Siyasete sitem
1046 Okunma, 0 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

Süleyman Karagülle Artvin’de olduğu için yazamıyor. Mahir Kaynak’ın bir yazısını ve Süleyman Karagülle’nin Saadet Partisi hakkındaki yorumunu yayınlıyoruz.

 

11.07.2010

 

Türkiye’de egemen olan siyasi iklime karşı çıkmanın zararlarını yaşadığım için biliyorum. 1980’li yıllarda darbe karşıtı tavır aldım hatta bir söyleşimde “12 Eylül Türkiye’nin en büyük felaketidir” başlığı kullanılmıştı ve bunun bedelini ödedim. Şu sıralarda halk iradesinin kutsallaştırılması ve bunun siyasileri eleştirilemez konuma getirmesi yeni bir ortam yarattı ve siyasete eleştiri yerine daha yumuşak olan sitem sözünü kullandım. Her konuda hatta dış politikada bile adaleti rehber kabul ediyoruz ama bürokrasiye haksızlık ettiğimizin farkında değiliz.

Bürokrasi siyasetin belirlediği kurallar içinde hareket eder ve kanunlara aykırı bir emri yerine getirmek bile suç sayılır. Ancak bürokrat da bir insandır ama yaradılışa ters bir ruh haline sahip olması istenir. Mesela bir gün irtica ve bölücülüğü en büyük tehlike sayan bir MGK kararını uygulaması istenir. Bölücülüğe karşı mücadelede sert tavır alan bir üst düzey yönetici MGK karalarını uyguluyorum diyerek kendini savunur. Teröriste suçlu bir vatandaş gibi değil bir düşman gibi bakar. Bu arada ülkeye hizmet ettiğini zannederek kanunsuz eylemler yapar ve sorunun çözümüne hizmet ettiğini zannederken çözümsüzlüğün yollarını döşer. Bu yanlışlıkları yaparken arkasında siyasi güç vardır ve yaptıkları ödüllendirilir.

Bir süre sonra iktidar değişir ve yaptığı her şeyin yanlış olduğu söylenir. Oysa geçmişte ondan bekleneni ve siyasetin istediklerini yapmıştı.

Bir insanın bir günde bir yandan eskisine hiç benzemeyen başka bir tarafa savrulması zordur. Dün kendisinden sertlik beklenen, irticayı en büyük tehdit sayan iktidar gitmiş inanca ve farklı kültürlere saygılı olmanın gerektiğini söyleyen bir iktidar gelmiştir. Ülkeyi yok edeceği söylenen düşünce ve eylemler şimdi istenenler haline dönüşmüştür. Bürokrat ne yapacaktır?

Siyasetçi bürokratı kanunlara uyup uymadığına, işinin ehli olup olmadığına bakarak değerlendirmeli yani onu kendisinin değil süreklilik arz eden devletin memuru kabul etmelidir. Geçmişte yaptıkları o günün ortamı göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eleştiriler ortamı yaratan siyasilere yöneltilmelidir.

Yaşadıklarımdan örnek vereceğim. Bu herhangi bir talep anlamında değil olayı açıklanması amacıyla yazılmıştır. Kanunların emrettiği bir istihbarat görevini kanunlara ve genel kurallarla tamamen uyarak ifa ettim. Hayatımda, disiplin cezası dahil, hiç ceza almadım. Siyasi iktidar değişince hukuken değil ama fiilen cezalandırıldım. Bu cezalandırmanın tipik ve ilginç bir örneği akademik olarak kişinin değerini ifade eden en önemli kriter olan doktoramı, çok saygın bir jüriden pekiyi derece ile almışken yeni kurulan bir fakülteye bilimsel yetersizlik nedeniyle alınmadım.

Bu süreç içinde bir şeyi daha öğrendim. Bir bürokrat sadece siyasetçiler tarafından değerlendirilmiyor siyasi gücü elinde bulunduran ve gerçek güç olan odaklarca da değerlendiriliyor, iyi sayılanlar rahat yaşayacakları işler bulurken, mesela hiç ilgilerinin olmadığı alanlarda yönetim kurulu üyesi, danışman gibi görevler alırken beğenilmeyenler kapıcı bile olamıyor. Siyasi gücü sadece seçilenler temsil etmiyor.

Yazının tamamı için: http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mahir-kaynak/siyasete-sitem-haber-276720.htm

 

 

 

Hakan’ın rüyası; Erbakan, Numan ve Saadet Partisi

Hakan Kandal kardeşimiz 10 sene önce bir rüya görmüş ve yazmış. Geçen aylarda o rüyayı tartıştık...

O rüyada bir sinema salonunda kalabalık toplantı var... Sahnede askerler var, Adil Düzen çalışanları var, Mustafa Kemal ve Süleyman Karagülle var... Sonunda spot ışıkları seyircilerin arasına dönüyor, iki kişinin üzerine odaklanıyor: Necmettin Erbakan ve Deniz Baykal! O anda Erbakan ile Baykal birbirlerine el vuruyorlar, memnuniyetleri sebebiyle ‘çak’ işareti yapıyorlar...

Bu rüya arkadaşlarımız tarafından değişik şekilde yorumlanmıştı...

Ben yorumlayamıyordum.

Rüya bugün gerçekleşmiştir.

Tekel sermaye CHP’yi solun tek merkezi yapmak istiyor.

AK Parti’yi de sağın tek merkezi yapmak istiyor.

Baykal ve Erbakan bu bütünleşmeye engeldir.

Bu iki kişinin devre dışı bırakılması gerekir.

İki yıldan beri Numan Bey buna hazırlandı.

Kılıçdaroğlu da bunun için hazırlandı.

Sonunda rüya gerçekleşiyor...

 

Baykal ve Erbakan aynı tür oyunla devre dışı bırakıldılar. Birbirinin ellerine vurma olayı daha gerçekleşmedi. Ya bunlar bir araya gelecekler ve ortak çıkış yapacaklar, ya da bunların el vurmaları onların sonu demektir. Bilemiyorum. Işığın, spot ışıklarının onların üzerine dönmesi onların lehine bir olay olabilir, yahut onların teşhirleri şeklinde olabilir.

Sermaye Baykal’dan beklediği başarıyı elde edemedi.

Erbakan’ı devre dışı bırakamadı, siyaset sahnesinin tamamen dışına itemedi.

Numan Kurtulmuş 1250 delegenin tek aday olduğu halde, yalnız 310 delegenin oyu ile başkan seçildi, etkinliği sona erdi. İktidara yürüyen başkan dibe vurdu.

Erbakan taraftarları ise ne kadar beceriksiz, aciz ve siyaset bilmez kimselerdir ki; dörtte üç oy onların olduğu halde seçimi kaybettiler.

 

Bu parti bizim parti olmasa, Kur’an ‘onlar size gelecekler’ diye bilgi vermese idi, ben hiç ilgilenmedim. Ama parti bizim partimiz olduğu için bir şeyler söyleme yetkim vardır sanırım. Gerçi onlar beni hiçbir yetki sahibi gibi görmüyorlarsa da; ben yine de Allah’ın emri olarak birkaç söz söyleyeyim/yazayım.

1-      Bugün elde edilen sonucun iyi bir şey olmadığını herkes bilmektedir. İki taraf da bunu bilmektedir. Bunun suçunu karşı tarafa değil, kendi tarafına atmalıdır; ‘biz ne hata yaptık da Allah bizi bu duruma düşürdü’ diye düşünmelidirler. O zaman her iki taraf da kendisini düzeltir ve şer hayra döner.

2-      Herkes kendi hatasını ortaya koyduktan sonra; hatasını itiraf edip istiğfar etmelidir. Kendi taraflarındaki hatalarını düzeltmelidirler. Bölünme olmasın diye Hak yoldan taviz vermek zulümdür. Allah ‘bölünmeyin’ diyor ama ‘Hakta bölünmeyin’ diyor. Bölünmeyeceğiz diye Haktan taviz verilmez. İki liste hazırlanıyor ama başkan tek. Listedeki adaylar aynı. Tek fark Erbakan’ı devre dışı bırakıyoruz çabası! Bunu yapmak Hazreti Muhammed’e inanıp Hazreti İbrahim’i inkârdır. Numan Bey bu saçma oyundan vazgeçmeli veya gitmelidir. Gitmezse, arkadaşlar ayrılıp yeni parti kurmalıdır. Numan Kurtulmuş’un listesinde olanlar ayrılıyorlar ama Erbakan’ın listesinde olanlardan ayrılan tek kişi yok. ‘Bölünmeyelim de ne olursa olsun’ diyorlar. İkili oynama münafıklıktır. Hakkın yanında olmak gerekir. O işte kim haklı ise onun yanında yer almalıyız. Bu işte Numan Bey haksızdır. Neden? Çünkü Fatih Erbakan’ı istememek demek Necmettin Erbakan’ı istememek demektir. O zaman Tayyip Bey gibi erkeklik yapar, ayrılır, ayrı parti kurarsın; burada işin ne? Evet, burası Erbakan’ın tapusundadır. Bu gerçeği göremez de Erbakan’a cephe alırsanız, başarı şansınız hiç yoktur. Herkesin günahı da var sevabı da var. Onu Allah muhakeme eder. Biz bu arkadaşların sadece zahiren yaptıklarına bakarız.

3-      Üçüncü hatanız “Adil Düzen”i, hattâ “Millî Görüş”ü terk etmenizdir. Bu parti uzun mücadeleler geçirerek ve zulümler yaşayarak buraya kadar gelmiştir. Şahsen ben 1969 yılında bağımsız adaylığımı koydum diye devlet dairesinden atıldım. Ben kendime bir yol buldum, meşgale buldum. Çok kıymetli büyüğümüz Ömer Faruk Yeğin İstanbul bağımsız adayı idi, İzmir’deki Sanayi Bölge Müdürü görevinden (o zaman ben de yardımcısı idim) emekliye ayrılmak zorunda kaldı. Kendisine bir meşgale bulamadığı için Allah’ın rahmetine kavuştu, yani mücahedesini hayatıyla ödedi. Bu işlerin öyle kolay başarıldığını zannedenler çok yanılıyorlar. Biz zulüm düzenine karşı çıktığımız için bugün anayasa ekseriyeti ile iktidardayız. Ne var ki bazı yönlerden ihanet içindeyiz. Şimdi onların zulmü ile eziliyoruz. “Adil Düzen”i terk eden Saadet Partisi şimdi AK Parti olmaya özeniyor. Hiçbir sahte şey gerçeğinin yerine geçemez. AK Parti Saadet’in yerine geçemediği gibi Saadet de AK Parti olamaz. Boş hevesler bunlar. Görevimiz iktidar olmak değildir. Görevimiz “Adil Düzen”i tebliğdir.

4-      Her iki tarafın asıl günahı “Adil Düzen”in yanında olmamaları ve Akevler Ekibi’ne karşı olmalarıdır. Şimdi ikili oynamakta olan yakın sınıf arkadaşım Recai Kutan yapılan toplantılarda beni konuşturmamakta direnmiş ve o çarpık zihniyet maalesef olaylara sebep olmuştur. Siz böylesine kırk sene sizi destekleyenleri dışlarsanız, sonunda siz de işte böyle dışlanırsınız. Tevbe edin... Akevler çalışanlarına dua edin... AK Parti aleyhinde de ağzınızı açmayın.

 

 

Süleyman Karagülle






Sayı: 58 | Tarih: 18.07.2010
Ahmet Hakan
Ben bir Erbakancı idim
1228 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
İslami İlimler ve Müslümanlığın Kıvamı
1199 Okunma
3 Yorum
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Kurt Medeniyet
1152 Okunma
Emine Hocaoğlu
Derya Sazak
Özel ordu
1050 Okunma
Serdar Turan
Mahir Kaynak
Siyasete sitem
1046 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
SP’ye yazık oluyor
1002 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
Yeni Bir Dönem mi?
951 Okunma
Vahap Alma