TEK AYAKLI ÖZGÜRLÜK
1052 Okunma, 1 Yorum
Dücane Cündioğlu - Yeni Şafak
Abdülkadir Altınhan

 

Tekdüze... Yalın gerçeklik... Ne de sıkıcıdır, ah bir bilseniz!

Kimbilir belki de biliyorsunuzdur; hem de hissederek... duyarak... her defasında biraz daha nefes alamaz hâle gelerek... belki de çoktan nefessiz kalmış olarak...

Ya da kimbilir belki de talihiniz bilmenize yetecek denli o boşluğun içine düşmenize mâni oluyordur. Siz de size bahşedilen kimi oyuncaklar sayesinde boşluğun kenarından dönüyorsunuzdur da haberiniz bile olmuyordur.

Talihliyseniz...

Yani, yaşamınızın doğrudan seçimlerinizle alâkalı olmadığını unutacak kadar idraksizseniz...

Yani, ancak yazılmış olanın gölgesinde ve tek ayakla yaşadığınızı farketmediyseniz...

***

İnsan bir defada sadece tek ayağını kaldırabilir.

Kendisine verilen izin bu kadardır.

Düşmemek için tek ayağını yere basmak zorundadır.

Çaresiz önce birini, sonra diğerini, ama her defasında tekini...

Bir süreliğine...

Tek ayaklık özgürlüğün mahkûmuyuz bu yüzden.

İlerleyebilmek için bir ayağımızı kaldırırken, diğerini yere basmak zorundayız.

Yok etmek, ve yok olmak için...

Varlık'ın varlığını yoklamak için...

Yoklamak için, yani yok olup olmadığını değil, var olup olmadığını anlamak için...

***

Yalın gerçeklikle temas etmek, aslında, olanı olduğu gibi bilmek demek.

Nasılsa öyle... aynen... olduğu gibi... varolduğu gibi yaşama dokunmak demek.

Sıkıcılığı da bundan. Yalınlığından.

Yaşamı değiştiremeyiz. İnsanı da.

Ama onu çarpıtabilir, bozabilir, değiştirip dönüştürebiliriz.

Kendimizi kendimizle kandırabiliriz.

Zihnimizde.

Bilincimiz aracılığıyla.

İdrakimizi yükseltmek suretiyle.

İyi ki çarpıtabilir, iyi ki bozabiliriz.

Beceremezsek, o zaman unuturuz.

İyi ki unuturuz.

***

— "There is nothing either good or bad, but thinking makes it so."

Shakespeare'e şükran borçluyuz, bilincin gücünü sezip gösterebildiği için.

Yaşamı biz belirliyoruz. İz'an ve idrakimizle. Bilincimizle.

Tek ayağımızın rağmına.

Bazen zıplıya zıplıya yürüyoruz, bu doğru, bazen koşarak, bu da doğru!

Tek ayaklı özgürlüğün mahkûmuyuz çünkü.

Yereçekimin.

Unutmamalı ki yere çekilmedikçe yürüyemeyiz.

Yereçekim sayesinde ilerliyoruz. Yaşamı yereçekimin yardımıyla belirliyoruz.

Ama hep düşe kalka.

Biz hep düşe kalka yürüyoruz.

***

Doğa'da ne iyi vardır, ne de kötü. İyiyi de kötüyü de biz varediyoruz.

Tek ayağımızla hem de.

Daha doğrusu, sırf tek ayağımız olduğu için.

İnsan eğer uçabilseydi, yine mutlu olmayı başaramazdı.

Bu sefer uçtuğu, uçabildiği için üzülürdü.

Yürüyemediği için...

Tek ayaklı özgürlükten mahrum olduğu için...

***

Aksini düşünebildiğin şeyler seni üzüp mahzun eder ey talib!

Düşünmeseydin üzülür müydün?

Üzülmezdin. O takdirde hüzün nedir bilmezdin.

Elinde olmayanlar için üzülüyorsun. Eline alamadığın, elinde tutamadığın şeyler için...

Onlar için üzülüyorsun, çünkü onları düşünüyorsun.

Düşünmeseydin üzülür müydün?

İnsan olmasaydın?..



YORUM;

        DEĞİŞİM OLMADAN HAYAT OLMAZ
    İnsanlık, varoluşundan bugüne kadarv bir çok evre geçirdi ama biyolojik ama
sosyolojik.
    Bu değişimin ve geçirdiği evrelerin hepsi de onun varlığı ve varolmaklığı için
olmuştur. Onu hayatta tutan tek şey de değişimin ta kendisi olmuştur. Fakat değişimden
kastımız Heraklaitos'un 'logos'u değildir. Değişimnde insanlık için bir sınırı, hududu
mevcuttur İslam nazarında. Bu sınır ve hududun ölçüsü makul olanın gayrısında olmamak
ve insana maksimum faydayı sağlamak ve ve vazgeçme durumunda ki zararı da minimize etmek-
tir.
    Peki ne var Heraklaitos'un değişiminde? İşte bu değişimin önerdiği diyalektik sayın
yazarın da bahsettiği ayak meselesinden öte gelir. Yani Heraklaitos ayağın zıt işlevlerini
de birbirine denk değil eş görür. İşte bu sebeble Yunan değişiminde "her yol mübahtır".
Çünkü o diyalektiğin sonucunda iyi-kötü, varlık-yokluk birbirine eştir.
    Lakin tarihte ise insanlığın her zaman değişimin de iyiye, doğruya, faydalıya, ve âdil
olana olduğunu görürüz ki bu değişim hudud tanımaz değil hududun ta kendisini ortaya koymaktadır. 
Mesela, insanlık ne zaman ekonomik buhran yaşarsa daha farklı çözümlere gitmiş ve değişim
istemiştir. Fakat değişim istemeyenler de çıkmış ve rantlarını kestirmemek adına idealist düş-
üncelerle insanları kandırmaya uğraşmıştır. Fakat bunların hiçbiri sonuç vermemiş ve halkın
istediği değişim her zaman var olmuştur.Nasıl insanlık toplayıcılıktan , avcılığa ordan çobanlığa,
tarıma, ticarete, sanayide ki emek-ücret döneminde geçmişse bugünde emek-ortaklık döneminin
çanları çalıyor. Fakat sermaye sahipleri bunu istemiyor. Halkın ise başka çaresi kalmadı ve
yine  tar,ih şahit olacaktır ki kurulmuş  bu tezgah devrilecek ve halkın istediği sistem ga-
lip gelecektir.
    Çünkü " zamanı gelen fikirler asla geri çevrilemezler"...
 


 

Abdülkadir Altınhan


YorumcuYorum
Ahmet Kirtekin
14.07.2010
18:10

çanlar çalıyormuş yeniden. kimin için acep? :)





Sayı: 57 | Tarih: 11.07.2010
Ahmet Hakan
Numan Bey’in handikapları
1744 Okunma
10 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Ne vurarak, ne vererek
1091 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Cadı Kazanı Türkiye
1088 Okunma
Emine Hocaoğlu
Derya Sazak
Yüzde 7 barajı
1078 Okunma
Serdar Turan
Ahmet Altan
Devlet Sallanırken
1077 Okunma
Özer Ataç
Mahir Kaynak
Geçmişten Günümüze
1067 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Zülfü Livaneli
Bir hukukçu ile sohbet
1057 Okunma
Ali Bülent Dilek
Dücane Cündioğlu
TEK AYAKLI ÖZGÜRLÜK
1052 Okunma
1 Yorum
Abdülkadir Altınhan
Ebubekir Sifil
KUSAL SITMAMIZ
938 Okunma
Zafer Kafkas