kadar az bildiğimiz olmalıdır. Tabi bu kolay olmayacak, yıllardır aşağılık kompleksiyle yetişmiş nesiller birden her şeyi idrak ederek uyanacak değildir. Fakat Türkiye bu hususta İslam dünyası içinde en önde olan ülke olduğu için aynı zamanda yol göstericidir de. Siz Türkiye olarak Avrupa kapılarında sürünürseniz bütün Arap ülkelerini de onların kucağına itmiş olursunuz. Nitekim Batı, Arap ülkelerdeki (belki de artık sözünü dinlemeyen) diktatörleri indirip demokrasi oyunu başlatarak halkı özgürlük hayalleri kurdurtarak köleleştiriyor, böylece her türlü gelişmeyi ve talebi kendi faydasına olacak şekilde yönlendirerek kontrol altında tutuyor. Üsame bin Ladin’in tamda bu zamanda öldürüldüğü haberiyse Batı tipi demokratikleşme karşısındaki yegane Müslüman hareket anlayışının El Kaide tipi terörizme dayandığı mesajını kafamıza yerleştirmek.

Aslına bakarsanız bütün bunlar işin teferrüatı. Adamlar bu planları bu kadar rahat uyguluyorlarken biz sanki çok mu aciz ve masumuz. Eksiklerimizi başkalarını taklit ederek değil kendimizi gerçekleştirerek giderebiliriz. Bu da ilahi iradenin bize yüklemiş olduğu misyonun en büyük kaynağı Kuranı anlamak ve yaşamakla gerçekleşir.

 

 

 

Zübeyir Erol


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
09.05.2011
11:35

Yorum çok güzel olmuş. Allah razı olsun.

Batılılar ekseriyet demokrasisini insanların bilinçaltlarına öylesine ektiler ki başka çözüm düşünemez hale geldiler.

İnsanlar eğer zaman içinde bir şeye alıştırılırlarsa başka hiç bir şey mantıklı gelmez. Bugün gidin ilkokuldaki başkan seçiminde dahi ekseriyet demokrasisi çalışır. Küçük bir grup bir şeye karar verecekse hemen çoğunluk ne istiyor der.

Diktatörlüğün artık işlemeyeceğinin farkında olan batı ikinci yöntem olan ama idaresi diktatörlükten daha zor olan ekseriyet demokrasisine yönelendiriyor Arap ülkelerini. Artık diktatöre verilecek rüşvetlerin yerini demokrasi oyunları alacak. Sadece bir kişiyi ikna etmenin yerine maliyeti daha yüksek oyunlar oynamak zorunda kalacaklar. Ancak başka alternatifleri yok şu anda. Bu konuda yeterince mahir olan batı servisleri ön çalışmalarını çoktan yapmışlardır.

Zübeyir'in dediği gibi kimse Kuran'a bakmıyor. Çözüm Kuran kaynaklı nasıl çıkarılır diye düşünmüyor. Allah sonumuzu hayretsin.





Sayı: 99 | Tarih: 8.05.2011
Mahir Kaynak
Kanal projesi
Çözüm
1236 Okunma
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Abdullah Gül söyler, yen içinde kalır
İkiz kuleleri yıkanlar Müslüman mı, müfsid mi?
1181 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ahmet Taşgetiren
Büyük resim-küçük resim
Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek
1098 Okunma
1 Yorum
Zübeyir Erol
Ruhat Mengi
Özgürlük ve Umut
Samimi Münafık
1082 Okunma
Vahap Alma
Zülfü Livaneli
geleceği bilmek
tarih tekerrürdür derler
1052 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ruşen Çakır
Beş soruda Usame’den sonra
Kısıtlı Habercilik
1033 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Diyalog ve Hoşgörü
Allah’ın Cenneti küçük mü?
967 Okunma
Emine Hocaoğlu