İşte gidiyorum
1196 Okunma, 6 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

28.07.2009


YİNE ameliyat olacağım...

Yine koldan...

Ama söz veriyorum:

Bu kez, artık bana bile daral getiren “kırık kol” hikayesinin ikinci bölümü gerçekleşmeyecek.

Yani...

Kanat kardeşime selam olsun, “The Kol 2” adlı bir devam filmi çekilmeyecek.

* * *

Rabbime sordum:

“Okmeydanı Florance Nightingale Hastanesi” dedi.

İstihareye yattım...

Ak sakallı, yeşil sarıklı bir ulu zat, Agah Hun sesiyle “Evladım, kendini Ayancıklı bir Türk hekimine emanet et” dedi.

Ben de...

Kendimi Prof. Azmi Hamzaoğlu'na emanet etmeye karar verdim.

* * *

Siz bu satırları okurken narkozun etkisiyle uyuyor olacağım.

Ameliyat masası tekin değildir:

Yatarsın kalkamazsın, kalkarsın yatamazsın.

Bu nedenle...

Lütfen hakkınızı helal edin...

İncittiklerimden de, kırdıklarımdan da, laf soktuklarımdan da, kural ihlali yaptıklarımdan da, sevdiklerimden de, sevmediklerimden de helallik istiyorum...

Eğer varsa...

Benden yana olan hakları helal olsun...

* * *

Bu arada herkes müsterih olsun...

Bu sefer “Geçmiş olsun diyenlere teşekkür listesi” türünden çiğliklere bulaşmayacağım...

Hele “Beni aramayanlar listesi” yapıp çetele tutarak sonradan utanmama vesile olacak işlere asla girişmeyeceğim...

Mümkün olduğunca...

“Sessizce” geçirmek istiyorum bu aşamayı...

Allah nasip ederse yine kavuşuruz.

Kalın sağlıcakla...

 

Yorum:

Hangi doktora gideceğim?

Aylar önce eski bakanımız Kemal Unakıtan bir kalp sorunu yaşadı. Kalp ameliyatına karar verildi ve ameliyat için ABD’de Cleveland’da bir merkezi tercih etti ve orada ameliyat oldu. Bir devlet adamının Türkiye’de rahatlıkla yapılacak olan bir ameliyat için ABD’ye gitmesi tepkilere sebep oldu. Eşi Ahsen Unakıtan ise gerekçesini şöyle açıkladı: “Rabbime sordum, Cleveland dedi.” Ahmet Hakan’da bu yazısında aynı cümleyi kullanarak dalga geçmektedir.

İnsanlar için hastalandığı zaman hangi doktora gideceğini veya ne yapacağını bilmek çok önemli bir sorundur.

Günümüzde bu sorunu çözmek için insanımız değişik yöntemler uygulamaktadır. Uygulanacak yöntem kişinin sosyoekonomik ve kültürel durumuna göre değişmektedir. Eğer çok fazla bilgi sahibi değilseniz ve sağlık konusuna ilgi duymuyorsanız çevrenize sorarsınız ya da ilk hastaneye gidersiniz. Biraz daha bilgili olanlar ise araştırırlar. Hangi konuda hangi hekim iyi diye derin bir soruşturma yapabilirler.

Ancak ne olursa olsun siz hekim değilseniz doğru hekimi bulamazsınız. Ancak sizin adınıza bir hekim sizin teşhisten tedaviye kadar olan sürecinizi doğru bir şekilde takip edebilir ve yönlendirebilir. Aksi durumlarda doğru yaptığınızı zannedersiniz ama başınıza her tür sıkıntı gelebileceğini bilmeniz gerekir.

Bazı örnekler üzerinden gidecek olursak:

Örnek 1: Hasta A, nefes darlığı şikâyeti çekmektedir. Komşusu ona, kendisinin de nefesinin daraldığını, doktor doktor gezdikten sonra kalp yetmezliği tanısı konduğunu, boş yere uğraşmamasını, kardiyoloji bölümüne gitmesini önermiştir. Hasta A da bu tavsiyeye uyarak kardiyolojiye gitmiştir. Kardiyolojide yapılan muayene, ekokardiyografi, eforlu EKG işlemlerinden sonra nefes darlığının kalp problemine bağlı olmadığı bulunmuş, akciğer problemi olabileceği söylenerek göğüs hastalıkları polikliniğine başvurması önerilmiştir. Hasta A da göğüs hastalıkları polikliniğine başvurmuş, orada yapılan muayene, akciğer grafisi ve solunum fonksiyon testleri sonrasında problemin akciğer kaynaklı olmadığı saptanmış, dâhiliye polikliniğine başvurması önerilmiştir. Dâhiliye polikliniğinde yapılan tetkikler sonrasında hastada anemi yani kansızlık tespit edilmiş ve tedavi edildikten sonra şikâyeti düzelmiştir.

Örnek 2: Hasta B, bayılma şikâyeti yaşamaktadır. Yapılan birçok inceleme sonrasında beyinde bir kitle saptanmış ve ameliyat edilmesi gerektiği söylenmiştir. Hasta B nin ekonomik durumu gayet iyidir. Herhangi bir hastaneye gidip sıradan bir uzman doktora ameliyat olmak istememektedir. Bunun için derin araştırmalardan sonra bu tür ameliyatlarda çok meşhur olan, televizyon programlarında da boy gösteren bir profesör bulmuştur. Bu profesöre yüklü miktarda bir ödeme yaptıktan sonra ameliyat gününü almıştır. Artık içi rahattır. Çünkü bu işi en iyi yapan doktora kendisini emanet etmiştir. Ameliyat günü profesör hastamızın odasına gelmiş, meraklanmamasını, bu işi çok başarılı bir şekilde sonlandıracağını söyleyerek ameliyathaneye gitmiştir. Hasta ameliyata alınmıştır ve ameliyatı çok meşhur profesörümüz değil, yanında getirdiği bir uzman doktor yapmıştır. Bu uzman doktor gerçekten el beceresi yüksek ve işi kaliteli olarak yapan bir doktordur. Ancak reklamı yapılan o değildir. Reklamı yapılarak meşhur edilen profesör aldığı paranın yaklaşık onda biri veya yirmide birini bu doktora vermektedir. Eğer bu doktor bu parayı beğenmezse yerine başka bir uzman doktor bulacaktır nasıl olsa. Çünkü hastalar profesöre gelmektedir. Ama ameliyatı profesörlük unvanı değil, eller yapmaktadır.

Yukarıdaki örneklerde gördüğünüz gibi siz ne kadar bilgili olursanız olun asla bir hekim kadar olayın bilincinde olmazsınız. Ya yanılırsınız ya da aldatılırsınız ya da şansınıza doğru hekimi bulur ve tedavinizi olursunuz.

Bugünkü sağlık sistemi çökmeye mahkûmdur.

İslamiyet’in ilk dönemlerinden Osmanlının son dönemlerine kadar hekimlik bir vakıf işi idi. Ticaret gözü ile bakılmazdı. İnsanların sağlığı ticaretin konusu yapılamazdı. Şifahaneler vakıf olarak kurulurdu ve bunların yanına da o şifahaneye gelir getirecek yerler yapılırdı. İnsanlara da bu vakıflara bağışlar yapar ve hasta insanların tedavisi buralardan yapılır, hayır müessesesi olarak görülürdü. İnsan olmanız tedavi hakkınız için yeterliydi. Ama acı kapitalizmin tüm dünyayı saran etkisi sağlık olayını tamamen ticari hale getirdi. Artık insan olmanız değil, paranız tedavi hakkını getirmeye başladı.

AK Parti hükümeti göreve geldikten sonra sağlık sorununun çözümü için birçok değişiklik yaptı. Adına da “Sağlıkta dönüşüm projesi” dediler. Bütün devlete ait hastaneleri Sağlık Bakanlığı bünyesinde topladılar. Özel hastaneleri sisteme dâhil ettiler. Üç sosyal güvenlik kuruluşunu SGK adıyla birleştirdiler. Sorun, bu yapılanların yanlış olmasında değildi. Sorun, sistemin kendi içinde denge kuracak özellikte olmamasındaydı. Yine bunu örneklerle anlatacak olursak:

Örnek 3: Hasta C, aşırı derecede su içme ve çok idrara çıkma şikâyeti ile doktora gider. Doktor yapılan tetkikler sonrasında diyabet (şeker hastalığı) tanısını koyar. Hastanın diyet ve ilaç tedavisini başlar. 15 gün sonra kontrole çağırır. 10 gün içinde kontrole çağırırsa SGK’ya bu ikinci geliş muayene olarak fatura edilemeyecektir, 15 gün sonra çağırırsa fatura edilebilecektir. Hasta 15 gün sonra gelir, yapılan tetkikler sonrası ilaç dozları ayarlanır ve 15 gün sonra tekrar çağrılır. Daha sonra hasta hemen hemen her ay hastaneye çağrılır ve hasta durumdan memnundur. Çünkü sürekli olarak takip altındadır. Hekim de memnundur. Hasta sayısı düşmemekte, gelirini koruyabilmektedir. SGK memnun değildir. Çünkü hasta her geldiğinde para SGK’dan çıkmaktadır. İşte dengesizlik buradadır. Oysaki hekimin yapması gereken hastaya eğitim vermek, şekerini ölçmesini öğretmek, hastaneye geliş sıklığını azaltarak kendi kendine en doğru şekilde takip etmesini sağlamaktır. Ama bu durum hekimin aleyhinedir. Bütün hekimler böyle yapar demek istemiyorum ama bilinçaltı hekimleri ister istemez buna itecektir.

Örnek 4: Hasta D, gözünün iyi görmemesi nedeniyle bir hastanenin göz polikliniğine başvurur. Yapılan muayenesinde katarakt olduğu söylenen hastaya ameliyat önerilir. Hasta başka bir göz doktoruna daha başvurur, görme bozukluğunun katarakttan değil, kırma kusurundan olduğu söylenir. Verilen gözlükle şikâyeti geçer. Geçen seneki istatistiklerde SGK yapılan işlemlere göre ödediği paraları en çoktan en aza doğru sıraladığında birinci sırada katarakt ameliyatları yer almaktadır. Bu durum bütün hekimleri elbette kapsamamaktadır, ancak görünen bir gerçek vardır ortada.

Sağlıkta Dönüşüm Projesi uygulaması sırasında önemli bir sorun ortaya çıktı. Özel hastanelerin ve tıp merkezlerinin sayısı bu dönem içinde hızla artarken daha önce Devlet Hastanelerinde çalışan hekimler birer birer istifa edip özel hastanelere geçmeye başlamasıyla birden bire Sağlık Bakanlığı hekim bulma zorluğu çekmeye başladı. Bunu nasıl önlemeliydi? Hemen kanun yapma silahını kullandı ve özel hastanelere kadro sınırlaması getirdi. Düşünün ki bir fabrikanız var, elinizde 100 işçi var, mallarınıza talep var. Üretimi artırmak istiyorsunuz. Devlet size “Hayır senin kadron 100 kişi, daha fazla işçi çalıştıramazsın, çalıştırırsan benim fabrikamdaki mallar satılmayacak, benim işçilerim sana geçecek.” diyor. Elindeki gücü kullanarak sizi baltalıyor. Aynı durumu özel hastanelere yaptılar ve saçma sapan bir durum meydana geldi. Yine Sağlık Bakanlığı doktorların özel hastaneye gitmesine engel olmak için şunu düşündü: “Ben özel hastanelerin gelirini azaltırsam doktorlara az para verirler ve özel hastanelerin cazibesi kalmaz. Ben doktor bulmakta zorlanmam.” Bunun içi özel hastaneler SGK’nın yapılan işlemler için kendilerine verdiği paradan % 30’undan fazlasını hastadan alamaz dediler. Böylece özel hastanelerin gelirleri düşecek, doktora az para vereceklerdi, doktorlar Devlet Hastanesini tercih edecekti. Diğer taraftan ise buna kılıf bulundu: “Ben vatandaşımı ezdirtmem.” Ancak bu etki iki tepkiye neden oldu. Birincisi hastanelerin bir kısmı % 30 sınırlamasını deldi. Çünkü bu sınırlamaya uyunca hastaneyi kapatması gerekiyordu. Çünkü Devlet hastanelerine verilen para özel hastaneye de veriliyor ama devlet hastanesi doktora, hemşireye, personele maaşı buradan vermiyordu. Kirayı vermiyordu, vergi ödemiyordu. Özel hastanelerin, özellikle büyüklerinin buna uyması imkânsızdı. Diğer taraftan özellikle Anadolu’daki hastaneler buna uyabildiler. Bu durum beraberinde başka bir sorunu getirdi: Özel hastaneye giden hasta sayısı arttı. Hasta sayısı artınca SGK’nın ödediği para arttı. Bu sefer ne yapacaklarını düşündüler. Sonuçta yine yama üstüne yama yaptılar. Hastalar özel hastaneye veya polikliniğe gidince SGK’ya 10 TL para ödeyecekti. Devlet Hastanesine gidince 3 TL ödeyecekler, Sağlık Ocağında ödemeyeceklerdi. Bu tedbir özel hastaneye giden hasta sayısını hızla düşürdü. Yani Devlet diyordu ki, ben vatandaşımı ezdirmem, özel hastaneler onlardan fazla para alamaz, % 30’dan fazla alamaz, ammaaa ben devlet babayım, ben alırım. Daha sonra Danıştay tarafından iptal edilen bu uygulama da sonuç vermedi.

Giderek artan sağlık gideri 5-6 milyar TL’den 5-6 sene içinde 25 Milyar TL’ye çıkmıştı ve seneye bu rakamın 32 Milyar TL olacağı görülüyordu.

İnsanların aklına bu durumda çeşitli sorular gelebilir. SGK’nın kontrol mekanizması yok mu? Gereğinden fazla mı fatura ödüyor? SGK boş durur mu? Bunun için Web üzerinden çalışan Medula adı verilen bir sistem ve bu sistem üzerinden faturaları ve yapılan işlemleri kontrol eden bir hekim ordusu çalıştırır. Ancak burada yine denge dışı bir unsur vardır. Kontrol edeni kim kontrol edecek? Diğer sorun ise, kontrolü yapan hekim hastayı görmemektedir, bu nedenle hekimin yazdığı notlar üzerinden kesintiye karar verir. Buradaki sıkıntıyı yine örneklerle açıklayalım.

Örnek 5: Hasta E, bir özel hastaneye kalp problemi nedeniyle başvurmuş, yapılan anjiyografide 3 damar tıkanıklığı saptanmış ve By-Pass kararı verilmiştir. Hastaya başarılı bir şekilde 3 damar By-Pass yapılmış ancak ameliyat raporunda LIMA adlı damar kullanıldı yazacağına RIMA adlı damar kullanıldı yazılmıştır. Zaten açık yakalamanın başka yolu olmadığı için SGK’da denetleyen doktor bu ameliyatın parasının ödenmemesine karar vermiştir. Doktorun emeği, hastanenin masrafları boşa gitmiştir. İtiraz ederse belki haklı çıkacaktır. Ancak itiraz edince Hastanenin o ay alacağı para bloklanmakta ve geciken para nedeniyle hastane çok büyük sıkıntıya gireceğinden genellikle bu durumlarda itiraz edilememektedir.

Örnek 6: Hasta F içinde bir özel hastanede By-Pass kararı verilmiştir. Ancak bu hastane daha önceden çok basit hatalar yüzünden yaptığı ameliyatların parasını alamadığından canı yanmıştır ve her ameliyat için önceden kesinti yapılmamış bir şablon ameliyat notu oluşturmuştur. Her ameliyata aynı şablonu kesip yapıştırmaktadır ve SGK’daki hekim bu ameliyat için kesinti yapamamaktadır. Hastanenin bilgi-işlem sisteminde ise iki kayıt tutulmaktadır: birincisi hastanın gerçek ameliyat notu, diğeri kesinti yapılmaması için yapıştırılan standart ameliyat notu.

Bu örneklerde gördüğünüz gibi kontrol sistemi hiç de sağlıklı değildir. Son günlerde yapılan bir operasyon sonrasında SGK’da kontrolör olan bir hekim, tıbbi malzeme firması ve hastanelerdeki hekimlerle beraber çok pahalı malzemeleri hastalara kullanan bir şebekenin üyesi olarak yargılanmaktadır. Hastaya tıbbi malzeme kullanılmakta, SGK’daki kontrolör hekim buna onay vermekte ve SGK korkunç yüklü miktarda paralar ödemektedir. Yani şu sorun ortaya çıkmaktadır: kontrol edeni kim kontrol edecek?

Bugün “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı verilen proje çökecek ve uygulanamaz hale gelecektir. Bu durum gün gibi aşikârdır. Dengesiz bütün sistemler çöker.

 Birinin ağlaması birini güldürürse bu işte bir yanlışlık var demektir. Birinin hastalanması, hasta sayısının artması, sağlıksız bir toplum oluşması sağlık sektöründe çalışanların yüzünü güldürürse ki bugünkü sistem bunun üzerine kuruludur, sistem çökecek demektir.

Bu durumda nasıl bir sistem olmalıdır ki hem insanlar hastalanmasın hem de insanlar hastalanmadan iyi hekimler daha çok kazansız, kötü hekimler daha az kazansın, insanlar gereksiz yere ameliyat edilmesin, oyalanmasın, burada sayamayacağımız daha yüzlerce soruna çözüm olsun.

Adil Düzen’de genel hizmetlerin konusu olan sağlık genel hizmeti Devlet tarafından doktorlardan alınan bir hizmettir. Hastalar bu hizmete para ödemezler. Sağlığa genel hizmetlerden ayrılan bir pay vardır.

Her insan kendine bir aile hekimi seçer. Bu hekim pratisyen veya aile hekimidir. Dikkat edilmesi gereken şudur ki, her hasta bir hekim seçmez, her insan bir hekim seçer. Her aile hekiminin de her uzmanlık için bir uzman hekimi vardır. Her uzman hekimin de her üst uzmanlık için bir üst uzman hekimi vardır.

Kişi kendi hekimini seçer, her an hekimini değiştirebilir, hekimde hastasını bırakabilir. İki taraflı rızaya dayanır. Sağlık için gelen genel hizmet payı hekimlere kişileri (hastaları değil) oranında verilir. Yani 100 kişisi olan bir aile hekimi, 50 kişisi olan bir aile hekiminin iki, katı para alır. Her uzman hekim de kendine bağlı olan aile hekimi sayısına orantılı olarak parasını alır. Kişi hastalansın hastalanmasın fark etmez, hekim parasını alır. Yani hastanın hastalıktan korunmasını sağladığı ve onu eğittiği sürece daha az yorulur ve hastayı da memnun ederek daha rahat para kazanır. Uzman hekimler de isterler ki, kendilerine bağlı olan aile hekimlerine öğretelim, mümkün olduğunda bana hastayı göndermeden sorun orada çözülsün. Böylece karşılıklı faydalanma ve bilgilenme ortaya çıkar. Hastalar kendi sorunlarının çözümü için hekim aramazlar, onlar adına karar veren ve onlar için en iyi yöntemi araştıran bir hekimleri vardır. Onların her durumunu iyi bildiği için yanılma payı da azalmaktadır. Sonuçta hekim hastayı memnun etmeli, ama gereksiz yere işlem yapmamalıdır. Yaptığı sürece zararına olur. Böylece denge sağlanmış olur. Kontrolörler insanların ve hekimlerin kendileridir. Bunun için korkunç paralar harcanan kontrol bürokrasisi de ortadan kalkar. Bu sistemin ayrıntıları “Adil Düzende Genel Hizmetler: Sağlık” başlığı altında seminerler içerisinde anlatılmıştır. Burada uzun uzun bahsetmeyeceğim.

Allah hepimize sağlıklı yaşamlar versin.

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
09.08.2009
19:29

Ayete’l-Kürsi’de ne deniyor?

"Menzellezî yeşfe’u ındehu illâ bi iznihî..."

Her derdin devası, her hastalığın şifası var...

Şifa O’ndan, şifa O’nun indinden; yani Allah’tan...

Yıllar öncesinde Dr. Lütfi Hocaoğlu’na sorduğum bir soruya aldığım cevamı hatırlıyorum:

-"Allah insan vücudunu hastalığa karşı koyacak ve sonunda iyileştirecek bir hastahane gibi yetiştirmiştir. Hasta hastalığa karşı kendi kendini iyileştirir..."

-"Peki, bu durumda siz doktorlar ve ilaçlarıyla eczacılar ne yapıyor?"

-"Biz doktorlar ve eczacılar olarak, hasta kendi kendini iyileştirinceye kadar onu oyalıyoruz!"

Her şey gibi çare ve çözüm "ALTERNATİF TIP" veya "ADİL DÜZEN TIBBI" diyebilirim...

Batı tıbbı ve ilaç sanayii ise tedavi etmekten ziyade, daha çok hasta etme ve sömürme üzerine bina edilmiş...

"KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ" kapsamında, yıllar önce "GENEL HİZMETLERİ" tam 25 hafta işledik ve her konu için A4 boyutunda 10 sayfa seminer notu yazdık. Takriben 250-300 sayfalık bir "GENEL HİZMETLER KİTABI" oluştu.

Bu arada elbette "SAĞLIK" konusunu da yazdık...

İlgilenenlerin bilgisine...

Ömür boyu sağlık dileklerimle...

Selam ve dua ile...

RNE

Vahap Alma
09.08.2009
19:30

Lütfi Abim eline sağlık açıklamaların çok güzeldi. Yalnız eminim bizim insanımız bir yolunu bulur ve anlattığın düzende de çıkar sağlayacak bişey bulur.

Rehabilitasyon merkezlerinin işleyişi senin anlattığın sisteme benzer bir yol izlemekteydi. Her özürlü çocuk başına asgari tutara yakın bir tutar ödenirdi. Bunu bilen merkezin yöneticileri köy köy, ev ev dolaşıp, özürlü çocuğun merkeze kaydı karşılığında aile reisine aylık 100 tl maaş teklif ediyordu. O da kabul ediyordu çünkü kişi para ödemiyordu. Bu nedenle devletten sağlanan çıkar fahiş rakamlara ulaşıyordu. Yanılmıyorsam devlet bu uygulamayı öğrenip bir kısım kısıtlamalara başvurdu ve bazıları kapatmak zorunda kaldılar...

Yani anlattığın sistem eksiksiz ve güzel. Eksik olan tek şey insanlarımızın devlete yük olma noktasında ve insanlık düzeyinde yeterince bilince sahip olmamaları.

Lütfi Hocaoğlu
10.08.2009
15:00

Sağlık sistemi açısından bakış ayrı, tıbbi uygulama açısından bakış farklı olmalıdır.

Ne batı tıbbı tümden iyidir ne de alternatif tıp tümden iyidir.

Batı tıbbı bilimsel temellere dayanma açısından gerçekçidir ve doğrudur. Alternatif tıp ise bilimsel temellere dayanmaz, sonuçlara dayanır. Ancak bu sonuçlar reelize edilmez. Yani bu alternatif tedavi kaç hastaya uygulandı, kaçı iyileşti, kaçı iyileşmedi bilemezsiniz. 1000 kişiden biri iyileşir ve size hep o anlatılır. Siz de sanırsınız ki herkese iyi geliyor.

Alternatif tıbba insanlar bu nedenle çok meyillidir ve bana göre insanları batı tıbbının bazı uygulamaları sömürmektedir ama asıl sömüren alternatif tıbbı her derde deva gibi gösterenlerdir.

İnsanlar bu alternatif tıpçılara gitmekte ve çok tuhaf ve ilmi gerçeklere aykırı tedavileri almaktadırlar ve birçoğu kendine yazık etmektedir. Bazı süslü sözlerle yaptıkları tedavileri öyle bir anlatmaktadırlar ki sanki her derdin devası kendilerindeymiş gibi. Kültürel seviyesi çok yüksek insanlar bile bunlara inanmaktadır. Batı tıbbı parasal açıdan daha kar getirecek tedavileri kötü de olsa uygulayarak, ucuz tedavileri gizleyerek insanlara ihanet etmektedir, ancak onlar yaptıkları tedavilerin sonuçlarını gizlememektedirler. Alternatif tıpçıların ise yaptıkları tedavinin sonuçları dökümente edilmediği için her derde deva gibi gösterilip insanlar sömürülmektedir.

Reşat Nuri Erol
10.08.2009
16:24

Bence;

-"KORUYUCU HEKİMLİK" en başta gelmeli...

-"TIBBI NEBEVİ" veya Kur’an ve Sünnete uygun yaşamak, en başta dikkat edilmesi gereken şey... Az veya yeterince yemek ve yiyeceklerin sağlıklı olmasına dikkat etmek, daha doğrusu hastalanmadan önce sağlığımıza özen göstermek, sağlıklı olmanın başta gelen şartı... Midenin sadece üçte birini yiyecekle doldurmak... Farz ve sünnet olan oruçları vaktinde tutmak...

Yani,

Meselenin özü ve özeti, hastalanmamak...

Bunu sağlamak için de mevcut sağlık sistemi "KORUYUCU HEKİMLİK" şekline dönüştürülmeli...

Bağlı olduğum "DOKTOR" veya "SAĞLIK KURUMU/KURULUŞU/DAYANIŞMASI", bütçeden benim SAĞLIKLI olmamı sağladığı için "SAĞLIK BÜTÇESİ"NDEN PAYINI almalı...

Ben "HASTA" olduktan sonra; "BATI TIBBI" veya başka "herhangi bir TIP" beni iyi edebiliyorsa, buyursun iyi etsin...

Ama önemli olan, her şeyden önce hastalanmamak...

Hani derler ya;

-Allah düşürmesin...

-Ama lazım olduğunda da aratmasın...

Neresidir, orası ve kimdir onlar?

Elbette "HASTAHANE" ve de "DOKTOR"lar...

Ben meramımı kestirmeden anlatmak için "ADİL DÜZEN SAĞLIK SİSTEMİ" diyeyim...

O sistemin elbette pek çok detayları var ama özünü ve özetini "KORUYUCU HEKİMLİK" olarak ifade edebiliriz...

Ömür boyu sağlıklı olmanız dua ve dileklerimle...

RNE

Ilker Ardic
11.08.2009
09:26

Ellerine sağlık hocam sistemi ve örnekleri çok güzel vermişsin.

Mesut Karaaytu
13.08.2009
17:02

lütfi bey çok önemli güzel bir konu ele almışsınız sağlık sistemi gibi herkesi herkesin gelecekteki sağlık problemlerini irdeleyen güzel bir yazı ne güzel yattım rabbim abd dedi yok clivlend midir nedir para ve imkanları olana her nedense rabbim clivlend diyor amerikan hastanesi yok jons hopkins ama para ve imkanı sosyal güvencesi olmayana devlet hastanesi bile diyemiyorduk ve önceki haliyle sen ssk lısın sadece oraya gideceksin başka yere gidemezsin gidersende bir dünya meşekkatlarla uğraşırsın şimdiki sistem bir nebzede olsa rahatlatmış vaziyette muayene ve tedavi olma bakımından benim merak etteiğim güya 18 yaşına kadar her kes sigortalıda ya sonrası ne olacak çocuklarımız gelecekte işe hemen giremedikleri zaman hasta olmamak için ellerini sürekli semada mı tutacak aslında güzel gibi görünen şimdiki sistem ilerde öyle bir sıkıntıya sokacakki sosyal güvenceden mahrum olacak insanları parası da yoksa evde çeke çeke bekleyecek herhalde önceleri en azından ailesinin üzerinden sosyal güvenceye devam ediyor sağlık hizmeti alıyordu sanırım bu hükümetin şimdi güzel gibi görünen kazığının kötülüğü çocukları okuyamyıpta 18 yaşını bitirdiklerinde herkesin gözüne sivri kalem gibi görünecek ama yapacakta bir şey olmayacak sağlıkta dönüşüm derken her halde ahirete dönüşü hızlandıarack tedavisini yaptımayan insanların inşaallah bu sistemin bu yanlışının düzeltilmesi için birileri bir şey yapar allah sağlık ve sıhhatimizi bozmasın insanlık huzur içinde yaşasın selam ve dua ile.





Sayı: 9 | Tarih: 9.08.2009
Hakan Albayrak
Faiz Meselesi
1507 Okunma
1 Yorum
Veysel İpekçi
Mehmet Şevket Eygi
Eyüp Sultanı ziyaret etmek
1352 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ayşe Arman
Konserde ezan arası verilir mi?
1237 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
İşte gidiyorum
1196 Okunma
6 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Abdullah Büyük
Hazırlık
1189 Okunma
Sedat Aksakal
Oktay Ekşi
Süreç
1180 Okunma
Vahap Alma
Fikret Bila
"Atatürk Modeli"ne Ne Oldu?
1176 Okunma
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Rüzgarın götürdüğü yer
1168 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Murat Bardakçı
Norşin Medreseleri, Nakşî-Hâlidî yolu ve Kürt açıl
1163 Okunma
Recep Yıldırım
Mehmet Altan
3G’de neden 121’inci ülke olduk?
1139 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Mümtazer Türköne
Polis Akademisi'nde 'Türkiye Modeli' Çalıştayı
1136 Okunma
Arif Ersoy
Reşat Nuri Erol
Çin sermayeye vatan olur mu?
1134 Okunma
Ilker Ardic
Toktamış Ateş
Bilgi Kirliliği
1133 Okunma
1 Yorum
Osman Eskicioğlu
Fehmi Koru
Çözüm ve 'Türkiye gerçeği'
1109 Okunma
1 Yorum
Ahmet Kirtekin
Yılmaz Özdil
Fitreleriniz itinayla kabul edilir
1098 Okunma
Leyla Okta
Bekir Berat Özipek
Başbakan Soğan Doğrayan Kadına Güvenmeli
1090 Okunma
Bünyamin Demir
Nazlı Ilıcak
Aydınlığa doğru
1088 Okunma
2 Yorum
Fatma Karuç
Ahmet Taşgetiren
Kürt sorunu: Asker, CHP, İslam
1060 Okunma
1 Yorum
Zübeyir Erol
Ahmet Altan
ORDUYU YIPRATMAYALIM
954 Okunma
Özer Ataç
Hayrettin Karaman
Birleşmek mi, işbirliği mi?
942 Okunma
1 Yorum
Hilmi Altın