Bir cenaze kaç oy eder?
1076 Okunma, 0 Yorum
Mümtazer Türköne - Zaman
Arif Ersoy

25 Haziran 2010

 

Bu hesabı yapanlar gerçekten var mı? Hem de çok. Artan terörü, tüccar kafası ile siyasî hesaba dökenler köşe başlarını tutmuş durumdalar.

Kaldırılan şehit cenazelerinin, öldürülen PKK'lıların çetelesini tutanlar, bir insan hayatının kaç oya tekabül ettiğini virgülüne kadar hesap ediyorlar.

Terör, dengemizi bozuyor. Dengeyi bozmanın da bir usulü var. Terör, siyasî iradeyi dolaylı yoldan etkileme yöntemidir. Halk önce öfkeye kapılacak, sonra endişeye. Bu öfkenin de endişenin de siyasette geniş bir karşılığı olacak. Terörü engelleyemediği için siyasî iktidar suçlanacak. Hükümet, mecburen sertleşecek. Endişeleri giderme vaadi ile muhalefet, öfkeyi de temsil edecek. Duygusal tepkiler siyasete egemen olacak. Korku, duygulara hitap eden içi boş retoriklere konu edilecek. Demagoji, aklı bir kenara bırakıp sadece duyguları etkilemek için yapılır. Terör, verimli bir demagoji alanı oluşturacak ve akıllar iptal edilecek. Halkın dengesini bozan terör, siyaseti zorlayarak doğal mecrasından çıkartacak.

Terör sorununu gündelik siyasete konu ettiğimiz için çözemiyoruz. Çünkü terör, gündelik siyasete konu olacağını bildiği için artıyor. Terör eylemini planlayanlar tek tek, kimin bu eyleme ne tepki vereceğini biliyor. Siyasetin bütün aktörlerine sormak lâzım: Hanginiz teröristi şaşırtıyorsunuz? Hanginiz beklenenden, umulandan farklı bir tepki gösteriyorsunuz? Terör eylemlerini önüne koyup bunlardan siyasî sonuçlar devşirmeye çalışanlar, sadece bu eylemi yapan teröristler mi? Bu öfke ve korku atmosferinde kendine biçilen rolü kimler reddetmiyor? Terörün tezgâhına kimler gönüllü olarak düşüyor?

Daha açık soralım: Cami avlularında, şehit cenazelerinde toplanan kalabalığı kimler doğal seçmeni olarak görüyor?

Kimler terör dışındaki çareleri, çözümleri peşinen "ihanet" olarak mahkûm ediyor?

"Şiddet mi yoksa siyaset mi?" diye sorulduğu zaman "siyasallaşma daha tehlikeli" diye kimler ayağa kalktı? Son bir yıl içinde gösterilen çabaları, atılan adımları var güçleriyle baltalayanlar kimin elini rahatlattılar?

Ağır bir sorunumuz var. Kazan kaynıyor. Basınç artıyor. Birileri ateşten medet umuyor. Siyaset, biriken basıncı emniyet supabından boşaltmak demek. Terör ise kazanın patlaması. Kimler emniyet supabını kapatıp basıncı artırmak için her yolu denedi? Kimler bu ağır sorunun akıl ve mantık çerçevesinde konuşulmasını, tartışılmasını ve ülkenin huzura kavuşmasını engelledi?

Hâlâ akıl sınırları içinde bu zorlu sorunun üstesinden gelebilmek için, birinin kalkıp "bölücülüğün siyasallaşması"nın ne anlama geldiğini açıklaması lâzım. Hangisini tercih ediyorsunuz? Eline silah alıp siyaset yapanla, sadece siyaset yapan arasında fark yoksa, terörü nasıl engellersiniz? Terör, adı üzerinde "silahlı siyaset"tir. Kan üzerinden siyaset yapmaktır. Öfke ve dehşet yaratarak siyasî hedeflere ulaşmaktır. Sadece bu ülkeyi böleceğini söyleyerek siyaset yapana bizim söyleyecek sözümüz yok mu? Siyaset yaparak bu ülkeyi bölmeye kalkanın peşine kaç kişi düşer? Biz ne güne duruyoruz? Ülkenin batısında kalkan cenazeler üzerinden siyaset yapanlar varsa; Güneydoğu'da ailelere teslim edilen PKK'lı cenazeleri üzerinden siyaset yapanlar yok mu? Bugüne kadar toprağa verdiğimiz 40 bin canın kaç oy ettiğini hesaplayıp istikamet belirleyenler kimler?

"Bir cenaze kaç oy eder?" hesabı, terörün tırmanmasının en büyük sebebi. Terör eyleminden şu veya bu şekilde sonuç devşirenler, siyasî gelişmeler bekleyenler, medet umanlar terör cehennemine odun taşıyanlardır. Herkes aklını başına almalı. Terör örgütü ile aynı safa düşmemeye, onun değirmenine su taşımamaya dikkat etmeli.

Siyasetin bütün tarafları "bir cenaze kaç oy eder?" hesabını bir kenara bırakıp kanla siyaset tanzim etmekten vazgeçtikleri an, bu konuda sağlam bir mutabakatın parçası haline geldikleri zaman terör iflas bayrağını çekmiş olacaktır.

 

YORUM

 

Terör ülkemizin karşılaştığı sosyal sorunların başında gelmektedir. Aslında terör bugün sadece ulusal bir sorun değil; küresel bir sorundur. Bu sorunun birçok nedenler ve boyutları bulunmaktadır.

Teröre başvuran örgütler cari yasa ve kurallar çerçevesinde hedeflerine ulaşmadıkları için yasa ve kural dışı yollara başvurmaktadırlar. Başka bir ifadeyle Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu terör, yasadışı yollarla kurulu düzene baş kaldırarak hedefine ulaşmayı amaçlayan siyasi bir eylemidir.

Sosyal hayatta esas olan çatışma değil barış ve dayanışmadır. İnsanlar topluluk ve toplum halinde yaşama zorunda olan çanlılardır. İnsanlar için barış ve dayanışmanın hâkim olduğu bir ortamda yaşamak, çatışma ve kargaşanın etkin olduğu bir ortamdan yaşamak daha faydalı ve gereklidir. Her insan normal olarak barışı çatışmaya ve kavgaya tercih eder.

Sosyal hayatta barış ve dayanışma, insanların doğal (temel) haklarının korunması ve sosyal hayatta oluşan nimet-külfetin adil paylaşımıyla sağlanır. İnsan haklarının ihlal edildiği; nimet-külfetin adil paylaşılmadığı bir ortamda barış ve dayanışma sağlanamaz. Böyle bir sosyal ortamda istikrar geçici olarak zorla baskı ve korku ile sağlanır. Baskı ve haksızlığa maruz kalanlar fırsat buldukça kurulu düzene baş kaldırırlar. Genel anlamda terörün kaynağı baskı, dayatma ve paylaşımdaki haksızlıklardır.

Kurulu düzenin baskı ve haksızlıklarından mağdur olanlar, teröre başvurdukları gibi, toplumu baskı ve dayatma ile yöneten ve paylaşımda haksızlık yapanlar da terörü teşvik ederek baskı ve haksızlıklarını sürekli kalmaya çalışırlar. Çünkü sosyal hayatta barış ve dayanışma herkesin lehinedir.

Çatışma ve gerginlikten kaybeden ve kazananlar vardır. Çatışma, gerginlik ve terörden kaybedenler kitlelerdir. Kazananlar ise çatışma, gerginlik ve terörü teşvik eden çevrelerdir. Teröre başvuranlar hiçbir zaman kitlelere hizmet etmemişlerdir. Çünkü terörle bir yere varılmaz. Terörle amaçlarına ulaşanlar, terörle gitmeden önce terörle konumlarını korumaya çalışırlar.

Hak merkezli dünya görüşüne inanalar, her yerde ve ortamda barış ve dayanışmanın hâkim olması için çalışırlar. Çünkü bu dünya görüşüne göre esas olan haklının hakkının korunması ve paylaşımda adaletin tesis edilmesidir. Bu dünya görüşüne mensup olanlar çatışma ve teröre başvurmazlar. İnsanlık tarihine yön veren peygamberler hiçbir zaman terör yöntemlerine başvurmamışlardır. Onlar kitlelerin hak ve adalet bilincini geliştirmişlerdir. Bilinçli kitleler sosyal inkılâbı gerçekleştirmişlerdir.

Terör kuvveti hak nedeni kabul edilen toplumlarda egemen çevreler terörü teşvik ederek baskı ve dayatmalarını haklı göstermişlerdir. Bu toplumlarda mağdur olanların teröre başvurmaları, yeni bir baskıcı zümrenin türemesine ortam hazırlamıştır. Marksist çizgide terörle amaçlarına ulaşmaya çalışan hareketler geçen yüzyılda hiçbir yerde barış ve dayanışmayı tesis edemedi. Milyonlarca insanın hayatına mal olan Marksist terör baskı ve dayatmacı bir zümreyi iktidara taşıdı.

Türkiye’deki terörün iç ve dış birçok nedenleri var. Osmanlı Devleti’ni yönetenler milletin dünya görüşü ve değer ölçülerine dayalı bir yeniden yapılanma modeli geliştiremediler. Batının kuvvet merkezli anlayışını kitlelere zorla empoze etmeye çalıştılar ve Batıda üretilen çözüm ve önerileri ülkelerinde uyguladılar. Bu yanlış seçenek ve tercih Osmanlı Devletinin zayıflanmasına, parçalanıp bölünmesine ve çöküşüne ortam hazırladı. Batı ırkçı bir mentaliyete sahipti. Irkçılık bir mantık ile farklı ırk ve inanca sahip olanları barış içinde bir arada yaşatma mümkün değildir. Irkçılık çatışma ve ayrıştırmaya yol açar.

Osmanlı Toplumunun büyük bir bölümü ırkçı mentaliteye sahip değildi. Farklı ırk ve dine mensup olanlar toplumun bir zenginliği sayılmaktaydı. Osmanlı Devleti “farklılıkta birlik” ilkesini en iyi uygulayan bir devletti.

Osmanlı Devleti ırkçı bir devlet olmadığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti de ırkçılık üzerine kurulan bir devlet değildir. Milletimiz zihnen ve dünya görüşü olarak Batıdan daha ileridir. Milletimiz inanç ve düşünce birliğine dayalı bir toplumdur. Ülkemizde ırkçılar vardır. Fakat milletimiz ırkçı değildir. Çünkü milletimizin ortak dünya görüşü ve değer ölçülerini belirleyen İslam’a göre ırkçılık cahiliye âdetidir. Tevhid ve adalete inanlar kardeştirler. Onalar yeryüzünü imar ve ıslah etmeyi yaradılış gayeleri sayarlar.

 

Ülkemizde terörün temel kaynaklarından biri milletimizin dünya görüşü ve değer ölçülerine dayalı çözümler üretilememesidir. Terör sorunun çözümünde ABD ve İsrail’den destek alınması ve AB tavsiyelerinin terörle mücadelenin yol haritası olarak benimsenmesidir. ABD kendi menfaatlerini egemen kılmak üzere terörü bir araç olarak kullandığını bütün alem bilmektedir. Irkçı bir devlet olan İsrail, hem kendisi terör yöntemlerini topraklarını müdafaa eden Filistin halkına karşı kullanmakta, hem de bölgenin istikrarını bozmak ve gelişmesini engellemek için terörü bir psikolojik araç olarak kullanmaktadır. AB ise eski sömürgeci geleneklerini sürdürmektedir. Kendi hinterlandının dışındaki ülkelerde terörü, “böl, parçala, çatıştır ve sömür” ilkesini uygulamaktadır.

 

Acaba ABD, AB ve İsrail’in desteği olmasa PKK kaç gün, kaç hafta dayanabilir?

 

Milletimiz, Türkü, Kürdü, Çerkez’i, Laz’ı, Alevsi ve Sünni’si hep birlikte birlik içinde Türkiye’nin daha huzurlu ve müreffeh bir ülke olmasını istiyor. Türkiye’nin “Yeninden Büyük Türkiye” olasını arzu ediyor.

 

PKK Marksist bir teşkilattır. Güney Doğu insanımızı zihneni fikren ve siyaseten temsil etmemektedir.

 

Türkiye’de bazı ırkçı ve dayatmacılar ayrımcılık yaptılar. Güney Doğuda yaşayanlara baskı yaptılar. Bu baskı ve dayatmaya sadece güney doğulu kardeşlerimiz maruz kalmadı. Bir millet olarak bütün halkımız bu zulme maruz kaldı. Şimdi ise bazı siyasetçilerimiz terörü siyasi bir malzeme yapmaya çalışıyorlar. Terörü terörle bertaraf etmeye çalışıyorlar.

 

Terör, İslam kardeşliği, hukukun üstünlüğü, özgürlük ve adaletle bertaraf edilir. Mevcut siyasi partilerimizi ortak paydalardan birleşerek bu milli felakete çözüm üretecekleri yerde sorunu kronikleştiren söylem ve eylemlerini sürdürmektedirler. Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu terör felaketi, dahilî ve harici fesat mihraklarınca destekleniyor ve kışkırtılıyor. Eğer siyasilerimiz uyanır ve ülkemizin dünya görüşü ve değer ölçülerini esas lan milli çözümler üretirler ise, Türkiye’de hukukun üstünlüğünü sağlar, temek hak ve özgürlükleri tam anlamıyla koruyan yasal ve kurumsal düzenlemeler yaparlar ve ülkemizi ileri bir demokrasiye kavuştururlarsa milletimiz bu felaketin üstesinde rahatlıkla gelecektir.

 

TBMM grubu bulunan siyasi partiler niçin Saadet Partisi’nin Güney Doğu sorunu çözmeye yönelik “Barış ve Kardeşlik”  projesini örek almıyorlar? Niçin bu projeden daha ileri projeler geliştirmiyorlar? Hala terörü oylarını artırmak için bir malzeme olarak kullanmanın ülkeyi felaket sürüklediğini fark etmediler mi?

 

Tarih boyunca sadece konum ve mevkilerini düşünerek ülkelerini baskı, dayatma, hile ve haksızlıkla yönetmeye kalkışanlar, devletlerini çöküş sürecini hızlandırmaktan başka bir şey yapmamışlardır. Devletlerinin çöküş sürecini hızlandıran gafil yöneticilerin mevki, makam ve hayatları da yerle yeksan olmuştur.

 

 

Arif Ersoy






Sayı: 55 | Tarih: 27.06.2010
Oktay Ekşi
Çözüm Yanlışımızdadır
1875 Okunma
15 Yorum
Vahap Alma
Reşat Nuri Erol
Terörü nasıl bitirelim?
1856 Okunma
12 Yorum
Ilker Ardic
Zülfü Livaneli
Benim oğlum can verirken, çiçekler çığrışıp açtı
1273 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Helal olsun Sarıgül
1221 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
"Türkün Yeni Âmentüsü"
1158 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Altan
Bir dinleyin...
1139 Okunma
Özer Ataç
Hayrettin Karaman
Açılımlar ve Terörle Mücadele
1111 Okunma
Hilmi Altın
Ruşen Çakır
Taşeron diye diye...
1106 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Altan
Çifte bacakla tekme atılmaz
1099 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Mahir Kaynak
Taşeronluk nedir?
1094 Okunma
Süleyman Karagülle
Mümtazer Türköne
Bir cenaze kaç oy eder?
1076 Okunma
Arif Ersoy
Fehmi Koru
Vuruşmayalım, konuşalım
1045 Okunma
Ahmet Kirtekin