İslami İlimler ve Müslümanlığın Kıvamı
1196 Okunma, 3 Yorum
Ebubekir Sifil - Milli Gazete
Zafer Kafkas

İSLAMÎ İLİMLER VE MÜSLÜMANLIĞIMIZIN KIVAMI



İçinden geçmekte olduğumuz süreçte Müslümanlık anlayışımız, İslamî ilimlerle herhangi bir irtibat kurma ihtiyacı hissetmeden ortaya konulan teorik ve "kurgusal" bir retorik üzerine inşa ediliyor artık. Giderek yükselmekte olan "kaynaklara dönelim" söyleminin ya da "Kur'an Müslümanlığı" trendinin üzerindeki tülü araladığınız zaman ortaya iki korkunç gerçek çıkıyor: İslamî ilimler konusundaki seviye ve ilgi kaybı ve bu durumun vücut verdiği çarpık Din anlayışı…

"Varlık" meselesiyle iştigal etmesi ve bütün dinî ilimlerin ilkelerini ortaya koymayı tekeffül eden ilim olması dolayısıyla Kelam ilmini diğer ilimlerden üstün tutan[1] ve Fıkıh ilmini "ahiret ilmi" olarak tavsif eden İmam el-Gazzâlî'nin[2] bu tavrı üzerinde iyi düşünmek durumundayız.

el-Fârâbî şöyle der: "İlm-i Kelam, bu Din'in sahibinin tasrih ettiği, sınırları belli fiil ve kavillerin müdafaasını onlara muhalif görüşlerin de çürütülmesini mümkün kılar. (…)

"O, Fıkıh'tan farklıdır. Fıkıh, Din'in sahibinin tasrih ettiği fiil ve hükümleri temel alarak bunlardan, (tasrih edilmemiş) gerekli hükümleri istinbat eder. Mütekellim (Kelamcı) ise, fakihin temel aldığı delillerin müdafaasını yapar; herhangi bir şekilde onlardan hüküm çıkarma yoluna gitmez.

"Bu iki özellik bir kimsede toplanırsa, o kimse hem Fakih hem Mütekellim olur; mütekellim yönüyle o delillerin müdafaasını yapar, fakih yönüyle de o delillerden hüküm istinbat eder…"[3]

Ve Ahmet Cevdet Paşa'nın tesbiti: "İlm-i Usul-i Fıkıh, ulum-i şer'iyyenin müntehası olmakla Füru-i Fıkıh ve Usul-i Hadis ve İlm-i Kelam gibi ulum-i âliyeden sonra taallüm olunur. Maani ve Beyan gibi funun-i Arabiyye ise anın mukaddemat ve mebadisi hükmündedir. Binaenaleyh "İlmu Usûli'l-Fıkh yestemiddu min kulli fenn" denilmiştir. Elhasıl bu ilm-i celilu'l-kadr bir bahr-ı muhît-i rivayet ve dirayettir ki, ka'rına vusul pek müşkildir. Gavvasları bu asırlarda pek azalmıştır."[4]

Yani: Usul-i Fıkıh ilmi, şer'î ilimlerin son basamağı olmasından dolayı Füru-i Fıkıh, Usul-i Hadis ve Kelam gibi yüksek ilimlerden sonra öğrenilir. Maani ve Beyan gibi Arap diliyle ilgili disiplinler ise Usul-i Fıkıh ilminin öncülleri ve ilkeleri hükmündedir. Bu sebeple "Usul-i Fıkıh ilmi bütün ilim dallarından yardım alır" denilmiştir. Hasılı, kadr-ü kıymeti pek yüksek olan bu ilim, rivayet ve dirayet sahalarında bir okyanus gibidir ki, dibine ulaşmak pek zordur. Bu okyanusa dalabilenler son yüzyıllarda hayli azalmıştır.

Yukarıdaki alıntıların neticesi: Usul-i Fıkıh bütün İslamî ilimlerin zirvesidir ve o olmadan Din'in dünyaya aktarılması, Kur'an ve Sünnet'in hayatımıza intikali mümkün değildir.

Şimdi bu hakikati bir yana koyun; eline aldığı Kur'an mealinden veya Hadis kitabı tercümesinden yola çıkarak Din kurgulayan ve ahkâm kesen insanların tutumunu da öbür yana. "Ümmet-i Muhammed niçin bu durumda? Bu perişanlıktan kurtulmanın yolu nedir?" tarzı sorulara şimdiye kadar niçin "sadra şifa" ve "sahici" bir cevap verilemediği meselesine buradan bakmak zorundayız.

Bu, hayli zorlu, sabır, dirayet, ehliyet ve fedakârlık isteyen yoldur. Kolay elde ettiklerimizin derdimize deva olmadığını daha kaç kere deneyip yanılacak, daha kaç kere aynı delikten sokulmaya devam edeceğiz?

Talip olduğumuz şey "hakikat" ise, bunda samimi isek, onun bedelini de ödemeye razı olmak durumundayız… 

Yorum:

 

Derdimizi Anlatabilmek

 

 

        İslamın geçmiş uygulamalarını günümüze aktarma çabaları günümüz ihtiyaçlarını karşılamayınca bu sefer karşımıza bu eksikliği gidermek için yapılan reformist çalışmalar çıkmakta bu da maalesef genelde İslamı batıya uydurma , Kuran’ın emirlerini batı anlayışıyla yorumlamaya götürmektedir. Misal İslam çok eşliliğe izin verilmiş olmasına rağmen batının çarpık bakışında uygun görülmeyen bir davranış olarak algılanan bu durum Müslümanlar tarafından da kabul edilmiş sanki Kuran’ın ve Allah’ın eksikliği varmış gibi savunmaya geçilmiş , kompleks oluşturulmuş ve aslında bu iznin bazı şartlar sonucunda ortaya çıktığı vurgusu yapılmıştır.

       Kuran’ı bir tarih kitabı olarak algılamak, geçmiş uygulamaları da her zaman uygulanabilir doğrular olarak görmek maalesef bizleri bir çıkmaza sokmaktadır. Ne zaman Yahudilerden bahseden , hıristiyanlardan bahseden ayetlerle ilgili tefsirlere baksam bu ayetlerin sanki bizle ilgisi yokmuş gibi,geçmişte yaşayanlarla ilgili tarihsel olaylarla ilgili bilgi veren ayetlermiş gibi yorumlandığını görüyorum. Kuran’ın mucizesinin farkında olmayan , Kuran’a sadece başkalarının gözüyle bakabilen zihniyetlerin İslam’ın ve Müslümanların temsilcisi olarak belirli toplantılarda konuşturulması İslam’ın mesajının yanlış anlaşılmasına ve Kuran mucizesine halel getirilmesine sebep olmaktadır.

         Bu hataları düzeltmenin yolu Adil Düzenin herkesin anlayacağı şekilde insanlara ulaştırılmasını sağlamakla olacaktır. Bu nasıl olur ,neler yapılabilir üzerinde durulması gereken bir konu. Çünkü ne geçmişi güne uydurmakla ne de İslam’ı batıya göre anlamakla Allah’ın emirlerini yerine getirebiliriz. Ancak Adil Düzenle İslamı hayata aktarabiliriz. Bu yüzden Adil Düzeni herkesin anlayabileceği  bir dille anlatabilecek duruma gelmemiz gerekir.    

          

 

 

Zafer Kafkas


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
18.07.2010
16:34

Ebubekir Sifil çok doğru bir noktaya değinmiş.

Gerçekten de usul-u fıkıh olmadan hiçbir şey yapamayız. Ancak usul-u fıkhı ele alırken geçmişte yaşıyormuşuz gibi sorunları çözmeye kalkarsak yani sanki bugünkü sorunları değil de Hz. Muhammed döneminin sorunlarını çözüyor gibi davranırsak uçuk, hayatın dışında ve anlamsız çözümler ortaya çıkacaktır ve İslamiyet hayatın dışında kalacaktır.

Oysa yapılması gereken usul-u fıkhın yazarında dediği gibi bütün ilimlerden faydalanarak uygulanmasıdır. Matematik, biyoloji, kimya, bilgisayar vs. İşte bunlardan faydalanarak usul-u fıkhı hayatımıza geçirirsek günümüz sorunlarını Kuran kaynaklı olarak çözebiliriz. Aksi halde bütün İslami ilimleri okursunuz, hayatınızda uygulamazsınız ve kafanızın içinde kalır ve fıkıh namazı ve orucu bozan sebepler şeklinde birkaç sorun haline indirgenmiş hale gelir.

Adil Düzen Usul-u fıkıh kullanılarak Kuran kaynaklı, Kuran dayanaklı, günümüz müsbet ilimlerinin ışığı altında ortaya çıkarılmış bir sistemdir. Adil Düzen’i Zafer beyin belirttiği şekilde insanların anlayacağı seviyeye getirmeli ve metodolojisinin de anlaşılması üzerinde çalışmalıyız.

zkafkas
18.07.2010
17:05

Bazı cemaatlerde usul-u fıkıh ve arapça okutuluyor ama günümüz sorunlarıyla ilgili bir çözüm önerileri göremiyoruz. Geçmişte yapılan , uygulanan hükümlerin günümüze aktarılması gerektiği düşünülüyor ve uygulanabilirliğinin de tartışmaya açılması kesinlikle yasak. Bu şekilde bir okumanın yani usul-u fıkıh ve arapça okumasının ne gibi faydası olabilir ve günümüz sorunlarına bu ilimleri yapmalarına rağmen çözüm üretememe sebepleri nelerdir?

Lütfi Hocaoğlu
18.07.2010
18:01

Bana göre ana sebep ilimlerin tamamının Allah’a ait olduğunun farkında olmamak.

Yani İslami ilimler diye ilimler var ama diğer ilimler sanki Allah’ın değil gibi davranıyorlar.

Bugün İslamiyetin yani barış düzeninin gelmesinin tek yolu batılıların geliştirdiği yani Allah’ın onlara ilhamıyla ilerlettikleri batı ilimleri dediğimiz ilimlerin yardımıyla Kuran’ı anlamak ve hayatımızda uygulamaktan geçiyor.

Bakın, biz çalışma yaptık. Ruhu-l Kuran çalışması. Bilgisayar yardımıyla Kuran’ı anlıyor ve batı ilimleri ile Kuran’ı sistematize ediyor ve aradığımıza hemen ulaşıyoruz. Hangi konuda ne ararsak bulabiliyor ve analiz edebiliyoruz. Bilgisayar bilimlerini kullanmadığımız sürece orada bilgisayarın yaptığı saniyelik işi bir ayda bile yapamayız.

Yani Kuran’ı artık batı ilimlerinin yardımı ile yeniden değerlendirmeli, analiz etmeli ve hayatımızda uygulamalıyız.

Adam gidiyor mühendislikte profesör oluyor, sonra Arapçayı öğreniyor. Ama ikisini birlikte değerlendiremiyor. Hayatını yaşarken Kuran’la ilgilenmiyor, Kuran’la ilgilenince de hayattan kopuyor.

Oysa İslamiyet, insanın günlük yaşamını düzenler, düzene sokar. Kuran’ı hayatımıza sokamıyorsak niçin okuyoruz. İşte o zaman din adamlığı mantığı ortaya çıkar ve Hıristiyanlaşmış bir İslamiyet yaşamaya başlarız. Hayat ayrı, Kuran ayrı hale gelir.

Bana göre bunun çözümü herkesin Kuran’ı anlamak için çaba göstermesi. İmkanı ve kabiliyeti olanların Arapçayı öğrenmesi. Her ayeti okurken bugün bize ne diyor diye değerlendirmesi.

Ancak bu şekilde Hıristiyanlaşmış din adamlarının tekelinden İslami ilimler alınır. Din adamı olmayan, Kuran’ı hayatının içinde yaşatacak olan insanlar Kuran’ı yaşanır hale getirirler. Aksi halde Kuran sadece abdesti ve orucu bozan şeyleri anlatan, insanlara iyilik yapmayı ve sadaka vermeyi emreden Hıristiyanlık uygulamasına benzer bir uygulamanın kaynağı olmaktan öte gitmez.

Oysa ayette ne diyor: Ondan başka tutunacak bir dala bulamazsın. Onun içinde her meseleden anlattık. Yani yine Kuran’ın kendisi bütün çözümleri barındırdığını söylüyor.





Sayı: 58 | Tarih: 18.07.2010
Ahmet Hakan
Ben bir Erbakancı idim
1224 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
İslami İlimler ve Müslümanlığın Kıvamı
1196 Okunma
3 Yorum
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Kurt Medeniyet
1149 Okunma
Emine Hocaoğlu
Derya Sazak
Özel ordu
1047 Okunma
Serdar Turan
Mahir Kaynak
Siyasete sitem
1042 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
SP’ye yazık oluyor
999 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
Yeni Bir Dönem mi?
948 Okunma
Vahap Alma