İşte bu kadar!
962 Okunma, 6 Yorum
Reşat Nuri Erol - Milli Gazete
Ilker Ardic

Eveteriner; 'İŞTE met sorunu çözecek kadar!' dedikten Hiçbiri, soruyorum: 'Nerdeydiniz şimdiye şey?!.'

Tevafuk denen sey met Olsa Gerek. Mehmed Şevket Eygi'Nin "İktidar İsterse Başörtüsü Yasağını Hemen Kaldırır" yazısının yayımlandığı ve Millî Gazete'Nin Birinci sayfasının en üstünde Anons edildiği tabanca, YÖK yapılması gerekeni yaptı!

Ayni Is getting beter bendeniz "Eksik Olan ve yapılması gereken" yazımda Bir Örnek verirken ne Dedim Be: "mesela, bugünlerde Yine / gündemde Olan Yeniden 'başörtüsü / Türban' kanunen yasak degildir, başörtüsünü yasaklayan Bir kanun maddesi YOKTUR AMA ülkemizde kanunsuz yasak uygulaması vardir! Demek ki Bizim sorunumuz kanunlar degildir; kanunların birileri tarafından yanlış, Kotu, tek taraflı ve zalimane uygulanmasıdır. / Ne Oluyor, neler yapılıyor, nasil zulmediliyor? Birileri Kendi safsatalarını kanun diye yutturuyorlar! Hukukumuzda kesinlikle 'Kamu Alanı' diye Bir sey YOKTUR. Ama birileri boyle Bir saçmalığı yetmiş milyona yutturdu; Hala yutturuyorlar, Hala uğraşıyoruz!"

Evet, 'Hala uğraşıyoruz' diyorum; çünkü Milyonlarca aile babası Taksi kızlarım ve biz de,-Sekiz yıldan Beri iktidar Olan AKP döneminde safra, - İŞTE met 'Baş ucuza alir kanunsuz başörtüsü zulmü' dolaşmam mağduruz. Büyük kızım Ayşenur, Imam Hatip Lisesi'Nde okuduğu yıllarda safra, başörtüsü sebebiyle idareciler tarafından rahatsız Edildi! İstanbul'da okuduğu 'Üniversite'yi imkb 'Peruk Başörtüsü!' Ile bitiriceksin zorunda Kaldi! Evlendi, anne Oldu AMA çilesi bitmedi; 'Hala uğraşıyoruz': Açık Öğretim Fakültesi imtihanlarına Hala peruk başörtüsü Ile girmek zorunda kalıyor! Burası Halki Müslüman Türkiye, 'Muhafazakâr AKP!' Sekiz yıldan Beri iktidarda ve biz met zulümleri İŞTE o Sekiz yılda yaşadık!

...

Tarhan Erdem, Radikal gazetesinde, bugünkü (2010/05/10) köşesinde yazıyor: "Elimde oğlu Sekiz yılda yaptığımız Üç Araştırma sonucu var. Ülkemizde başını örten Insan Sayısı artmaktadır. 2003'te başını örten kadınların 14,6 milyondan, 17,9 milyona çıkmıştır. Bugün Sayısı, kadınlarının yüzde yetmişi örtünen Bir toplumun kızlarına, Okula örtünmeden gelmelerini YASA kurallarını İleri sürerek söylemişiz. "

Avni Özgürel Ayni Is getting beter Ayni gazetede (Radikal, 2010/05/10) "Ya Türban Türkiye'nin gündeminden düşerse ..." başlıklı yazısını Söyle Bir Cümle Ile bitirmiş: "Geriye bakıp sormak hakkımız degil mi: Madem met sorunu çözecek kadar basitti çözümün önünü açmak, neden bunca Zaman kavga ettirdiniz millete?"

'Kadınlarının yüzde yetmişi örtünen Bir Ülkede' Bir parti Tek Başına 'Anayasa Çoğunluğu Ile iktidarda' ve o ülkedeki 'Sekiz YILLIK başörtüsü zulmü' Bir 'YÖK yazısı' Ile Sona erebiliyor! Haberin başlığı Söyle: 'Başörtülü Öğrenci dersten atılamayacak.' Haberin Ozu ve özetine bakalım: YÖK, İstanbul Üniversitesi'ne gönderdiği yazi Ile Disiplin yönetmeliğine uymayan öğrencilerin dersten çıkarılmasını yasakladı. Yönetmeliğe Türkçesi Sadece tutanak tutulacak. Talimata uymayan Öğretim üyelerine soruşturma açılacak.

Yazımın başlığında ve Basında ne Dedim Be: 'İŞTE met sorunu çözecek kadar!'

Ama sormadan da edemedim: 'Nerdeydiniz şimdiye şey?!.'

...

Hazır SÖZ YÖK'ten açılmışken, YÖK Başkanı Prof Dr Yusuf Ziya Özcan'In geçen Is getting beter yaptığı Çok İyi Ö NEML Bir eleştirisini kısaca hatırlatalım. Eleştirilerinde İsrail ve ABD'den ve BUĞDAY TOHUMU alınması domates Konusunu gündeme getirdi ve Su uyarıyı yaptı: "Sonunun, met tohumunu alıyorsunuz, Genetik programlama denen Bir sey var, icine Genetik Bir Mekanizma yerleştirirler, hic Fark etmeyiz ve yeriz degil belli domates de olacağı ne. Hic bilmediğimiz hastalıklara da kapılabiliriz. Bir milleti de toptan yok edebilirsiniz Zaman Içinde. Oyle şeyler yerleştirirler ki o tohumdan Yiyen insanlar Zaman Içinde Olur... Boyle Çok İyi tehlikeli Bir sey var. Üniversitelerimizin met TÜR konularda Yardım etmesi Gerek Just."

Üniversitelerimiz 'başörtüsü' Ile uğraşacaklarına 'boyle şeylerle' uğraşsalar ya!

Üyeye mesele met!

 

Ilker Ardic


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
12.10.2010
22:21

YUKARIDAKİ YAZIMDA TEKNİK SEBEPLERLE PEK ÇOK HATA VAR;

SEBEBİNİ MERAK EDİYORUM...

DOĞRUSU AŞAĞIDADIR.

REŞAD

İşte bu kadar!

Reşat Nuri EROL

Evet; ‘İşte bu kadar!’ dedikten sonra, soruyorum: ‘Nerdeydiniz şimdiye kadar?!.’

Tevafuk denen şey bu olsa gerek. Mehmed Şevket Eygi’nin “İktidar İsterse Başörtüsü Yasağını Hemen Kaldırır” yazısının yayımlandığı ve Millî Gazete’nin birinci sayfasının en üstünde anons edildiği gün, YÖK yapılması gerekeni yaptı!

Aynı gün bendeniz “Eksik olan ve yapılması gereken” yazımda bir örnek verirken ne dedim: “Mesela, bugünlerde yine/yeniden gündemde olan ‘başörtüsü/türban’ kanunen yasak değildir, başörtüsünü yasaklayan bir kanun maddesi yoktur ama ülkemizde kanunsuz yasak uygulaması vardır! Demek ki bizim sorunumuz kanunlar değildir; kanunların birileri tarafından yanlış, kötü, tek taraflı ve zalimane uygulanmasıdır. / Ne oluyor, neler yapılıyor, nasıl zulmediliyor? Birileri kendi safsatalarını kanun diye yutturuyorlar! Hukukumuzda kesinlikle ‘kamu alanı’ diye bir şey yoktur. Ama birileri böyle bir saçmalığı yetmiş milyona yutturdu; hâlâ yutturuyorlar, hâlâ uğraşıyoruz!!!”

Evet, ‘hâlâ uğraşıyoruz’ diyorum; çünkü milyonlarca aile babası gibi kızlarım ve biz de, -sekiz yıldan beri iktidar olan AKP döneminde bile,- işte bu ‘baş belası kanunsuz başörtüsü zulmü’ yüzünden mağduruz. Büyük kızım Ayşenur, İmam Hatip Lisesi’nde okuduğu yıllarda bile, başörtüsü sebebiyle idareciler tarafından rahatsız edildi! İstanbul’da okuduğu ‘üniversite’yi ise ‘Peruk Başörtüsü!’ ile bitirmek zorunda kaldı! Evlendi, anne oldu ama çilesi bitmedi; ‘hâlâ uğraşıyoruz’: Açık öğretim fakültesi imtihanlarına hâlâ peruk başörtüsü ile girmek zorunda kalıyor! Burası halkı Müslüman Türkiye, ‘Muhafazakâr AKP!’ sekiz yıldan beri iktidarda ve biz bu zulümleri işte o sekiz yılda yaşadık!!!

***

Tarhan Erdem, Radikal gazetesinde, bugünkü (5.10.2010) köşesinde yazıyor: “Elimde son sekiz yılda yaptığımız üç araştırma sonucu var. Ülkemizde başını örten insan sayısı artmaktadır. 2003’te başını örten kadınların sayısı 14,6 milyondan, 17,9 milyona çıkmıştır. Bugün, kadınlarının yüzde yetmişi örtünen bir toplumun kızlarına, okula örtünmeden gelmelerini yasa kurallarını ileri sürerek söylemişiz.”

Avni Özgürel aynı gün aynı gazetede (Radikal, 5.10.2010), “Ya türban Türkiye’nin gündeminden düşerse…” başlıklı yazısını şöyle bir cümle ile bitirmiş: “Geriye bakıp sormak hakkımız değil mi: Madem bu kadar basitti çözümün önünü açmak, neden bunca zaman kavga ettirdiniz millete?”

‘Kadınlarının yüzde yetmişi örtünen bir ülkede’, bir parti tek başına ‘Anayasa Çoğunluğu ile iktidarda’ ve o ülkedeki ‘sekiz yıllık başörtüsü zulmü’ bir ‘YÖK yazısı’ ile sona erebiliyor! Haberin başlığı şöyle: ‘Başörtülü öğrenci dersten atılamayacak.’ Haberin özü ve özetine bakalım: YÖK, İstanbul Üniversitesi’ne gönderdiği yazı ile disiplin yönetmeliğine uymayan öğrencilerin dersten çıkarılmasını yasakladı. Yönetmeliğe göre sadece tutanak tutulacak. Talimata uymayan öğretim üyelerine soruşturma açılacak.

Yazımın başlığında ve başında ne dedim: ‘İşte bu kadar!’

Ama sormadan da edemedim: ‘Nerdeydiniz şimdiye kadar?!.’

***

Hazır söz YÖK’ten açılmışken, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın geçen gün yaptığı çok önemli bir eleştirisini kısaca hatırlatalım. Eleştirilerinde İsrail ve ABD’den domates ve buğday tohumu alınması konusunu gündeme getirdi ve şu uyarıyı yaptı: “Sonunun ne olacağı belli de değil, bu domates tohumunu alıyorsunuz, genetik programlama denen bir şey var, içine genetik bir mekanizma yerleştirirler, hiç fark etmeyiz ve yeriz. Hiç bilmediğimiz hastalıklara da kapılabiliriz. Bir milleti de toptan yok edebilirsiniz zaman içinde. Öyle şeyler yerleştirirler ki o tohumdan yiyen insanlar zaman içinde ölür... Böyle çok tehlikeli bir şey var. Üniversitelerimizin bu tür konularda bize yardım etmesi gerek.”

Üniversitelerimiz ‘başörtüsü ’ ile uğraşacaklarına ‘böyle şeylerle’ uğraşsalar ya!

Reşat Nuri Erol
13.10.2010
07:44

ÜSTAD ve Muhammed Zübeyr Erol ile ORADAYDIK; dün akşam/gece iki saat Millî Görüş Lideri NECMETTİN ERBAKAN ile görüştük... O gecenin sabahında aşağıdaki yazı doğdu:

Millî Görüş ve insanlık; nerden nereye?..

Reşat Nuri EROL

Önce minik bir bilgi ve hatırlatma: Bu satırlar, Millî Görüş Lideri ile birlikte baş başa geçirilen iki saat sonrasında, o akşamın sabahında yazılmaktadır...

Sorulası ve üzerinde derin derin düşünülesi soru şudur: İnsan “fert olarak” nerden nereye; insanlık “bir bütün olarak” nerden nereye; Müslümanlar “ümmet/topluluk olarak” nerden nereye; Türkiye “ülke ve devlet olarak” nerden nereye?..

Ve “Millî Görüş Hareketi” nerden nereye?..

Çok değil, birkaç asır öncesini hatırlayalım, dört-beş asır öncesi: Müslümanlar ve İslâm âlemi Osmanlıların şahsında insan, devlet, “adalet”, düzen ve hükümranlık olarak zirvede... Batı dünyası ise başta “zulüm” her yönüyle diplerde…

Sonra İslâm âleminde ve Müslümanlar arasında asırlara yayılan bir duraklama, gevşeme, gerileme ve çöküş… Batı dünyasında ise özellikle Avrupa’da başlayan reform, Rönesans, aydınlanma, kalkınma…

Ve beş asır sonrasında, bugün yaşanmakta olan çağımız…

Evet, çağımız…

***

Çağımızda devran yeniden dönmekte, dönem değişmekte, nöbet değişikliği gerçekleşmekte; Batı dünyası zirveden aşağılara (hem de aşağıların aşağısına doğru) yuvarlanmaya başlamışken; Müslümanlar yeniden zirveye tırmanmaya başladılar...

-“Millî Görüş Hareketi” işte bu yeniden zirveye tırmanışın “adı”dır...

-“Millî Görüş Mensupları” insanlığın işte bu yeni hamlesinin “öncüleri”dir...

-“Necmettin Erbakan” da; sadece Türkiye değil, sadece İslâm dünyası değil, bütün insanlık için “yeni bir başlangıç, yeni bir umut, yeni bir hamle, yeni bir kurtuluş, yeni bir medeniyet projesi” olan bu hareketin yani “Millî Görüş Hareketinin Lideri”dir…

Bu harekette “evvelûn, sabikûn, mukarrabûn” olmak kolay değildir... Olduktan sonra “sabır, sadakat, istikamet ve heyecanla” devam edebilmek de kolay değildir...

Nitekim, kırk yıllık Millî Görüş Hareketi tarihimize baktığımızda, dönem dönem yaşananları hatırladığımızda… Önce 1970’lerde MSP, sonra 1990’larda Refah Partisi (RP) ve şimdi de 2010’larda Saadet Partisi (SP) döneminde yaşadıklarımıza baktığımızda…

Önce 1970’lerde bırakanlar, “istifa” edip “tek tek” terk edenler, bir yerlere gidenler veya gidecek yer bulamayıp kaybolanlar şimdi nerelerdeler; bilen var mı?!.

Sonra 1990’ların sonunda-2000’lerin başında, hem de “Millî Görüş gömleğini çıkararak-Adil Düzen ceketini ise hiç giymeyerek” gidenler… Batan Batı’nın (AB, ABD, IMF, Dünya Bankası, BM, NATO, BOP ve diğerleri, yani Siyonizm ve sömürü sermayesi) peşine takılanlar, iki cihanda da nereye doğru sürüklendiklerini ve ne yaptıklarını idrak edebiliyorlar mı?!.

***

Ve şimdi 2010’larda yani bu günlerde, bu haftalarda, bu aylarda; -hep “yazdığım” ve bugün de önemine binaen “hatırlatma” ihtiyacı hissettiğim- insanlığı “SOSYAL TUFAN”dan kurtaracak olan “MİLLÎ GÖRÜŞ-ADİL DÜZEN GEMİSİ”ni “tek tek veya toplu istifalarla terk edenler” ne yaptıklarının ve nereye gittiklerinin farkında mı?!.

İlginç olan şudur: Millî Görüş Hareketi I. Hamle ve Şahlanışını MSP zamanında, II. Hamle ve Şahlanışını Refah Partisi zamanında gerçekleştirdi ama aynı dönemlerde de “istifaları, ayrılıkları, gömlek çıkarmaları ve yazamayacağım başka şeyleri” de yaşadı…

Ve şimdi: Millî Görüş Hareketi III. Hamle ve Şahlanışına hazırlanırken; “istifa edenler, ayrılanlar, gemiyi terk edenler” acaba kimlere hizmet ettiklerinin farkında mı?!.

Millî Görüş Lideri ile yapılan uzun görüşmenin hemen ardından, bir köşe yazısına sığdığı kadarıyla, şimdilik düşünce ve duygularım bu kadar! Devamı olur mu? Bakacağız…

Reşat Nuri Erol
13.10.2010
07:46

Millî Gazete; 12.10.2010 tarihli yazım:

Oradaydım... Oradaydık…

Reşat Nuri EROL

ORADAYDIM…

Kırk yıldan beri Millî Görüş partilerinin il divanlarına katılırım… MSP döneminde İzmir Gençlik Başkanı ve Merkez İlçe Başkanı olarak; RP döneminde İstanbul İl Başkan Yardımcısı olarak bütün toplantılara zaten katılmam gerekiyordu. Millî Görüş Hareketi I. ve II. Şahlanış Hamlelerini bu iki parti döneminde (MSP/Selâmet ve RP/Refah) gerçekleştirdi. Her iki Şahlanış Hamlesini bizzat yönetici olarak yaşadım. İşte, biraz da o yıllarda edindiğim tecrübelerime ve izlenimlerime de dayanarak mübalağasız yazıyorum: Pazar günü yapılan “Saadet Partisi İstanbul İl Divanı Toplantısı” gibi disiplinli, coşkulu, çok katılımlı ve hepsinden daha önemlisi “HEYECANLI” bir il divanı hatırlamıyorum...

İstanbul’da gerçekleşen bu çok katılım, coşku, disiplin ve HEYECAN -aşağıda izlenimlerini aktaracağım katılımcıların değerlendirmelerinden de anlaşılacağı üzere- tek kelimeyle “III. Millî Görüş Şahlanış Hamlesi”nin “MÜJDECİSİ” mesabesindeydi…

“Millî Görüş Hareketi” sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin 81 vilayetinde yaptığı divan toplantılarıyla da bu müjdeyi pekiştirdi; darısı 17 Ekim Büyük Kongre’sinin başına!

***

ORADAYDIK…

Divana katılan birkaç kişinin değerlendirme ve duygularını aktarmam yeterli olacaktır.

Fatih Baran: Pazar sabahı SP yeniden doğdu! Dün (pazar) İstanbul İl Divanı’na katıldım. 1000 kişilik salonun hiç abartısız 4 katı bir insan seli... Bir Pazar sabahı İstanbul teşkilatını buraya yığan neydi?.. Üstelik İstanbul’un istifa ettiği söylenen ilçe başkanları dahil 35 ilçe başkanı ‘Hocama selâm, Millî Görüşe devam’ diyerek divana gelenleri ayakta selamladılar. / Turan: Demek ki bazen musibet yaşamak gerekiyor... Ben de Hocamı haklı buluyorum... İstanbul İl Divanı’ndaydık... Gerçekten de Saadet tarihinde böyle katılımlı ve disiplinli divan yaşanmamıştı… / Nazlı - AYNEN HOCAM AYNEN! Dün İstanbul İl Divanı vardı; 8 yılın en coşkulu, en feyizli, en kalabalık toplantısı (3000 kusur kişi) idi. 8 yıllık teşkilatçıyım, ben böyle bir toplantı görmedim inanın... Zafere çok yaklaştık Allah’ın izniyle... / İsim: MİLLÎ GÖRÜŞ BİTMEZ... Bugün ordaydım ve Hocamın bahsettiği o heyecanı ve azmi kendi gözlerimle gördüm. Elhamdülillah biz ne olaylara göğüs gerdik, bu nedir ki; çok basitçe atlattık. Hocamın da dediği gibi ‘Biz karada gemiler yapmaya devam edeceğiz, ancak inanacağız ki ALLAH (c.c) denizi ayağımıza getirecektir.’ Bu yüzden dava kardeşlerim, biz sadece inanalım, inşaallah zafer yakındır ve zafer bizimdir. Ayrıca bizi öldürmeyen her darbe daha da güçlendirecektir. / İsim: Kalanlardan: Ben de oradaydım. Gerçekten çok coşkulu bir program oldu. Gözlerim doldu, nasıl bir dava ki bu gözlerimizi bile dolduruyor ve Erbakan Hocamın ‘Sağlamların alınlarından öpüyorum’ sözü içime derinden işledi. Allah yolumuzu açık etsin. 17 Ekim’de herkes her şeyi görecek inşaallah… / Kenan Akcan: Allah nasip etti, ben de oradaydım. Gerçekten 3. Şahlanışın başladığına şahit oldum. Şuurlu Millî Görüş Hareketi’nin yeniden canlandığını gördüm. İlk eğitimimizi de orada almış olduk. Yeniden gür bir sesle ÖNCE AHLÂK VE MANEVİYAT. Selâm olsun sadıklara... / Selahattinoğlu Fatih; Şehir Frankfurt/Kayseri: Maşallah, Maşallah... Oradaki insanların gözlerindeki heyecan (fotoğraflarda bile) hissediliyor. Allah cc aşkınızı artırsın. Allah cc bu yolda layıkıyla amel edebilenlerden eylesin. Çok konuşup da bazı büyüklerimiz gibi daha sonra kaybolmaktan korkuyoruz. Sen bizleri koru ya Rabbi. Zafer inananlarındır inşallah. Muhammed; Şehir: İstanbul: Dün SP’nin 81 ilde İl Divanları coşkulu bir şekilde yapıldı, yandaş ve Millî Görüş düşmanı basında yer bulamadı. Numan bir fuara katıldı, tüm medyada olağanüstü bir şekilde verildi. Biz 70’li yıllarda da aynı şeyleri yaşamıştık ama şimdi internet siteleri onların bu yalan ve görmezden gelmelerini anlamsız kılıyor, hiçbir şey gizlenemiyor.

Ve’s-selâm…

Reşat Nuri Erol
13.10.2010
07:53

Millî Gazete; 10.10.2010 tarihli yazım:

Millî Görüş’ü örtenler

Reşat Nuri EROL

“Bu ‘inat ve örtme’ neden?” yazıma pek çok mesaj, telefon, tebrik ve teşekkür aldım. Ben de buradan hepsine teşekkür ederim. Şunu bir kere daha anladım; meğer bu konuda benim gibi pek çok muzdarip Millî Görüşçü varmış. Allah hepimize sabır versin.

Muzdariplerin hâline tercüman bir mesaj şöyle: “Öncelikle size çok çok teşekkür ediyorum. Ali Bulaç’ın bu abuk sabuk yazısını ben de okudum. Sadece Ali Bulaç böyle söylemiyor, Ahmet Hakan başta olmak üzere birçok yazar Millî Görüş’ün Erbakan’ı sevenler kulübü hâline geleceğini ifade ediyor, elbette birileri böyle olmasını istiyor, onlar da yazıyor. Hakikaten insanlar bu adamları aklı başında adamlar olarak biliyor, ancak bunlar Millî Görüş’ü ya anlamamışlar ya da sizin ifade ettiğiniz gibi anlamak istemiyorlar. Biz Allah rızası için çalışmalarımızı Erbakan Hocamızın ifadesiyle takatimiz yetene kadar sürdüreceğiz. Böyle insanlara biz sessiz yığınlar adına köşenizden cevap vermeniz bizi mutlu etmiştir. Allah işinizi rast getirsin.” (… Sendikası Gen. Bşk. Yrd. … - Ankara / ismi mahfuz)

***

Bugünkü konuya sorularla giriş yapayım: Erbakan’ın Liderliğindeki kırk yıllık Millî Görüş Hareketi olmasaydı; -Türkiye ve dünyada insanları “sağ-sol” veya “kapitalist-komünist” olarak bölen ve sömürenlere karşı alternatif olan “Millî Görüş ve Adil Düzen” çıkar mıydı? -Türkiye bütün kesimleriyle bugünkü durumda olur muydu? -Bütün Müslümanlar bugün ulaştıkları seviyeye ulaşabilirler miydi? -Turgut Özal ve ANAP, R. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları (AKP), Numan Kurtulmuş ve arkadaşları, siyasette ve ulaştıkları makamlarda olabilirler miydi? -Ali Bulaç, Ahmet Hakan ve BENZERLERİ, Millî Görüş Hareketi olmasaydı, bugünkü Türkiye’yi ve ellerine geçen o imkânları bulabilirler miydi? (Sorularımla ne demek istediğimi daha fazla merak edenlere, ‘Erbakan’dan Önce – Erbakan’dan Sonra’ yazılarıma bakmalarını tavsiye ederim.)

***

Önceki yazımda geçen “inat” ve “ısrar” kelimeleri gayet açık bir şekilde anlaşıldıkları için bir yana bırakıyorum ama -umumi talep üzerine- “örtme” kavramı üzerinde durmam gerekiyor. Yukarıdaki sorularımda sorduğum üzere; “Millî Görüş Hareketi” sayesinde Türkiye vatandaşları, Müslümanlar, önemli şahsiyetler ve sade vatandaşlar olarak dinî, ilmî, iktisadî, siyasî ve sosyal alanlarda pek çok “NİMETLERE” ulaşmışsak, bugün bunları “inat ve ısrarla inkâr etmek ve örtmek” en hafifinden “küfran-ı nimet”tir.

Madem “küfran-ı nimet” dedik, kelimeyi biraz açalım. “Kefera” kelimesi “hafera” kelimesi ile kardeştir; hafriyat yapılmış bir çukuru toprakla kapatmadır, ‘üstünü örtme’dir. “Hafr, Kabr, Küfr” aynı mânâlarda ve benzer kelimelerdir. ‘Nimetleri kapatmak, üstünü örtmek’ yani ‘nankörlük etmek’ veya ‘küfran-ı nimet’ de bir çeşit küfürdür.

“MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ”ni ve “Sosyal Tufan” seviyesindeki çağdaş sorunlarımızın biricik kurtuluş reçetesi veya “Nuhun Gemisi” mesabesindeki kurtarıcısı, aynı zamanda “III. Bin Yıl Medeniyet Projesi” olan “ADİL DÜZEN”i “inkâr etmek” ve “üstünü örtmek” en hafifinden “küfran-ı nimet”tir.

- Bunlardan bir kısmı vardır ki; biz onlara henüz “Millî Görüş ve Adil Düzen”i ulaştıramadığımız için “mazur”durlar; onlar “örtücü” değildirler ama öğrenmek istemedikleri için “cahil”dirler. Çeşitli sebeplerle öğrenemeyenler ise daima mazurdurlar.

- Diğerleri ise; “Millî Görüş ve Adil Düzen” onlara ulaştığı halde, onlar buna kulak vermiyorlar, ‘görmedim, duymadım, yazmıyorum’ inadındalar, işte onlar “örtücü”dürler.

- Türkiye’de değişik gruplar ve topluluklar arasında “Millî Görüş ve Adil Düzen”i “kabul edenler” var, “bilmeyenler mazurlar” var, “cahil” olanlar var, bilerek “örtenler” vardır.

- Dünya ve tüm insanlık için de durum budur.

Biz bu anlattıklarımızla sadece bir “durum tesbiti” yapıyor ve herkesin “hidayete ermesini”, hidayette olanların da “şuurlu olmasını” istiyor ve dua ediyoruz... Ve’s-selâm…

Reşat Nuri Erol
14.10.2010
05:44

Millî Görüş(2): Gömleksiz olmaz, olamaz!

Reşat Nuri EROL

Önceki yazımızın sonuna doğru bir yerinde ne demiştik? İlginç olan şudur: Millî Görüş Hareketi I. Hamle ve Şahlanışını MSP (Millî Selâmet Partisi) zamanında, II. Hamle ve Şahlanışını RP (Refah Partisi) zamanında gerçekleştirdi ama aynı dönemlerde de “istifaları, ayrılıkları, ‘gömlek çıkarmaları’ ve ‘yazamayacağım’ başka şeyleri” de yaşadı…

‘Yazamayacağım’ çok şey var ama burada -beni çok etkileyen ve birkaç yıl özel emek verdiğim- sadece birini anmadan geçemeyeceğim: RP İstanbul İl Başkanı olduğu dönemde yardımcılığını yaptığım “kişi”, meğer o yıllarda, başından beri “Adil Düzen”e hep karşıymış(!), 15 ilim adamına(!) “Adil Düzen” aleyhinde “raporlar” hazırlatıyormuş da haberimiz yokmuş! (O sözde raporların küçük bir kısmı elimize geçti ve her satırına gerekli cevaplar yazıldı; ilgilenenlerin bilgisine.) İşte o “kişi” sekiz yıldan beri Başbakan!

“Adil Düzen”e başından beri hep karşı olan, harekete sırt çevirdiğinde ise “Millî Görüş” gömleğini çıkaran “kişi” başta olmak üzere, “onun peşinden gidenlere” tek soru:

-“Millî Görüş gömleği” ve “Adil Düzen ceketi” olmadan, bugüne kadar Türkiye’nin hangi ana sorununu çözdünüz; ya da “Millî Görüş gömleği ve Adil Düzen ceketi” olmadan sorunlara çare ve çözüm üretilebiliyor musunuz?..

***

Türkiye’nin dört ana sorununu bu vesileyle tekrar hatırlayalım:

1. İŞSİZLİK ve istihdam...

2. BORÇLAR: Dış ve iç borçlar...

3. MEDYA: Millî olmayan her türlü medya...

4. YARGI: Adalet, Anayasa ve Yargı Kurumları sorunları...

-“Millî Görüş gömleği” ve “Adil Düzen ceketi” olmadan, sekiz yıldan beri ülkemizin bu dört sorundan hangisi çözüldü; hangisi?..

“Türkiye’ni 100 Sorunu”nu buraya yazmıyorum, çünkü bir gazete köşe yazısına bu sorunların sadece isimleri bile sığmaz. Ama şu kadarını hatırlatayım: “TÜRKİYE’NİN 100 SORUNU VE 100 ÇÖZÜMÜ” araştırma ve çalışmamız hazırdır; ilgilenenlerin bilgisine…

Demek ki neymiş?

Gömleksiz olmazmış, olamazmış, olmuyormuş…

“Millî Görüş gömleği ve Adil Düzen ceketi” olmadan olmuyormuş.

***

Sözü Saadet’e, Saadet Partisi’ne getirmeye çalışıyorum…

Daha doğrusu “Millî Görüş Hareketi”nin I. ve II. Hamle ve Şahlanışlarını yaptığı “çıraklık” (MSP) ve “kalfalık” (RP) dönemlerinden sonra; tam da şimdiki “ustalık” döneminde, “III. Hamle ve Şahlanış” merhalesine gelmişken, “gemiyi tek tek veya topluca terk edenlere” getirmeye çalışıyorum… Bakıyorum da; “onlar” da, yukarıda örnek olarak andığım ve anlattığım “kişi” ve “onun peşinden gidenler” gibi “Millî Görüş gömleği ve Adil Düzen ceketi” olmadan bu işlerin olabileceğini zannediyorlar! Zavallılar, MSP zamanında gemiyi terk edenlerin nerede olduklarını biliyorlar mı; veya RP/FP sonrasında terk edenlerin “sözde başarılarına” ya da bana göre “başarısızlıklarına” mı özeniyorlar?!.

Sadece son iki yılı hatırlayalım: “Millî Görüş” kavramını kerhen, adeta yabancı bir kelimeymiş gibi bazen andılar ama özünü ve ruhunu anlatmadan etrafında dolandılar; bu arada kendilerini güya “medeniyetçi” olarak lanse ederken, “ADİL DÜZEN” söylemini yani “Adil Düzen Medeniyet Projesi”ni ise tek bir defacık olsun ağızlarına bile almadılar!!!

Sonuç: Bu işler “gömleksiz” olmaz; bu kış şartlarına “ceketsiz” hiç olmaz! Yani “Millî Görüş gömleği ve Adil Düzen ceketi” olmadan kesinlikle hiçbir şey olmaz, olamaz! Delil ve örnek mi istiyorsunuz: İşte sekiz yıldan beri sözde iktidarda olanlar ve Türkiye’nin sorunları! Kritik soru şu: Yoksa siz de onları mı örnek alıyorsunuz?!.

Reşat Nuri Erol
14.10.2010
15:44

54. T.C. Hükümeti Başbakanı ve Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN, 17 Ekim 2010 Pazar günü yapılacak olan S"aadet Partisi Olağanüstü Büyük Kongresi" öncesinde bir açıklama yaptı.

Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erakan’ın yaptığı bu açıklama Meclis’e ilk kez girdiği tarih olan 14 Ekim 1969’un da 41. sene-i devriyesinde yapılmış olması bakımından da derin bir anlam taşıyor.

İşte Erbakan’ın o açıklaması:

“İnanç var, her şey var!”

“Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir”

Saadet Partimizin 17.10.2010 Pazar günü yapılacak olan Olağanüstü Büyük Kongresi’nin büyük önemi ve manası vardır.

20. asrın ilk yarısı 1. ve 2. cihan harpleriyle geçmiş insanlık beklediği özlediği saadet dünyasını bir türlü bulamamıştır.

İkinci Cihan harbinin arkasından yeni bir dünya’ya kavuşmayı beklerken 1945’de Yalta’da Roosevelt, Stalin ve Churchill’in bir araya gelerek ana hatlarını tespit ettikleri yeni dünya saadet getireceğine önce 45 yıl süreyle devam eden soğuk harp ile bilahare 1990’dan sonra da bugüne kadar 20 yıldan beri devam eden 20. haçlı seferi dönemiyle sadece insanlığın zulüm içersinde kan ve gözyaşı ile ızdırap çekmesine sebep olmuştur.

Bu gerçekler insanlığın saadetinin ırkçı emperyalizminin eline bırakılamayacağını ispat için kafi gerçeklerdir.

Irak savaşları, Çeçenistan, Keşmir, Bosna, Afganistan ve dünyanın her yerinde Müslümanlara yapılan zulümler ile yaşadığımız ve en son Gazze olayları ile bütün açıklığı ile ortaya çıkan gerçekler insanlığın artık daha fazla vakit kaybetmeden yeni bir saadet dünyasına kavuşmasını zaruri kılmaktadır.

Yeni saadet dünyasını tarih boyunca olduğu gibi ancak Milli Görüş kurabilir:

Bunun sebebi Millî Görüş’ün diğer bütün bâtıl görüşlerle temelde sahip olduğu 7 mühim farktır:

Temeldeki bu sebepler şunlardır :

1- Maneviyatsız saadet olmaz.

2- “ADİL DÜZEN”siz saadet olmaz. Komünizm gibi faizci kapitalist nizam da çökmeye mahkumdur. Zorla yaşatmak dahi mümkün değildir. “ADİL DÜZEN” bir tercih değil, kurtuluşun tek çaresidir. Bir zorunluluktur.

3- Bizim medeniyetimiz diğerlerinden üstündür.

4- Saadet için bugünkü zulüm dünyası yerine

Yeni Bir Dünya’nın Saadet Dünyası’nın kurulması kaçınılmazdır.

5- Bulunduğumuz tarihi dönüm noktasında :

Türkiye, Avrupa kapısına zincirle bağlanmayacak ve İsrail’e vilayet olmayacak. Tarihteki şerefli yerini alacak.

6- Millî Görüş uyanıklıktır, işbirlikçilere destek olmaz.

7- Millî Görüşçüler güncel yanılgı hastalığına düşmemişlerdir.

Yeni bir saadet dünyasının ancak Millî Görüşle kurulabileceğinin diğer açık bir delili Adem (a.s)’dan beri insanlık tarihidir.

İşte bu sebeplerden dolayı Haziran 2011’de yapılacak olan milletvekili seçimleri insanlık için bir dönüm noktasıdır ve bu seçimlerde Saadet Partisi’nin iktidara gelmesinde başka kurtuluş çaresi yoktur.

Bu gerçeği ırkçı emperyalizm de çok iyi bildiği için aylardan beri, hattâ yıllardan beri kendi zulüm dünyasını devam ettirebilmek için Türkiye’de kendi gayesi uğrunda kullanabileceği bir partinin iktidara gelmesi için elinden gelen bütün gayreti ile hazırlıklarını yapmaktadır.

Irkçı emperyalizm için tek hedef Saadet Partisi iktidarını engelleyebilmektir. Bunu açıktan söylemez. Fakat aklı fikri bundadır. Bundan dolayı 5 hazırlık yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.

Bu hazırlıklar şunlardır :

Irkçı emperyalizmin seçimler için hazırlığı :

1- Bütün basını ele geçirmiştir.

2- Bütün bankaları ele geçirmiştir.

3- Bütün milli büyük müesseseleri ele geçirmiştir.

4- Muhafazakar insanlar Saadet Partisi’ne değil, AKP’ye oy versinler diye AKP’ye maksatlı tavizler vermektedir.

5- Okşayarak yutma metodunu bütün gücüyle uygulamaktadır.

Irkçı emperyalizmin bu 5 koldan hazırlıklarına karşılık Millî Görüş de Saadet Partisi olarak 5 koldan mukabil hazırlıklarını yapmaktadır:

Bu hazırlıklar şunlardır :

1- Şuurlanma.

2- Çelikleşme.

3- Üretim.

4- Milko hamlesi

5- Üçüncü şahlanış. Heyecan.

İşte bu tarihi dönüm noktasında Allah’ın lütfuyla Saadet Partimize çok büyük yardım yapılmıştır. 17 Ekim 2010 kongremizden önce yaşanan olayların gerçek mânâsı budur:

Bu olaylar 5 büyük hamlemiz bakımından partimize şu faydaları sağlamıştır:

1- Şuurlanma. Bütün partimiz mensupları bu olayları yaşayarak davamızı gerçek mânâsı ile anlamak ve bizim diğer 60 partiden bir tanesini olmadığımızı, ilk ve tek parti olduğumuzu daha iyi kavramak imkan ve fırsatını bulmuşlardır.

2- Çelikleşme. Bütün kadromuz davaya sapa sağlam bağlı, şuurlu insanlardan meydana gelmek suretiyle çelikleşmiştir.

3- Heyecan. Bu olayların arkasından bütün camiamız mensuplarına büyük bir canlılık ve heyecan gelmiştir. Herkes kendi öz parti ve inancına kavuşmuş olmanın ve temel esasların muhafazasının sevinci, huzuru ve memnuniyetini yaşamaktadır.

Millî Görüş’ün seçimi kazanıp iktidar olmak hedefi ve görevi yanında yeni muhteşem hizmetlerini yapabilmesi için de bu şuurlanmaya, çelikleşmeye, heyecan ve coşkuya ihtiyacı vardı.

Nitekim Mimar Sinan; Şehzadebaşı, Süleymaniye’den sonra, Selimiye’yi yaparken aynı şekilde yepyeni bir aşkla ve şevkle kollarını sıvamıştır. Biz de 17 Ekim kongremizi işte bunun için yapıyoruz.

Zira, Millî Görüş partileri olarak 41 yıldan beri ülkemize ve milletimize en büyük ve en hayırlı hizmetleri yaptık.

70’li yıllarda MC hükümetleri ile büyük hamleler yaptık. 1996’da en büyük parti olarak kalfalık dönemimizin efsanevi hizmetlerini gerçekleştirdik. Şimdi, ustalık dönemimiz için hazırlıklarımızı yapıyoruz. Yeni muhteşem hizmetlerimiz bizi bekliyor.

Yaşanabilir Türkiye,

Yeniden Büyük Türkiye,

Yeni Bir Dünya’nın kuruluşu.

Bu hizmetleri yapmak için daha fazla şuurlanmamız, çelikleşmemiz ve şahlanmamız gerekiyor. İşte son olaylarla Allah’ın lutfu ile bu hamleler gerçekleşmiştir.

Şuurlandık, çelikleştik, geliyoruz.

17 Ekim 2010 Olağanüstü Büyük Kongremizin arkasından şuurlu, çelik gibi bir kadromuzla çok daha güçlenmiş olarak üretim, Milko hamlelerini ve şahlanışımızı gerçekleştireceğiz inşaallah. Böylece Türkiye’miz ve bütün insanlığın kurtulması için beklenen muhteşem hizmetleri Allah’ın lutfuyla ifa edeceğiz.

Değişmeyen gerçekler şunlardır:

1- Saadete ancak Millî Görüşle erişilebilir.

2- Millî Görüş’ün bir tek partisi vardır, o da Saadet Partisi’dir.

3- Milli Görüş’ün temel esaslarını ve uygulama temel esaslarını muhafaza ana vazifemizdir. Çünkü saadete ancak bunlarla erişilebilir.

4- Yolumuz hakkı üstün tutan yoldur ve saadetin tek çaresidir.

5- Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.

- Onların dağları yerinden oynatacak kadar kuvvetli organizasyonları olsa dahi biliniz ki Allah’ın dediği olur.

Siz Allah’ın yoluna ihlâsla hizmet ederseniz, Allah size yardım eder. Ancak siz galip gelirsiniz, başka kimse galip gelemez.

El akibetu-lil müttekin.

Biz, kısa zamanda ufak oy oranlarından, en büyük oy oranlarına çıkmanın ustasıyız. Çünkü, inancımız var.

İnanç var, her şey var.

3. Şahlanış başlamıştır. Yeniden iktidara geliyoruz inşallah.

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.

Tarihimizin altın sayfaları Millî Görüş’le yazılmıştır.

Allah hepimizi hidayete erdikten sonra dalalete saptırmasın.

Ne mutlu sebatla, sabırla, sadakatle, ihlâsla, şuurla, Allah rızası yolunda çalışanlara.

Birlikte rahmet vardır. ayrılıkta azap vardır.

Ne yapacağız?

1) Camianın aydınlatılması.

2) Temel esaslara sımsıkı sarılınması.

3) Şuurlanma ve çelikleşme hamlelerinin gerçekleştirilmesi.

4) Asıl ana gaye göz önünde bulundurularak bütün gücüyle o istikamette çalışılması.

5) Dış güçlerin etkilerine karşı uyanık ve şuurlu olunması ve camianın uyarılması.

6) Sıratı müstakimden şaşmamak esastır.

Diğer partilere heves edilirse yavaş yavaş onlara benzenir, Millî Görüş’ten uzaklaşılır ve adım adım helak olmaya gidilir.

40 yıllık denemeler bunu tekrar tekrar ispat etmiştir.

17 ekim 2010 Olağanüstü Büyük Kongremiz münasebetiyle yapmış olduğum bu açıklamaları sona erdirirken, Cenab-ı Hakk’a bize yaptığı sonsuz yardımlardan dolayı bir kere daha şükrediyorum. Kongremizin Türkiye ve insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Bütün Millî Görüş camiasını gösterdikleri şuur, inanç, sabır, azim ve atılım heyecanından dolayı tebrik ediyorum. Hepinizi gelecek sene iktidar olmanın nasip olması duasıyla Allah’a emanet ediyorum.

Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.

Prof. Dr. NECMETTİN ERBAKAN





Sayı: 70 | Tarih: 10.10.2010
Mehmet Şevket Eygi
Tesettürde İran Modeli
1334 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Döneğin türküsü
1229 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
Emir demiri keser mi?
1224 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ebubekir Sifil
Mülkün Garantisi Adalet Ya Adaletin Garantisi?
1197 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Ruşen Çakır
CHP başörtüsü (türban) sorunundan kaçamaz
1151 Okunma
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Barış yemeği
1064 Okunma
4 Yorum
Süleyman Karagülle
Fehmi Koru
Savaş değil barış
1035 Okunma
Ahmet Kirtekin
Oktay Ekşi
Türban Düğümü
983 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Reşat Nuri Erol
İşte bu kadar!
962 Okunma
6 Yorum
Ilker Ardic