Nasıl sonuçlanabilir?
1151 Okunma, 7 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

-Lehimize saydığımız ya da bizi etkilemeyen operasyonların kaynağını araştırmadık. İşimize gelenleri sorgulamadan kullandık. Bir güç sanki ülkemizi yeniden şekillendiriyordu. Her değişimi aleyhimize yorumlamak doğru değildir. Bir güç zayıflamamızı hatta yok olmamızı isterken bir başkası güçlenmemizi kendi yararına sayabilir. Sorun kayıp ya da kazancımız değil irademiz dışında gelişen bir takım olayların olması ve bunu yapanı bile bilmememizdir.

-Türkiye Adil Düzeni getirmekle görevlendirilmiş bir ülkedir. İrademizin dışında Türkiye’de olaylar olmaktadır. Ergenekon ve Balyoz olayları davaları tamamen tertiptir.Olay gerçek veya uydurma olsun ayni tertiplerin eseridir. Yaptırmışlar, şimdi kullanıyorlar veya iftira ediyorlar. Gayeleri Türkiye devletini parçalamak veya yok etmektir. Yahut yok etmek idi. Bu tertibi yapan tekel sermayedir. Eskiden dünya tekel sermayenin emrinde idi. Irak teskeresinden sonra ve Obama’nın başkan olması dünyayı sermayenin emrinden çıkarmıştır. Tutunacak dalı kalmadığı için geçmişini hatırlamış ve Türkiye’yi yıkmaktan vaz geçmiş olabilir. Ama başlayan olayları durdurmak kolay değildir.

 

-CHP’deki muhtemel değişimleri tahmine çalışacağım. Bunlar benim temennilerim değil, doğru ya da yanlış, öngörülerimdir.

- CHP deki öngörülerim:

-CHP sol bir parti değildir. Solun temel özelliği ekonominin belirleyici olması, çalışan ya da yetersiz geliri olanları temsil etmesidir. Sol dini kullanmaz ve kullanılmasına karşıdır ama inançlara karşı kayıtsızdır. Etnik köken gibi doğuştan sahip olunan özelliklerle ilgilenmez ve onları veri kabul eder. Doğuştan öncesi ve ölümden sonrası ile değil yaşam sürecinde karşılaşılan sorunlarla ve onların çözümüyle ilgilenir.

-Sermaye Dünyada sermaye devletini kurabilmesi için mevcut düzeni yıkmaya çalışmıştır.Din düşmanlığı yapmıştır. Milliyetçiliğe karşı çıkmıştır, mülkiyete düşman olmuştur. Devleti çökertmek için çabalar sarf etmektedir. İslamiyet’in batıl dinlere kutsallaştırılmış aileye faizli mutlak mülkiyete ve tahakküm eden zalim devlete karşı geliştirdiği barışçı mücadeleyi, Marks bu müesseseleri zorla yok etme şekline dönüştürmüş, İslamiyet’in vaatlerini kullanarak kimseyi inandırmadan propaganda yapmıştır. Yetmiş yıllık uygulama ve sonunda çöküş iddiamızın açık delilidir. 

 

-Sol görüş üretimi toplumsal bir ürün sayar. Bireylerin ekonomik etkinliği içinde yaşadıkları ortamın bir ürünüdür ve bu ortam toplumun tümü tarafından oluşturulur. Bir girişimcinin kazancı içinde yaşadığı toplumun güvenlik, genel ekonomik ortam, uluslararası konum gibi kendini aşan şartların olumlu olmasıyla orantılıdır ve bu şartları kendisi değil toplum sağlar. Bunların karşılığında vergi verdiğini söylemekle yetinilemez. Bu üretimin yüzde kaçının kendi eseri yüzde kaçının toplumsal şartların ürünü olduğunu bilmemizi gerektirir. Bu ölçülemez ve verginin sınırı müteşebbisin ortalama hayat düzeyinde yaşamasına yetecek kadar gelire sahip olmasına kadar indirgenebilir.

-Sermaye halk mülkiyetini yok edip devleti tek sermaye devleti haline getirmek istemiş, sanayileşmiş toplumları kapitalizm ile sanayileşmemiş ülkeleri enternasyonal sosyalizm ile sanayileşmede olan ülkeleri nasyonal sosyalizm ile mülkiyetsiz hale dönüştürmek istemiştir. Türkiye’de Milli Görüş , İran’da Humeyni , Rusya’da Gorbaçov bu gidişi durdurmuşlardır. Sol İslamiyet’in nimetlerini vaat etmiş ama bu nimetlerin nasıl geleceğini ortaya koymamıştır. Kapitalizmin uygulandığı dünyadan sosyalizm giderse nimetler gelir. Sosyalizmin uygulandığı yerde kapitalizm giderse nimetler gelir şeklinde yıkıcı propaganda yapmış ve sonunda kendisinin hakim olmasını hedeflemiştir. Solun patronların yerine tek siyasi partiyi oturtmanın dışında hiçbir yeniliği yoktur.Sovyetlerde bu açıkça görülür.

 

-CHP sol bir parti olsaydı Kürt sorunun dışında kalamazdı. Bu insanların yaşadıkları ekonomik, sosyal hayat şartlarını değiştirmeyi görev sayar ve kökenlerinin ne olduğuyla ilgilenmezdi. Bugün AK Parti’nin yaptığı açılımlar onun zaten tartışmasız kabul ettiği ilkeler olurdu. Oyunu artırmak için dindar kesime hoş gelecek davranışlar sergilemeyi gereksiz sayardı. Çünkü herkes bilirdi ki o kişilerin inançlarına karşı değildir.

-CHP sosyalist değildir. Devletçidir. Devletçilik halkın yapamayacağı işleri devletin yapmasıdır. Sermaye tekeline karşıdır. Halk mülkiyetine saygılıdır. Bu sistemi ilk uygulayan Davut a.s dır. Sosyalizme karşı bu İslami düzeni yeniden ortaya koyan CHP dir. Musolini ve Hitler Mustafa Kemalden esinlenerek Nasyonal Sosyalizmi uygulamışlardır.Bunu Hitler beyan etmiştir. İnönü ortanın solu tabirini kullanmıştır.Ecevit sürdürmüştür.Bu da devletçiliktir, sol değildir. CHP nin açılıma uzak durması Türkiye’nin bölünmesine sebep olacağı endişesidir. Zaten Kürt sorunu yabancıların Türkiye’yi bölme sorunudur. CHP de AKP de bunu bilmektedir. Ayni endişeleri taşıyorlar. Sadece metotları farklı. Ak Parti açılımla belki iyi iş yapmaktadır. Ama beceriksizliğinden sonuçlar hiç de iyi değildir. Tek çözüm yerinden yönetim ve hakemler sistemidir, yani Adil Düzendir. Ne yazık ki Ak Parti bu düzene daha yakın değildir.

 

-Önümüzdeki dönemde dereler tersine akacak ya da bugün tersine akanlar düzelecek. Sol düşünce ile etnik siyaseti anlamsız kılmak mümkündü, bu gerçekleşmedi. Kürt hareketi sol ideolojiyi benimseyerek ülkede sol bir siyasi akıma öncülük edebilir ve böylece hem kendisi etnik siyasetten uzaklaşır hem de bir sol parti oluşur.

-Türkiye’de Enternasyonal bir sol veya Enternasyonal bir İslam düzenini savunan parti başarılı olamaz.Çünkü Türkiye halkı müslümandır. İslamiyet Enternasyonal değildir. Devlet kavmidir. Tek merkezi yönetim yoktur. Barış içinde ulusal devletler vardır. Türkiye müslümandır.Ama kendi devleti içinde müslümandır.Kürtler de kendi yerlerinde müslümanca yaşamak istiyorlar. Arapça medreseler istiyorlar. Sol ise buna karşı,nasıl müspet sonuçlar bekleniyorsa aklım ermiyor.

 

-lımlı kabul edilen Ahmet Türk’e siyasi yasak gelmesini yadırgayanlar, onun feodal yapının temsilcisi olduğunu, sol bir harekete liderlik yapamayacağı için tasfiye edildiğini düşünmelidir. Kişisel olarak üstün vasıflı olması bu engeli aşmasına yetmiyordu.

-Demek ki DTP yi kapatanlar ona izin veren meclis ve ona karar veren mahkeme Türkiyenin lehine bir iş yapmamış farkına varmadan Türkiye düşmanlarının isteğini yerine getirmiştir. Mahir Kaynak ta bu doğrultuyu onaylamaktadır. Haber vereyim ki Türkiye Müslümandır, Müslüman kalacaktır. Kürtler İslamiyet’e en çok hizmet eden halk olacak, devletimizin yücelmesi için solcu olacak değil İslamcı kalacaktır.

 

-Resmi ideolojimiz yanlış değildi ama yeni dünya şartlarına uymuyordu. Onun yerine sol bir ideolojiyi ön plana çıkarsaydı CHP’nin rolü devam ederdi ve bu sol ideoloji ülkemizin bölgesel bir güç olmasında gerekli alt yapıyı da sağlardı. Fakir Kürtleri de içine alan yeni bir sol hareket başlayabilir ve bu bölgedeki tüm feodal yapı ve onun töreleriyle mücadele eder.

-Solun yapısında halkları zorla değiştirme vardır. İslamiyet’te ise zorlamadan inandırarak değiştirme vardır. Bize çok garip gelen töreler son derece iyi olabilir. Zina ve fuhuş yerine çok evlilik çok daha iyidir. Zinaya karşı acımasız uygulama aile müessesesini korumak içindir. Adil Düzen aile müessesesini acımasız uygulamalara sebebiyet vermeden koruma düzenidir. Adil Düzen gelmeden aileyi kendi yöntemleri ile korumalarını fazlaca yadırgamamalıyız. Aile müessesesi yıkılmış batının Kürtlerden daha acı durumda olduğunu söyleyebiliriz. Avrupalılaşmaya başlayan Türkiye’nin batısında yaşayanların sonu da iyi görünmüyor. Kürtler dört kadınla evleniyor, yirmi çocuk yapıyor. Batıdakiler bir veya iki çocukla yetiniyor. Evlenmeyenleri de var. Bu gidişle Türkiye bir iki asır sonra Kürtlerin olacaktır. Biz onları törelerini değiştirmeye uğraşmayalım, biz onların törelerinden istifade edelim.

 

**********

• Günü yaşamak 15 Mayıs 2010 Cumartesi

 

Rusya ve Yunanistan baş düşmanımızken yakın dostumuz oldular. Baykal’da değişme yok. Ama bu gün siyaset dışı. Yöneticiler kendi istedikleri gibi çevren,n ,isteğine göre yönetirler. Türkiye AB ne girmeğe çalışıyor. Rusya ABD birliği tezim aydınlandı. Kürtler sol partiye gitmeli idiler. Bunu yapmayanlar erimeyi kabul ediyorlar.

 

 

• Tepki yanıltıcıdır 9 Mayıs 2010 Pazar

 

Kriz ortaya çıktığında dünyada etkisi ne olacak ve Türkiye’de yapmak isteyecekleri ne olacak bilinmiyordu. Yıllar önceki tespitler bugün kullanıldığına göre o tespitler yapılırken bunlar planlanmış. Kim niçin yapmış bilmek zorundayız. Deniz Baykal için hazırlanan herkes için hazırdır demektir. Bu tür komplo veya şantajlar için izin verilmemelidir. Adalet siyasi amaçlar için kullanılmamalıdır. Darbe hukuk yoluyla engellenemez. Darbe güçle önlenir. Sonra suçlular yargılanır. Siyasiler yarışırlar.  Birbirini geçmeye çalışırlar. Birbirini yok etmeğe çalışırlarsa siyaset olmaz bölücülük olur.

 

Özet Yorum:

 Suçlu işlediği suçun cezasını çeker, ama suçun işlenmesinden dolayı mutazarrır varsa, hakkını tazmin ettirir. Suçlu bu cezalandırılmasından dolayı bir başkaları yararlanamazlar. Ahlaksızlık ahlaksızlıktır. İlgililer onunla ilişkisini ona göre dengelerler ama haksızlık bir siyasi grubun yararına kullanılamaz. Bütün şantaj veya komplolara son vermenin yolu,  Komplo kuranlar tecziye edilmelidir. Şantaj yapanlar ispat edemezlerse yine tecziye edilmelidir. Müminlerin bunlara inanmamalıdır. Bize göre dört şahit getirilmedikçe, mahkemede kesin olarak  ispatlanmadıkça  Baykal’a yapılanlar iftiradır. Yakalanıp cezalandırılmaları gerekir. Baykal gerçek olsa da geri dönmelidir. Halk tasfiye etsin, cezasını o çeker.

 

• Nasıl sonuçlanabilir? 11 Mayıs 2010 Salı

 

Zayıflamamızı hatta yok olmamız isteyenler olabilir ama güçlenip yanlarında olmamızı da isteyenler var. Sol dinle ilgilenmez onu dışlar. Sol ırkla ilgilenemez karşıdır.İşçilerin ve yoksulların haklarını savunur. CHP solda değildir. Sola göre üretim kollektiftir. Herkes emeği kadar veya ihtiyacı kadar pay almalı fazlası kamunun olmalıdır. CHP solcu değirdi dinin yanındadır. Kürt sorunu ırk ayrıcılığı ile karşıdır. Kürtler solu benimseyip sol partiyi kurabilir kedileri ırkçılıktan vaz geçerler. Ahmet Türk solu temsil etmediği için tasfiye edildi. Solu Kürtler canlandırabilir.

 

Özet Yorum

 Mahir beyi ilk defa tahkiklerinde  yanıldığını görüyorum.  CHP sol değildir. Kurtulmağa çalışıyor. Çünkü sol dünyada tasfiye edildi. Kürtler solu benimserse Türkler de İslam’ı benimserse sol nasıl canlanacaktır.  Solculuğun ilkeleri İslami ilkelerdir. Metot İslami değildir. İslamiyet solun yapmak istediklerini inanarak yapar. Sol silahla yapacağını zannetti, kırk milyon insanı öldürdü. Ama tasfiye edildi. CHP dindar olmalıdır. Ülkemize deneyimi ile hizmet etmelidir. Kürtler zaten dindardır. Dini özgürlük verilmelidir. Medreseler  açılmalıdır. Solun yüzdesi ülkedeki kadar olmalıdır.

Olumsuz gelişmeler 

 

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
17.05.2010
10:37

DİKKAT!

Her iki YAZI ve GÖRÜŞMEnin bazı yerlerine DİKKAT!

YORUM- 1

‘Deniz Baykal, Gülen hareketine hiçbir zaman olumsuz bakmadı’

Gülen Cemaati’nin önde gelen ismi, Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce ile ’kaset’ olayı üzerine konuştuk

Deniz GÜÇER / VATAN

Deniz Baykal’ın istifasını açıkladığı toplantıda, “Pensilvanya’dan gelen mesajı samimi buluyorum” sözleri, CHP tabanında şok etkisi yaratırken, Fethullah Gülen cemaati üyelerini de şaşırttı. Gülen mesajı doğruladı ancak perde arkasındaki isimler açığa çıkmadı... Cemaatin önde gelen isimlerinden, Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Yalova’daki evinin kapılarını ilk defa VATAN’a açtı ve uzun süre tartışılacak açıklamalarda bulundu.

Baykal iyi tanıyor...

Deniz Baykal’ın “Pensilvanya” mesajı herkesi şaşırttı. Olayın aslı nedir ve herkesin merak ettiği, mesajı ileten o isim kim?

Elbette biliyorum ama söylemeye yetkili değilim. ABD’ye telefon açıp işin aslını o gün öğrendim. Hoca Efendi kendisi bizzat konuşmadı. Yanında bulunan ve kendisini Türkiye’den ziyarete gitmiş bir kişi aracılığıyla oldu.

Cübbeli Ahmet Hoca ile görüşmeyi sağlayan Mahmut Koçak geliyor akıllara?

Değil. Ama sesinden tanıyacak kadar yakın diyebilirim. Zaten Sayın Baykal ile o kişinin konuşması için aralarında bir hukuk olması, Baykal’ın onu tanıyor olması, sempatiyle bakması lazım. Bir CHP milletvekili hoş bir şey söyledi. ”Özel Kalem Müdürü aramış“ dedi. Bizi böyle tanıyorlar (gülüyor). Hiç Hoca Efendinin özel kalem müdürü olur mu? Ben, Hoca Efendinin, Erbakan’la ilgili hassasiyetine bizzat şahit oldum. Baykal ile ilgili haberleri dinlerkenki hissiyatını tahmin ediyorum.

Kahvaltı ediyorduk...

Aynı hassasiyeti mi gösterdi size göre?

Evet. Ama bir de bu işin evveliyatı var. Herkes zannediyor ki bir diyalogsuzluk vardı. Ben Samanyolu’nda 9 yıl program yaptım. Senede en az iki defa Baykal’ı Pazar sohbetine çağırırdım. Bir seferinde ”Hüseyin Bey, en çok sizin programınızda rahat ediyorum. Bilmiyorum ki beni köşeye sıkıştıracak, sorgulayacak şekilde davranmıyorsunuz. Kendimi ifade etme adına sorular soruyorsunuz “ dedi.

Kahvaltılar yapıyormuşsunuz. Hiç bir araya geldiler mi?

O kahvaltılarda buluşmadılar. Program öncesi buluşup kahvaltı ediyorduk. Mesela Mehmet Sevigen de katılırdı bu programlara.

İnsanlar kaldıramaz...

”Bize karşı Baykal’ın önyargısı yoktur“ diyorsunuz?

Öyle olsa böyle buluşmalar olabilir mi? Ben tam tersine, Sayın Baykal’ın bu harekete o dönemde olumsuz bakmadığına, Türkiye için faydalı bir hareket gördüğüne dair, belki birkaç sene sonra açıklayabileceğim çok somut davranışlarını bilen bir insanım.

Nasıl bir davranış?

Bunu şimdi söylersem yer yerinden oynar. Bazı şeyleri zamanlama itibariyle tarihe bırakmak lazım. Erken söylediğiniz zaman insanlar bunu kaldıramıyor. Ben bir programımda, ”Sayın Baykal’ı çok seviyorum“ diyerek ipucu verdim. O somut şeyi düşünerek Baykal’ı sevdiğimi söyledim.

Hangi tarih aralıklarında yaşanıyor bu olay?

AK Parti iktidar olduktan sonraki dönemden söz ediyorum.

En azından ipucu verseniz?

Türkiye’de yer yerinden oynar dedim ya. Bu somutluğun içinde görüşme var tabii. Ahlaki yanlışlıklar hariç Sayın Baykal siyaseten ne yanlış yaparsa yapsın bendeki o kahramanlık duygusu değişmez.

Kasetle ilgili düşüncelerinizi de merak ediyorum?

Bugün bir görüntü olayı var. Başına bir iş gelmiştir. İnsan olan herkesi üzen bir şeydir. ” Oh olsun “ diyenler bana göre seviye kaybetmiş insanlardır. Dini inancınızı da bırakınız, insanın ayağa kayabilir, başına bir şey gelebilir. Bunlar başkalarını sevindirecek değil, üzecek olaylardır.

Selamlarını iletti...

Sayın Gülen ile Baykal’ın geçmişine dönersek?

2004-2006 yıllarında Baykal ile görüşmelerimiz oluyordu. Genel Merkez’de iki defa ziyaret ettik. Baş başa sohbetlerimiz oldu. Bunların hepsinde ben ABD’den Sayın Gülen’in saygılarını illetim, Deniz Bey de ”Sağlığı nasıl? Selamlarımı iletin” dedi. Baykal’ın son bir yıldır söyleminden dolayı -F tipi diye bir şey kaçırdı ağzından- zannediliyor ki, hiçbir diyalog yok. Ama onlar iki samimi dostmuş gibi biz birinin selamını diğerine söylüyorduk. Hoca Efendi’nin hissiyatını tahmin ediyorum Baykal’la ilgili. Demiştir ki, ”Ben bu olaya çok üzüldüm. Sayın Baykal şöyle bir insandır“, o hissiyatı yanındaki arkadaş alınca aramıştır.

O kişi izinsiz aramaz

İzinsiz arayabilir mi?

Tabii ki Hoca Efendi’den izinsiz o telefonu açamaz. ”Bunu paylaşabilir miyim?“ diye sormuştur. Sayın Gülen de, ”Paylaşabilirsin“ demiştir. Arada diyalog olmasa, kopukluk olsa ”Pensilvanya’dan gelen mesajların samimiyetine inandım“ demez.

Ama aynı konuşmada Baykal suçu hükümete attı?

Orada Baykal bizi çok zor durumda bıraktı. Bunlar ayrı ayrı söylenseydi sıkıntı yaşamayacaktık. Ama ”Samimiyete inandım“ dediği bir konuşmada elinde belge, somut bir bilgi olmadan hükümeti çok ağır eleştirmesi, Türkiye’deki fitne merkezlerini harekete geçirdi. Baykal bir taşla iki kuş vuruyor, Gülen cemaatine sempati gösterirken, hükümete ver yansın ediyor. ”CHP ile Gülen cemaatinin arası düzelecek, AK Parti ile arası bozulacak“ dediler.

CHP’nin Beyaz Türkleri Kılıçdaroğlu’nu kabul etmez

Rotayı değiştirip CHP’ye mi yükleniyorlar? Beklenti ne olabilir?

CHP’nin başında Baykal durduğu sürece CHP sıçrayamıyor, yüzde 20 bandında dönüp duruyor. Dediler ki “CHP’yi yüzde 30 yapabilirsek, MHP yüzde 20’ye yaklaşırsa, bir CHP- MHP koalisyonu kurabiliriz.” Bence düşünce bu.

Gerçekleşir mi?

Hayır. Baykal dönemez. Çünkü Baykal dışında CHP’yi bu şekilde tutacak karizmatik başka insan yok.

Kemal Kılıçdaroğlu’nu taban seviyor ama?

Kılıçdaroğlu, Beyaz Türkler’in yönetimde olduğu bir CHP’ye asla yönetici yapılamaz. CHP’nin Beyaz Türkleri Kılıçdaroğlu’nu asla kabul etmez.

Kimleri kast ediyorsunuz?

Onur Öymen, Önder Sav... Dersim olayıyla ilgili laf ettiğinde Kılıçdaroğlu nerede bulunduğunu unutarak, “Öymen’in gereğini yapması lazım” dedi. Ama Salı günü Baykal, Öymen’i yanına aldı, CHP grubuna öyle girdi. Kılıçdaroğlu, Türk siyasi tarihine, “lafını en hızlı yutan siyasetçi” olarak kaydoldu.

CHP yüzde 20 bandının altına da düşecek size göre?

Tahminim o. Bundan sonra siyasi hayatımız CHP kavgalarının bol yer aldığı bir döneme giriyor.

Lider kim olacak peki?

Bence genç birini bulacaklar. Statüko güçleri hepten dinazorlardan oluşmuyor. Bu sürpriz bir isim ve kurultaya kadar kamuoyunu böyle oyalayacaklar.

‘İnkar etmedi, komplo dedi, dönemez’

Yazılarınızda açıkça “Baykal dönemez” diyorsunuz?

Baykal bu görüntü olayını inkar etmedi. “Bu bir komplodur” dedi ve bunu tarif etti. Bir insan bir şeyi yapmayınca tepkilerinden belli olur bence. Allah korusun yapmamış birinin başına gelse ilk dakikadan itibaren “Arkadaş ben buradayım” diye ortaya çıkardı. Bayan da ortaya çıkardı. “Bizim çoluk çocuğumuz eşlerimiz var. Yapanlar ispat etsinler” derdi. Baykal’dan 3 gün, bayandan 5 gün tepki gelmedi. Herkes onlara, “Bu olay var mı yok mu?” dedi, ama “yok” denmedi. Ama ben “var” demiyorum.

İnandırıcı bulmadınız galiba açıklamaları?

Baykal basın toplantısında, “Meskene girilmiş, duvarlara, eşyalara kamera yerleştirilmiş” diye izah etti. Ama, “Hiç alakası olmayan görüntülerimiz ayrı yerlerde çekilip, bir araya getirilmiş” demiyor. “Dönemez” i buna dayanarak söylüyorum. Baykal ilk günden “Böyle bir olay kesinlikle olmamıştır. Ben yine de gerçeğin ortaya çıkması için istifa ediyorum” deseydi, bana göre dönerdi. Ama o görüntüler orada duruyor ve arkasında “varan 2” diyorlar.

Varan 2’yi bir duyuma dayanak mı söylüyorsunuz?

O görüntüler bittikten sonra “varan 2” yazıyor. Bu yalanlanmadığına göre o odadaki her şey internet ortamına atılmamış demektir. Baykal’a bir mesaj var.

Tehdit var aslında?

Bir şantaj ve tehdit var. Şunu diyorlar; Biz bu tertibi senin CHP’nin başından gitmen için yaptık arkadaş, direnirsen, tekrar dönersen bunun devamını da internet ortamına Kanada’dan atarız.

Bu ima Deniz Beyin elini kolunu bağlayacak mı?

Böyle bir bagajla nasıl dönecek, dönemez. Bagaj adım atmasını engelliyor. Yarın ikinci bir görüntü çıkarsa, toplulukların içine giremez hale getirirler. Laf atarlar her yerden.

Kim bu insanlar?

Büyük oynayan insanlar bana göre. İş neticesiyle belli olur. Netice CHP’nin başından gitmesi, hayal bile edilemeyecek Baykal gitti. İş budur.

Baykal’ın hükümete yönelik suçlamalarına katılıyor musunuz?

Hükümet böyle bir şeyi yapmaz. Bu suçlama haksız. Çünkü bu eninde sonunda ortaya çıkacak bir şey. Ayrıca Baykal’ın CHP’nin başından gitmesi hükümetin çok mu işine gelir? Bence gelmez. Daha önce 8 defa güreşmişsiniz tekrar güreşe çıkıyorsunuz. Ama hiç bilmediğiniz biri geliyor. Onunla güreş tutmak mı rizikoludur, yoksa tanıdığınızla mı?

Baykal’ın suçlamasının ardından Başbakan’ın karşı yaptığı konuşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yapmasaydı iyi olurdu. Üslubu yumuşatmadan yanayım her zaman.

Siz kimden şüpheleniyorsunuz?

Türkiye’deki mücadele bir yere dayandı. Eskiden sağcı solcu vardı şimdi bana göre tek birşey var: Bir tarafta statüko, bir tarafta demokratikleşmeyi isteyenler. İkisi arasında bir mücadele var.

Hangisi peki size göre?

Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyenlerin yapma ihtimalleri zayıf. Sayın Baykal “Ben Ergenekonun avukatıyım” dedi ve şimdiye kadar bütün ağırlığını statükodan yana kullandı aslında.

Siz bunu statükonun yaptığını düşünüyorsunuz?

Bence statüko Baykal’ı tasfiye ediyor. Bakın şu ana kadar başaramadıkları tek şey Ak Parti’yi içten bölmek. İlk Ak Parti parlamento grubuna Sarı Kız, Ay Işığı ile çok yüklendiler. O zaman 70-80 milletvekili ile bir hareket yapacaklarını düşünüyorlardı. Ak Parti’li hiçbir milletvekilini töhmet altına almak istemem ama bunu Erdoğan fark etti. İkinci dönem için milletvekili seçiminde ince eleyip sık dokudular. 8. maddede “Ergenekoncular var” falan dendi. Erdoğan büyük bir liderlik sergiledi ve atlattılar. Geçmiş döneme bakın, DYP’yi böldüler ve Mesut Yılmaz başbakan oldu. Böyle bir operasyon şimdi Ak Parti’ye yapılamıyor.

Gülen Erdoğan’ı sildi mi?

Uzun zamandır bu dedikodu var. Gülen, Başbakan’la iddia edildiği gibi ipleri kopardı mı?

Hoca Efendi kimseyle ipleri koparmaz. Bir olay anlatayım: Birisi Hoca Efendi başta olmak üzere, bu hareketteki insanları çok üzdü. Hoca Efendi, ‘Sakın cehenneme gitsin’ demeyin. Aleyhimizde ağır yazıları yazanların bile cehenmeme gitmesini istemem. Cehennem çok kötü yerdir” dedi. Bunları silmemiş Gülen’in, hiçbir zararı olmamış Başbakan’ı sildiği iddiaları doğru değil.

Bir kopuş yaşanmıyor yani?

Gülen ABD’ye gitmeden önce siyasilerle görüşmüştür. Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, rahmetli Bülent Ecevit, Süleyman Demirel... Böyle din hizmeti yapan insanlar hükümetleri hiçbir zaman karşılarına almak istemezler. Çünkü sizin hükümetinizdir, icrai yetkileri vardır. Siz ‘eğitim’ diyorsunuz. Sizin yüzünüzden bu tür hizmetlere zarar gelmesini ister misiniz? Bizim hiçbir zaman Başbakan’la problemimiz olmadı.

YARIN:

- Emniyet’te F Tipi yapılanma var mı?

- Cemaat CHP-MHP’ye nasıl bakıyor?

- Yalçın Akdoğan’a niçin ‘Zırva tevil götürmez’ dedi?

YORUM-2

Türkiye yeniden kuruluyor, Erdoğan da gidecek

Can Ataklı, VATAN, 17.5.2010

Bu yazı geleceğe yönelik bir gözlem-tahmin yazısıdır. Özeti şudur: Türkiye sıkıştı, siyaset içinden çıkılmaz hale geldi, Cumhuriyet’in temel ilkeleri, demokrasi ve hukuk düzeni tehlike altında. Bunun için de muhalefette de iktidarda da çok ciddi bir tasfiye olacaktır. Bu yazının vadesi 18 aydır. İsteyen bu yazıyı kesip saklayabilir ve 18 ay sonra tahminlerin önemli bir bölümü gerçekleşmezse hesabını sorabilir.

Sevgili okurlar; Anayasa’nın bazı maddelerindeki değişiklikler AKP’lilerin oylarıyla kabul edildi ve Cumhurbaşkanı’nın da “jet” onayıyla referanduma sunuldu. Cumhuriyet rejimini tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bu değişikliklerin hayata geçmesi halinde Türkiye dönüşü olmayan bir yola girecektir. Demokrasi, özgürlükler, hukuk düzeni ve çağdaşlıktan yana olan herkesin bu gidişe dur demesi gerekir.

Güçler dengesi

Ancak, AKP iktidarının seçim sisteminden de yararlanarak parlamentoda çok güçlü olması, yaratılan korku imparatorluğu sonucu toplumun sindirilmesi, muhalefet boşluğu güçler dengesi arasında orantısız bir durum yarattığı için şimdilik gidiş dinci bir diktatörlüğün zaferine ulaşmak üzere olduğu izlenimini doğurmaktadır. Bu durum içte ve dışta kaygı yaratmaktadır.

Baykal’ın tasfiyesi

Baykal içeriğinde yasak aşkı barındıran bazı mahrem görüntüler nedeniyle istifa etmiş görünebilir. Oysa aslında Baykal mutlaka tasfiye edilecekti, bu yolla olması sadece üzücüdür. Bu nedenle Baykal’ın “örgüt baskısıyla geri döneceği” ve tekrar “partisinin başına döneceği” bir temenniden öteye gidemez. Buna rağmen Baykal dönerse bu zaten CHP’nin de sonu olacaktır.

Türkiye’nin DNA’ları

Türkiye’yi sadece Cumhuriyet döneminden ibaret saymak yanlıştır. Türkiye sadece Anadolu topraklarında 1000 yıldır devlet olarak yaşamaktadır. Son 87 yıldır da 1000 yıllık tarihin üzerine kurulan Cumhuriyet’in DNA’ları toplumun içine işlemiştir ve nihayet bu DNA harekete geçmeye başlamıştır.

İslamcı Türkiye olmadı

Elbette bu DNA’nın harekete geçmesinde bazı dış güçlerin rolünün olduğunu da kabul etmeliyiz. Türkiye’yi, bir İslam ülkesi olarak, başında İslamcı kimliğini öne çıkaran bir liderle İslam ülkelerinin moderatörü olarak konumlandırmak isteyen zihniyet bunun yanlışlığını görmüştür. Kapitalist batı bloku Türkiye’nin laik, demokratik bir hukuk devleti olarak yürümesinin daha akılcı olduğunu fark etmiştir.

Operasyon kaçınılmazdı

O halde bu zorlama yapının tasfiye edilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin harekete geçen DNA’sı ile bazı dış güçler zorunlu bir işbirliği yaparak bu operasyonu başlatmak zorunda kalmışlardır. Ancak, Türkiye’nin geldiği noktada muhalefetin de payının ortada olduğu da ayrı bir gerçektir. Bunun bir numaralı sorumlusu ise CHP ve lideri Baykal’dır. O halde işlem Baykal’la başlayacaktır.

Baykal farkında

Öyle sanıyorum ki Baykal tasfiye edileceğinin farkındaydı. Sadece bu yöntemi aklına getirmemişti. Ama her şeye rağmen, kaset olayının ortaya çıkmasından sonra yaptığı ilk açıklamada (üç gün geçmesine rağmen) CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmiştir. İşi uzatmamıştır. Oysa Baykal, kaset doğru ya da yanlış içerikli olsun, direnebilirdi ki bunu yapmadı. Kaçınılmaza boyun eğdi.

Karar vermemesinin nedeni

Şimdi en çok tartışılan konu şu: Baykal dönecek mi dönmeyecek mi? Baykal’ın işi uzatması döneceği yolundaki düşünceleri güçlendiriyor. Ancak şunu da görmezden gelemeyiz. Baykal’a rağmen bir kişinin ortaya çıkması parti içinde sıkıntı ve hatta bölünme bile yaratabilir. O halde Baykal’ın bir konsensus araması çok normaldir ve doğrudur. Dönmeyecektir ama partiyi de ayakta tutmak zorundadır.

Yeni aday çıkar

Kurultay’dan önce CHP Genel Başkanlığı için bir isim üzerinde anlaşılacağını tahmin ediyorum. Bu aday kim olursa olsun parti içinde homurdanlamalar olacağı da kesindir. Bazı ayrılıklar da yaşanabilir. Buna karşın CHP’ye gelecek oylar gidenlerden kat kat fazla olacaktır. İktidardan endişe eden çevrelerin yenilenen CHP’ye umutla sarılması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Pensilvanya göndermesi

İlk anda da yazmıştım. Baykal’ın istifa konuşmasındaki Pensilvanya göndermesi istifadan bile önemliydi. Pek çok kişi bu göndermeyi farklı biçimlerde yorumladı. CHP’nin laik çizgiden kaydığı kuşkuları bile getirildi. Oysa Türkiye’nin en deneyimli siyasetçisi Baykal’ın istifa anında böyle bir gönderme yapmasının nedeni herhalde çok daha farklıydı.

Erdoğan’ın telaşı

Baykal’ın istifasında hükümeti sorumlu tutması ve “Bunu çıkarın ortaya” demesinden sonra Başbakan Erdoğan çok sert bir açıklama yaptı. Burada en dikkat çekici nokta, Erdoğan’ın ilk defa içinde hakaret geçen bir konuşmayı irticalen yapmaması, kâğıttan okumasıydı. Demek ki hakaret dolu bu konuşma üzerinde çalışılmış ve metin haline getirilmişti.

Öfke neye karşı

Acaba Erdoğan Baykal’ın kaset konusunda hükümeti sorumlu tutmasına mı çok öfkelendi yoksa Pensilvanya göndermesine mi? Bana öyle geliyor ki, Erdoğan hükümetin sorumlu tutulmasından, hiç öfkelenmeden hatta esprili cevaplar vererek sıyrılabilirdi. Ama Erdoğan’ı asıl öfkelendiren ve hakareti yazmaya iten asıl neden Pensilvanya göndermesiydi.

Cemaatin desteği

Baykal madem kendisine moral veren bir mesajdan söz edecekti, Pensilvanya yerine Amerika’da yaşayan bir din adamından ya da direkt Fethullah Gülen’in adından söz edebilirdi. Öyle yapmadı, bilerek “Pensilvanya” dedi. Bu cemaatin olduğu kadar Amerika’nın da AKP’den umudunu kesmeye başladığının bir mesajıydı. Erdoğan ve çekirdek kadrosu bu mesajı alacak kadar akıl ve izan sahibidir.

Cemaat de endişe ediyor

Her ne kadar başta Ergenekon olmak üzere Türkiye’yi sarsan olayları diline doluyorsa, her ne kadar Türkiye’yi uçuruma götürecek anayasa değişikliklerine açık destek veriyorsa da Fethullah Gülen gelinen noktanın kendileri adına da tehlikeli olduğunu görmektedir. Cemaat maddi manevi olarak çok büyümüştür ve bu hızlı büyüme bir anda bitirilme tehlikesini yanında taşımaktadır.

Büyük uzlaşma

Şurası kesindir ki küçük bir dini hareket olarak başlayan Gülen hareketi şu anda milyarlarca dolara hükmeden bir ekonomik yapıya, yüz binleri aşan bir gönüllüler kadrosuna sahiptir. İnançlar konusunda sürdürülen kampanyalar sonunda halkın duygu ve düşünceleri de etkilenmiştir. Bu durumda Cumhuriyet ile yeniden bir uzlaşma sağlanması herkesin yararına olacaktır.

Tayyip Erdoğan da gider

Türkiye’nin kamplaşması, özellikle inananlar-inanmayanlar, Türkler-Kürtler, Müslümanlar-gayrimüslimler gibi ayırımların kimseye yarar sağlamadığının herkes farkında. Bu ayrımı yaratan da bizzat bugünkü iktidardır. O halde ilk seçimlerde Tayyip Erdoğan’ın da gitmesi kaçınılmazdır. Ama bu yapılırken muhalefet liderine de kimse zafer kazandırmak istemez. Yani önce Baykal gider, peşinden de Erdoğan’ı sürükler.

Türkiye rayına oturur

Sıkıntılara rağmen Cumhuriyet rejimi farklı etnik kimlik, ırk, mezhep ve inanç sahipleri arasında bir dengeyi kurmuştu. Küçük bir azınlık hariç dindar kesim laiklikle barışık yaşıyordu, bu dengeler bozuldu. Şimdi Türkiye yeniden kurulurken bu dengeler de yerli yerine oturtulacak ve Türkiye rayına sokulacaktır. Bu hem Türkiye hem de içinde bulunduğumuz ittifaklar için zorunludur.

Hepinize iyi haftalar dilerim.

Reşat Nuri Erol
17.05.2010
10:43

DİKKAT!

GÖRÜŞMEnin bazı yerlerine özellikle DİKKAT!

CHP’nin çıkışı tabanda taban Kılıçdaroğlu’nda!

Siyaset bilimci Prof. Hasan Köni, son gelişmeleri değerlendirdi

Mine Şenocaklı, VATAN, 17.5.2010

Kaset, Baykal’ın istifası, kafa karıştıran açıklamalar, CHP’nin geleceği ve tabii ki ülkenin geleceği üzerine konuştuk siyaset bilimci Prof. Hasan Köni ile... “Düzen değişiyor, düzen değişirken savaş da kızışıyor. Çünkü sadece AKP değil, uluslararası sistem Türkiye’nin değişmesini istiyor, direnenleri ezip geçmeye de kararlı” diyor Köni... Kim kaldı ki direnen? Ona göre son kale CHP. Kumdan kale olmamasının tek yolu ise temelini kuvvetlendirmek. Temel demek, taban demek! Tabana kuvvet çıkışın tek adresi ise onun tercümanı olacak bir lider! Kim? Herkes biliyor; o da tekrarlıyor: Kılıçdaroğlu!

Bir dönem kapanıyor, yeni bir dönem henüz başlamıyor ama... İşte ne oluyorsa bu yüzden oluyor. Şanslı mı addetmeliyiz kendimizi bu tarihi değişime tanık olduğumuz için, yoksa şanssız mı bu toz duman arasında nefessiz kaldığımızdan! Yıkılmaz kaleler birer birer düşüyor. Direnen kim varsa, bir kaset çıkıyor, direnişi kırıyor. Önce askerin, sonra üniversitenin, derken yüksek yargının sesi kısıldı. Tüm bunlar olurken pes perdeden bağıran bir tek CHP kalmıştı. Şimdi bir kaset, kaderini belirleyecek Türkiye’nin en köklü partisinin... Bir farkla, CHP’nin hâlâ bir çıkış şansı var! Kısaca böyle özetliyor siyasi panoramayı siyaset bilimci Prof. Dr. Hasan Köni... Merakla soruyorum, “Nedir o şans?” diye. “Cumhuriyet bir sosyal mühendislik projesiydi. Sünni, laik ve Türk kimlikli bir devlet kurulmak istendi, ama bu kadar tuttu. 75 milyonun ancak 5-10 milyonu kabullendi bu değişimi... Ve kalan 65 milyon, yani taban kendi sözünü söylüyor artık. Onların sözcüsü ise AKP!” diyor Köni.

Anahtar sözcük anlaşılacağı üzere ’taban’ ve işte bu tabanı dinlemeyi ve ona tercüman olmayı başaran rakipsiz kalıyor. Şimdi geliyoruz CHP’nin tek şansına, yine Köni’nin sözleriyle: “Ya hızla değişecek ya da bu kale de düşecek. Kendi tabanına kulak verirse, çıkış var. Bunu herkes görüyor, adını da biliyor; kime sorarsanız aynı cevabı alırsınız: Kemal Kılıçdaroğlu!”

Nasıl ki İsmet İnönü döneminde tıkanıklığı ’Ortanın solu’ sloganıyla Ecevit aştıysa, şimdi de böyle bir dönüşüme gerek olduğunu söylüyor Köni.

“Tabanın derdi adalet ve iş”

Peki tabanın derdi ne? Köni’ye göre, muhafazakâr değerlere sahip çıkılması elbette önemli, ama şu anda çok daha önemli olan talepler adalet ve iş! Yani hak ve ekmek! Soruyu bu kez o soruyor: “Peki kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan bir parti bu taleplere sahip çıkmayacak da kim çıkacak?”

Köni’ye göre, CHP’de değişim için un da, şeker de, yağ da var. Un, ‘hak arayan taban’, şeker ‘tabana kulak verecek lider alternatifi’, yağ da ‘uluslararası konjonktür’... Yani orta direk, yani Kılıçdaroğlu, yani Türkiye’de eksen kaymasından tedirgin AB... Helvanın pişmesinde ise tek engel var; hâlâ değişime direnen, günü okuyamayan, tabanın sesini duyamayan CHP yönetimi...

CHP, son kale! Savaş daha da kızışacak

Baykal’ın kaseti neden şimdi çıkartıldı? Olanı biteni bize açıklayabilir misiniz?

Biraz geniş açıklayacağım. Benim yaklaşımıma en yakını bugün (15 Mayıs cumartesi) Radikal’de yayımlanan Haluk Şahin’in yazısı... Diyor ki, “Türkiye Cumhuriyeti 2007 seçimlerinden beri daha önce hiç kimsenin geçmediği yerlerden, haritası çizilmemiş sulardan geçiyor. Bu sırada geminin içinde tam bir hegemonya kavgası yaşanıyor...” Yani cumhuriyetin elitleriyle, yeni elitler arasında bir mücadele var. Bu yeni dönemde bir taraftan, eskiden çok kabul etmediğimiz çok kültürlülük, mesela Alevi kültürü, Kürt kültürü, Ermeni sorununu çözme, Yunanistan’la yakınlaşma, Kıbrıs sorununu halletme var. Bir taraftan da bütün bu değişimler devam ederken, güçlü olan tarafın, eski yapının koruma alanlarıyla mücadele etmesi var. Nedir bunlar? Mesela AB’nin de istediği, ordunun sivil toplumun arkasına gitmesi. Peşinden ne var? Uluslararası gelişmelere uygun düşmeyen hukuk sisteminin değiştirilmesi var. Nihayet bu sistemin bir koruyucusu olan muhalefete geliyor sıra. Türkiye’de yeni gelişen bu yapı, dışarıdaki gelişmelerden de destek görüyor. Çünkü dışarıdaki konjonktür de buradaki yapıya, değişime göre belirleniyor.

Ama daha çok buradaki yapı dışarıdaki konjonktüre göre belirlenmiyor mu?

Tabii... Aslında her zaman öyle olmuştur. Bakıyorsunuz Türkiye’nin siyasal yapısına, hep eklektik, yani seçmeci. Bir Türk siyasal modeli yok ki! İşte, Fransız milliyetçiliği üzerine laiklik katarak, Türk milleti üzerinden yarı demokratik bir yapı ortaya konulmuş. Hâlâ o demokrasi oturacak! İşte sonraları dünyada sol akımlar çıktığında, Türkiye’de de çıktı. Ama çoğu arkadaş Marks’ın Kapital’ini bile okumamıştı. Nasıl solcuydular peki? Öbür takıma karşı! Yani solculuğu da bilmiyorlardı. Ondan sonra Ortadoğu savaşları nedeniyle İslami gelişmeler oldu. Amerika, Rusya’yı yıkmak için bu olayları destekledi. Özellikle ılımlı İslam’ı... Ama hiçbir sosyal mühendislik başarılı değildir. Nitekim orada da bir yerde eksen kaydı, ılımlı İslam aşırı sert bir İslami akım haline dönüştü. Amerika şu anda onunla, yani kendi yarattığı Frankeştayn’la boğuşuyor.

Peki şimdi bizde olan ne?

İşte bakın sosyal mühendislik olmuyor. Türkiye’de de biz cumhuriyet devrimleriyle demokratik bir yapı yaratmaya çalıştık. Bugün görüyoruz ki o yapı 75 milyon içinde, sadece 5-10 milyon! Demek ki böyle hareketlerin tabandan gelen ulusal sistemlerle gelişmesi gerekiyor.

Şu anda taban ne diyor, ne istiyor?

Bir kere şu Nişantaşı’ndan dışarı çıkıp konuşalım. Çünkü tabanın kültürü o. Bu Şerif Mardin’in teorisidir. Biliyorsunuz, Cumhuriyet kurulurken merkez çevre Sünni, laik ve Türk kimlikli bir yapıda oluşuyor. Ama 1950’den sonra yine Amerika’nın baskısıyla demokrasi kurulup, o taban kültürü merkez çevreye girince değişim yaşanıyor. Demokrat Parti de dine yakın bir partiydi, Adalet Partisi de, Özal’ın ANAP’ı da... AK Parti de dine yakın bir parti. Demek ki toplumun kültürü bu. Ve siz bu arada merkez çevre kültürünü 75 milyona yaymamışsınız. Ordunuz eğitim ordusu, ama halka Türkçe öğretememişsiniz. Kürtler İngilizce konuşuyor, Türkçe konuşamıyor. Öyle değil mi? Bizim hanımın Esenler’de bir okulu var; Melek Erman Köni Eğitim Merkezi... AÇEV ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yardım ediyor. Başörtülü kadınlar ve çocuklar geliyor. Esenler dediğiniz İstanbul’un tam içinde. Ama oraya gelen başörtülü hanımların yüzde 70’i Türkçe bilmiyor. Demek ki sosyal mühendislik bir yere kadar gitmiş, orada kalmış. Tabii ki bu iyi niyetli bir çaba. Cumhuriyeti kuranlar halkı yeniden yaratmak, geliştirmek istiyor. Ama buraya kadar. Paranız yok, Rusya korkusundan habire askeri harcamalarınızı artırıyorsunuz. Daha yeni yeni eğitim harcamaları askeri harcamaların üzerine çıktı.

Cumhuriyet sosyal mühendislik projesiydi ama tutmadı

Aslında zorunlu ilköğretim de askerin isteğiyle 5 yıldan 8 yıla çıktı...

Evet... Ama bu eğitim çalışması da yerine oturmuyor. Halkın istemesi lazım. İşin ilginç tarafı, bu dönemde de yapılan sosyal mühendislik yerine oturmayacak. Yine bambaşka bir yere gidecek.

Şimdi yapılmak istenen sosyal mühendislik nedir?

İslami taban kültürünü yaymak... Ama bu arada ülkeye teknoloji giriyor, uluslararası alanın etkileri giriyor. Yani asla yöneticinin kafasındaki yapı olmuyor. Ve olmayacak. Olması mümkün değil... Bu iletişim çağında halka bir çok şeyi yutturamıyorsunuz. Eskiden radyo ve birkaç gazeteyle ülkenin siyasi yapısını yönetmek mümkündü. Oysa bugün onları da aşan internet ve bloglar var.

Peki biz bu resim içinde Baykal’ın kasetini nasıl okuyacağız?

İşte bütün bu mücadele içinde direnen son kalelerden biri CHP. Yeni gelişen yapının önünde duranlar kimler? Asker, yargı ve muhalefet. Şimdi bu direniş kasetle değişik bir boyuta girdi. Böylece yeni girişimin önündeki kaleler kalkmış oluyor.

O zaman bu kaseti kim çıkarmış olabilir? Baykal diyor ki, tek suçlu hükümet...

Vallahi bu kadar karmaşık yapıda herkes işin içinde olabilir. İçeriden, dışarıdan, CHP’nin içinden, her yerden olabilir.

AK Parti tek başına bu kadar büyük bir hamle yapamaz!

Peki ağırlıklı olarak kim olabilir?

Bu sistemin değiştirilmesini isteyen güçler yapmış olabilir. Ama mesela AK Parti’nin de İran’a, Ortadoğu’ya yakınlaşması, bundan da hoşlanmayan sistem biraz sonra ona da el uzatabilir diye düşünüyorsunuz. Herkes kullanılabilir. Birileri gelir, “Hadi bak bu parti için daha iyi olacak” der. Siz AK Parti’den yapıldığını sanırsınız. Aslında dışarıdan gelen büyük sistemin adamlarıdır onlar. Onların kimler olduğunu bilmezsiniz ki!

Büyük sistemin adamları mı?

Evet. Yani Türkiye’deki sistem değişikliğini uluslararası sistem de destekliyor. Yoksa AK Parti tek başına bu kadar büyük hamleler yapamaz. Sisteme uymazsa zaten sistem ona da mutlaka bir yerde çarpar.

Gidişat nereye doğru peki?

Bunu söylemek çok spekülatif olur.

Benim anlattıklarınızdan çıkardığım AK Parti de böyle devam etmeyecek?

Evet.

Baykal’ın kaseti bir kırılma diyebilir miyiz o zaman?

Hayır. Baykal’ın kaseti uluslararası sistemin istediği yöne doğru bir gitme.

Baykal istifa ederek iyi bir manevra yaptı diyebilir miyiz peki?

Öyle ama yaşatmazlar. Çünkü Baykal sisteme karşı. Dışarıda yapılan yorumları okuyun. “Türkiye’nin önü açıldı” deniyor. Çünkü Türkiye’de sistem değişiyor. Sistemin önünde duran yapılar gidiyor. Bunlardan biri de CHP. Sistemin önünde duruyor, direniyor. Sistem bu yapıyı istemiyor ki!

Yine soracağım o zaman, Türkiye’de nasıl bir değişim olacak?

Değişim oluyor zaten, görmüyor musunuz! Tabanın sistemin içine girdiğini görüyoruz. Eski dönemin elitleri gidiyor, yeni elitler geliyor. Taban kültürüyle... Yeni elitler gelirken bu değişimin önünde duran askeri yapı, sivil yapının arkasına gitmeye zorlanıyor. Kürt açılımını yapabilmek için, Ermeni protokollerini açabilmek için, Yunanistan’la sorunları çözebilmek için hukuk sisteminin değişmesi lazım. Öbür türlü bunları yapanları eski sistem suçlu olarak görüyor. O da gidiyor. Sistemin üçüncü ve son ayağı muhalefet. Şimdi muhalefet de gidiyor.

Referandumdan ‘hayır’ da çıksa AKP kazanır

O zaman AKP daha da güçlenecek?

Evet daha da güçlenecek. Ama AK Parti’yi destekleyen uluslararası sistemin de bu değişim yönünde baskıları var. O sistemle birlikte değişiyor bu yapı. Eğer uymazsa bu sisteme, AK Parti de gider. Belki de bu değişimi yapacak olanlar CHP’ye yeni gelecek olanlar... Yani yeni sisteme göre CHP’yi kavrayıp, bu yeni yapı içinde ona güç kazandıracak olanlar. Nasıl ki Gordon Brown başarılı olamadı, gitti. İki genç geldi yerine, öyle.

Peki referandum 60 gün değil de, 30 gün sonra yapılsaydı ne olurdu?

Bu ilk bölüm konuşmamız uluslararası sistem analizi üzerindendi. Şimdi iç yapıya dönelim. Diyelim ki böyle bir kaset çıkarıldı. Çünkü iktidar muhalefeti yıpratmak istiyor. O sırada muhalefet de Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi dedi ki, “Bu son anayasa değişikliği şekil olarak Anayasa’ya aykırı.” Referandumda ise halkın çoğunluğu değişikliğe “Evet” dedi. Hukuki olarak referandum kuralları Anayasa Mahkemesi’ni bağlamaz. Bunun üzerine, “Bakın ben size demokrasi getirdim, muhalefet reddetti” diye AK Parti erken seçime gider. Ve o mağduriyet boyutuyla seçimleri alabilir. Diyelim ki Anayasa Mahkemesi’nden de anayasa değişiklikleri geçti. Bu sefer CHP’nin müthiş bir değişimi yakalaması lazım. Ya eski sistemle devam ederler, uluslararası konjonktürü dikkate almazlar, derler ki, Türkiye böyle. O zaman olayın nasıl gelişeceğini görürüz. Ya da değişirler.

Baykal da değişimin zorunlu olduğunun farkında değil mi sizce?

Farkında ama Türkiye’de insanların kişisel çıkarları sistemin üstünde. CHP’nin tabana inmesi lazım. Ilımlı, mütedeyyin insanlara inmesi lazım. Yeni bir şeyler söylemesi lazım. Bütün bunları şimdiye kadar yapmalıydılar aslında. Mesela Avrupa Birliği’ni CHP’nin savunması lazımdı. Sosyal demokrat bir parti olarak Kürt açılımını, Alevi açılımını, ordunun toplumun arkasına gitmesini de öyle... Tutucu, muhafazakâr diyorsunuz, ama reformlar öbür taraftan çıkıyor. Ters bir durum bu.

Peki nasıl bir değişimle şansı olur CHP’nin?

Karşı koyamayacağınız bir değişimde klasik laflar ederseniz size kimse oy vermiyor. Türkiye’de sağ hep yüzde 60-70 oy alır. Ecevit nasıl yüzde 42’ye geçti? “Ortanın solu” dedi. Ortanın solu halktı.

Ve yeni bir şey dedi.

Evet. “Vatanı nasıl kurtardık, haydi inkılap tarihi dersleri baştan!” demekle olmaz. Halk bunu istemiyor. İnsanlara, yeni bir şeyler söyleyeceksiniz ve dışarıdaki konjonktürü de dikkate alacaksınız.

Peki çatışmalar daha da sertleşecek mi?

Tabii sertleşecek. Görmüyor musunuz hapishaneden Apo ne diyor? “Ayın 31’ine kadar beklerim. Eğer çözüm olmazsa şehirlere kadar bu iş yayılır” diyor. Yani diyor ki, siz o kadar Anayasa değişikliği yapıyorsunuz, ama orada Kürtleri tanımayla ilgili bir şey yok, öyle mi? O zaman biz de mücadele ederiz. İyi de bu Anayasa’yı değiştirmeden bunu yaparsa AKP, Yüce Divan’da yargılanır. Peki Kürt açılımını nasıl yapacak? Açsa yargılanacak, açmasa PKK saldırıyor. Kendimizi biraz da onların yerine koymamız lazım.

Derviş, misyonunu tamamladı...

Peki CHP’nin yeni lideri Derviş olabilir mi?

Olmaz.

Neden?

Kullanıldı, bitti.

Misyonunu tamamladı mı yani?

Evet.

Peki kim tarafından kullanıldı? Bu büyük sistem tarafından mı?

Evet.

Peki ya Kılıçdaroğlu?

Türkiye’deki yapı kabul ediyor onu. Bunu anketlerde görüyoruz. Ama CHP içindeki yapı onu kabul eder mi? O parti bürokrasisiyle, delege sistemiyle olabilir mi, olamaz. CHP’nin altındaki siyasal sistem sabitlenmiş. Kılıçdaroğlu, Baykal’ın kurduğu o bürokratik yapı değişmeden bir şey yapamaz.

Başka biri çıkabilir mi peki?

Çok zor!

YARIN

- Bu gidişle Türkiye’de eksen kayar mı?

- İran laik olabilir peki ya Türkiye?

- AB neden suçlu?

Mete Firidin
18.05.2010
13:55

SN SÜLEYMAN BEY BİZE KURAN DA GEÇEN KALP KELİMELERİ İLE İLGİLİ BİLGİ VEREBİLİRSENİZ SEVİNİRİM.SAYGILARIMLA.

Süleyman Karagülle
18.05.2010
19:30

Kur’an ve Kalp

Kalp lügatte çamura ayağımızı bastığımızda çıkan boşluktur. Ayağın kalıbı olur.Bu manada bugün kullanılmaktadır. Dökümde madenler, kalıplarda dökülür. İnkılap bir şeyin içini dışına çevirmektir. İnsandaki kanın toplanıp dağıldığı yere kalp denmektedir.

Kur’an Arapçadır. Kureyş dilidir. O dil ile nazil olmuştur. Kur’an asla Arapça dil kuralarına aykırı bir ifade kullanmamaktadır. Bununla beraber Kur’an kelimelere yeni manalar yüklemiştir. Kur’an Arabistanı çobanlık merhalesinden ticaret dönemine yükseltmiştir. Ayrıca kıyamete kadar oluşacak uygarlığın da esaslarını içermektedir. Bunu Arapların dilleri kullanması şeklinde olmuştur.

Bunun için bir örnek verelim. Ben uçan araba dersem siz bununla uçak anlarsınız. Birkaç defa uçan araba dedikten sonra araba sözünü düşünür, sadece uçan dersem artık siz yine uçak kastettiğimi bilirsiniz. Böylece zamanla bu kelime dile girmiş olur. Kur’an bunu yapmaktadır. Salat dua demektir. Kur’an ise salatı sadece dua olarak değil içinde duanın bulunduğu bir erkanı kastetmektedir. Bunun için salatı ikame edin diyor. Bunun fiil değil bir isim olduğunu belirtmiş oluruz. Emir çoğuldur. Oysa salat tekildir. Demek birlikte yapılacak bir iştir. Sadece kavli ve kalbi değil aynı zamanda fiilidir. Çünkü burada işbölümü ve harekette birlik sağlanmaktadır. Sonra salat maarifedir. Maarife demek bilinen bir şeydir. Mastar ise nekredir. O halde salattan maksat belli hareketleri de içeren heyettir.

Şimdi kalp kelimesini ele alalım. Kur’an da kalbi iki yerde zikretmektedir. Bir cevfteki kalpten bahsetmektedir Allah bir adamın cevfine iki kalp kılmadı diyor. Cevf karındır. Karın ve göğsün ortak adıdır. İkincisi ise sadır de buluna kalptir. Sadır baş demektir. Türkçedeki Sadri azam buradan gelir. Bu iki ifadeden başka Kur’an da bir insanda birden fazla kalp olduğu da zikredilmektedir İkinizin ikiden çok kalbi var diyor. Bu da gösteriyor ki insanda en az iki kalp vardır. Biri baştadır. Biri cevftedir.

Kur’an da başka bir yol vardır. Başka bir şey daha yapabiliriz. Göğüste bulunan kalp kanı toplar ve dağıtır. Baştaki boyun neyi toplar ve dağıtır. Günümüze kadar bunlar bilinmiyordu. Yirminci yüzyılda ise beynin ili çeşit sinirleri vardır. Biri toplar damara benzer haber alan sinirlerdir. Diğeri ise atar damar gibi beyinden organlara hareket emri veren sinirlerdir. Göğüsteki kalbinde su, baştaki kalbinde ise elektrik sinyallerini toplar dağıtır.

Şimdi Kur’an da geçen kalpleri manalandırırken buna mana vereceksiniz. Onların kalpleri var ama fikir etmezler, düşünmezler denmektedir. Buradaki kalp acaba hangisidir. Baştaki kalp mi yoksa göğüsteki kalp mi? Bunu kıyas yoluyla bilebiliriz. Baştaki kalpler kör olur deniyor. O halde körlüğün göğüsteki kalple ilgisi yok. Şimdi düşünmeyi kıyas ettiğimiz zaman kan ile mukayese edilemez. İnsanın körlüğü düşünce ile karşılaştırılabilir.

Kur’an da ki bütün kalp ve sadır kelimeleri buna göre değerlendirilmelidir.

Mete Firidin
19.05.2010
10:08

Sayın Hocam çok teşekkür ederim.Fakat fuad ve lubb kelimeleri ne demektir?

Reşat Nuri Erol
19.05.2010
13:43

Sürpriz desteğin sırrı çözüldü

Önder Sav, 53 yıllık arkadaşını (DENİZ BAYKAL’ı)neden terk etti?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki gün CHP genel başkanlığına adaylığını açıklamasıyla başlayan süreç, Deniz Baykal’ın geri döneceği beklentisi içinde olanları hayal kırıklığına uğrattı.

Milletvekillerinin ardından il başkanlarının neredeyse tamamı Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek verdi. Baykal’ın bu şartlarda adaylığını koyması çok zor görünüyor. Yaşanan sürpriz gelişmelerin ardında, Genel Sekreter Önder Sav ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında yapılan önemli pazarlıkların olduğu belirtiliyor. Buna göre Sav, genel başkanlık koltuğu karşılığında Kılıçdaroğlu’ndan ’ikinci adamlık’ sözü aldı. Parti örgütüne ilişkin yetkiler de Sav’ın elinde olacak. Bir diğer anlaşma da Sav’ın yetkilerini tırpanlayan tüzük değişikliğinin askıya alınması.

CHP Genel Sekreteri Önder Sav, 53 yıllık dostu, siyasi yol arkadaşı ve 10 yıllık genel başkanı Deniz Baykal’ı ani manevralarla partiden tasfiye etti. Bu gelişme, bir yandan "Sol partilerde ikinci adam birinci adamdan önemlidir" tezini doğruladı, diğer yandan da Sav ile Baykal’ın yıllardır verdiği birlik görüntüsünün arkasındaki derin çatlağı ortaya koydu. Baykal, 2008 yılında Önder Sav’ın itirazlarına rağmen parti tüzüğünü değiştirmiş ve CHP’deki ’ikinci adam’ yetkilerini kâğıt üzerinde ciddi şekilde tırpanlamıştı. Ancak yine Sav’ın itirazları nedeniyle bir türlü yürürlüğe koyamamıştı. Hafta sonu yapılacak kurultayla birlikte hayata geçmesi beklenen tüzük, Önder Sav’ı ’ikinci adam’ koltuğundan indirip 13 genel başkan yardımcısından biri haline getirecekti. Genel Sekreter, böylece parti örgütü üzerindeki gücünü yitirecekti. Ancak Önder Sav, eski tüzükten aldığı yetkileri sonuna kadar kullandı ve yarım asırlık arkadaşını saf dışı bırakmaktan geri durmadı. Kendi belirlediği delegelerin gücüyle Kemal Kılıçdaroğlu’na "Gel seni genel başkan yapayım." teklifinde bulundu.

Önder Sav’ın başından beri karşı çıktığı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bir anda yeşil ışık yakmasının ardında, Kılıçdaroğlu’nun medyadan ve kamuoyundan aldığı destek yatıyor. Sav, delege gücünün yanına kamuoyu desteğini de alarak Kılıçdaroğlu’nu rahatlıkla seçtirebileceğini hesaplıyor. Bu manevra ile parti tüzüğünü değiştirip kendisini pasifize etmeye çalışmakla suçladığı Baykal’ı da tasfiye etmeyi planlıyor. Önder Sav’ın Kılıçdaroğlu’na verdiği destek de karşılıksız değil. Yapılan pazarlıklarda 2008’de değiştirilen tüzüğün yürürlüğe girmeden bir kez daha yenilenmesi ve Sav’ın ’ikinci adam’ konumunun devam etmesi kararlaştırıldı.

Kılıçdaroğlu’nun kabul ettiği şartlar, CHP’de isimler değişse bile kısa vadede yapısal bir değişiklik olmayacağını ortaya koyuyor. Yakınındaki isimler, şimdilik önemli olanın Kılıçdaroğlu’nun liderliği olduğunu, yapısal değişikliğin kısa zamanda yapılacağını savunuyor. Baykal’ın dönmesini isteyen isimler ise bu şartlarda Kılıçdaroğlu’nun Sav’a bağımlı olacağını ve partiyi yenileyemeyeceğini ileri sürüyor.

Habib Güler - Zaman

Süleyman Karagülle
21.05.2010
13:03

Kur’an da Kalp kelimesinden başka beyni ifade eden ikinci bir kelime daha vardır. Favd somun demektir. Beynin yapısına benzer ekmeğin adıdır. Külde pişirirlerdi. Sonraları beyin adı olmuştur. Kalp santral merkez demektir. Kur’an da sem ebsar ve kalp karşılaştırılarak getirilmektedir. Benzer şekilde sem ebsar ve efide tekrar tekrar zikredilmektedir. Demek ki favd ile kalp aynıdır. Kalp daha ziyade haber alan ve emir veren olan beyindir. Fuad ise bunları değerlendiren merkezdir. Rey görmek, basar da görmektir. Rey gözle görmedir. Basar beyindeki görmedir. Kur’an da bunun dışında ulul elbab denmektedir. Lup ise beyindeki kırışıklıklardır.????? ???? ????? ????????: ??????? ?????????? ??? ?????????????? ??? ?? ???? ??????? ??????? ?????? ?? ???????. ?????? ??????? ????????? ???????: ?? ?? ??????? ?????? ????????: ?? ????? ?? ?????? ?? ???????.

Lisânul arab “her şeyin lübbü onun halısı ve hıyarıdır. Lüb smerden dahışı ekl edilen harici remy edilen her şeye galebe etmektir. Cevzin ve levzin ve benzerlerinin lübbü içinde olanlardır. Reculun lübbü ise akuldan cevfine konandır.” Her şeyin lübbü onun tirmizi ekçinidir. Lüb sonraları daha çok içi yenen dışı atılan yemişler için kullanılır olmuştur. Ceviz ve bademin benzerliği lübbü ceviz içi ve badem içi benzerlerinin içidir. Adamon lübbü içe konmuş akıldır.” Ulul elbab olarak geçmektedir. İbret al, tezekkür eden olarak geçmektedir. Ceviz içi ile beyin arasındaki benzerlikten beyindeki kırışıklı tabaka olarak bakılabilir





Sayı: 49 | Tarih: 16.05.2010
Reşat Nuri Erol
İşsizlik ve istihdam
1629 Okunma
10 Yorum
Ilker Ardic
Ebubekir Sifil
İnsan Özgürlük ve Mükellefiyet
1615 Okunma
9 Yorum
Zafer Kafkas
Hayrettin Karaman
Yoksulluk ve İşsizlik
1254 Okunma
Hilmi Altın
Dücane Cündioğlu
Meryemsiz İsa
1244 Okunma
1 Yorum
Abdülkadir Altınhan
Oktay Ekşi
Bir Dakika!
1229 Okunma
Vahap Alma
Toktamış Ateş
Sivil anlayış
1217 Okunma
Osman Eskicioğlu
Mehmet Şevket Eygi
Ayasofya Açılsın Ama Nasıl Açılsın?
1215 Okunma
5 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
İstifası yanlıştı, dönmesi de yanlış olur
1206 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
Gandi'nin gelişi engellenemez
1205 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Fehmi Koru
Yine, yeni, yeniden...
1172 Okunma
1 Yorum
Ahmet Kirtekin
Zülfü Livaneli
Bir koyunun yüzünde ifade olur mu?
1155 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Nasıl sonuçlanabilir?
1151 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Altan
12 Eylüle vicdani red
1066 Okunma
Mehmet Hikmetumut


© 2024 - Akevler