Bu Cadde Çıkmaz Sokak
1110 Okunma, 3 Yorum
Ebubekir Sifil - Milli Gazete
Zafer Kafkas

BU CADDE ÇIKMAZ SOKAK

 

Avrupa Birliği’ne karakterini veren temel kabullerle yollarımız ne zaman kesişse, “Çağdaş uygarlık seviyesi”ni Türkiye’nin önüne hedef olarak koyan Modernleştirme projesi, halkın kimliğinin ve değerlerinin o kabuller doğrultusunda dönüştürülmesini tartışmasız bir biçimde öngörüyor ve uyguluyor.

Bu, son zamanların dillere pelesenk olan söylemi “Medeniyetler buluşması”nın vazgeçilmez pratiği olarak işleyen bir mekanizma. Ancak hep ölüm gösterilip sıtmaya razı edilen Müslüman halktan beklenen bu “tek yönlü” hareket nereye kadar?

Dünyabülteni.net’in haberine göre Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan bir raporda “Tanrının dünyayı 6 günde yarattığını varsayan inancın insan haklarına "ciddi tehdit" oluşturduğu” iddiasında bulunulmuş. Raporu hazırlayanlar “dikkat etmezsek yaratılış, Avrupa Konseyinin temel taşlarını oluşturan insan haklarını ciddi şekilde tehdit ediyor” uyarısında bulunmuşlar. Yaratılış yanlılarının demokrasiyi teokrasi ile değiştirmek istediklerinin ileri sürüdüğü raporda “Avrupa Konseyi bağnaz dincilerin ciddi tehditlerine karşı geç olmadan tutum sergilemeli” sözleri yer almış.

Eğer mesele buraya yansıdığı kadar ciddiyse ve söz konusu rapor Hristiyan dünyasının tepkilerine rağmen kabul edilirse işler hayli karışacağa benzer. Buna nasıl tepki verirseniz Batılılaşma projesini halkın değerlerini dönüştürme işini riske etmeden devam ettirmeniz mümkün olur?

Allah tarafından yaratıldığına inanan insanları Avrupa ve onun değerleri için “ciddi tehdit” olarak gören bu anlayış “resmiyet” kazanır mı bilinmez. Diyelim ki kazanmadı; tek başına bu meselenin bu seviyede dillendirilmesi dahi Avrupa Birliği projesinin “çıkmaz sokak” olduğunu göstermeye fazlasıyla yeter.

“Beni Allah yarattı” diyen herkesi “ciddi bir tehlike” olarak tesbit eden bu hastalıklı ruh yapısı ile hangi medeniyet anlayışında ittifak edecek, insanlığın hangi meselesini çözeceksiniz?

Daha da önemlisi, Türkiye’nin Avrupalılaş-tırıl-ması projesini canla-başla yürütenler bu anlayışla ortak bir zemin üzerinde buluşma hedefini neye rağmen gerçekleştirecekler?

Farkında olarak ya da olmayarak Avrupalılaştırılma sürecine “İslamî beklentilerle” entegre edilen Müslüman ahali bu “karşılıksız aşk”ın maliyetini görüp de uyandığında ne tür “ikna” politikaları devreye konacaktır?

Meselenin burada konuşulması gereken bir başka veçhesi daha var: “Bireyin dindarlığına evet, ama dinin kamusal alandan gönüllü olarak çekilmesi gerekir; aslolan budur” diyerek tarihsel bir “kırılmaya” önayaklık edenler, bu durumu kendi din anlayışları bakımından nasıl izah derler?

Avrupa Birliği, hatta daha genelde “Batılılaşma” projesinin “çıkmaz sokak” olduğunu görmek için daha ne tür dayatma ve aşağılamalara katlanmamız gerekiyor?

 

Yorum:

İnsanlığın bugünkü durumuna gelmesi bir sürekliliğin sonucudur. Hz.Adem’den son peygamber Hz.Muhammed’e kadar Allah’ın gönderdiği mesajlar insanlığın ahlaki,hukuki,ekonomik seviyelerini sürekli yukarıya taşımıştır. Günümüz dünyasının her yönden ulaşmış olduğu gelişme ve ilerleme bu sürekliliğin ayırım yapılmadan kullanılması ve bütün tecrübelerin bir bütün olarak kullanılması ile ortaya çıkmıştır. Almanya’nın önemli anayasa profesörlerinden biri bugün Avrupa müktesabatını oluşturan hükümlerin Tevrat,İncil temelli olduğunu ve İslam’ın etkileri ile bu seviyelere geldiğini itiraf etmektedir. Bunlar insanlığa sunulurken seküler bir dil kullanılması , insanlığın bunları son yüzyıllarda keşfettiği , son dönemlerde insanlığın bu değerlerle tanıştığı ve  tabiki tüm bunların merkezinin de Avrupa olduğu algısının oluşmasına sebep olmakta yada öyle anlaşılması için çabalanmaktadır.

 

Batı dünyasında güzel şeylerin olduğunu kabul etmekle beraber , bunların tek başına seküler bir zihniyetin ürünü olduğunu ve  mutlak doğru olduğunu kabul etmiyoruz. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ilahi temeli olan ve bir sürekliliğin sonucu oluşmuş birtakım değerlerin   Batı tarafından sistemli şekilde ortaya konması bizde kompleks oluşturmamalı gerekirse faydalanma yoluna gidilmelidir. Elimizde tüm bu müktesebatı süzgeçten geçirebileceğimiz bir süzgeçin olması bize bu konuda avantaj sağlamaktadır. Batı tarafından ortaya konan bu değerlerin iyi ve kötü yönlerini son ilahi kitap olan Kur’an’ın eleğinden geçirdikten sonra değerlendirmek en doğru yöntem olarak görülmektedir. Bunu ölçü olarak kabul edip uygulamaya koyduktan sonra da ortaya atılan  kural,kanun,sistem nerden gelirse gelsin bizim için bir tehlike teşkil etmez. Ne Avrupalılaşırız, ne Batılılaşırız, ne de aşağılanma veya hakir görülmeye muhatap oluruz. Sadece İslamlaşırız.

 

Bu ölçüyü kullanmadan Avrupa Birliği’ne ait değerleri , birtakım kriterleri mutlak doğru olarak kabul etmek ve bunların bizim içinde kurtuluş reçetesi olduğunu düşünmek ve yürürlüğe koymak için çalışmak başlı başına doğruyu ,hidayeti Allah’tan başka yerde aramak manasına gelmekte bu da inandığımızı söylediğimiz kitabımızla tezata düşmemize sebep olmaktadır. Örneklendirecek olursak Kopenhag kriterlerinde zinanın yasak olduğunu düşünürsek , bunu bizim ölçümüzün süzgecinden geçirir uygunluğunu görür ve bizde yasaklarsak bu kural ordan da gelse İslamlaşmadır. Aksi olursa o zaman Allah’ a isyan olur ,maalesef muhafazakar  hükümetimiz bu hataya düşmüştür. Tabiki kendisi herhangi bir sistem ve model oluşturamayanlar için sağdan soldan kanun , kural , kriter almak kabul edilebilir, ama referansı Kur’an olan bizlerin Adil Düzen varken kendimize başka yollar aramamız asla  kabul edilemez.

 

 

Zafer Kafkas


YorumcuYorum
Tayibet Erzen
16.09.2010
10:33

Sizin de çok güzel ifade ettiğiniz gibi “...referansı Kur’an olan bizlerin Adil Düzen varken kendimize başka yollar aramamız asla kabul edilemez.”

Ancak ne yazık ki aşağılık kompleksinden bir türlü kurtulamamışız ki hala devletin başındaki insanlar bile yasa hazırlamak için Avrupa’ya baş vurmayı meziyet sayıyorlar. İslam’ın en büyük engellerinden biri sahip olduğu kötü imajıdır.Yoksa özünde doğruluktan başka bir şey yoktur.

Yıllarca tüm dünyaya izletilen filmlerle müslümanlar cahil, ezik, terörist gibi kimliklere mahkum edilmiş. Zaten onlara kalsa hertürlü suçu müslümanlar ve Ruslar işliyor, dünyayı kötü adamlardan temizlemek ise kahraman Amerikalılara kalıyor. Bu algı yıllardır devam eden bilinçli bir politikanın ürünüdür. Bunu yıkmak ise ancak fiili tebliğle olur, sözel tebliğ devri kapanmıştır, bana göre.

Zafer Kafkas
16.09.2010
18:48

Kesinlikle haklısınız sözle tebliğ artık insanları çok fazla cezbetmiyor. Zaten peygamberimizin metoduna baktığımızda laftan ziyade uygulmaların ön planda olduğunu görebiliriz. Kötü imajın planlı bir propagandanın sonucu olduğu doğrudur lakin biz müslümanlarda bu imajı haklı çıkarmak için yıllarca elimizden geleni yaptık. Kendimizi de eleştirmeyi bilmeli, Kuran ve sünnet ışığında hayatımızı planlamalıyız.

Tayibet Erzen
17.09.2010
10:25

Hükümetler geçicidir o yüzden dünün başkanı, bugünün cumhurbaşkanı ne düşünüyor çok önemli değil. Asıl olan milletin bilinçlenmesidir. Bizim kendimizi bilmemiz gerekiyor. Sonuçta bu noktaya 2 günde gelmediğimize göre Müslümanların bugünkü durumundan hiçbir şekilde bugünkü cumhurbaşkanını veya mevcut hükümeti suçlayayamayız. Değişim adına ne yapıyorlar veya ne kadar inanıyorlar o zaten ortada ve aklanacak durumda değiller.

Sandıkta herkese cevabını veren halk bilinçlenirse hükümet de ayak uydurur ve kendine çeki düzen verir.





Sayı: 66 | Tarih: 12.09.2010
Mahir Kaynak
Rusya- İsrail ilişkisi
1833 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Niye böyle oldu? Bundan sonra ne olur?
1253 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Aykırı İlâhiyatçılar
1188 Okunma
Emine Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
Niçin Hayır!
1179 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Rahibe afişine dair (2)
1169 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
Bu Cadde Çıkmaz Sokak
1110 Okunma
3 Yorum
Zafer Kafkas
Reşat Nuri Erol
Refah ve saadet
1103 Okunma
3 Yorum
Ilker Ardic