Müslümanlık ve İlerleme
1082 Okunma, 1 Yorum
Ebubekir Sifil - Milli Gazete
Zafer Kafkas

MÜSLÜMANLIK VE "İLERLEME"

 

Bir soru: "İlerleme", "gelişme", "kalkınma", "sanayileşme" ve benzeri büyülü kavramların, genel olarak Protestan coğrafyalarda ve Protestan ya da "din"e mesafeli isimler eliyle üretilerek hayatın temeline yerleştirilmesi tesadüf müdür? Hristiyanlık'ta Protestanlık'la birlikte meydana gelen "yırtılma", sadece "dinî özgürlükler" konusunda önemli kazanımları değil, aynı zamanda "Kilise (bu kelime İslam'ı reforme etmek isteyenlerce "din" olarak tercüme edilir) karşısında özgürleşme" olgusunu da getirmiştir. Yeni süreçte artık ne manastır, ne de hangi anlamda olursa olsun "zühd" vardır! Yeni "dindar" tipi artık hayatın içindedir; hatta "çoğulcu" ve "laik" olarak hayatın içindedir! Protestanlık ile Kapitalizm arasındaki ilişkiyi irdeleyen Weber de aynı noktanın altını çizer: Protestanlık, "kazanma"yı, psikolojik olarak geleneksel ahlakın yasaklarından!! kurtarmış, kazanç mücadelesinin zincirlerini kopartıp bunu yalnız yasal hale getirmekle kalmamış, ayrıca doğrudan doğruya Tanrı'nın isteği olarak görmüştür![1] Dolayısıyla "kalkınma" ve sair kavramlar ile hem Protestanlık hem Aydınlanma için vazgeçilmez olan "rasyonalite" (aklın her şeyi belirleyici konuma taşınması) arasında kopmaz bir ilişki vardır ve "skolastik" kelimesinin temsil ve ifade ettiği anlam dünyasında ne "rasyonalite"ye, dolayısıyla ne de "kalkınma" ve diğerlerine yer vardır!

"Gelişme" sürecinin öncelikle İngiltere, Almanya, Hollanda, Fransa… gibi Reformist hareketin önemli mücadele alanlarını teşkil eden ülkelerde gözlemlenmesinin sebebi budur. Sabri F. Ülgener bu noktayı şöyle tesbit eder: "Batı'da reform adı verilen dinî yenileşme hareketlerinin ardında Kalvinizm ve Püritenizm ile Kapitalizm arasında çok sıkı münasebetler bulunmaktadır."[2] Weber'in tesbitine göre sermaye sahipleri ve işverenler, hatta işçi sınıfının eğitim görmüş yüksek tabakası, özellikle çağdaş iş kollarında yüksek düzeyde teknik ya da ticari eğitim görmüş personel Protestan özelliklere sahiptir.[3]

İkinci soru: İlk soruda sıralanan kavramların ifade ettiği süreçlerin gerek fikrî, gerekse fiilî olarak "sömürge" olgusunu insanlığın hayatına sokmuş bulunan Batılı ülkelerde gerçekleşmiş olması tesadüf müdür? Sömürge edinme olgusu ile Protestanlık ya da rasyonalite arasında nasıl bir ilişki vardır?

Bu iki soruyu atlayarak "İslam ülkeleri niçin geri kaldı?" sorusunu dile dolamak ya "kolaycılık" ya da "cambaza bak"tan başkası değildir…

Kömürün, petrolün ve sair fosil yakıtların emrimize musahhar kılınan[4] nimetler cümlesinden olduğunu, dolayısıyla bunları kullanarak "kalkınma" denen şeyi gerçekleştirmenin boynumuzun borcu olduğunu söyleyip durduk yıllarca.

Gazeteler, haber bültenleri, bilimsel araştırmalar, BM raporları… vs. küresel ısınmadan söz etmediğimiz tek gün yok artık ve konunun ilgililerinin ortaklaşa dile getirdikleri nokta şu: Fosil yakıtlardan bir an önce vaz geçmeliyiz. Zira fosil yakıtlar uzayı kirleten en önemli etken. Ozon tabakasının yırtılması ve buna dayalı küresel ısınma bundan. Küresel ısınma bu ivmeyle devam eder ve dünya iki derece daha ısınırsa, geri dönüşü olmayan noktaya gelmiş olacağız.

Toparladığımızda önümüze çıkan resim iki boyutlu:

1. Kalkınmanın iki önemli unsuru var: Ne pahasına olursa olsun –kendin için– kazanma anlayışının önünde engel teşkil eden Din'i reforme etmek ve sömürü!

2. Kalkınmanın vazgeçilmez sonucu: Küresel ısınma ve sadece kimi bitki ve hayvan türlerinin değil, aynı zamanda insanlığın da felaketi!

[1] Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, 141.

[2] Ülgener, Darlık Buhranları ve İslam İktisat Siyaseti, 28.

[3] Weber, 27.

[4] 31/Lokmân, 20; 45/el-Câsiye, 13.

 

Yorum:

 

İnsan Hem Müslüman Olup Hem Zamanın Gereklerine Ayak Uydurabilir mi?

 

İslam ve zamanın gereklerini bir araya gelmez, birbiriyle barışmayan ve uyuşmayan iki husus olarak  gören şahıslar ve kurumlar mevcuttur. Bu iddiayı bazen laik kesim bazen dindar kesim savunabilir. Bunlara göre ya İslam’a boyun eğilerek her türlü yenilik veya modernlikten kaçınıp zamanı hareket etmekten alıkoymalı ya da zamanın değişken gereklerine teslim olup geçmişe ait bir fenomen olarak İslam’ı tarihin arşivine bırakmalıdır. Birini alıp diğerini bırakmak , seçeneklerimiz.

 

Bir dinin kuralları kalıcı ve değişmez olduğuna göre ilk gün nasıl geldiyse aynı kalması gerekir.Oysaki zaman değişken ve yenileyendir.Her gün geçmişten farklı yeni durumlar ve şartlar oluşmaktadır.Bu durumda sabit ve değişmez olan bir şeyin , değişken ve akıcı olan bir şeyle uyum göstermesi nasıl beklenebilir?

 

İslam’ın temel sabiteleri ile  idare , ekonomi ve hukuk alanındaki  esneklik yeteneği, bir kabul edilmiştir. İçtihat müessesesi ve fıkıh usulü ile İslam tüm zamana ve mekana hitap etme gücüne sahiptir. Zaten İslam’ı diğer dinlerden ayıran en önemli özelliği içtihat müessesesinin varlığıdır. İslam’ın değişmez düsturlarıyla esneklik gücü ve yeteneği tamamen farklı konulardır.Bunları bir saymak ve farkına varamamak yanlışlıklara sebebiyet verebiliyor maalesef. İslam ülkelerinin yöneticilerinin beceriksizliği , ilgisizliği diğer taraftan batı karşısında oluşan kompleks ve eziklik İslam kanunlarının yeni dünya ve asır için yeterli olamayacağı kuruntusuna ve zehabına yol açmıştır.

 

Diğer taraftan zamanın her şeyi bozan , çürüten , koflaştıran bir olgu olarak algılanması da hatalıdır. İnsanlar , hayvanlar , binalar eskiyebilir ,köhneleşebilir lakin hayatın ve dünyanın hakikatleri hiçbir zaman değişmezdir. Suyun kaldırma kuvveti , çarpım tablosu veya adalet , hak , vefakarlık , hayırseverlik gibi güzel sıfatlar geçmişte olduğu gibi bugünde ve gelecekte de  değerinden ve hakikatinden hiçbir şey kaybetmeyeceklerdir.

 

Cep telefonu , uzay , uçak çağının  kanunları tabiki gaz lambası , at ve güvercin çağının kanunları ile aynı olamaz lakin eskilerin yerine yeniler geçti diye alım satım , gasb , kefalet , vekalet gibi hukuki kanunların da tümüyle değiştiğini söyleyemeyiz. Eskiler ata biniyorlardı şimdikiler uçağa biniyor diye aralarındaki komşuluk , akrabalık , arkadaşlık hakları da tamamen değişti diyebilir miyiz?

 

İslam’ın sabiteleri ile  esneklik ve dinamiklik yeteneğinin karıştırılmadan dengeli şekilde götürülmesi ile dünya üzerinde Hakkı hakim kılabiliriz. Müslüman kalarak  zamana uyum sağlamak istiyorsak Ku’ran’ı şimdi nazil oluyormuş gibi okumaktan başka çaremiz yok.   

 

Zafer Kafkas


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
01.02.2011
01:48

Zafer Kafkas’ın yorumundaki son cümle ne?

"Ku’ran’ı şimdi nazil oluyormuş gibi okumaktan başka çaremiz yok."

Aynen öyle.

Devamı...

Kur’an, sünnet ve diğer kaynaklara dayanarak "ÇAĞIMIZIN FIKHINI OLUŞTURMAK"...

Yani...

ADİL DÜZEN...

ADİL EKONOMİK DÜZEN...

ADİL (EKONOMİK) DÜZEN MEDENİYET...

Ve’s-selâm mea’d-dua...

REŞAD





Sayı: 86 | Tarih: 30.01.2011
Ahmet Hakan
Arınç'ın seks ve alkol çıkışına dair
1222 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Mısır’da İslamcıları dışlamanın imkanı yok
1120 Okunma
Tayibet Erzen
Ebubekir Sifil
Müslümanlık ve İlerleme
1082 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Cami Minberinden M. Kemal Paşa'ya Dua
1058 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Muktedir olamamak
1041 Okunma
9 Yorum
Süleyman Karagülle
Zülfü Livaneli
18 yılın ardından sevgili Uğur’a mektup
938 Okunma
Ali Bülent Dilek