Ergenekon günlerinde inadına gazetecilik
1061 Okunma, 0 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com

 

05.03.2011

 

Dün İstanbul ve Ankara’da gazeteciler olarak yürüdük ve arkadaşlarımıza sahip çıktık. Özel yetkili savcılara basın mensuplarının üzerlerindeki ölü toprağını silkmelerine yardımcı oldukları için ne kadar teşekkür etsek azdır. Ama en büyük teşekkürü gözaltına alınan meslektaşlarımız hak ediyor.

Dün Taksim Meydanı’ndan Galatasaray Lisesi önüne kadarki yürüyüş hakkında bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Ama önce bir parantez açıp bizim lisenin sadece günümüzde değil 1970’li yıllarda da nice gösteriye ev sahipliği yapmış olduğunu hatırlatmak isterim. Üstelik o zaman Beyoğlu araç trafiğine de açıktı ve gösterilerin hemen hepsi “korsan” tabir ettiklerimizden olurdu.

Neyse dün NTV yayınından çıkıp gecikmeli olarak Taksim’e vardığımda kalabalık Galatasaray’a doğru yürüyüşe geçmişti. Kortejin gerisinde İşçi Partililer vardı ve bu durum hayli can sıkıcıydı. Birçok meslektaşımın da İP’lilerin hiç de şaşırtıcı olmayan bu fırsatçılığından rahatsız olduğunu gördüm ama yapacak bir şey yoktu. Fakat onlara rağmen Beyoğlu’ndaki gösteri büyük ölçüde “basın özgürlüğü” çerçevesinde kaldı ki çok iyi oldu.

Kafa karışıklığı azalıyor

Medyada sol kökenli gazetecilerin belli bir ağırlığı olduğu bilinir ki özellikle Susurluk sürecinde bu durum, olumlu anlamda öne çıkmıştır. Fakat Ergenekon’la birlikte kimin neye nasıl baktığının kestirilemediği bir dönem de başlamış oldu. Bir yanda Ergenekon sürecine kayıtsız şartsız destek verenler, onların karşısında her operasyonun ardında bir bit yeniği arayanlar ve son olarak ortada kalanlar.

Ergenekon sürecinde yaşanan en çarpıcı değişiklik, dün “derin devlet”in deşifre edilmesini engelleme adına elinden gelen her türlü zorluğu çıkaran polis ve savcıların yerlerini medyayı “belge” ve bilgi bombardımanına tutanlara bırakmış olmasıydı. Tabii bu arada soruşturmayı yürütenlerle aynı dalga boyunda hareket eden bazı “sivil” yapıları ve onların servislerini de unutmamak lazım. Sonuçta Susurluk günlerinde en ufak kırıntı bilgiden gazetecilik şaheserleri yaratılırken Ergenekon zamanında bavullar dolusu belgeden genellikle gazetecilik faciaları üretilir oldu.

Tekrar kafa karışıklığı konusuna dönecek olursak, özel yetkili savcılar ikinci bir teşekkürü, dün itibariyle bu karışıklığını büyük ölçüde gidermiş oldukları için hak ediyorlar. Önceki günkü operasyonlarda Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi “sivil”, “şeffaf” ve “demokrat” oldukları tescilli iki örnek meslektaşımızı da gözaltına almış olmaları, birilerinin maksadının üzüm yemek (yani derin devleti tasfiye) değil de bağcı dövmek (yani hoşlanmadıkları, tehdit gördüklerini tasfiye) olduğunu net bir şekilde gösterdi. İşte tam da bu nedenle dünkü yürüyüşte, Ergenekon sürecinde yolları ayrılmış çok sayıda meslektaşımız kol kola girebildi, küskünler barıştı.


Devamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorum:

 

SESSİZLİK İYİDİR

Gazetecilik nasıl olmalı, gazeteci ne gibi haklara sahiptir ve nasıl çalışır? Bu muhabbetlerin hiçbirine girmeyeceğim çünkü bunlar artık fazlasıyla kabak tadı vermiş söylemler. Didaktik olarak yazmış olduğunuz veya mesaj kaygısıyla kaleme aldığınız her yazı bugünlerde size geri dönmeye mahkum çünkü kimse bir şeyleri anlamak veya yeni bir şeyler öğrenmek derdinde değil. Herkes inadına kendi görüşünün, kendi ideolojisinin en’liğiyle meşgul.

İyi mesele yok o zaman, ne de olsa gün olur devran döner ve oklar ters dönünce meydanda kimlerin hala başı dik kalabildiğini görebiliriz.

 

***

Dünyaya yeni bir düzen hakim olmalı.

Bu düzende konuşmak yasaklanmalı, insanlar sözel iletişimden katiyen men edilmeli.

Sadece faaliyetler olmalı, yapılmayan hiçbir şey kayda alınmamalı.

Kimse yapmayı düşünmemeli, sadece yapmalı.

Gözler doğru bakmaya o kadar alışmalı ki bir bakış yetmeli, söze ne hacet denmeli.

Her evde, her sokakta, her caddede, her iş yerinde başında kep olmayan ‘Şışşt’ diyen kadın portreleri olmalı.

İnsanlık, insan sesinin viral etkisinden korunmalı, yalan mikrobu ürememeli, toplumda konuşma salgını yayılmamalı.

Evet, kendi adıma o kadar çok bıktım ki yalanlardan, hiçbir vaat duymayacağım, hiçbir açıklama talep edilmeyeceğim bir düzen arıyorum.




 

 

Tayibet Erzen






Sayı: 91 | Tarih: 6.03.2011
Mahir Kaynak
Yargı ve siyaset
1128 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Ebubekir Sifil
Yad-ı Cemil
1124 Okunma
Zafer Kafkas
Ahmet Hakan
Yok artık LeBron James
1092 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Ergenekon günlerinde inadına gazetecilik
1061 Okunma
Tayibet Erzen
Zülfü Livaneli
Cinnet ve isyan
1047 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
Ahirete inanan bunları yapmaz
934 Okunma
Emine Hocaoğlu